Header $articleheadline_he$ "ArticleHeadline" Detay Sayfa Header

 

 

     

 

 

 
2021-08-24

Detay Sayfa

Tüm Dosyaların Listesi

News Database Template Page Example

UyuÅŸturucudan Susurluk'a 22 - Ä°brahim Åžahin

12/9/2000 - 11:00 - AtinÄ°lgili BaÄŸlantı Yorumlar Bu Yazıyı Bir Tanıdığına Yolla Bu Yazıyı Yazdır  

      

Tarık Ümit'in kızı Hande'yi hep birlikte dinledik.

Hande olayın ilk günlerinde babasının kaybolmasıyla ilgili olarak, babasının MİT'teki irtibatlarından şüphelenmiş ve bunu açıkça da ifade etmişti.

Eymür bundan gocunmadı. Olayların dışındaki insanların bu şekilde değerlendirme yapması doğaldı.

Başından itibaren Tarık Ümit'in ailesine destek verdi. Onlara hukuki yollara başvurmalarını ve gerekirse kendisini de şahit göstermelerini salık verdi.

Hukuki Yollardan Ayrılmayın

Abaza kökenli Tarık Ümit'in akrabaları arasında şahsi intikam duyguları besleyenler vardı. Eymür bunlara, kesinlikle bu tip eylemlere girişmemelerini ve hukuki yollardan ayrılmamalarını telkin etti.

Tarık Ümit'in yakınlarının duyguları her şeyden anında haberi olan Mehmet Ağar'ın da kulağına gitmişti ki, Ağar, her halde "ne olur ne olmaz" düşüncesiyle yakın korumasında bulunan Tarık Ümit'in yeğenlerini yanından uzaklaştırdı.

Sıkı bir koruma grubu ile gezen Korkut Eken de, tesadüfi olarak kendisini E-5 karayolunda görüp konuşan Hande'nin, kendisini takip ettiğinden huylanmış ve müthiş tedirgin olmuştu. Bu tedirginliğini TBMM'de komisyona verdiği ifadede açıklıyordu.

Yurtdışı Görev ve Yakalama

Eken her ne kadar Hande'ye o şaşkınlık içinde "Sen kimseye inanma, baban yurtdışında, bir göreve yollamışlardır." dediyse de bu uzun görev bir türlü bitmedi.

Aynen Mehmet Ağar'ın, Susurluk kazasından sonra "Hüseyin Kocadağ ve Sedat Bucak'ın, Abdullah Çatlı'yı yakalayıp Polise teslim etmek üzere götürdüklerini" söylemesi gibi.

Şimdi sözü Susurluk olayının diğer önemli bir ismine, İbrahim Şahin'e bırakalım. Bakalım o TBMM Susurluk Araştırma Komisyonu'na neler anlatmış.

Ä°BRAHÄ°M ÅžAHÄ°N
Tarih : 07.01.1997

BAŞKAN - İbrahim Bey hoş geldiniz. Bizim sizi niye çağırdığımızı zannedersem biliyorsunuz o olayları, bu özel timin başında siz bulunuyorsunuz.

Ä°BRAHÄ°M ÅžAHÄ°N - Evet.

Ä°ddialar Var

BAŞKAN - Özel tim mensuplarından bazılarının bazı olaylara karıştığı, mesela Ömer Lütfü Topal cinayeti gibi olaylara karıştırıldığı, onun sanığı olduğu iddia ediliyor, birtakım yasadışı işlemlerin yapılması için size emirler verildiği bu işin başında siz bulunduğunuz ve bu olaylara dolayısıyla sizinde karıştığınız, keza Tarık Ümit'i sizin kaçırıp öldürttüğünüz, Çatlı ile ilişkileriniz, mafya ile ilişkilerinizden bahsediliyor; yani, böyle iddialar var, bunlara cevap vereceksiniz. Bu konuda sizi dinlemek için buraya çağırdık. Tabiî, her şeyden evvel şöyle kısaca İbrahim Şahin kimdir? Tanımak istiyoruz, bu konuda bize bilgi verin, ondan sonra kronolojik sırayla bildiklerinizi anlatın. Ondan sonra da bizim sorularımız olacak, onları cevaplandırırsınız. Buyurun söz sizin.

İBRAHİM ŞAHİN - 1956 Tokat doğumluyum. İlk, orta, lise ve üniversite tahsilimi Ankara'da yaptım. 1976 Polis Akademisi mezunuyum. 1976'da akademiden mezun olduktan sonra, 76-78 yıllarında Sinop Emniyet Müdürlüğü emrinde çalıştım. 78-80 yılları arasında Isparta Dağ Komando Okulu ve Erzurum'da askerlik görevimi yaptım. 1980 yılının 12 Eylülüne kadar asker dönüşü Isparta'da, 12 Eylülden önce de Nevşehir'de çalıştım, 1982'ye kadar da Nevşehir Emniyet Müdürlüğünde çalıştım.

BAŞKAN - Kaç yılından kaç yılına?

İlk Özel Tim'ci

İBRAHİM ŞAHİN - 1980 yılının 12 Eylülünden önce 1982'ye kadar. 1982 yılında şark görevimi ifa etmek için Bitlis Emniyet Müdürlüğüne tayin oldum. 1982'nin sonuydu, özel timler kuruldu, özel timlere çağrıldım; yani, kurucuyum ilk çağrılanlardan biriyim.

YAŞAR TOPÇU (Sinop) - 36 kişi.

İBRAHİM ŞAHİN - Evet efendim. Biz o zaman ilk 11 amirdik üniversite mezunu, komiser yardımcısı, komiser sınıfında. 1983 yılı Nisan ayında özel harekât kursunu bitirdim Genel Kurmay Özel Harp dairesinde ve Ankara Emniyet Genel Müdürlüğü, o zaman Asayiş Daire Başkanlığı emrindeydi Özel Hareket Şubesi, Asayiş Daire Başkanlığına tayin oldum.

SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Kaçta?

İBRAHİM ŞAHİN - 1983 efendim. 1984'te bu özel timlerle ilgili dört ay Almanya'da GSG-9 komando kursu gördüm. Dönüşümden zannediyorum bir hafta kadar sonra Eruh'ta PKK baskını olmuştu. 84'ten 88'e kadar Doğudaki operasyonları yönettim; yani, buradan o zaman 86'ya kadar Doğuda illerde özel tim şubeleri yoktu, biz Ankara'dan gidip operasyonları yapıyorduk.

Gönüllü Güneydoğu'ya

87-88, yine, dört ay Amerika'da antiterör kursu gördüm yine bu konuyla ilgili. 88'de, kendi isteğimle tekrar şarka gittim. Siirt Emniyet Müdürlüğü Özel Harekât Şube Müdürlüğü görevine atandım. 1990'da Ankara'ya tekrar Özel Harekâta Emniyet Genel Müdürlüğüne döndüm. Daha sonra, 90'ın sonunda İstanbul Emniyet Müdürlüğüne atandım. İstanbul Emniyet Müdürlüğü emrinde hem Özel Harekât Şube Müdürü hem de Asayiş Şube Müdür Yardımcılığı görevini yürüttüm. 1993'te Özel Harekât Şubesi Terör Daire Başkanlığından ayrılıp ayrı bir daire başkanlığı olması düşünülüyordu, o zamanki içişleri bakanımız tarafından Ankara'ya davet edildim, bakanımız ve emniyet genel müdürümüz tarafından. Kuruluş çalışmalarını yaptım ve bilahare da Daire Başkanvekili olarak Daireye atandım, bugüne kadar da o görevi yürütüyorum. Operasyonlar sırasında, Güneydoğuda, özellikle Siirt ve Şırnak yöresinde 100, 150'ye yakın operasyon yapmışımdır. Güneydoğuda üç defa yaralandım bir de İstanbul'da bu Kadıköy'de 11 Dev-Sol'cunun. ölümüyle ilgili operasyona da katıldım, orada da yaralanmıştım. Kısaca bu efendim.

BAŞKAN - Peki. Ondan sonra diğer sorduğum esas buraya çağrılma...

İBRAHİM ŞAHİN -Topal Ömer davasından...

BAŞKAN - Tabiî, hangisinden başlarsan; ama, olayların başından başlarsan, Tarık Ümit...

Olay Günü Ağar'la Diyarbakır'daydık

İBRAHİM ŞAHİN - Evet, Tarık Ümit, 1995 galiba, ben, Tarık Ümit ile İstanbul Emniyet Müdürlüğünde çalışırken tanışmıştım kendisiyle. Rahmetli Hıram Bey'in ölüm yıldönümü nedeniyle Korkut Yarbay İstanbul'a gelmişti, beraber cenaze törenlerine katıldık, mezarlığa gittik dua etmek için, orada Tarık Ümit ile ve Mehmet Eymür ile de ikisiyle de orada tanıştım zaten. Tarık Ümit ile dostluğumuz o tarihten beri devam etti, zaman zaman İstanbul'da ziyaretime geldi, ben daire başkanı olduğum zaman da bir iki defa ziyaretime geldi. O zamanda iddia edilmişti, bu özellikle Susurluk olayından sonra da devamlı basında da yer alıyor, işte 2 Mart 1995 yanlış hatırlamıyorsam, o tarihte, bana bağlı memurların kendisini Divan Pastanesinde ziyaret ettiği, bilahare da kaybolduğu öne sürüldü. İddiaya göre Ayhan Akça ve Ziya Bandırmalıoğlu Divan Pastanesinde kendisiyle görüştüğü iddia edildi. Ben kendi memurlarımla bu konuyu görüştüm. 2 Mart tarihinde ben, Mehmet Ağar, polis memuru Ayhan Akça üçümüz Diyarbakır'daydık, o gün arife günüydü, o gün akşam uçakla Ankara'ya döndük ve gece yarısı -ben 93'ten bu yana Ankara'da çalışıyorum ama evim İstanbul'a, çoluk çocuğum İstanbul'da olduğu için bayramlarda ve genellikle, her hafta olmasa da hafta sonları İstanbul'a çoluk çocuğumun yanına gidiyorum; yani, cuma akşamı gidip pazar günü dönüyorum- Ziya'yı çektim nedir konu diye, yalnız Ayhan Akça benimle beraberdi, biz, o gece gittik; yani, Tarık Ümit ile falan görüşmedik. Polis memuru Ziya bana söyledi Tarık Ümit beni çağırdı dedi, telefonla görüştük, kendisi beni çağırdı, hatta bir adamını gönderdi Divan Pastanesine aldım, Divan Pastanesinde oturduk, dediğim gibi kendisiyle samimiyiz, biz onu ağabey derecesinde de çok seviyorduk, o gün arifeydi, ertesi gün bayram olduğu için Divan Pastanesinden bana kendisine çikolatalar almış, oradan ayrıldığını söylüyor, bizim o konuda bildiğimiz sadece bundan ibaret. Yalnız, basında, yine, Mehmet Eymür, Mehmet Ağar konuşmaları çıktı, bunlardan bize; yani, bana intikal eden bir şey yok bu konuda.

YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Niye çağırdığını sordunuz mu?

İBRAHİM ŞAHİN -Bu bayram için hediye almak için.

BAŞKAN - Sonra siz araştırdınız mı; yani, bu Tarık Ümit'i kim öldürdü sizin arkadaşınız...

Niye Öldürüldüğünü Bilemiyorum...

İBRAHİM ŞAHİN - Tabiî öldürülüp öldürülmediğini bilmiyoruz da kaybolduğu tarihten itibaren, tabiî, bu özellikle son iki aydır tabiî daha da çok araştırıyoruz; yani, bununla ilgili basında çıkan haberler de öyle. Yalnız ben kendiyle, dediğim gibi çok samimi arkadaştım yani, Kadıköy’deki evine de gidiyordum, yani evinde de görüşüyordum. Niye öldürüldüğünü bilemiyorum, yalnız bildiğim bazı şeyler var, o da geçmişte MİT adına çalıştığı, özellikle zaman zaman kendisini de anlatırdı, bu uyuşturucu kaçakçılarını polise ve devlete yakalattırdığını, bunun için ajanlık yaptığını, zannediyorum 91-92 yıllarında tanıştım ben onunla İstanbul'da tanıştım, o günden beri devamlı ölüm korkusu vardı, bir de Kıbrıs'ta banka açtığını, onları anlatmıştı bana, başka bilgim yok bu kişi hakkında.

BAŞKAN - Bu konudaki sorularımızı sonra soracağız. Sen devam et de kesilmesin.

İBRAHİM ŞAHİN - Anlaşıldı efendim. Topal Ömer konusunu arz edeyim.

YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Bu bitti mi?

Ä°BRAHÄ°M ÅžAHÄ°N - Benim bilgim bundan ibaret.

BAŞKAN - Soruyu sonradan soralım Yaşar Bey.

YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Hayır bununla ilgili...

BAŞKAN - Olayda sizin bildiğiniz bunun dışında...

YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Komisyonun tespitleri var o bakımdan soruyorum.

BAŞKAN - Onu soracağız. Şimdi, bir kendisiyle...

DUMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Kıbrıs'ta banka açtığı...

İBRAHİM ŞAHİN - O bana öyle söylemişti efendim. Kıbrıs'ta bankasının olduğu, zannediyorum First Mersingbank diye geçiyordu, pek İngilizcem iyi değil.

HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Sermaye noktasında...

İBRAHİM ŞAHİN - O bankaya ortak olduğu söyleniyor.

YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Kendisi mi söyledi. Kendisi mi söylemişti?

İBRAHİM ŞAHİN - Evet, kendisi söylemişti.

BAÅžKAN - Evet, siz, diÄŸer ÅŸeyleri, Topal cinayetini...

Benim Memurlarım Değil

İBRAHİM ŞAHİN - Topal cinayetini müsaade ederseniz arz edeyim. Topal cinayetiyle ilgili olarak bu polis memurları Ayhan Akça, Oğuz Yorulmaz ve Ercan Ersoy. Bunlar daha önce bende çalışıyorlardı; yani, Ankara'da Daire Başkanlığı emrinde çalışıyorlardı. Daha sonra...

DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Ayhan Akça mı?..

İBRAHİM ŞAHİN - Ayhan Çarkın. Bu 3'ü 1995'in Nisan, Mayıs aylarında benden ayrıldılar. Dilekçe vererek daireden ayrıldılar. Ercan Ersoy İzmir'e, Ayhan Çarkın ile Oğuz Yorulmaz da İstanbul'a tayin oldular. Bizim Özel Harekâtta tayinler ve Özel Harekâta girip çıkmalar daima memurun gönüllülük şartı arandığı için yönetmelik gereği, onların dilekçeleri alınarak ikisini İstanbul'a, birini de İzmir'e tayin ettik. Daha sonra, 1996'nın şubat ayında da, Ercan Ersoy'u biz Özel Harekâttan ayırdık. Yani, Ercan Ersoy, Özel Harekâtçı değil, diğer iki şu anda Özel Harekâtçı...

YAŞAR TOPÇU (Sinop) - 1996'nın sonunda?..

İBRAHİM ŞAHİN - 1996'nın şubatında efendim, başında.

SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Niye ayırdınız?

İBRAHİM ŞAHİN - Ben ayrılıyorum dediği zaman ayırmak zorundayız. Bizde gönüllü...

SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Kendi istedi?..

İBRAHİM ŞAHİN - Tabiî, tabiî. Ercan Ersoy...

BAÅžKAN - Siz devam edin.

İBRAHİM ŞAHİN - En son Oğuz Yorulmaz 1996'nın başında, o da ocak, şubat aylarında bizden ayrıldı. Diğerleri 1995'in Mayıs, Nisan aylarında ayrılmıştı. Ondan sonraki, bizim bunlarla ilişkilerimiz tamamen kopuk. Yani, biz bunlarla hiçbir telefon konuşmamız dahi yoktur. Bunlarla bizim hiçbir şekilde görüşmemiz dahi olmadı. Hele Ercan Ersoy'la hiç olmadı. Zaten Özel Harekâttan çıkarıldı. Diğer ikisi de İstanbul'a tayin oldu; bunlarla bir görüşmemiz olmadı. Tarihleri kusura bakmayın, özür diliyorum, yanlış hatırlayabilirim. Zannediyorum, Ağustos'un...

BAŞKAN - Notun varsa, notundan söyle.

Bir de Sen Ä°ncele!

İBRAHİM ŞAHİN - Tarihleri not almıştım. 28 Ağustos tarihinde Emniyet Genel Müdür Yardımcısı Halil Tuğ beni çağırdı, ben de yanıma bir komiser muavini alarak, normal, Halil Tuğ müdürümün yanına gittim. Konunun ne olduğunu bilmiyordum. O arkadaşların nezarete alındığından dahi haberimiz yoktu bizim. Yani haber gelmişti, İstanbul'da alındığı; ama, niçin alındığını bilmiyordum ben. O Halil Beyin yanına gittiğimde İstanbul'da bunların nezarete alındığını., sorgulandığını, herhangi bir şey bulunamadığını -bir de bunları zannediyorum, bu olaydan iki üç ay önce başlamıştı. Özel Harekât tekrar basında yine gündemdeydi; bu Diyarbakır Cezaevi olayı, Hakkâri Yüksekova olayı, bir de Varto konusu vardı. Biz, Özel Harekât devamlı gündemde olduğu için biz devamlı bu konularla ilgili araştırma da yapıyoruz- bunları al gel, yarın kamuoyunda yine bu şekilde bir şeyler çıkar, size saldırılar olabilir, gel bir de sen incele dediler bana. Ben; oradan daireye geçtim; daireye geçtiğimde İçişleri Bakanımız da beni aradı, Sayın Mehmet Ağar Bey de telefonla aradı; hatta bana uçakla gitmemi söyledi; ama, adamları alıp geleceğim için memurlarla, arabalarla gideyim dedim. Biz, iki araba İstanbul'a gittik. İstanbul'a gittiğimde Çamlıca turnikelerde Kemal Yazıcıoğlu Beyi aradım cep telefonuyla. Kendisine geldiğimi söyledim. O da bana dedi ki, "İstanbul'a girme; basın görür bu işi; sen Çamlıca turnikelerde bekle, daha sonra Bilgi seni arayacak; müdür muavinimiz Bilgi Bey arayacak "dedi. Zannediyorum, bir yarım saat geçtikten sonra, ben Bilgi Beyi aradım; Bilgi Bey bana "Ayhan Çarkın'ın -galiba- oğlunun sünnet düğünü var; diğer ikisini getirecekler; Ayhan Çarkın da sünnet düğününe gidecek, bir saat orada kalıp öyle gelecek" dedi. Ben o arada kendi evime gittim. Memurlar orada bekledi. Daha sonra, bir saat sonra döndüm. Asayiş şubesi ekipleri bunları bana getirdiler, teslim ettiler. Ben de aynı gece bunları Ankara'ya getirdim. Sabahleyin Ankara'ya döndük. Sabahleyin yine Halil Beye ve Bakana bilgi verdim. Bunların ifadelerini aldık. Ondan sonra da bunları serbest bıraktık. Yani, bu konuda bilgim bu.

BAŞKAN - Bu ifadeleri alırken zabıt tuttunuz mu; banta, kasete kayıt...

Şahit Gösterdiler

İBRAHİM ŞAHİN - Hayır, efendim, sadece yazılı ifadelerini aldık. Hatta, İstanbul bize teslim ederken, bir tutanakla teslim etti. Tutanakta, bu olaya yapılan bir ihbar neticesi alındığını; fakat, herhangi bir illiyet bağı rastlanmadığını, yani bu olayla ilgileri olmadığından bize teslim ettiklerine dair bir tutanakla teslim ettiler bize. Biz de Ankara'da bunların hem ifadelerini aldık; hem tutanak hem kendi ifadelerine göre. Bir de şahit gösterdiler bize. O şahitlerin de ifadelerini -birer ikişer gün arayla çağırdık- aldık ve arkadaşları serbest bıraktık. Yalnız, olay tarihinde onlar bizim Daire Başkanlığımızın görevlisi değillerdi. İkisi İstanbul'da çalışıyor, birisi İzmir'de. Bizim alış nedenimiz, tamamen kamuoyuna daha sonra, iyi, yani doğru bilgi vermek içindi.

MAHMUT YILBAŞ (Van) - Müdür Bey, zaman zaman iki kişi daha var deniyor; Sami Hoştan'ı kastediyorlar.

İBRAHİM ŞAHİN - Onlar da bize teslim edildi. Onlar da tutanakla beraber teslim edildi. Onların da ifadesini aldık; yani, üç polis, Sami Hoştan ve Ali Fevzi Bir.

Niye Siz?

BAŞKAN - Onların niye ifadesini aldınız; onlar sizin elemanınız değil ki. Bu 3 kişi Özel Harekâtın elemanı.

İBRAHİM ŞAHİN - Onları bize teslim ederken 5'ini birden teslim ettiler. Biz de Ankara'da inceleyeceğimiz için onları da aldık getirdik. Yani o tutanakta öğrenmiştik; Topal Ömer cinayetiyle ilgili alındıklarını.

BAŞKAN - Yani, siz mi talep ettiniz; onlar kendileri "al bu 5 kişiyi götür" mü dediler.

YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Biz sizi burada sorgulamıyoruz, rahat olun.

Ä°BRAHÄ°M ÅžAHÄ°N - EstaÄŸfurullah efendim. Ä°ncelediÄŸim konu bu.

BAÅžKAN - BaÅŸka konularda bilginiz?

Ä°BRAHÄ°M ÅžAHÄ°N - BaÅŸka yok efendim. Hangi?..

YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Mehmet Ali Yaprak'la bir şeyiniz oldu mu?

İBRAHİM ŞAHİN - Hayır efendim, bizim Mehmet Ali Yaprak'la bir ilişkimiz yok. Yalnız, bu son 60 gündür, konuşulanları duyuyorum.

YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Yani, bu konuda söyleyebileceğiniz bir şey var mı?..

Ä°BRAHÄ°M ÅžAHÄ°N - Yok efendim, benim yok.

YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Tanıyor musunuz?

Yaprak'ı Tanımam

BAŞKAN - Güneydoğuda görev yaparken bir ilişkiniz oldu mu?

İBRAHİM ŞAHİN - Hayır efendim.

YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Görüşmeniz oldu mu?

İBRAHİM ŞAHİN - Hayır, hayır görüşmemiz olmadı.

BAŞKAN - Başka ekleyeceğiniz var mı?

Ä°BRAHÄ°M ÅžAHÄ°N - Yok efendim.

BAŞKAN - Tarım Ümit olayında siz kızı Hande ile hiç görüştünüz mü?

İBRAHİM ŞAHİN - Hayır, hiç görmedim, tanımıyorum da zaten.

BAŞKAN - Peki, bu soruşturmayı, Tarık Ümit olayının soruşturmasını yapan Küçükçekmece Jandarma Karakolu'ndan bir şey; orayla sen hiç görüştün mü?

İBRAHİM ŞAHİN - Telefonla görüştüm efendim, o konu da şöyle.

BAŞKAN - Yani, görüşme talebi senden mi geldi; oradan mı geldi; ne görüştünüz?

İBRAHİM ŞAHİN - Hayır efendim. Ben olayı anlatayım. Yalnız, dediğim gibi tarihleri bilemiyorum.

BAŞKAN - Yoksa, yaklaşık bir tarih söyle bize, tahminî.

Astsubay Ahmet Devrede

İBRAHİM ŞAHİN - Bu, Tarık Ümit'in kaybolma hadisesinden zannediyorum bir veya bir iki ay sonraydı. Şu anda kesin tarih bilemiyorum. İstanbul'da benim o zamanlar şoförümdü Ayhan Akça. Ayhan Akça'yı jandarma Ataköy'de şehir içinde alıyorlar; ondan sonra Bakırköy İlçe Emniyet Müdürlüğü binasına götürüyorlar. Oradan beni aradılar. Ben de Polis Evindeyim. Ankara'da Polis Evinden telefonla aradılar. Ben de konunun ne olduğunu söyledim kendisine. O da bana dedi ki, Tarık Ümit cinayetini araştırıyoruz. Tarık Ümit cinayetiyle ilgili olarak Ayhan Akça'nın ismi geçiyor, onun için aldık dediler. Ben de kendisine aynen ifadem şu: Eğer, böyle bir şeyiniz varsa, yani böyle şüpheli bir şeyiniz varsa resmî yazıyla bize yazarsınız...

YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Kime diyorsunuz bunu?

Ä°BRAHÄ°M ÅžAHÄ°N - O astsubay arkadaÅŸa.

YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Ahmet'e.

İBRAHİM ŞAHİN - Evet. O karakoldan, Bakırköy İlçe Emniyet Müdürlüğünden arıyor beni. .Eğer bu konuda herhangi bir şüpheniz veya duyumunuz varsa, bir polis memurudur ve biz de çalışıyordur. Bize normal müracaat edersiniz ifade için. Biz de alır, istediğiniz yere ifade getirirsiniz dedim. Sonra gece saat zannediyorum 11.00-12.00 gibi almışlardı. Silahlı, sivil, asker karışımı bir şekilde bizim arkadaşı almanız çok yanlış dedim. Kendisine bunu söyledim ben. Çünkü, biz hepimiz Özel Harekâtçıyız. Gece ne olur ne olmaz. Ben, bunu alış nedeninin kendisine yanlış olduğunu izah ettim ve kendisini bırakmasını söyledim; Ayhan Akça'yı bırakın dedim. Eğer, bir şeyiniz varsa, resmî olarak istiyorsanız, resmî yazı yazarsınız. Ben Özel Harekât Daire Başkanvekiliyim. Bu adam da benim memurum. Yazarsınız, biz de size istediğiniz yere ifadeye göndeririz dedim. O şekilde bırakıldı; ondan sonra da alınmadı. Tabiî, ben bu konuyu o zamanki Genel Müdürümüze illetim, Mehmet Ağar Beye konuyu ilettim. Böyle böyle bir konu var; sorulursa durum bu merkezde diye kendisine bu olayı anlattım. Daha sonra da o astsubay arkadaşla bir ilişkimiz de olmadı; bir daha da görmedim ben. Öyle bir yazı da yazmadılar daha sonra; yani, bu polis memuru bu konudan suçlanıyor, bunu alın, bize ifadeye gönderin gibi bir istekleri de olmadı zaten.

Eymür'le Telefonla Konuşmadım

YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Size Mehmet Eymür Bey telefon etti mi, Tarık Ümit'le ilgili olarak?

İBRAHİM ŞAHİN - Ben kendisiyle telefonda konuşmadım; ama, bir iki ay sonra herhalde, bir gün ben -kendisini de hâlâ da çok severim, çok da iyi görüşüyoruz- kendisiyle MİT’ de Yenimahalle'de yemeğe gittim; öğle yemeği yedik bir ara. Orada söyledi. Ben konuyu size anlattığım gibi anlattım.

YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Ne dedi orada size?

İBRAHİM ŞAHİN - Tarım Ümit'in bizim tarafımızdan alındığını söyledi. Ben de aynen size anlattığım konuyu anlattım. Yani, bizim tarafımızdan alınması mümkün değil; çünkü, Tarık Ümit'le konuştum; Tarım Ümit'in MİT’te çalıştığını ben biliyorum. Mehmet Eymür'le de ben çok samimî arkadaşım. Yani, çok samimî görüşüyoruz. Tarık Ümit'le de samimî görüşüyoruz. Niye, sebep ne; niye alayım; benim bir şeyim değil.

YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Abdullah Çatlı'nın elinde bulunduğunu dair size bir şey söyledi mi?

Ama Ben Çatlı'yı Tanımıyorum

İBRAHİM ŞAHİN - Bana onu söyledi; ama, ben Çatlı'yı tanımıyorum; Çatlı'yla bir şeyim yok.

YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Peki, Mehmet Ağar Bey bu konuda size telefon etti mi, Abdullah Çatlı'nın elindeymiş bunu alın diye?

İBRAHİM ŞAHİN - Hayır, hayır, Mehmet Ağar'la bizim aramızda öyle bir konuşma olmadı.

BAŞKAN - Peki, bu Ayhan sorgulanırken -Ayhan da zannedersem polis- demiş ki "ben emri, Ömer Lütfi Topal'ı öldürme emrini doğrudan doğruya İbrahim Şahin'den aldım." Buna ne diyeceksiniz.

İBRAHİM ŞAHİN - Efendim, bunların ayrılış tarihi -daha önce de arz ettim- 1995'te bizden ayrıldılar. 1995'ten, yani olayın oluş tarihi zannediyorum Temmuz veya Ağustos 1996 tarihinde oldu. Benim bunlarla ilgili bir tane telefon konuşmam dahi yoktur. Bunlarla benim hiçbir şekilde görüşmem yok. Benden ayrıldıktan sonra, benim bunlarla hiçbir şekilde görüşmem olmadı zaten.

BAŞKAN - Sizin cep telefonunuz var mı?

Ä°BRAHÄ°M ÅžAHÄ°N - Var efendim.

BAŞKAN - Numarasını alabilir miyiz?

Ä°BRAHÄ°M ÅžAHÄ°N - 0532 321 50 96

YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Benden ayrıldı sözüne bir açıklık getirir misiniz? Bu yanlış anlaşılmaya sebebiyet verecek.

İBRAHİM ŞAHİN - Estağfurullah efendim. Benden ayrıldı derken daireyi kastediyorum. 1995'te bizden ayrıldıktan sonra.

YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Yani, merkezdeki daireden ayrıldı; yoksa özel timden ayrılmadı.

İBRAHİM ŞAHİN - Hayır hayır efendim. Daireden ayrıldıktan sonra.

DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Özel Harekât mensupları, polisler doğrudan doğruya daire başkanlığına bağlı değiller midir?

İBRAHİM ŞAHİN - Hayır efendim. Bu Özel Harekâtçılar bulundukları illerde il emniyet müdürü ve il valisine bağlıdırlar, görevini onlardan alırlar.

DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Özlük hakları, sicil amirleri kim?

İBRAHİM ŞAHİN - Sicil amirleri de bulundukları iller. Bizimle o konuda şeyi yok. Biz daire başkanı olarak sadece bunların elbise ve iaşelerini sağlarız; yani, elbiselerini veririz, silahlarını göndeririz; onları yaparız biz. Ayrıca başka bir ile grup olarak tayinlerini biz yaparız.

DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Operasyon durumlarına siz karar vermez misiniz; operasyon yapmaz mısınız daire olarak?

İBRAHİM ŞAHİN - Hayır efendim. İl emniyet müdürü ve il valisinin emri altındadır. Bizimle hiçbir ilgisi yok.

YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Merkezde özel tim kadronuz var tabiî sizin?..

Ä°BRAHÄ°M ÅžAHÄ°N - Bizim kendi operasyon ÅŸubemiz var. Bizim kendi ÅŸubemiz var.

1 Yerine 6 Koruma

BAŞKAN - Bir de bu üç tane özel tim görevlisi, belki başkaları da var, diğerleri de var daha, üç tane değil de. Mesela Sedat Bucak'a koruma olarak verilmiş. Halbuki, sizin yönetmeliğinizde özel timlerin nerede kullanılacağı belli. Üstelik de il koruma kurulundan bir tanesi için müsaade edilmiş; yani, bir koruma verilmesine rağmen, görüyoruz ki, 6 tane koruması var. Bunu nasıl izah edeceksiniz? Yani, niye 1 değil de 6 tane veriliyor veya istediğiniz kadar siz mi veriyorsunuz?

İBRAHİM ŞAHİN - Ben o konuyu şöyle açıklayayım: Onları, tabiî, o takdir yukarıya bağlı, Genel Müdürlükle Bakana bağlı, bizi ilgilendiren bir konu değil. Yalnız, şurada bir konu var; bunların sadece İstanbul'a gidişi gönüllü dilekçeli bize. Burada bir eksiklik var tabiî; Genel Müdürlüğün işlem eksikliği bana göre. Özel Harekâtçılar nereden nereye tayin olursa olsunlar bize görüş sormaları gerekiyor. Bunların Sedat Bucak'a gidişlerinde bize bir görüş sorulmadı; bunda bizim bir bilgimiz dahi yok.

DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Resen Genel Müdürlük talimatıyla mı görevlendirildi?

İBRAHİM ŞAHİN - Evet, efendim. Normalinde bize sorulması gerekiyor. Türkiye'nin neresindeki bir özel harekâtçıyı nereye tayin ederseniz edin Daire Başkanlığı olarak bize görüş sormaları lazım; yani, bu adamı alıp bir başka yere tayin edeceğiz, sizin görüşünüz nedir diye. Çünkü, personel planlamasını biz kendimiz yapıyoruz.

DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Bundan önce böyle benzeri bir olay oldu mu? Genel Müdür resen tayin ettin mi başka yere herhangi birisini?

İBRAHİM ŞAHİN - Var efendim, o tür şeyler var. Özellikle Bakanlık, yani Meclise yapılan koruma atamalarında bize genellikle sorulur.

Özel Tim'den Koruma

YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Peki, bu cevabınıza bir netlik getirelim, Bu arkadaşların özel timle ilişkisi, daireyle, daire mensubu, yani özel tim kuruluşunun mensubu olarak özel timle ilişkileri kesilmeden bu işlem yapıldı; öyle mi?

Ä°BRAHÄ°M ÅžAHÄ°N - Evet.

SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Bir tanesininki kesilmişti ama.

İBRAHİM ŞAHİN - O önceden özel timden ayrılmış, o ayrı; onunla ilgili bize görüş sormak zorunda değiller tabiî. Diğer 2'si Sedat Bucak'ı korumadan önce de Ankara Emniyet Müdürlüğüne tayin oluyorlar. Ankara Emniyet Müdürlüğüne tayininde de bizle görüş yok, bize sorulmadı. Ankara Emniyet Müdürlüğünden Sedat Bey'in yanına gittikleri zaman da görüş sorulmadı.

DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Tamamen sizin bilginizin dışında bu işlemler, 3 polis için.

İBRAHİM ŞAHİN - Evet, efendim, bizim dışımızda olan hadise.

BAŞKAN - Şimdi de şöyle bir olay var. Bu Ayhan Akça sizin korumanız mıydı?

İBRAHİM ŞAHİN - Evet, korumamızdı.

Koruma Akça - Dilek Örnek

BAŞKAN - Peki, Dilek Örnek var, son kurye hadisesi; bu konudaki bilgileriniz nedir? Ayhan ile Dilek Örnek'in ilişkisi nedir?

İBRAHİM ŞAHİN - Efendim, ben ayın 6'sında açığa alındım; açığa alındıktan sonra herhangi bir -kendi arkadaşlarımdan da kaçıyorum tabiî; çoğu arıyor geçmiş olsun gibi, ben de bütün her şeyden uzaklaşmak için Ankara ve İstanbul'a gitmedim, başka bir şehre gittim, orada dinleneyim dedim; arkadaşlarımı ziyarete gittim. 10 gün dışarıda kaldım ben. 10 günün sonunda İstanbul'dan bir telefon geldi. Ayhan'ın içeriye alındığı söylendi bana. Ben o akşam İstanbul'a döndüm, konuyu öğreneyim diye. Bize bir bilgi verilmedi, narkotikten herhangi bir bilgi alamadık. Müdür muavinlerine sordum, onlardan da bir bilgi alamadım. Daha sonra Ayhan bu işlemden dolayı açığa alındığı için -açığa alındı Genel Müdürlük tarafından- Genel Müdürlükten, yani Daire Başkanlığından açık işlemini kendisine tebliğ etmek için bir başkomiserle bir komiser arkadaş gelmişti İstanbul'a. Onlar içeri girip kendisiyle konuştuktan sonra ben suça muttali oldum. Kesinlikle ,ondan önce, veya o ana kadar niçin alındığını dahi bilmiyordum. Yalnız Ayhan Akça da bu söz konusu BMW'yi ben zaman zaman İstanbul'a cumartesi, pazar gittiğim de bu BMW'yi kullanıyordu Ayhan Akça; yani, son bir iki aydır bunun altında gördüm ben.

BMW Kimin?

BAÅžKAN - Kimin bu BMW?

YAŞAR TOPÇU (Sinop) - 34 plakalı BMW.

İBRAHİM ŞAHİN - 34 mü, plakasını bilemiyorum.

BAÅžKAN - Yani, kendisinin mi, sizin mi?

İBRAHİM ŞAHİN - Hayır bizim değil; kendisinin de değil. Kendisinin böyle bir arabasının olması mümkün değil.

YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Sen devam et ben numarayı söyleyeyim: 34 V 7550.

İBRAHİM ŞAHİN - Ben bu tip plakayı hatırlamıyorum; siyah BMW.

BAŞKAN - Bu BMW kimin, onun mülkiyeti kime ait?

İBRAHİM ŞAHİN - Onu ben bilmiyordum efendim. Yalnız, bu şeyden sorduk, bu BMW kimin. Açığa alındıktan sonra ben kendim daire başkanı olarak bu kadar işe dikkat ediyorum, İstanbul'a bile gitmedim ki, herhangi bir şeyle muhatap olmayayım diye, sen niye İstanbul'a geldin, bu rezillikleri yaptın dedim; yani nedir, bu arabanın konusu nedir? O dedi ki -döviz bürosunda Mehmet'ti galiba arabanın sahibi- "benim burada daha önce silah alışverişim vardı; bu döviz bürosunun sahibi de Ankara'ya da ziyarete geldiler, siz de belki görmüş olabilirsiniz "dedi; ama, ben hatırlamıyorum. Görmüş de olabilirim.

BAŞKAN - Bu BMW'ye siz de bindiniz mi, İstanbul'a gittiğinizde, geldiğinizde, Ayhan şoförünüz olduğuna göre.

İBRAHİM ŞAHİN - Hayır efendim.

Akça 8 Yıldır Yanımda

BAŞKAN - Peki, Ayhan ne kadar zaman size şoförlük yaptı, hangi tarihte ayrıldı?

İBRAHİM ŞAHİN - Ayhan 1996'da... Bende şoförlük yapmadı efendim, koruma. 1996'nın zannediyorum, bu olaydan üç ay önce benden ayrıldı, miting şubesine geçti; yani korumalığımdan da ayrıldı, şoförlüğümden de ayrıldı. Şu anda korumam değil efendim.

DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Üç aydan beri.

İBRAHİM ŞAHİN - Evet, eylül ayında benden ayrıldı, eğitim şubesine geçti; hatta Antalya'da bizim bir kursumuz vardı, havaalanlarıyla ilgili kurslar açmıştık; uçak operasyonu kursu, o kursa da öğretmen olarak katıldı; o kurstan önce benden ayrıldı; yani, benden derken, koruma ve şoför hizmetlerinden ayrıldı.

BAŞKAN - Ayhan'ın durumundan siz şüpheleniyor muydunuz; daha evvel yaşantısında filan bir değişiklik, bir zenginlik, böyle bir şey var mı?

İBRAHİM ŞAHİN - Yok efendim, öyle bir şey yok. O, 1988'den beri benim yanımda; Siirt'te de benim yanımdaydı, Siirt dönüşü de benimle beraber Ankara'ya geldi, Ankara'dan İstanbul'a giderken ben götürdüm kendisini; ikimiz de Tokatlıyız, ikimizin de Tokat'ta evi var. Yani ikimiz de hemşehriyiz. O açıdan da benim güvendiğim bir elemandı bu. Yalnız, bizim bir şeyimiz var; bu çok yanlış değerlendirildi. Bütün işadamları olsun, arkadaşlarım olsun hepsinin arabasına binip gezebiliyorum.

BAŞKAN - Olur tabiî, herkesin yaptığı şey; ama, maruf olan bazı kişiler var, birtakım kirli işlere karışan kişiler var; yoksa diğerleri...

Temiz - Kirli Bilmeyiz

İBRAHİM ŞAHİN - Hayır, ben bunun kirli işlere çalıştığını... Bizim İstanbul'da herhangi bir istihbarat çalışmamız yok efendim. İstihbarat çalışmalarını biz İstihbarat Daire Başkanlığından alırız. Bizim bu konularla ilgili anlamadığım şey bu, zaten iki üç aydır. İstihbarat kuruluşu değiliz. Benim Genel Müdürlükteki görev onayımı incelerseniz, 1993 ile 1996, bu son güne kadar; hemen hemen her ayın on onbeş gününü ben doğuda geçiriyorum. Özellikle, belki bir ay gidemezsem, burada kurslar veya işlerin yoğunluğu nedeniyle gidemezsem, ikinci ay mutlak gitmek zorundayım; çünkü, takdir edersiniz ki, ben, on onbeş senedir bu işle ilgileniyorum ve bütün subay arkadaşlarım da şu anda general oldular, albay oldular; yani askeriyeyle çok yakın ilişkiler içindeyim. Bizim yalnız bir eksikliğimiz var; bizim şube müdürlerimiz emniyet müdürü rütbesinde değil doğudaki her ilde. Tabiî, o ilişkileri sağlamak için devamlı gitmek zorundaydım; yani, operasyonlarda koordineyi sağlıyordum ben devamlı. Valileri, emniyet müdürlerimizi, güvenlik komutanlarımızı ziyaret edip, bu operasyon koodinesini sağlamaya yönelik çalışmalarda bulunuyorum. Yoksa ben kalkıp da operasyona gitmiyorum. Yani, sırf onların bu ilişkilerini düzeltmek için devamlı doğuyu gidiyorum.

BAŞKAN - MİT'le de ilişkiniz oluyor muydu, sizin bilgi alışverişi yönünden?

İBRAHİM ŞAHİN - Zaman zaman doğuda MİT bölge başkanı, yani o ildeki görevli, MİT sorumlusu arkadaşla, tabiî operasyonlar öncesi -onlar ellerindeki bilgileri getirirler- zaman zaman o tür ilişkilerimiz oluyor efendim.

Özel Harekat Nedir?

MAHMUT YILBAŞ (Van) - Bir şey sorabilir miyim?.. Müdür Bey, biraz evvel bahsetmiş olduğunuz konu önemli bir konu. Bu konuda arkadaşlarımızı aydınlatırsanız herhalde mesele bakımından fevkalade yararlı olacak. Özel Harekât nedir; Dairenin görevleri nelerdir; taşrada iller emniyet müdürlükleri bünyesinde kurulu olan özel harekât şube müdürlükleri nelerdir? İki, işte muayyen bir süredir basında bizler de izliyoruz; bu konudaki kanaatinizin de açıklanmasında yarar var. Özel Harekâta mensup bazı görevlilerin, rütbeli veya rütbesiz bu uyuşturucu meselesiyle ilişkileri olduğu ifade ediliyor ve benim garibime giden bir olay da var burada; burada komisyonda bulunan arkadaşlarımız da ilk defa buna muttali olacaklar, bizim emniyet teşkilatımızda uyuşturucuyla mücadele eden bir birimimiz var herhalde. Bunlar, bu birimin görevleri sırasında bu dünyayla mücadelede iç içeler; onlardan böyle, bu işlere katılan, karışan isimler veyahut da mizansenler yok orta yerde; Özel Harekât mensuplarının var. Bunu siz nasıl değerlendiriyorsunuz, nasıl yorumluyorsunuz; bu konuda bizleri aydınlatır mısınız; nedenleri ne olabilir?

BAŞKAN - Evet, gerçekten bu Özel Harekât nasıl çalışıyor; nedir; ne değildir; Özel Harekât içerisinde bir kısım polislerin, birtakım yasadışı olaylara, işte uyuşturucu gibi, öldürme gibi olaylara yasadışı karıştığı vaki mi? Bu konuda bir bilgi verirseniz.

MAHMUT YILBAŞ (Van) - Artı bir konu daha var. Emniyet müdürlüklerinin bünyesinde TEM diye bir ayrı şube de vardır; Terörle Mücadeledir. O da terör konusunda birinci derecede görevli olan bir birimdir. Özel Harekâta bakıyorsunuz, yine bu anlatımlar içerisinde, hem uyuşturucu konusunda hem de terörle mücadelede sanki bu birimler yokmuş gibi, bunların önünde gelen bir anlatım içerisindeler. Bize anlatınız; nedir yani bu işin sebebi?

EsenboÄŸa'da Katliam

İBRAHİM ŞAHİN - Efendim, 1982'de bu Özel Harekât kursu açıldığında ben Ankara'yı aradım; bu özel tim nedir, ne iş yapar diye. O zaman bana söylenen şey, 1980'de Ermeni militan Emekciyan'ın Ankara Esenboğa katliamından sonra böyle bir özel birim kurulacağını o birim için adam seçildiğini söylediler. Ben akademi ve kolej hayatımda okulun sporcusuydum, güreş takımındaydım. Genellikle sporla uğraşan, yani fizikî yeterliliği olan insanları seçmişlerdi. Burada imtihana tabi tutulduk ve Özel Harekâta girdik. 1984'e kadar bizim eğitimimiz tamamen özel operasyonlardı, gerçek özel timin yapması gereken operasyonlar; yani, normal polisin böyle yaparken acz içine düşebileceği, yani rehineli operasyonlar için kurulduk biz. Bir uçak kaçırıldığı zaman, o uçağa müdahale etmek, teröristleri etkisiz hale getirmek ve rehineleri canlı kurtarmak veya rehineli bir ev operasyonu, rehineli bir gemi, ev; bu konularda yetiştirildik biz. Bu konuyla ilgili, zaten 1984 Eruh baskınından önce de ben bu konuyla ilgili 4 ay Almanya'ya gittim, bu konuyla kurs gördüm. O günden bugüne kadar da bütün bu konularda Türkiye'deki tek hoca da benim zaten; yani, biz eğittik, ben eğittim bu arkadaşları bu konularda. Daha sonra 1984'te bu Eruh ve Şemdinli baskınları olunca, bizim bu tür bir eğitimimiz yoktu; yani kırsal alanda bir operasyon düzenleme eğitimimiz yoktu; biz, tamamen, şehir içinde bu anlattığım konular üzerinde uzmanlaşmıştık. 1984'te bu hadiseler olduğu zaman ben bir gün -o zaman Genel Müdürümüz Saffet Arıkan Bedük Beydi- Saffet Beye gittim; biz iki senedir burada kurulduk, spor yapıyoruz, durmadan eğitim yapıyoruz, mermi harcıyoruz, bizi gönderin, biz yapalım dedim. O dönem tek güvendiğim şeydi; ben iyi bir subaydım askerde de, iyi bir asteğmendim, askerliğimi Eğridir Dağ Komando Okulunda yaptığım için bu dağ, kırsal alanlardaki operasyonlar konusunda da bayağı bilgiliydim. Genel Müdürümüz de o zaman bir hafta falan bizi bekletti; yani, yapabilir misiniz, yapamaz mısınız gibisinden. Bir hafta sonra müsaade etti, o zaman Siirt'e gitmiştim. Şırnak Siirt'in ilçesiydi. Daha sonra Şırnak'a geçtik; Şırnak'ta bir iki operasyon yaptıktan sonra askerler de gördüler; çok da başarılı olduk biz.

11 Üniversiteli Savaşçı

Hem hepimiz o zaman 11 tane üniversite mezunu komiser sınıfından insanlardık; yani o ilk operasyona gidenler. Sadece, şoförümüz, depocumuz ve bu tür insanlar bizim memurlarımızdı; ama, operasyonlara gidenler hep üniversite mezunuyduk biz. Çok iyi bir anlaşma vardı; hep aynı devre insanlar toplanmıştı; bir tek en üst devre ben vardım; ben de onların başıydım; operasyon grup amiri. O şekilde bu işler başlayınca, bu sefer askeriyeye dedik ki biz, bu konuda bize eğitim verin, bizi eğitin; yani, biz bu operasyonları yapıyoruz, her ne kadar başarılı olduysak da bunun bir eğitimini alalım dedik. O zaman, ondan sonra açtığımız kurslara Genelkurmay Özel Harp Dairesinden öğretmen aldık; subay, astsubay aldık ve özel timlere, İç Güvenlik Özel Harekât Timleri ismini verdik; yani, bu kırsal alanda operasyon yapmak üzere ve elemanlarımızı da kırsal alanda operasyon yapacak şekilde de eğittik. Daha sonra ilk gittiğimiz operasyonlarda teröristlerin elinde Kaleş vardı, biz MP5'lerle gitmiştik; o zaman elimizde silahımız yok. Hatta -çok özür diliyorum- vurduğumuz teröristin silahını almaya çalışıyorduk; yani o kadar zor da durumdaydık. Daha sonra Saffet Beye anlattık; sağ olsun, o zaman M16'ları aldık, yurtdışından M16'ları getirdik ve ondan sonra da başarı yüzdemiz çok daha fazlalaştı; yani çok daha şey oldu, büyük hızla operasyonları yaptık. Ama, dediğim gibi 1984'te Eruh baskını başladı, 1985-1986'da biz hep Ankara'dan gidiyorduk. Ankara'dan gidiyorduk ve çok zordu bizim için, bizim sayımız çok azdı; ben gittiğim zaman 3 ay kalıyordum; yani, bir gidiyorduk 3 ay operasyon yapıp, 1 ay Ankara'da dinlenip, tekrar 3 ay gidiyorduk. Hepimiz evli barklıyız, bizim için çok zordu bu. Biz o zaman dedik ki, bu sayıyı çoğalt; çoğaltalım biz bunu; yoksa biz... Bir de kışın gidiyorsunuz yedi sekiz gün dağda kalıyorsunuz, Ankara'ya döndüğümüz zaman bir ay evimizde dinlenmemiz gerekirken bir ayı biz hastanelerde geçiriyorduk; yani, hepimiz sağlığımızdan olmuştuk. Daha sonra karar verildi ve bütün illerde şubeler açılmaya başlandı; öncelikle bu OHAL bölgesi illerde şubeler açıldı.

Memur Var Amir Yok

Şubeler açıldı, biz kurslarda bu sefer, yani eskiden normal 30-40 personeli eğitirken, o şubelere adam yetiştirmek için sayıyı birdenbire 200, 300, 400 gibi fazla sayıya yükselttik ve memurları yetiştirerek o illere tayin ettik. Yalnız, orada özel timlere, bu operasyonlara gidecek özel timlere memur buluyorduk; ama, amir bulamıyorduk, yani rütbeli, emniyet müdürü rütbesinde amir bulamıyorduk. Halen de o sıkıntı devam ediyor; emniyet müdürü rütbesine gelenler normal büyük şehirde asayiş müdürlüğü yapıyor, çok daha rahat görevler var; ama, Özel Harekât Müdürü olursa devamlı hayatı dağda geçeceği için bizde bir şeyi yok, yani, itici bir sebep bulamadılar, 6-7 milyon gibi fazla bir para da veriliyor özel timlere doğuda, almalarına rağmen, yine de bir istek olmadı, yani üst seviyede, müdür seviyesinde. 1988'e kadar bu operasyonlar böyle devam etti; yani, 1986-1988'de bu kurul kuruldu, illerde kuruldu; ama, sayıları azdı, biz yine Ankara'dan destek gidiyorduk, takviye gidiyorduk. 1988'de ben, 1987'nin sonunda... kuruldu; ama, sayıları azdı biz, gene Ankara'dan destek gidiyorduk, takviye gidiyorduk. 88'de ben, 87'nin sonunda Amerika'ya antiterör kursuna gittim yine 4 ay kurs gördükten sonra, döndüm, bu sefer, böyle, Ankara'dan gidip gelmektense, bir de çocuklarımın durumunu düşünerek, ben, gönüllü Siirt'e gitmek üzere dilekçe verdim. Daha önceki bütün operasyon yoğunluğumuz da Siirt'ti çünkü. Siirt bölgesi operasyon olarak hem Şırnak, Mardin ve Hakkâri bölgesine baktığı için en şey bölge de oydu. Bir de ben, o tarihe kadar yetişen bütün özel timcilerin öğretmeni, hocası olduğum için, mecburen böyle bir merkez yere gidip, bir de oralarda onların gözünde kendimizi ispatlamamız da lazımdı onlara daha şevk gelsin diye. Ben 88-90 arasında bu tür operasyonları Şırnak bölgesinde, Batman bölgesinde o bölgede bu tür operasyonlar yaptım.

Yaralandığımı Söylemem

Bu operasyonları yaparken mesela Şırnak Kabar dağında vuruldum ben, kalçamdan vurulmuştum; ama, yara hafif olduğu için kayıtlarda bile yoktur; ama, bütün herkes bilir Siirt'te vurulduğumu. Kimsenin morali bozulmasın, özel timlerin morali bozulmasın diye biz kayda bile geçirmemiştik. Yine 6 ay sonra, Siirt'te Şeyh Ömer Dağlarında yine vuruldum, bu sefer boğazımdan vurulmuştum, onda hastaneye gittiğim için mecburen kayıtlara geçti. Başka yaralarım da var; ama, bu hafif yaraları, yani bu sıyrık türü yaraları hiçbir özel harekâtçı bunları kayda dahi geçirmez. Bizde bir özellik var, özel harekâtçılarda, belki bizim eğitim sisteminin şekli bu. Biz, özel tim kursunu üç ay ve dört ay yapıyoruz. Genel olarak üç ay yapıyoruz, zaman yetmezse, eğitimin bitmediğine kanaat getirirsek, onu bir ay uzatıyoruz. Yani, o yetki var bizde. Genellikle ilk bir ay kişileri fizikî olarak yetiştiriyoruz. Yani, vücut, fiili sporcu olarak yetiştiriyoruz, iyi bir atıcı olarak yetiştiriyoruz. Daha sonraki son iki ayda da 20 kişilik tim çalışmasına tabi tutuyoruz. Bizde göreve gidişler mutlaka 20 kişiyle sınırlıdır. Yani 20'den az sayıda... Bir tim 20 kişisidir, bir tim gider mutlaka. Yani, o timi bölüp de göreve gönderemezsiniz. Hiçbir şekilde o tim bölünemez. O, 20 kişi göreve gitmek zorundadır; çünkü, o, 20 kişinin hepsi birbirini tamamlayacak silahlara haizdir; çünkü, ilk 10 kişi manevra unsurudur; ikinci 10 kişi destek unsurudur; destek unsurunda âğır silahlar vardır. Makineli tüfekler, havanlar, RPG-7 roket atarlar vardır. İlk 10 kişideki hücum unsurundaysa, hafif silahlar ve tim amiri harita, pusula, o tür şeyler vardır. Yani, kırsal alanda göreve gidişler en az bir timle olur. Daha sonra, ben, geçen sene, 95'te yönetmelikteki o maddeyi değiştirdim. Tabiî, teröristlerin yapısına, silahlarına ve sayılarına göre biz de kendimizi değiştirmek zorundaydık. 95 sonunda da, ben, onu, iki time çıkardım. Yani, kırsal alana özel tim herhangi bir şekilde göreve gittiğinde, en az iki timle gidecek diye yönetmeliğe bir madde koyduk. Şimdi, özel timler, Ankara'da Daire Başkanlığı; illerde de; şube müdürlükleri seviyesinde var.

Evren Bize Bağlı

Bizim, sadece, bir grup amirliğimiz var. O da Marmaris'te Sayın Kenan Evren'i korumakla mükellef. O, şube değil, sadece grup amirliği seviyesinde, sayısı az; diğerleri, şube müdürlüğü seviyesinde ve diğerleri çünkü operasyon şubeleri. İllerdeki operasyon şubeleri, Ankara'dan emir almazlar. Yani, şuraya gidin, şu operasyonu yapın diye Ankara'dan kesinlikle emir almazlar. Ankara'nın da böyle bir emir verme yetkisi yok yönetmeliğimize göre, kanunlarımıza göre. İller, il valisinin emri altındadırlar. İldeki güvenlik komutanı veya il jandarma alay komutanlığı, özel timi herhangi bir göreve sevk ederse, mutlaka il valiliğinden yazılı görev onayı alması lazım. Yani, kendiliğinden özel tim hiçbir surette tek başına kırsal alana gidemez. Bunu, ben, şu şekilde açıklayacağım: Bunu, şunun için açıklıyorum, mesela: Son iki senedir köy yakmalarla da itham edildik biz. Böyle bir şey kesinlikle söz konusu olamaz; çünkü, özel timin, kırsal alana tek başına gitme yetkisi yok. Yani, mutlak surette yanımızda askerî birlik olmak zorunda. Askerî birlik olmadan tek başına özel timin bir yere gitmesi mümkün değil. Mesela, bazen, özel tim köy aramalarına gönderilir; köy aramalarında bile, askeri unsurlar önceden giderler köyü çevirirler, içeriye özel timler girer, evleri ararlar. Yani, özel timin, bir şeyi var, kesinlikle tek başına göreve gitme yetkisi yok efendim. Daire Başkanlığımızda ise, Daire Başkanlığı Personel Şubesi, Destek Şubesi, Operasyon Şubesi ve Eğitim Şubesi olmak üzere dört şubeden kurulu. Eğitim şubesi kursları açıyor, personelimizi yetiştiriyor, Destek şubesi alım satımı ve araştırmayla görevli bu konularda.

YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Bunların hepsi yönetmelikte var.

Ä°BRAHÄ°M ÅžAHÄ°N (Devamla) - Evet efendim.

BAŞKAN - Özet olarak anlatıyor.

Sivas Olaylarından 2 Ay Önce Ordaydık

İBRAHİM ŞAHİN (Devamla) - Evet, ben özet olarak anlatıyorum. Operasyon Şubesi ise: İllerden yardım istendiği zaman, biz illere gidiyoruz. Yani, bizim, mesela büyük şehirlerde kesinlikle bir görevimiz yok. Büyük şehirlerde ancak il valisinin Bakanlıktan talebi olduğu zaman biz gideriz. Yoksa, bizim kendi başımıza büyük şehirlerde gidip herhangi bir şekilde operasyon yapma yetkimiz de yok, böyle bir operasyonumuz da yok. Sadece, dediğim gibi. Mesela, son Sıvas gündemdeydi. Sıvas'ta terör olayları biraz yoğunluk kazanmıştı, Sıvas'ta 110 kişilik bir şubemiz var. Biz, o zaman daireden de gönderdik, İstanbul'dan gönderdik, Samsun, Ordu, yani yakın illerden orayı takviye ettik. O 43 teröristin ölümüne kadar, O 43 kişinin öldürülmesinden bir iki ay öncesinden orayı takviye ettik, bütün alanları tuttuk ki, o operasyon o şekilde yapıldı zaten. Yani, bizim kesinlikle herhangi bir şekilde tek başımıza bir operasyona gitmemiz söz konusu değil. Narkotik ve TEM şubeleriyle ilgili sorunuza geleceğim efendim. Bizim narkotik şubesiyle... Mesela ben, 25 senelik polis olmama rağmen, ben sadece esrarı tanırım eroini ve...

MAHMUT YILBAŞ (Van) - Yani, TEM'le, narkotikle mücadelede Özel Harekâtın hiçbir şekilde görevi itibariyle bir bağlantısı yoktur?

Yüksekova'da Esrar İşi

İBRAHİM ŞAHİN (Devamla) - Onu anlatıyorum... Evet efendim, onu anlatıyorum. Yani, ben bile, şu anda 25 senelik polis olmama rağmen, sadece esrarı tanıyorum. Diğerlerini tanımıyorum. Bizim özel tim değil, onlar tanır. Yalnız, burada... Narkotikte biz görev yapıyoruz. Ben Siirt'teyken biz Yüksekova'da 145 kilo yine esrar yakaladık. Yine Siirt'teyken Sason'a gittik, Sason'da 147 kilo esrar yakaladık. Burada bizim narkotik operasyonuna katılmamız şöyle: Genellikle güneydoğudaki narkotik operasyonlarında, narkotik şubelerinin kırsal alanda operasyon tecrübeleri yok. Yani, o memurların kırsal alanda adam yakalaması çok zor. Bir de güneydoğudaki operasyonlar bizim tespitlerimiz 85'ten bu tarafa örgüt eliyle yapılıyor genellikle ve mutlaka sevkıyatta ya teröristler oluyor veya milisleri kullanıyorlar, hepsi de ağır silahlı olduğu...

BAŞKAN - Yani, PKK'yla bağlantılı diyorsunuz?..

İBRAHİM ŞAHİN (Devamla) - Tabiî, tabiî efendim. Normal narkotik şubesinin bunları yakalaması mümkün değil. O zaman bizden yardım istiyorlar. Bize diyorlar ki mesela: Ben kendim de gittim, işte Yüksekova ve Sason'daki operasyon Kozluk, Sason operasyonlarına katılmıştım narkotikle ilgili. Buluşmayı adam dağda veriyor mal tesliminde. Biz de o zaman önceden gidiyoruz o bölgeye pusu atıyoruz, malın teslim edileceği yere. Narkotikçiler geliyor, öbür malı teslim edecek şahıslar geliyor, teslimatı yaparken biz çeviriyoruz, teslim alıyoruz. Yani, bizim narkotikteki şeyimiz de sadece bununla sınırlı. Yoksa o teslim ettiğinin ne olduğunu bile bilmiyoruz biz, onların anlaşmasının da ne olduğunu bilmeyiz. Sadece bize derler ki "şu noktada bizim buluşmamız var" ona göre tedbir alırız, yakalamaya yardım ederiz. Olay sonrası da bizim herhangi bir şekilde narkotikle bir bağımız olmuyor.

Kadıköy Dev-Sol Operasyonu

TEM şubeleriyle ilişkimiz de şöyle efendim: TEM şubeleri, şehir içindeki siyasi suçlulara bakıyorlar. Onlar bizden yardım istediği zaman operasyona katılıyoruz. Mesela: Buraya geldiğimde arz etmiştim. İstanbul Kadıköy'deki o 11 Dev-Solcunun ölümüyle neticelenen operasyona da ben katılmıştım. Ben o zaman İstanbul Özel Harekât Şube Müdürüydüm. Yani, ben, nerede ne yapacağımı bilmiyorum; akşam çağırılıyoruz, bize deniyor ki "Şu, şu evde teröristler var, bu evlere operasyon yapılacak" normal polis çevreyi boşaltıyor, kuşatıyor, biz sadece operasyon yapıyoruz. Yani, evde kimin olduğunu, kiminle bizim şey yaptığımızı bilmiyoruz biz. Bize sadece ön bilgi veriliyor, "İçeride silahlı, Dev-Solun üst kademesinden silahlı dört tane adam var" deniliyor, sadece bu bilgiler veriliyor.

MAHMUT YILBAŞ (Van) - Nihaî müdahale, yani operasyon mensubuyuz biz.

İBRAHİM ŞAHİN (Devamla) - Evet efendim. Yani, önceki istihbarat, sonraki başka durumlarla ilgili özel timlerin hiçbir şekilde bağlantısı olmaz, hiçbir operasyonda.

MAHMUT YILBAŞ (Van) - Bu son basında çıkan bu değerlendirmeler konusunda şahsî düşüncelerinizi bizimle paylaşmayı arzu eder misiniz?

Ä°BRAHÄ°M ÅžAHÄ°N (Devamla) - EstaÄŸfurullah efendim, ne demek...

MAHMUT YILBAŞ (Devamla) - Hayır, yani, nedir, biraz evvel söyledik, siz, narkotik şubede işin başından sonuna kadar bu iş de olmayan bir görevdesiniz. Sizi demeyeyim, Özel Harekâtı kastediyorum. Terörle mücadelede nihaî bir operasyon, ameliyat birimisiniz, bunun iki tanesi yok orta yerde; sadece, özel harekâtçılar var. Ne duygunuz var? Arzu ediyorsanız; arzu etmiyorsanız cevap vermeyebilirsiniz.

Bizim SoruÅŸtrma Yetkimiz Yok

İBRAHİM ŞAHİN (Devamla) - Estağfurullah efendim. Ben 1993'ten beri Daire Başkanlığı görevini yürütüyorum. Geçen sene basında bir kampanya çıktı özel timin işte bazı suçlara karıştığına ilişkin. Size bir tanesini müsaade ederseniz anlatayım ben: 94'te veya 95'teydi "Hakkâri Özel Harekât Şubesinin içinden birkaç memurun uyuşturucu kaçakçılarıyla irtibatı var" denildi bana, haber gönderildi. O haber de bizim İstihbarat Daire Başkanlığından gelmişti. Ben, o zaman, isim bazında tespit yapın, bize verin dedim ki, çıkaralım bir an önce, yani, bunlar yüzünden devamlı karalanacağız biz. O zaman, bize, bu son Diyarbakır'da 8 kilo eroinle yakalanan Burhanettin Karaoğlu'nun ismi verildi. Ben, o zaman, Hakkâri Emniyet Müdürünü aradım. Hakkâri Emniyet Müdürüne dedim ki, Burhanettin Karaoğlu'nun uyuşturucu kaçakçılarıyla ilgisi olduğuna dair istihbarî haberler geliyor bize, siz, bana teklif yazısı yazın, bu adamı, biz, Özel Timden atalım dedik. O zaman, o teklif yazısı yazıldı ve biz bu adamı attık. Bir sene sonra da aynı adam eroinle yakalandı Diyarbakır'da, 8 kilo eroinle yakalandı. Yani, bu tür duyumlar...

BAŞKAN - Soruşturma yapmadınız mı, yakalandı, duyum aldınız ve attınız şeyden...

İBRAHİM ŞAHİN (Devamla) - Bizim soruşturma şeyimiz yok efendim. Hakkâri'nin yapması lazım. Ben Hakkâri'ye durumu ilettim. Elde mevcut bir şeyi yok; sadece istihbarî bir duyum var; ama, biz lekelenmeyelim diye, biz önceden tedbir mahiyetinde Özel Timden çıkarıyoruz. Daha sonra, özellikle bu sene Yüksekova'da bir hadise oldu. Arkasından bunlar üst üste geldi, Varto'da bir hadise oldu, arkasından da Diyarbakır Cezaevindeki konu oldu. Tabiî, basında büyük bir suçlama başladı, bazı basın yayın organlarında "Özel Tim, bunları, şunları, şunları yapıyor" diye... Ben, antiparantez şunu da belirteyim efendim, biraz önce onu unuttum. Bizim kayıtlarımıza göre, özel timin kuruluşundan bugüne kadar yakaladığı eroin, yani eroin, kokain, o tür uyuşturucu maddelerin, mesela sırf eroin 15 tondur.

15 Ton Uyuşturucu Yakaladık

BAÅžKAN - 15 ton?..

İBRAHİM ŞAHİN (Devamla) - Evet efendim o sayılar bizim daireden alınabilir. Çok fazla miktarda da bu tür yakalamamız var. Yani eroin işi değil de, başka türlü hangi işe karışırsa karışsın, mutlaka gider, onun incelemesini yapar, şahısların uzaktan yakından ilgisi olduğu zaman biz atarız onları. Yani, onların illa ayrılmak için dilekçe vermesi de önemli değil; biz, bazı şeyleri duyum mahiyetinde de şey alsak, 7 bin kişilik kadronun lekelenmesini önlemek için onları atıyoruz. Yani, önceden bir tedbir olarak Özel Timden çıkarıyoruz, atıyoruz dediğim, Özel Timden çıkarıyoruz. Çıkarılan insanlar da, eğer, bir fazla iddia yoksa, onlar da terör şubelerinde değerlendiriliyorlar. TEM şubelerinin operasyon bölümlerinde değerlendiriliyorlar zaten; ama, böyle bir şeye karıştığı için atıldıysa, hakkında idarî soruşturma varsa, o zaman, normal karakol veya başka birimlerde, yani faal olmayan birimlerde çalıştırılıyorlar. Basında bu iddialar çıkınca ben doğuya gidip tabiî, haliyle her iddianın olduğu yere gidip inceleme yapıyorum, o konuyla ilgili üst makamlara, amirlerime rapor veriyorum ve nasıl düzeltiriz şeklinde de raporlar verip ve o düzeltme yoluna gidiyoruz. Mesela Varto hadisesi olduğu zaman, ben, Varto'ya gittim.

Basında Saçma Değerlendirme

Varto hadisesini inceledim. Varto konusunda, Varto'daki hadiseyi iki tane özel timin bir hanımın evine girdi şeklinde bir değerlendirme yapıldı basında. Bu, tamamen çok saçma bir şeydi, çünkü 1 şehit ve 6 yaralı vermiştik biz. Birinci gün 1 şehit ve 2 yaralı, ikinci gün 2 yaralı, üçüncü gün 2 yaralı verdik biz. Yani, böyle bir iddia çok gülünç iddiaydı ve zaten olaydan iki üç gün sonra teröristlerin biri yakalandı, bir de milis yakalandı. Onların ifadesi alındı, onların ifadelerinde de bu şeyi nasıl yaptıklarını anlattılar, 13 kişi ilçeye geldiklerini, 6 kişi bir taraftan 7 kişi bir taraftan ateş edip, özel timciyi şehit ettiklerini...Yani, biz, bunun, gerçeğini bulup, ondan sonra da basına açıklamaya çalıştık. Tabiî, bu açıklamada da, bizim, direkt basınla irtibatımız olmuyor devlet memuru olduğumuz için. Mutlaka Emniyet Genel Müdürümüzün veya İçişleri Bakanımızın emir vermesi gerekiyor ki, o şekilde açıklanıyor. Diyarbakır hadisesi: Yine "Diyarbakır Cezaevine özel tim girdi, mahkûmları öldürdü" denildi. Bizi çok üzmüştü bu, çünkü içeriye giren bir tane dahi özel tim görevlisi dahi yoktu. Yani, orada özel tim görevlisi olmadığı halde basında bu tür şeyler çıktı. Arkasından Yüksekova hadisesi oldu. Yüksekova hadisesini ben direkt Hakkâri'ye gittim, bu konuyu inceledim. O itirafçı Kahraman Bilgiç'le birlikte bizden üç tane memur, zannediyorum altı yedi tane de korucu bu suça iştirak etmişlerdi.

BAÅžKAN - BaÅŸka?..

İBRAHİM ŞAHİN (Devamla) - Nasıl efendim?..

BAŞKAN - Yani, sizden üç kişi altı tane de korucu, başkaları da var mı?

İtirafçı - Korucu - Özel Timci - Asker

İBRAHİM ŞAHİN (Devamla) - Hayır efendim, ben, oradaki tespitlerimi anlatıyorum. Bu suça karışan, yani köye gidiyorlar, adamı kaçırıyorlar, adamdan fidye parası istiyorlar, bu, oraya gidenler, sadece bir itirafçı var Kahraman Bilgiç isminde, altı tane korucu var, iki kişi köye giden, birisi de Yüksekova'da kalan üç tane de özel tim görevlisi var. Şimdi, gidip, bunu, inceledim ben. Alınan ifadeleri inceledim ve şuraya vardık: Kahraman Bilgiç'in dokuz on tane bu tür olayı var. Dokuz on tane bu tür olayın hiçbir tanesinde yanında polis yok. Hepsinde başka güvenlik birimlerinden insanlar var, yani polis yok, özel tim yok...

BAŞKAN - "Başka güvenlik" derken açıklık getirin...

İBRAHİM ŞAHİN (Devamla) - Askerler var efendim, yani subay ve astsubaylar var ve onlardan bazıları da yargılanıyorlar, şu anda yargı safhasında. İşin ilginç yanı, Yüksekova hadisesinden bir gün önce şeyle tanışılıyor, yani itirafçıyla bizim özel timciler tanışıyorlar, bir gün önce tanışıyorlar, köye gidişlerinde de köyün içine girmiyor şey, bizim özel timciyi köye sokmuyorlar. Yani, eve girip bu para isteme işini yapanlar, sadece, o, itirafçıyla korucular. Yani, polislerin oraya giriş şekilleri yok. Şu anda yargı da devam ediyor tabiî hadise, bilemiyorum şu anda inşallah gerçek ortaya çıkacaktır. Yani, birtakım yerlerden bize karşı bize bir saldırı olduğu.

BAŞKAN - Neden? Yani, niye başkalarına değil de size karşı yapıyorlar.

İBRAHİM ŞAHİN (Devamla) - Şimdi efendim, bunun birkaç nedeni var. Bir tanesi, ben, özellikle üç senedir bütün konuşmalarımda söylüyorum. Bunu açık açık da söyledim. Şimdi, doğuda PKK hareketi, doğuda bu teröristlerin bir amacı var ayrı bir devlet kurmak. Amaçları, ayrı bir devlet kurmak. Şimdi, buradaki insanların şeyleri, fikrî yapıları belli, yani bu adamlar, bana göre, bize göre de, bunlar Kürt milliyetçisi bu adamlar. Yani, siyasî fikirleri ne olursa olsun, yani bir Kürdistan kurmaya çalışıyorlar. Şimdi, biz, devamlı onun karşısında özel timler şu şekilde suçlandı "Özel timler hep aşırı sağcılardan oluşuyor. Özel timlerin bıyıkları aşağı sarkıyor. Özel timler -çok özür dilerim- MHP'li, yok şudur, budur " deniliyor. Ben, bunun zaman zaman gülünç olduğunu televizyon konuşmalarımda söyledim. sebebi de şu: Bakın, ben, bunu, son seçimlerde de merak ettim, gittim, illerde de inceledim bunu, dedim ki, yarın yine bu iddialar çıkacak bize şeyi getirin dedim, yani seçimde özel timlerin oy kullandığı sandıkları getirin dedim, ne çıkmış buralardan, emin olun, yani, mesela, 150 kişilik şubeden 25 tane MHP çıkmış ve bütün iller böyle, yani bütün partilerin dağılımı var. Yani, illa böyle "MHP'li, MHP'li" demek, insanları, bizi çok aşarı derecede rahatsız ediyor; ama, bu insanların ben onu söylüyorum Elhamdülillah hepimiz Müslüman’ız ve hepimiz de Türk’üz, yani, bu fikrin, illa şu veya bu partiyle bize göre yanlış olan bir şey var. Çok özür diliyorum, yani, CHP'li de olabilir, Refahlı da olabilir, yani bu insan. Özür diliyorum parti lafını söylemek istemiyorum; yani, (A) partisi de olabilir, (B) partisi de olabilir.

BAŞKAN - Tabiî, herkesin bir görüşü var, tabiî, olacaktır da...

İBRAHİM ŞAHİN (Devamla) - Sonra hiçbir şekilde bizim bu timlere gidip de siz şu partiye oy verin, şu partiye şunu yapın, bunu yapın böyle bir şeyin olması söz konusu değil.

YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Konu da bu değil zaten yani, iş yanlış mecraya girdi. Yani, bu Araştırma Komisyonunun da konusu bu değil İbrahim Bey. Yani, herkes istediğini söyler; hassasiyetinizi anlıyorum.

MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Neyse onu bitirsin de... Birinci sebebi anladık; "üç sebep var" dediniz bize karşı yapılan hasmane hareketler...

BAŞKAN - Size karşı niye böyle hareket ediyorlar?

İBRAHİM ŞAHİN {Devamla) - Birisi bu fikri yüzden, yani öyle görüntülenmeye çalışıldık. O şekilde bir saldırılar oldu; ama, bu tamamen yanlış bir şey. İkinci bir sebep: Korkunç bir başarı elde ettik. Bu inkâr edilemez bir gerçek. Ben, kendim de çok sayıda operasyona katıldım. Teröristler bizi pusuya düşürseler bile ilk ateşte ancak bir kişiyi vururlar; ama, ondan sonra mutlaka hepsini biz şey yaparız...

BAÅžKAN - Yok edersiniz?.. Tesirsiz hale getirirsiniz?..

İBRAHİM ŞAHİN (Devamla) - Evet, tesirsiz hale getiriyoruz; çünkü, o şekilde eğitildik biz. İnsanların iyi fizikî eğitimleri var, iyi atış eğitimleri var. Yani, bu konuyla ilgili iyi eğitilmiş insanlar. Normal bir... Tabiî, askerimizi yermek istemiyorum; hepimiz askeriz. Asker belli bir eğitim seviyesinden sonra geliyor. Yani, daha bu tür gerilla savaşına hazır değil normal askerimiz. Ancak

Özel Harp Dairesi veya özel birimler bu operasyonlarda başarılı olabiliyor. Bir de bu tür terör hadisesinde başarılı olduğumuz için....

MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Yani, bunu anlayamadım başarılı olmadan dolayı asker mi sizi suçluyor?

İBRAHİM ŞAHİN (Devamla) - Hayır, o örgüt, PKK örgütü suçluyor...

BAÅžKAN - Evet devam buyurun.

İBRAHİM ŞAHİN (Devamla) - Yani, iki aynı neden, ben, bunu görüyorum ve başarılı olduğumuzu zannediyorum. Yani, bunun için bize saldırıldığını zannediyorum. Yoksa, başka türlü, yani, Özel Tim camiasına saldırılsın... Yoksa, insanların Ahmet'in, Mehmet'in, şu veya bu olması çok önemli değil, nihayetinde, hepimiz, devlet memuruyuz, şu anda da bile emir verilir, alınır, bir başka yerde görevlendirilir. Şu anda yapılan şey de mesela açığa alındık, yani kimse buna... Yukarının tasarrufudur, hepimiz devlet memuru olduğumuz için bu şey saçma geldi bize, yani bir grubu, 7 bin kişilik bir grubu diye birkaç kişinin hatası... Bir de şeyi arz edeyim efendim, bu konu gelmişken:

Emniyet Genel Müdürünün Yanlışı

Mesela bu Susurluk hadisesinden sonra Emniyet Genel Müdürümüz çıktı, "1500 - 1 600 kişi Özel Timden atıldı" dendi. O, tabiî, belki, konuşmanın yanlışlığıydı; bizde şu anda 6700 kişi bilfiil çalışıyor. Yaklaşık 1500 kişi de ayrılan var. Yalnız, bu ayrılan 1500 kişi, biraz önce arz ettim yönetmelik maddesidir. İnsanlar mesela 10 seneyi doldurmuştur yönetmeliğimize göre biz onları çıkartırız veya 10 seneyi doldurmuştur...

BAÅžKAN- Yani kondisyonunu kaybedenler?..

İBRAHİM ŞAHİN (Devamla) - Fizikî şeyini kaybetmiştir dilekçe verir, ayrılır. Bizde bugüne kadar suç işleyip de meslekten ihraç edilen, sırf Özel Timden değil, meslekten ihraç edilen 28 kişidir. 300 küsur, 370 zannediyorum civarındaki kişiye idarî soruşturma açılmış, bunlardan 28 tanesi meslekten ihraç edilmiş, diğer 1200 kişi kendi rızasıyla ayrılanlar veya bir de 90 yılında şöyle bir uygulama yaptık. O zaman batıda her ilde özel tim yoktu; doğudan da büyük dönüş olunca, toplu onay alarak mesela 400-500 kişiyi diğer kadroya aktardık. Yani, adamın şeyi yok, kendi inisiyatifi olmadı o konuda ve iyi kötü diye de bakılmadı. Sadece batıda istihdam yeri olmadığı için toplu onayla hepsi normal kadrolara atandılar. Yani, bu ayrılan 1500 kişinin şeyi de bu efendim. Bu bizi üzüyor; çünkü, orada yapılan... İşte 60 gündür yorumlar yapılıyor. Yüzde 25'i suçlu gibi bir şekilde gösterilmeye çalışıldı. Böyle bir şey yok. Yani idari tahkikata uğrayan kişi sayısı 370 civarında ve bunlardan da 28 kişi dediğim gibi meslekten ihraç edildi.

BAŞKAN - Olur tabiî o kadar... Bir de "Özel Harp Dairesinden" dediniz, bir ifadenizde onlar da vardı operasyonlarda gibi, o nedir? Yani ilişkiniz oluyor mu?

Temelimiz Özel Harp Dairesi

İBRAHİM ŞAHİN (Devamla) - Özel Harp Dairesiyle... Bizim kuruluşumuz zaten Özel Harp Dairesine dayanıyor. Özel Harp Dairesi, ilk kurulduğumuzda bize kursları veren onlar zaten. Yani, birinci ve ikici kursu onlar verdiler, üçüncü kurstan itibaren, üçüncü kursta ben de öğretmendim. Yani, üçüncü kursta polis ve asker hepimiz öğretmen olarak kurslara katılmaya başladık. Yalnız birinci ve ikinci kursu tamamen Özel Harp Dairesinin subay ve astsubayları verdi, yani Özel Harp Dairesi bu kursu verdi. Güneydoğuda bir de biz bunlar la çok samimi arkadaşız. Yani, Özel Harp Dairesiyle, bizim özel timciler mesai bitiminde de beraber otururlar, beraber şey gezerler. Operasyonlarda da biz iki birlik çok iyi anlaşıyoruz. Yani, samimiyet de oradan geliyor. Normal askerle onlar da anlaşamıyorlar. Bu, bir gerilla savaşı, yani normal askerî düzenle yapılan bir iş olmadığı için, şimdi aynı eğitimi yapan iki kuruluş olduğumuz için bizim anlaşmamız daha kolay oluyor. Onun için onlar operasyona giderken direkt polis özel timini istiyorlar yanlarında. Biz de, o bölgede eğer onlar varsa veya jandarma özel timi varsa, biz de onları tercih ediyoruz. Yani, onlarla beraber yapalım gibi bir istekte buluyoruz. O da daha başarılı oluyor tabiî.

BAÅžKAN - Bitti mi?..

Ä°BRAHÄ°M ÅžAHÄ°N (Devamla) - Evet efendim.

YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Sayın Başkan, verdiği izahatla ilgili bir soru sormak istiyorum. İbrahim Bey, bu "askerî özel harekatla birlikte operasyon yapıyoruz" dediniz. Özellikle kırsal alandaki operasyonlarda, hatta örnek verdiniz dediniz ki, "bir köy aranacaksa evvela askerî özel harekat mensupları orayı sarar...

Ä°BRAHÄ°M ÅžAHÄ°N (Devamla) - Veya normal birlik sarar...

Maskeli misiniz?

YAŞAR TOPÇU (Devamla) - "...Normal birlik sarar, biz gireriz." Peki, bu birlikle yaptığınız harekâtlarda askerî özel harekâtçıların da yüzleri maskeli mi?

İBRAHİM ŞAHİN (Devamla) - Bizim de değil, onların da değil. Maske takmıyoruz.

YAŞAR TOPÇU (Devamla) - Maske takmıyorsunuz?..

İBRAHİM ŞAHİN (Devamla) - Hayır...

BAŞKAN - Yönetmelikte var ama...

YAŞAR TOPÇU (Devamla) - Yönetmelikte böyle bir hüküm var...

İBRAHİM ŞAHİN (Devamla) - Var efendim de; ancak, o, genellikle şehir içinde uygulanıyor. Yani, kırsal alanda... Kırsal alanda maske dediğimiz şu onu izah edeyim efendim: Gece karanlıkta parlayan yerlerimizi engellemek için ay ışığından yüzümüzü boyuyoruz. Yani, eğer, maskeden kasıt oysa?..

YAŞAR TOPÇU ( Devamla) - Yani, tanınmayacak hale gelmek, onu kastediyorum. Maske değil de, tanınmayacak hale geliyor musunuz?

İBRAHİM ŞAHİN (Devamla) - Evet, tanınmayacak hale geliyoruz efendim.

YAŞAR TOPÇU (Devamla) - Tanınmayacak hale geliyorsunuz?..

Ä°BRAHÄ°M ÅžAHÄ°N (Devamla) - Evet...

YAŞAR TOPÇU (Devamla) - Askerler de geliyor mu aynı şekilde?

İBRAHİM ŞAHİN (DEVAMLA) - Özel birlikse yaparlar efendim.

MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Yalnız yüz boyama değil yün başlık gibi bir şey giyiliyor.

İBRAHİM ŞAHİN (Devamla) - Giyiyorlar, onlar da giyerler, biz de giyeriz, yani ayırt edemezsiniz askerle polisi efendim, aynısı...

YAŞAR TOPÇU (Sinop) - O özel şeyle aynıdır diyorsunuz?..

İBRAHİM ŞAHİN (Devamla) - Evet aynıdır.

BASKAN - Sayın Öney buyurun efendim.

METİN ÖNEY (İzmir) - Sayın Şahin, siz açığa alındınız o sebep size bildirildi mi?

İBRAHİM ŞAHİN (Devamla) - Bana, sadece, bu, özel timcileri Ankara'ya getirdiğim için açığa alındığım söylendi efendim.

METİN ÖNEY (Devamla) - Şu ana kadar bu konularla ilgili hiç ifade verdiniz mi?

İBRAHİM ŞAHİN (Devamla) - Polis müfettişlerine bu konuda ifade verdim. Bugün de buradan çıktıktan sonra Ankara Devlet Güvenlik mahkemesine gidip ifade vereceğim İstanbul'dan talimat gelmiş bu konuda.

METİN ÖNEY (Devamla) - Bir de Susurluk'ta kaza olduktan sonra hemen onu takip eden 15, 20 dakika, 30 dakika içinde hiçbir ilginiz irtibatınız oldu mu?

Ä°BRAHÄ°M ÅžAHÄ°N (Devamla) - Benim mi efendim?

METİN ÖNEY (Devamla) - Evet.

Ä°BRAHÄ°M ÅžAHÄ°N (Devamla) - Yok efendim. Sadece...

METÄ°N ÅžAHÄ°N (Devamla) - Kazayla ilgili?..

Balıkesir'i Filan Aramadım

İBRAHİM ŞAHİN (Devamla) - Hayır; tanıdıklarım şeyi aradılar. Sedat Bucak'ın kaza geçirdiğini, ben de İstanbul'u aradım, Sedat Bucak'ın durumunu sordum. Ben Sedat Bucak'ı ve güneydoğudaki bütün aşiret reisleriyle yakın ilgimiz var, yani, bize yardım eden insanlarla yakın ilgimiz olduğu için, çok yakinen tanırım yani o konuda tabiî şey yaptım, sağlığını merak ettiğim için öyle aradım. İstanbul Emniyet Müdürlüğünü aradım; yalnız, Balıkesir falan aramadım.

METİN ÖNEY (Devamla) - Peki, teşekkür ederim.

MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Şimdi efendim, özel harekât timi güneydoğuda PKK konusunda çok ciddî bir gayret içerisinde ve sizin de ifade ettiğiniz gibi, hakikaten görülen bir başarı var. Bu başarıya rağmen, özel harekât timine mensup memurlar, mesela büyük şehirlerde veya normal yerlerde halktan bu başarıya uygun bir müspet tepki mi görüyorlar, yoksa, halkın özel time bakış açısını nasıl değerlendiriyorsunuz?

İBRAHİM ŞAHİN (Devamla) - Efendim, şimdi, biliyorsunuz, Doğu ve Güneydoğu Anadolu çok mutaassıp. Yani, mutaassıp olmayan yerler bile mutaassıp görünüyor. Ben 15 senedir o bölgede yaşadığım için benim de bir gözlemim o. Şimdi özel timlerin de... Devamlı yaralı veriyoruz, devamlı şehit veriyoruz. Güneydoğuda bizim özel tim, her özel tim, hemen hemen her iki ayda şehitler için bir mevlit okutulur. Özel timlerin yüzde 80'i, yüzde 90'ı tabii bazı illerde, bazı illerde o oran yüzde 20, yüzde 30'a da düşer; ama, namaz kılan insanlar çok fazla özel timciler içerisinde. Dediğim gibi, mutaassıp olan bölgelerde de çok seviliyorlar, o yüzden de çok seviliyorlar. Ben, mesela, beş vakit namaz kılmıyorum daha önce; ama, Siirt'e 88'de tayin olduğumda vatandaşla aramız çok kopuktu, yani hiçbir Siirt'li bize şey vermiyor bir ihbar getirmiyor.

Din Unsuru BirleÅŸtirici

Ben her sabah normal de şubeye uğradıktan sonra vatandaşın genellikle bütün esnafları gezer birer bardak çayını içer hal hatır sorardım, yani bir samimiyet şey yapıyordum; sonradan, ben, orada namaza başladığım zaman Siirt'te namaza başlamıştım. O zaman gördüm, Siirtliler bana "Eskiden bu camiye sadece Siirtli bekçiler giriyordu, şimdi sizin yüzünüzden biz camide yer bulamıyoruz" dediler ve orada din unsurunun çok büyük, birleştirici bir unsur olduğunu gördük biz, o şekilde davranmaya çalıştık, iyi ve başarılı da olduk; ama, mesela, başka türlü örnek de vermek gerekirse, mesela, Elazığ'da... Elazığ, çok ilginç bir örnek: Elazığ'da Palu çok mutaassıp bir yerdir. Herkes namazındadır. Mesela -çok uygun bir örnek olduğu için anlatayım- teröristler 10 kişi gelirler, 4'ü 5'i camiye girer namaz kılar, diğer 4'ü 5'i nöbet tutar. Aynı terörist grup, 10 kişi, bu sefer 10-15 dakika ilerideki Karakoçan'a gider, Karakoçan'da Kuran-ı Kerim'i yırtarlar; çünkü, orada dinsizlik hat safhadadır. Karakoçan ateisttir; yani, o tür şahısların çoğunlukta olduğu bir bölümdür. Korumasını ona göre yapıyor adam, vatandaşın durumuna göre. Biz, bunları yakından takip edip, biz de ona göre yani davranmaya çalıştık.

MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Ona sormak istiyordum; yani, sizin -benim de takip ettiğim kadarıyla- doğudaki insanların hayat tarzına uygun bir tip içerisinde bulunmanız -sizin biraz önce buyurduğunuz örnekte olduğu gibi- PKK'ya yönelik katılımların oranın da ciddî bir şekilde aşağı çekilme olmadı mı?

İBRAHİM ŞAHİN - Efendim şöyle, ben aşiretlerle ilişkilerim de...

MAHMUT YILBAŞ (Van) - Şimdi, Müdür bey, size yardımcı olmak amacıyla söylüyorum, bir de yanlış intiba orta yere çıkmasın. Özel Harekât, bir emniyet kuruluşu içerisinde ayrı bir birim değil.

İBRAHİM ŞAHİN - Değil tabiî.

MAHMUT YILBAŞ (Van) - Yani, bütüne karşı halkın bir tepkisi, halkın bir sempatisi, halkın bir antipatisi varsa, bu, bütünle ilişkilerin bir parçası. Hani, sualinize bir cevap. Bu işin içinde yaşayan bir insan olarak, yani...

YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Hayır, hayır, öyle değil. Ben de merak ettiğim için söylüyorum. Şimdi, sorunun cevabı bana göre kaybolabilir, onun için söylüyorum. Şimdi onu anlıyorum; sorunun cevabı kaybolabilir. İzin verirseniz arkadaşımızdan kendi şeyini alalım; onun öyle olduğunu hepimiz biliyoruz. Yani, ben de merak ettiğim için, dikkatle şimdi ne cevap verecek ona bakıyorum; çünkü, bu konuda halk arasında çok laf var özel tim diye; çünkü, herkes özel timin polis olduğunu biliyor; polisin bütün içerisinde olduğunu da biliyor halk, bilerek söylüyor. O soru, bana göre demin "sizin hakkınızda söylenilenlerden rahatsız mısınız yahut bir şey var mı" sorusundan, bana göre kendi kanaatini belirtmesi güzel; ama, bu sorunun cevabı da değil; çünkü, öyle bir şey olursa, bir şeye kapılmasın, onun için söylüyorum.

MAHMUT YILBAŞ (Van) - Sayın Bakan, özel bilgiler de veriyorsunuz, biz dinliyoruz. Bunu da dinledik, arkadaş cevabı versin.

YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Kendi cevabı şey olabilir.

Babat AÅŸireti'ne Bir Telefon Etsem

İBRAHİM ŞAHİN - Efendim, biz, 1984 yılında bu baskınları, yani Ankara'dan gidip bu, operasyonları yaparken şunu gördük. Mesela bir köye gidiyorsunuz. Biz Ankara'dan gelmişiz o zaman hele ilk gidiş zamanımızdı, hiçbir şekilde Kürtçe bilmiyoruz ve yörenin vatandaşı Kürtçe konuşuyor; hiçbir şekilde sizinle muhatap olmuyordu, bizimle muhatap olmuyordu; ancak, belki muhtar, cami imamı, öğretmen bulabilirsek onlarla konuşabiliyorduk. Şimdi, bu eksikliği gidermek için, biz Kürtçe bilen insanları almaya çalıştık daha sonra. Mesela, her ilde Kürtçe bilen insanlar olsun dedik timlerin içerisinde. Köylülerle irtibat kuralım, yani, onlara kendimizi anlatalım. Mesela -aşiret reisleriyle görüştüm de ben oraya geleceğim efendim- ben bir gün bir şey yaptım. Babat Aşiretinden yirmi yaşında bir genç mayına basmış ve bacağı kopmuş. Ben, ona o zaman -Emniyet Genel Müdürümüze de sonradan bilgi verdim- 30 milyona bacak taktırdım, ayak taktırdım; yani, biz onu kendiliğimizden yaptık. Şimdi iddia ediyorum, Babat Aşiretine şu anda telefon edeyim, yani, bütün insanları Ankara'ya yığabilirsiniz. Böyle çok basit şeyler verilmemiş bugüne kadar; yani, muhatap olunmamış. Mesela, beni özel timlerin başkanı diye tanıtıyorlar kendi köylülerine. Ben gidiyorum, annesinin, babasının elini öpüyorum, onunla beraber yer sofrasına oturup, onunla yemek yiyorum. O insanlara değer verdiğim zaman, benim için her türlü kolaylığı yapıyorlar yani. Benim aradığım, bana dağda rehberlik etsinler, devleti sevsin, devlet tarafından olsun, yani, teröristlere katılmasın.

MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Yani, bu çalışmanızın neticesinde...

İBRAHİM ŞAHİN - Şimdi, orayı anlatıyorum efendim. Daha sonra ben Siirt'e tayin olduğumda, her ay, o zamanın parasıyla personelden toplam 1 milyon topluyordum. O 1 milyonla bazı eşyalar alıyordum, gittiğim her köyde onları dağıtıyordum. Mesela, çocuklara, basitte olsa kalem, defter veya sağlık malzemesi, aspirin; yani, el altında, çabucak, kolay kullanacağı şeyler. Bu şekilde, devletle, yani, bizi kendimizi sevdirip, devlete olan şeylerinin yönelmelerini sağlamaya çalıştık. Bizim bütün gayemiz de, teröristler hakkında bize ihbar versinler, devlete sahip olsunlar, devlete sahip çıksınlar; neticede bu vatanın ekmeğini onlarda yiyor, biz de yiyoruz. Yani, o köylü de niye bize sırt çeviriyor ve eksikliğimiz, mesela Kürtçe öğrenerek de o eksikliği kapattık; dediğim gibi yakın ilişki kurarak kapattık. Yani, bu tür bu şekil yakın ilişkiyle...

Bu Ankara'nın mı Talimatı?

MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Son bir soru soracağım. Bunu, siz kendiniz özel olarak mı düşünerek yaptınız veya Ankara'dan böyle davranmanız konusunda bir talimat alıyor musunuz?

İBRAHİM ŞAHİN - Şimdi, efendim -ben biraz öncede arz ettim onu- kuruluş, yani, 1984 bu PKK hareketi başladığı zaman, ilk operasyona giden ekibin başıyım ben ve o günden sonrada devamlı her giden grubun başkanıydım ben illerde Özel Harekât kurulana kadar; yani, bunları biz yaşıyorduk. Her yaşadığımız operasyon sonucunu, yani, gidip, üç ay güneydoğuda kalıp, dönüşte Genel Müdürlüğümüze rapor veriyorduk; ama, doğuya gidince ben uygulama imkânı buldum.

MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Kendi inisiyatifinizi de kullandınız yani.

İBRAHİM ŞAHİN - Tabiî, biz bunu gayet rahat yaptık.

HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Sayın Şahin, şimdi benim sormak istediğim konular, biraz da Komisyonun ilgi alanıyla ilgili. PKK terör örgütü, belirttiğiniz gibi Kürt devleti kurmak istiyor. Böyle büyük bir iddia ile ortaya çıkan bir hareketin de, mutlaka, hem silah hem lojistik hem malî kaynaklara ihtiyacı var, personel ihtiyacı hariç eleman ihtiyacı hariç kendisi açısından. Şimdi, tabiî, bu noktalarda devlet mutlaka araştırmalar yapıyordur. PKK'nın, aslında, cephede diyelim -kendisi açısından değerlendirirsek- fiilî olarak, aktif olayların içerisinde, silahlı olayların içerisinde bulunmayan; fakat, malî ve lojistik destek sağlama noktasında mutlaka bağlantıları vardır. Yani, sadece güneydoğuda olması gerekmez, İstanbul'da da olabilir, Ankara'da da olabilir, yurtdışında da olabilir. Buna yönelik operasyonlar oldu mu?

İBRAHİM ŞAHİN - Bizim tarafımızdan olmadı efendim.

HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Peki, sizin tarafınızdan olmamasına rağmen, sizin bilginiz dahilinde, yani, duyumlarınızda diyelim, böyle operasyon olduğu şeklinde bilgileriniz mevcut mu?

İBRAHİM ŞAHİN - Hayır efendim; ama, tabiî, hiçbir insanın ölümüne sevinilmez; ama, bizim mesela sevindiğimiz operasyonlar vardı. Operasyon mu diyeyim, yani, mesela...

HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Trafik kazası olabilir, sevinme anlamında söylemedim.

Cantürk Özgür Gündem'in Hissedarıydı

İBRAHİM ŞAHİN - Anladım, onu arz ediyorum; belki ifadem yanlış olabilir. Şimdi, PKK'yla mücadele ediyoruz biz. Özellikle ben onbeş senedir bu işin içerisindeyim, normal polisliği unuttum, sırf bu işle gece gündüz düşünüp, yatıp kalkıyoruz. Şimdi, bir Behçet Cantürk öldüğü zaman biz sevindik yani; özür diliyorum, yani, Allah affetsin bizi, insanın ölümüne sevinilmez; ama, ne yönden sevindik onu arz etmeye çalışacağım. İşte, mesela, bir Özgür Gündemin zannediyorum yüzde 30 hissedarıydı kendisi ve devamlı doğuda alınan haberlerde, örgüte en büyük malî kaynağı, lojistik destek sağlandığı söyleniyordu. Şimdi, onun ölümüne sevindim; ama, bu operasyonu kimin yaptığı, bu tür operasyonları yapan bilir zaten; bilgi elde etmek mümkün değil.

HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Peki, sizin tarafınızdan, PKK'ya bu şekilde malî, lojistik destek verme noktasında şu şu şahıslar, PKK'ya destek sağlıyor kanaatini taşıdığınız bir şey var mıydı? Kanaat olarak, yani kontrol altında tutmanın gerektiğine inandığınız bir şey var mıydı?

İBRAHİM ŞAHİN - Hayır efendim. Şimdi, bizim istihbari bir faaliyetimiz olmadığı için, bu bilgiler, genellikle, her sabah -istihbarî bilgiler- İstihbarat Daire Başkanlığından bize gelir, onu okuruz ve imha ederiz.

HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Ama, az önce dediniz ki, ben hep halkla devamlı çay sohbeti yaparım; yani, size mutlaka bilgiler geliyor.

İBRAHİM ŞAHİN - Şimdi onu anlatıyorum efendim. Bize her sabah bu bilgiler geliyor. Mesela, bir Diyarbakır yöresinde devamlı söyleniyor. Mesela, bir vatandaşla gidip konuşuyorum, yani, bize yardım edin nerede terörist var Diyarbakır'da diye. Adam bize "sen bizi ne arıyorsun, git, Behçet Cantürk'ü ara" diyor. Yani, o tür konuşmalardan anlıyorsunuz. Bir de dediğim gibi istihbarat kaynaklarından tabiî.

HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Mesela, somut olarak, ölmüş olan şahıslardan -belki yaşayanlar için eğer bulabilirseniz böyle bir beyan da memnun oluruz da, tabiî, belki itham olur diye bulunma noktasında çekinebilirsiniz- bu şekilde PKK'ya destek verdiği kanaatinde bulunduğunuz isimleri verebilir misiniz? Behçet Cantürk dediniz...

İBRAHİM ŞAHİN - Bir Behçet Cantürk, bir Savaş Buldan...

Topal PKK'lı Değil

HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Bir Ömer Lütfü Topal diyelim benzer şekilde.

İBRAHİM ŞAHİN - Hayır, ben Ömer Lütfü Topal'ı duymadım, şu ana kadar da öyle bir bilgi de yok zaten; ama, Savaş Buldan vardı. Buldan'lar doğuda aşiret olarak da örgüte yardım ediyorlar. Yani, onu, herkes biliyor. Onun ölümüyle, biliyorsunuz, doğudan da biliyorsunuz.

HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Mesela, Yusuf Ekici diye bir avukat...

İBRAHİM ŞAHİN - Onları bilmiyorum.

HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Bu tür şahısların avukatı olarak...

İBRAHİM ŞAHİN - Yok efendim. Sadece böyle aşiretle bağlantılı olan insanları biliyoruz biz. Yani, bir Dicle'den dolayı Behçet Cantürk, Buldan Aşiretinden dolayı Buldan, yani, bu tür, onları biliyoruz; başka türlü bir bilgimiz yok.

HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Peki, bir de Ömer Lütfü Topal'ı siz de duymuşsunuz, basından izlemişsiniz. Avukatının bir iddiası söz konusu. Kendini -az önce bahsettiğiniz gerekçelerle, yani, sevinilebilecek tarzda, ölümüne sevinilebilecek kişilerden olabilir düşüncesiyle, belki başka bir şeyle belki bilemiyorum- ölüm listesinden çıkarmak için Ankara'ya geldiği...

Ä°BRAHÄ°M ÅžAHÄ°N - Gazetelerden okudum.

HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - ...ve dönüşünde de avukatına "oh be, bu meseleyi hallettim, bundan sonra rahatım" diye bir beyanda bulunduğunu söylüyor. Bu hangisi sizce -kanaat olarak söylüyorum- kimlerden böyle bir ölüm listesinde olabilir?

İBRAHİM ŞAHİN - Bizim emniyet camiasında ve hiçbir özel tim camiasında Ömer Lütfü Topal'ın PKK'yla ilgili hiçbir bilgi yok efendim.

HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Başka kaynaklar, mesela, bir uyuşturucu ticareti olabilir, kumarhane şeyi olabilir, mafyanın kendi aralarındaki rekabet olabilir, yani, bunu öldürme listesine kimler almış olabilir.

İBRAHİM ŞAHİN - Bizim kanaatimiz, para menfaat ilişkileridir. Yani, PKK'yla bu tür şeyleri hiç... Onun hakkında o şekilde bir duyum almadık hiç.

HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Peki, niçin öldürülmüş olabilir kanaatinizce?

Topal Cinayetinde Sakat Noktalar

İBRAHİM ŞAHİN - Şimdi, onu, ben de araştırıyorum. Yani, araştırıyorum derken, kafa yoruyoruz, düşünüyoruz tabiî niye bizim bu adamlar suçlanıyor, niye bir özel tim bu Topal Ömer meselesinde suçlanıyor diye. Belki de diyorum, müsaade ederseniz ben de bir yorum yapayım, cinayetle ilgili bir yorum yapayım. Şimdi, Ömer Lütfü Topal, zannediyorum evinin yakınında bir yerde -ben yer olarak da bilmiyorum- arabasının içinde iki silahla öldürülmüş olarak bulunuyor. İşin burası çok ilginç; çapraz ateşle öldürülüyor, silahlar oraya bırakılıyor, silahlardaki parmak izleri siliniyor. İşte, sonradan şeyin iç tarafında bir parmak izi bulundu diye bir açıklama yapıldı. Oradaki cinayetin işlenişi, silahların oraya bırakılışı, silahlardan parmak izlerinin silinişi, bu işin, profesyonel insanlar tarafından yapıldığını gösteriyor. Şimdi, buradan sonra, tam tezat bir işlem yapılıyor. Daha ileride araba bırakılıyor. Arabanın içerisinde, özellikle bir ameliyat eldiveni bırakılıyor. Özellikle bir Uzi silahı bırakılıyor, şarjör bırakılıyor. Yani, bu işi bu kadar profesyonelce yapan insan, öbür tarafta arabanın içine Uzi silahı bırakılıyor. Burada, tamamen özel tim karalanmaya çalışılıyor. Sebebi de şu: Yani, burada çok profesyonel bir iş yapacaksınız; burada çok acemi bir iş yapacaksınız. Acemice iş yaptığınız için de şu gerçek var. Uzi silahları, Türkiye'de sadece özel timde var. Yani, o Uzi oraya bırakılarak özel time doğru bir şey verilmek isteniyor. Yani, bu işi, bu cinayeti bu kadar profesyonelce işleyen insan, orada, aracın içerisinde özellikle bir ameliyat eldiveni ve özellikle bir Uzi bırakmasının sebebini anlamıyorum; yani, hiç kimse anlamaz. Bu kadar profesyonelce bir iş yapacaksınız, ondan sonra arabayı ileride bırakacaksınız, arabanın içerisinde de silahları ve şarjörleri bırakacaksınız ve üstelikte Uzi bırakacaksınız. Sonra, eğer cinayeti işliyorsanız, Uziyle işlersiniz.

Niye Uzi Bırakıldı

Niye Uziyle işlemediniz de Kaleşle işlediniz de Uziyi oraya bıraktınız; ben, polis olarak yorum yapıyorum. Uzi şu kadar bir silah, Uziyi taşımak çok daha kolay. Yani, sonra yol ortasında bir arabayı kurşunluyorsunuz, o arabayı beklerken, o Kaleşi mi saklamak kolaydır, yoksa Uziyi mi saklamak kolaydır; Uziyi gayet rahat saklayabilirdi ve buna rağmen, cinayet Kaleşle işleniyor; arabaya Uzi bırakılıyor. Bir mesaj verilmek isteniyor gibi bir his var bende.

HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - İki sorum daha var. Bir tanesini kısa kısa almak istemiyorum. Ayhan Çarkın, İstanbul Emniyetinde kendisinin video bant kayıtlarıyla ifadesinin alındığına dair, bu konuda Ankara'ya getirdiğinizde, İstanbul'da gözaltında bulunduğu süreyle ilgili olarak, siz, kendisine -29 saate yakın bir süre gözaltında kalmış- bu konuda ne gibi bir işleme tabi tutulduğunu sordunuz mu?

İBRAHİM ŞAHİN - Şimdi, efendim, özel timler arasında çok ufak bir inceleme yaparsanız, onların gözünde, onlar beni bir Daire Başkanı gözüyle görmezler. Onlar beni hem Daire Başkanı hem bir baba gözüyle görüyorlar; yani, çok sevdiklerini anlatmak istiyorum. Tabiî, herkesin sevmesi mümkün değil. Ben, yakinen ilgilenmeyi seviyorum. Yani, mesela, normal her 15 günde bir bütün aşiret reislerine telefon eder, hal hatır sorarım. Her gün, mutlaka 5 ya da 10, yani yapabildiğim kadarıyla 6-7 tane şehit ailesine...

HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Yani, çok sıcak bir ilişki içerisinde olduğunuzu anlatmak istiyorsunuz.

Polis Tarafından Sorgulanmak Çok Zor

İBRAHİM ŞAHİN - Evet. Mesela, şehit ailesine telefon eder, bir ihtiyacı olup olmadığını sorarım. Yani, ilişkileri daima böyle... Başarılı olmanın belki bana göre sırrı da buydu. Sevgiye dayalı bir disiplini geliştirmeye çalıştık biz. Şimdi, ben onları almaya gittiğim de, onlar, mesela, Özel Harekâtı lekeledik gibi, bana karşı çok büyük bir korku içindeydiler ve hatta, Ankara'ya gelene kadar da hiçbir şekilde konuşmadılar. Ankara'ya geldiğimde de "biz bu işi yapmadık" diye feveran ettiler ve o şekilde de ifadelerini aldım. Şimdi, benim bunlardan bir senelik bir ayrılığım var. Bunlar bizden 1995'te ayrıldı ve bu olay gününe kadar da ben bu şahısları hiç görmedim ve hiçbir şekilde konuşmamız dahi olmadı, yani, telefon konuşmamız dahi olmadı. Şimdi, o bir sene aradaki boşluktaki haleti ruhiyelerini bilmiyorum; ama, mesela, dün konuştum, Ayhan ile Ercan'ı aradım dün akşam.

BAŞKAN - Toplantı yaptınız mı?

İBRAHİM ŞAHİN - Efendim, onu anlatacağım. Ben, dün akşam telefon ettim. Komisyona gidip ifade verdiniz mi diye onu sormak için aradım. Bir gün önce aramıştım. Bana dediler ki "biz ifade için Ankara'ya gidiyoruz." İzmir'de olduğunu söylemişlerdi; ama, Ankara'ya geleceğini söylemişti. Dün akşam aradığımda "İstanbul'dayız; DGM gözaltı vermiş, onun için İstanbul Emniyet Müdürlüğüne gidiyoruz" dediler. Yani, korkunç bir şey olarak... Bana çok bağlılar ve bana söylemezler, bana bir şey söylemeleri mümkün değil; ama, bugüne kadar da çok duygusallar. Biz de bu duygu, o konu, çok had safhada. Yani, polis tarafından sorgulanmaları çok zoruna gitti.

HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Yalnız orada bir hadise var. Şimdi, bana karşı çok mahcubiyet içerisinde bulundular. Bana karşı...

İBRAHİM ŞAHİN - Yani, böyle suçlanmaları...

HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Suçlandıkları zaman...

İBRAHİM ŞAHİN - Ben açığa alındığım için bana karşı suçlular.

HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - "Gizlerler" diyorsunuz.

İBRAHİM ŞAHİN - Hayır "gizlerler" demiyorum, "gizlerler" açısından söylemiyorum. Ayın 6'sından beri açıkta olduğum için mahcubiyet hissediyorlar.

Öcalan Konusuna Girmeyeyim

HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Yeterli benim için; anladım. Bir de, Abdullah Öcalan'ın öldürülmesiyle ilgili olarak kamuoyunda çeşitli görüşmeler, konuşmalar geçiyor. Bu özel tim olarak, sizin veya size böyle bir girişimin düşünüldüğünü, bu işte görev alıp alamayacağınız veya bu işi başarıp başaramayacağınız noktasında herhangi bir muharebeniz ilgili mercilerle oldu mu?

İBRAHİM ŞAHİN - Müsaade ederseniz buna cevap vermeyeyim; çünkü, devam eden bir şey var.

BAÅžKAN - Peki.

HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Peki, yani, önemli bir şey de; böyle bir şey oldu mu diye sormuştum.

DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Sayın Şahin, ben hemen şu şeye gelmek istiyorum. En son bir söz söylediniz, onu çok fazla iyi anlayamadım üç timle ilgili üç tim polis arkadaşla ilgili. "Polis tarafından sorgulanmaları çok ağırlarına gitti" dediniz. Onlar da polis değil mi?

İBRAHİM ŞAHİN - Hayır şöyle efendim. Ben, tabiî, alındıktan sonra Ankara'ya getirdim, ifadelerini aldım. Şimdi, dün akşam da, yine, bu hafta da yine aynı şey oldu; yani, arkadaşlara karşı bir davranış bozukluğu var. Mesela, Devlet Güvenlik Mahkemesi, bu hafta gözaltı vermiş. Arkadaşı 04.30'da evinden aldılar. 04.30'da evine patır kütür giriyorsunuz, yatağından alıyorsunuz. Bana göre çok yanlış.

DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Sabaha karşı mı?

Ä°BRAHÄ°M ÅžAHÄ°N - Evet.

DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) -Bugün mü?

İBRAHİM ŞAHİN - Hayır cumartesi pazar günü İzmir'den Enver'i almışlar.

MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Ercan'ı...

Ayhan'ı Döverek Almışlar

İBRAHİM ŞAHİN - Enver'i. Sedat Bucak'ın korumasını. Şimdi, yine, bu kurye Dilek Örnek davasıyla ilgili olarak şoförüm -eski şoförüm- Ayhan Akça alındı. O, iddia edildiği gibi havaalanından falan alınmadı, evinden alındı. Evinde girildi ve salonda dövülerek alındı. Bu şeyler zorumuza gidiyor; yani, onu kastetmek istiyorum. Yoksa...

DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Anlıyorum, anlıyorum da...

İBRAHİM ŞAHİN - Şimdi, onu anlatacağım. Ayhan Çarkın, bir gün sonra çocuğunun sünneti var hazırlık yapmış. O gün arkadaşların Asayiş Şubesine davet edilme nedeni, böyle bir Topal cinayeti falan değil, yani, herhangi bir suçtan falan davet edilmiyor. Mesela, Oğuz -çok affedersiniz- bir Romen kadınla ilişkiden dolayı davet ediliyor. Öbürü başka bir suçtan davet ediliyor; ama, oraya geldikleri zaman, birden bire böyle... Yani, sert muamelelere tabi tutulmaları zorlarına gidiyor. Yoksa, niye ifadeleri...

DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Ben şunu anlayamıyorum...

YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Ayhan Çarkın kendisi gitmiş, alınmamış.

İBRAHİM ŞAHİN - Evet efendim. Oğuz için söyledim.

DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Arkadaşlar izin verirseniz, hepiniz emniyet mensubusunuz, ülkenin güvenlik gücüsünüz ve aynı Emniyet Genel Müdürüne, aynı Genel Müdüre bağlısınız teşkilat olarak. Birbirinizle aranızda polis ve özel timci gibi ayırımın yapılması sizin bölümünüzün uzmanlığı gereği midir? Öyle mi yetiştirilmiştir? Yoksa, olayların sonucunda mı o noktaya gelinmiştir? Bunu sadece siz söylemiyorsunuz; ben televizyonda izledim Ayhan Çarkın da "biz özel timciler" diyerek bir ayırım yapıyor.

İBRAHİM ŞAHİN - Onu izah edeceğim efendim. Şimdi, bunu, zaman zaman kendimizde inceliyoruz. Hatta, bu sene Ayvalık'taki polis kampı bize tahsis edildi; fakat, daha eşyaları tamamlanamadı; zannediyorum önümüzdeki sene bu şekilde şey edecek. Bir Vietnam sendromu denilen bir şey var. Yani, bu yaptıkları operasyonlardan dolayı psikolojik rahatsızlık olabilir mi insanlarda; biz, bunları da araştırdık. Bu tür 2 veya 3 veya taş çatlasa bu sayı bizde 10'u geçmez, kuruluştan bugüne bu 10 bin kişi içerisinde; ama, şimdi, böyle, mesela memurlarda biz onu görüyoruz. Bazen bakıyorsunuz, bir memur bir çatışmada çok kahramanlık göstermiş, 6-7 tane teröristi tek o memur öldürmüştür. O mesela, işte, bilemiyoruz kimisinin böyle dinî inancı gereği sakin olur, kimisi yetişmiş bir insandır sakin olur; ama, bazılarına bakıyorsunuz, bunu bir övünme meselesi yapıyor, bunun havasına giriyor, övünüyor. O zaman biz devreye giriyoruz, yani onu eski haline döndürebilmek için.

DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Yani, şöyle diyebilir miyiz. Siz, doğrudan doğruya, uzmanlığınız gereği, insan öldürmek üzere karşı karşıyasınız operasyonlar sonucunda ya da yakalamakla. Diğer polislerin böyle bir -biraz evvelde ameliyat ekibi diye adlandırıldı- yükümlülüğü yok. Şehir içerisinde veya daha çok meskûn mahallerde normal polislik görevini yapıyorlar, daktilo ile yasaların uygulanmasını sağlıyorlar; öyle mi?

Özel Tim - Normal Polis Ayırımı

İBRAHİM ŞAHİN - Şimdi efendim, biz bunları önleyebilmek için şu şekilde uygulamalar yaptık. Mesela, bazı şeylerde hâlâ o yanlışlar devam ediyor, bize göre yanlış. Mesela, Özel Harekât Şube Müdürlüğüne şehrin dışında bir bina tahsis ediliyor ve onun etrafında da lojmanlar yapılıyor. Şimdi, özel timci, o şubede gününü gün ediyor, akşam o lojmana gidiyor, operasyona gidiyor, oraya dönüyor; şehre girmiyor. Şehir içine Emniyet Müdürlüğü bir iki tane minibüs tahsis etmiş. İşte, belli saatlerde şehre gidiliyor alış veriş yapılıyor. Toplumdan uzaklaştırılıyor. Biz, bunun yanlış olduğunu söyledik. Yani, çok yanlış, bana göre çok yanlış bir şekilde sadece birbirleriyle haşır neşir oluyorlar, vatandaşla haşır neşir olmuyor, diğer polisle konuşamıyor. Biz, bunu kaldırmak için dedik ki "bütün şubeleri Emniyet Müdürlüğü uhdesine alın, yani Emniyet Müdürlüğü binasının içine alın veya o binaya ek bina yapın. Özel timcilerin binasını şehir dışına almayın" gibi bir görüş savunduk ve bunu yapmaya çalışıyoruz şu anda. Yani, kesinlikle bu şeyi kaldırmak için, diğer polislerle samimi olsun. Yoksa kurslarda... Yani, şimdi, şöyle de düşünebilirsiniz. Yani, biz, bu insanlara, siz normal polis değilsiniz, sizi Rambo olarak yetiştiriyoruz gibi bir eğitim vermiyoruz. Normal, meslekî polislik eğitimini veriyoruz kurslarda. Özellikle de bunu teşvik ediyoruz; çünkü, nasıl vatandaştan bilgi geliyorsa, polisten de bilgi geliyor. Mesela, bir narkotik polisi veya malî polis, kahvehanelerden bilgi alır, gece kulüplerinden bilgi alır, işte, hırsızlar hakkında kahvehaneden bilgi alır. Özel timciler, polislerden de bilgi alır.

Çatlı'yı Tanımam, Kendisiyle Oturdum Konuştum

DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Siz "Tarık Ümit'i ben tanıyorum" dediniz. Tarık Ümit'in, sizin biriminizle ilişkisi olduğu doğru mu yada size böyle bir bilgi, istihbarat çalışması yaptığı doğru mu?

İBRAHİM ŞAHİN - Hayır efendim. Ben onu baştan beri arz ediyorum efendim; bizimle bir bağı yok, bizimle herhangi bir istihbarat bağı yok, bizim de böyle bir çalışmamız yok; ama, kendisiyle şahsî dostluğum var.

DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Abdullah Çatlı'yı tanır mısınız?

İBRAHİM ŞAHİN - Hayır efendim. 1995'te gördüm, kendisiyle konuştum, oturdum; ama, Çatlı olarak tanımıyorum, Mehmet Bey olarak tanıyorum. Soyadını bile bilmiyorum, soyadını da bu kazadan sonra öğrendim. Onu da, zannediyorum, Sedat Bucak'ın yanında, Ankara'daki yazıhanesinde gördüm. Bana işadamı olduğunu, tekstilci olduğunu söylemişti. Bir iki defa da, zannediyorum, İstanbul'da görüştük; ama, 1996'da...

BAŞKAN - İstanbul'da nerede görüştünüz?

İBRAHİM ŞAHİN - İstanbul'da beni aradı. Ben cumartesi pazar İstanbul'a gidiyordum, yemeğe davet etmişti bir gün. Dediğim gibi, ben, onu sadece Mehmet Bey olarak tanıyorum, öyle Çatlı olarak da tanımıyorum ve 1996'ta hiçbir şekilde ne telefon görüşmem var, ne de böyle yüz yüze gelme şeklinde bir konuşmam var.

Özel Uzman Sertifikaları

DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Peki, bu Emniyette, silah uzmanı sertifikaları verilmesi doğru mudur? Böyle bir sertifika var mıdır?

İBRAHİM ŞAHİN - Biz de böyle bir uygulama yok efendim. Böyle bir uygulamayı gördüğümüz zamanda, normalinde, normal suçlu gibi yakalamamız lazım. Ancak, bu olaydan sonra gördüm.

DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Şimdi, biraz evvel, Uzi marka silahtan bahsettiniz. Dediniz ki "ben anlamadım bu Topal cinayetinde hem Kaleşnikof kullanılmış hem Uzi marka kullanılmış." Size, yani, özel timcilerin üzerine atılmak gibi gayret olduğunu söylediniz.

Ä°BRAHÄ°M ÅžAHÄ°N - O, benim yorumum efendim.

DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Sizin yorumunuz. Uzi, başka kimsede yok mu?

Uzi Sadece Bizde Var

İBRAHİM ŞAHİN - Benim bildiğim, güvenlik güçlerinde sadece bizde var.

DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Peki, Avukat Yusuf Ekici de Uzi marka silahla öldürülmüş 24 Şubat 1994 yılında Oran yolunda.

İBRAHİM ŞAHİN - Anladım. Uziyle öldürülmüş olabilir efendim de, şey yok, yani, şey tutmaz.

DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Mavi çekirdek nedir? Yani, güvenlik güçleri mi kullanır mavi çekirdeği?

İBRAHİM ŞAHİN - Hayır.

DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Peki, ben bir şey daha sormak istiyorum. Bu Uzi marka silahtan hareketle, Sedat Bucak'ın arabasında kazadan sonra bildiğiniz gibi bir sürü silahlar bulundu.

Ä°BRAHÄ°M ÅžAHÄ°N - Evet, takip ediyorum.

DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Sedat Bucak'ın bir televizyon konuşmasında da bu silahlar arabasında yoktu, daha sonra konuldu, bir komplo olayı dedi. Bu silahlardan, işte Uzi marka silah da vardı zannediyorum içlerinde.

Ä°BRAHÄ°M ÅžAHÄ°N - Yoktu, Uzi yoktu efendim.

BAŞKAN - Saddam'dı.

İBRAHİM ŞAHİN - Takip ettiğim kadarıyla MP-5 var, Saddam var, bir de 23 kalibrelik silah var.

DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Peki, Biksi mermisi nedir?

İBRAHİM ŞAHİN - Biksi, makineli tüfek mermisidir.

DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Galiba, o da arabasında bulunmuş.

İBRAHİM ŞAHİN - Bilemiyorum onu; ama, makineli tüfek mermisi; yani, Biksi büyük silahtır.

DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Şimdi, Sayın Şahin, siz, o yöreyi çok iyi bilen birisisiniz. Özellikle, bu narkotik konusunda da görevlendirildiğiniz...

İBRAHİM ŞAHİN - Narkotiği bilmem; ama, operasyonlar yaptık.

DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Operasyonlarda. Dolayısıyla, bu konuda da biraz bilgi sahibisiniz; çünkü, biraz evvel söylediniz "15 ton 16 ton yakaladık." Bu bir başarıdır gerçekten. Son zamanlarda, Lice narkotik konusunda merkezken, Elazığ civarına taşındığı iddiaları doğru mudur? Yani, siz bu operasyonlarınızda rastlıyor musunuz buna?

UyuÅŸturucunun Merkezi Sason

İBRAHİM ŞAHİN - Yok, zannetmiyorum efendim. Yine, her zamanki olduğu gibi Sason bölgesi, uyuşturucunun merkezi Sason bölgesi. Yani, yetiştirme olarak Sason bölgesi; ama, giriş olarak da Hakkâri ve Van yöresidir.

DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Girişi orası.

Ä°BRAHÄ°M ÅžAHÄ°N - Evet.

DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Asıl organize edildiği yer. Çünkü, genellikle Liceliler...

İBRAHİM ŞAHİN - Şimdi efendim, Liceliler, Yüksekovalılar ve Van Başkaleliler bu işi yapıyorlar.

DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Siz Daire Başkanvekili miydiniz?

Ä°BRAHÄ°M ÅžAHÄ°N - Evet.

DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Hiç asaleten...

İBRAHİM ŞAHİN - Hayır ben üçüncü derece emniyet müdürüyüm.

DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Onun için vekil oluyorsunuz.

İBRAHİM ŞAHİN - Evet, onun için vekilim.

DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Korkut Eken nedir sizin dairede?

Korkut Eken Sadece Öğretmendi

İBRAHİM ŞAHİN - Korkut Eken, bizim dairede, bir tek 1993'te bizim açtığımız Menteş kursunda, onun arkasında Balıkesir'de iki kursta öğretmenlik yaptı ve ayrıldı. Sadece öğretmendi bizde.

DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Daha sonra... Sizinle hiçbir ilgisi var mı?

İBRAHİM ŞAHİN - Bizimle hiçbir şekilde ilişkisi yok. Bizde, sadece iki kurs döneminde öğretmenlik yaptı, ondan sonra bizden ayrıldı.

DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Son zamanlarda da hiç ilgisi...

İBRAHİM ŞAHİN - Hayır, hayır; yani, son iki senedir bizimle hiçbir bağı yok. Sadece 1993'te bizimle öğretmenlik yaptı.

DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Hüseyin Kocadağ'ı tanıyor musunuz?

İBRAHİM ŞAHİN - Hüseyin Kocadağ'la ilk Özel Harekât Şubesinde beraber çalıştık. O şube müdür yardımcısıydı, ben gruplar amiriydim; yani, o tür bir şeyimiz var. Başka da bir türlü görüşmemiz...

DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Daha sonra o da mı kendi isteğiyle ayrıldı Özel Harekât Dairesinden.

Kocadağ Meslekten İhraç Edildi

İBRAHİM ŞAHİN - Efendim, işlediği suçtan dolayı, o, ihraç edilmişti, meslekten ihraç edilmişti.

DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Suçu neydi?

İBRAHİM ŞAHİN - Bir kadınla ilişkisi olduğuyla ilgili, Ankara'da çalışırken ihraç oldu. Daha sonra, zannediyorum, Danıştay kararıyla döndü. Hakkâri Özel Harekât Şube Müdürü olarak mesleğe döndü. Oradan, Diyarbakır Özel Harekât Şube Müdürü oldu. Ondan sonrada batıya tayin oldu. Ondan sonraki şeyini bilmiyorum.

DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Yılbaşında ismi geçen bu üç Özel Harekât polisiyle birlikte olduğunuz gazetelerde yazdı.

İBRAHİM ŞAHİN - Şimdi, yılbaşı gecesi, ben, İstanbul'da evimdeydim, çoluk çocuğumla beraberdim ve elhamdülillah Müslüman’ım yemin ederek de söylüyorum, mesela Eryaman konutları deniyor, ben doğma büyüme Ankaralı olduğum halde, ben, Eryaman konutlarının nerede olduğunu dahi bilmem, şu anda da bilmiyorum.

DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Ayhan Akça'nın -siz korumam dediniz, uzun süredir- sonra bu tip bir işin içine karıştığını görünce ne düşündünüz, neler hissetiniz? Yani, sizin uzun süre boyunca böyle bir... Çünkü, koruma olarak alınan insanlar, hele hele sizin gibi insanlar, canlarını emanet ettikleri insanları çok yakından tanımaları gerekir.

İBRAHİM ŞAHİN - Ben, onu, ailece de tanıdığım için ona çok güveniyorum; ama, şu açığa alındıktan sonra ben, buna rağmen kendim, her şeye rağmen, İstanbul ve Ankara'da durmadım, başka bir şehre dinlenmeye gittim. Biraz da dostlarımdan kaçtım; çünkü, her gelen arıyordu "geçmiş olsun, şudur budur" diye. Herkese bir şey izah etmek zorundaydım ve ben kaçtım, bir dinleneyim dedim. Ben, orada dinlenirken bu olayı duydum ve çok da sinirlendim haliyle; yani, ben açığa alınmışım, sen izne ayrılmışsın; şu kötü durumumuzda, gidiyorsun, bilmem kimin arabasıyla geziyorsun; bana göre çok ters.

DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Ama, başka suç isnat ediyorlar; yani, kurye kızı aldığı, bu paraların ilişkisine korumalık yapan...

Kurye Kız Onu Tanımıyor

İBRAHİM ŞAHİN - Hayır, ben sonradan öğrendim, kurye kız, onu, kesinlikle tanımıyor. Zaten, dediğim gibi de, evinden alındı; böyle, havaalanından filan da alınmadı.

DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Teşekkür ederim.

SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Sayın Şahin, Ayhan Akça'nın -teyit etmek için soruyorum- sizden Eylül ayı civarında ayrıldığını söylediniz, değil mi?

Ä°BRAHÄ°M ÅžAHÄ°N - Evet efendim.

SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Peki, Ankara'dan, bu üç Özel Timi ve iki sivil görevliyi...

İBRAHİM ŞAHİN - Ayrıldı derken, korumamdan ayrıldı, Eğitim Şubesine geçti.

SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Nerenin eğitim şubesi?..

Ä°BRAHÄ°M ÅžAHÄ°N - Bizim dairenin EÄŸitim Åžubesi.

SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Ankara?..

İBRAHİM ŞAHİN - Hayır, Daire Başkanlığının Eğitim Şubesinde...

SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Ankara'da görevli yani; Ankara'da görevli... Daire Başkanlığının Eğitim Şubesinde, Ankara'da. Peki. Ankara'dan üç tane Özel Tim'le -işte "birisi ayrıldı" dediniz; ama- o iki Özel Tim'i ve iki sivil kişiyi almak üzere kimlerle gittiniz efendim?

İBRAHİM ŞAHİN - Şoförüm vardı, bir de Komiser Yusuf.

SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Şoförünüz kim?

İBRAHİM ŞAHİN - Uğur Şahin... Uğur Şahin, Şahin Aslan -biri şoför, biri korumadır efendim- bir de komiser Yusuf; soyadını hatırlamıyorum.

SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Orada teslim aldınız tutanakla, belli bir tutanak imzalandı.

İBRAHİM ŞAHİN - Tabiî, onlar bize hazırlamışlardı tutanağı, biz imzaladık.

SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Siz imzalamadınız... Memurlar mı imzaladı?

İBRAHİM ŞAHİN - Memurlar imzaladı.

Tutanaklarda Akça İmzası

SEMA, PİŞKİNSÜT (Aydın) - Peki, Sayın Şahin, o tutanaklarda, gerek üst arama tutanağında, gerekse salıverme tutanağı adı altında size teslim ettiklerinde, hepsinde, Ayhan Akça'nın imzası var. Bu, nasıl bir ilişkidir?

İBRAHİM ŞAHİN - Nasıl efendim?..

SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Salıverme tutağında ve...

İBRAHİM ŞAHİN - İfade tutanaklarında mı?..

SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - İfade değil; salıverme tutanağı ile üst arama tutanaklarında, hepsinde, Ayhan Akça'nın imzası var; İstanbul'dan teslim alınma, Yusuf Bey ile beraber.

İBRAHİM ŞAHİN - Hayır efendim, o salıverme tutanakları, daireden salıverme, ifadeler alındıktan sonra salıverme.

SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Ankara'dan mı salındığı zaman bu kişi?..

İBRAHİM ŞAHİN -Tabiî, tabiî...

SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Çünkü, Yusuf Bey'i söylüyorsunuz.

İBRAHİM ŞAHİN - Efendim, onları, ben, arz edeyim: Onlar Ankara'ya getirildi, daireye; sabahleyin de bunların ifadeleri alındı. İfadeyi bu memurlar almışlar; yani, alan memurların imzaları onlar; yani, daireden salındı bunlar, İstanbul'dan salınmadı. İfadeleri alındı her şey, ondan sonra salındı.

SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Peki, daireden salınırken, Eğitim Şubesindeki Ayhan Akça'nın burada ne görevi olabilir, imzalıyor?

İBRAHİM ŞAHİN - Nasıl efendim?..

SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Şimdi, bu tutanakla, ayın 28'inde, bu kişiler, İstanbul'da alındı, 24-29 saat sorguda kaldılar. Ayın 29 unda, sizinle beraber Ankara'ya getirildiler. Ankara'ya getirildiklerinde, siz "kısa bir ifadeleri alındı veya konuşma yapıldıktan sonra, üst arama tutanaklarıyla birlikte salıverme tutanakları imzalanarak gönderildi" diyorsunuz ve bu arada da, İstanbul'a beraber gittiğiniz komiserin de imzası var. Peki, bu Ayhan Akça'nın; yani, sizin Ankara'daki Eğitim Şubesindeki bir polis memurunun, bu tutanaklarda ne işi var; yani, şimdi, bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

İBRAHİM ŞAHİN - Şimdi, Komiser Yusuf Yüksel'le Ayhan Akça'nın çalıştığı şube aynı kattadır efendim; birisi Eğitim Şubesinde, birisi Personel Şubesinde.

SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Ama, yani, ayrılmasına rağmen, sizinle yakın ilişkide mi bu Ayhan Akça.

İBRAHİM ŞAHİN - Hayır efendim, şimdi, anlatamadım... Şimdi, o gün sabahleyin orada hazır olan herkese imzalattırılır. Salıverme tutanağı o kadar önemli değil; yani, ifade alma değil çünkü.

SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Yani, tesadüf de olmuş olabilir mi diyorsunuz.

Orda Olan Birisi İmzalamıştır

İBRAHİM ŞAHİN - Tabii, tabiî... Yani, orada olan polislerin birisi imzalamıştır.

SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Peki, siz bu kişileri almaya giderken, Ankara Emniyet Genel Müdürü Alaattin Yüksel Bey'in haberi var mıydı?

İBRAHİM ŞAHİN - Kendisi Ankara'da yoktu efendim, Halil Bey görev verdi bana.

SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Halil Bey tarafından...

İBRAHİM ŞAHİN - Evet, Halil Tuğ, Genel Müdür Yardımcımız.

SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Peki, tabiî, doğuda çok güç görevler yapılıyor. Senelerdir doğudasınız ve hakikaten PKK ile ilgili de, başarı, söylediğiniz gibi. Siz, Özel Harekâtın -tabiî, narkotik de giriyor bazı konulara; ama- genellikle çalışma şeklinizde, istihbarat için adam kullanıp kullanmadığı konusunda bir şey söyleyebilir misiniz?

İBRAHİM ŞAHİN - Hayır efendim. O konuda şu: Mesela, biz, bir kırsal alana operasyon yapıyoruz; operasyon dönüşü, en yakıp köye uğrayıp, orada dinleniyoruz; misal, operasyon bitti, orada dinleniyoruz. Orada köylülerin anlattığı olur bize veya köy aramasına gittiğimiz zaman, köylülerle konuştuğumuz zaman elde ettiğimiz bilgiler olur; onları, biz, ilin istihbarat şube müdürlüğüne veririz o bilgileri; yani, bizim kendimizin böyle bir istihbarat birimimiz yok.

SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Onun için de özel insan kullanmıyorsunuz; yani, dışarıda kullanabilecek insanlar kullanmıyorsunuz.

İBRAHİM ŞAHİN - Hayır... Hayır.

SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Peki, yurtdışı istihbarat konusunda?..

İBRAHİM ŞAHİN - O tamamen bizim dışımızda olan bir şey.

SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Doğudaki PKK'yla mücadelede, Sayın Milletvekili Sedat Bucak'ın da çok faydası olduğu söyleniyor. Siz, oradaki çalışmalarınızda, beraber iş yapıyor muydunuz; nasıl yardımcı oluyorlardı?

AÅŸiretler

İBRAHİM ŞAHİN - Şimdi, şöyle efendim: Şimdi, doğuda bazı aşiretler var. Mesela, Şırnak'ta bir Tatar Aşireti var. Yine, Ulu dere bölgesinde Babat, Hakkâri bölgesinde Jirki, Tayan, Bucak Aşireti gibi, belli başlı, bütün... Normal aşiretlerde de, diyelim, 300-400 tane silahlı gönüllü köy korucusu varken, bunlarda, mesela, 4 bin, 5 bin gibi; yani, çok fazla sayıda korucu var ve bunların bir özelliği var bu korucuların; yani, bu aşiretlerin; mesela, Bucak Aşiretinin, zannediyorum -çok abartıyor basın- 50'yi geçmez devletten para alıp da köy korucusu olanlar. Bucak Aşiretinin tamamı gönüllü köy korucusudur.

SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Para almıyorlar.

Ä°BRAHÄ°M SAHÄ°N - Para almazlar devletten.

DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Nasıl geçiniyorlar?

İBRAHİM ŞAHİN - Normal, tarlalarını ekiyorlar...

DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Ama, aynı zamanda da koruculuk yapıyorlar?

İBRAHİM ŞAHİN -Tabii... tabiî... Aynı zamanda da koruculuk yapıyorlar. Şimdi, o tür korucular, bizim için, çok daha...

SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Aynı zamanda koruculuk yapanlar, gönüllü koruculuk yapıyor, öyle mi?

İBRAHİM ŞAHİN - Evet, gönüllü köy korucuları bunlar; yani, devletten herhangi bir maaş almıyorlar. Bize, sadece, bunlar, biz, mesela, diyelim ki, Şırnak bölgesinde bilmediğimiz bir dağda operasyon yaparken, onlardan üç beş kişi alıyoruz dağı iyi bilen, o bölgeyi iyi bilen; bize öncülük yapıyorlar; yani, başka bir şeyleri yok bize; sadece yol gösterici bize onlar.

SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Biraz önceki sözlerinizde, emniyet mensuplarıyla askerî birlikleri, mümkün olduğu kadar, kardeş olarak, beraber geçindiklerini söylediniz. Şu andaki; yani, son bir iki senedir, aynı tablo devam ediyor mu sizce; mesela, Hakkâri için, Şırnak için; özellikle üzerine basarak söylüyorum.

Askerlerle Ä°liÅŸkiler

İBRAHİM ŞAHİN - Ben, özellikle söylüyorum; şu son iki senedir, ilişkilerin en üst seviyede olduğu ilişkiler.

SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Çok sıcak düzeyde.

İBRAHİM ŞAHİN - Onun için çok başarılı olundu; benim kanaatim bu.

SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Bir şey daha; çok, hemen, bir kelimeyle belki cevaplayabilirsiniz. Cizre olsun, Sason olsun, Kozluk olsun, hepimizin bildiği gibi, Kürt kökenli vatandaşlarımızın çok yoğun olduğu bölgeler. Cizre'deki belediye seçimlerinde, Kürt kökenli vatandaşlara rağmen -ki, Kürt milliyetçiliği yaptığı çoğu yerde söyleniyor- belediye başkanının seçiminde sizlerin desteği oldu mu?

İBRAHİM ŞAHİN - Ben, seçimde o bölgede yoktum, bilmiyorum.

SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Peki, MHP'li bir arkadaş var da orada; onun için sordum.

İBRAHİM ŞAHİN - Hayır efendim. Zaten, orada, dikkat ederseniz, bizim Özel Tim'ler Cizre'de oy kullanmadı zaten.

SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Peki, benim için yeterli. Bir şeyi öğrenmek istiyoruz, tutanaklara da geçmesi açısından; Tarık Ümit'in kaçırılması olayıyla ilgili olarak o dönemin Emniyet Genel Müdürü Mehmet Ağar'ı ve sizi, telefonla, Sayın Mehmet Eymür aradı mı?

İBRAHİM ŞAHİN - Beni telefonla aramadı efendim. Ben, daha sonra...

SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Net olarak hatırlıyorsunuz değil mi; sizi telefonla aramadı.

İBRAHİM ŞAHİN - Hayır... Hayır... Ama, daha sonra, ben, kendisiyle yemek yedim; gittim, orada görüştüm; yani, kendi Yenimahalle'deki yerlerinde görüştüm.

DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Sayın Bakan size bir şey söyledi mi bununla ilgili?

İBRAHİM ŞAHİN - Yok efendim, kesinlikle öyle bir şey yok. Kendi aralarında konuşmuş olabilirler, onu bilemiyorum; ama, bana intikal eden bir şey yok.

DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Ama, durup dururken sizi niçin... Yani, sormadınız mı, siz, Özel Tim, Tarık Ümit, istihbarat, Abdullah Çatlı; bu isimler niye böyle yan yana koyuyor diye Mehmet Eymür'e sormadınız mı?

İBRAHİM ŞAHİN - Ben, yıllardır görüşmüyorum; yani, yıllardır görüşmüyorum derken, yaklaşık bir senedir görüşmüyorum. Başka ilişkiler nedeniyle rahatsızlıklar olabilir kendi aralarında; ama, bizimle ilişkileri...

DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Kiminle aralarında olabilir?

Her Şeyin Sebebi Eymür - Ağar Anlaşmazlığı!

İBRAHİM ŞAHİN - Yani, Mehmet Ağar, Mehmet Eymür; yani, onların arasında anlaşmazlık olabilir, bilemiyorum onu; ama, bizimle ilgili bir rahatsızlığı yok.

DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Anlaşmazlık olduğunu nereden çıkardınız?

İBRAHİM ŞAHİN - "Olabilir" diyorum efendim; yani "var" demiyorum; yani, gazetede, bu 60 gündür o kadar çok şey yazıldı ki medyada...

SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Belki, Türkiye'nin ileriki çalışmaları için faydalı olabilir diye, bir kelimeyle cevaplayarak; bugün, Özel Tim doğudan çekilse, doğudaki tüm olaylar bitmiş gibi olabilir mi?

İBRAHİM ŞAHİN - Nasıl efendim?

SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Bugün, tabiî, Özel Tim'in doğuda çok çalışma yaptığını biliyoruz, korucuları da biliyoruz; ama, hâlâ, daha, 1982'den beri, olay, tam bitmedi. Tam başarıyla, herkes çekildikten sonra, oranın salim kalması lazım. Bu, bugün sağlanmış halde mi?

Ä°BRAHÄ°M ÅžAHÄ°N - Åžu anda deÄŸil efendim.

SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Ne yapılması lazım?

İBRAHİM ŞAHİN - Vatandaşın, bir defa, kesin, şeye çekilmesi lazım efendim... Yani, bilemiyorum, şimdi; yani, ekonomik sorunları var, bir sürü dertleri var.

Yemekte Ne KonuÅŸuldu?

YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Konu çok dağıldı. Sizi buraya, asıl, dinlemek için çağırışımızın sebebi -tabiî, Özel Tim'in çalışma şekli filan, memnun olduk, bize bilgi verdiniz de- asıl konu, basında ve bizim burada aldığımız bilgilerde, sizden daha önce dinlediğimiz kişilerden edindiğimiz şeyler, sizin isminizin geçtiği konulardı. Ben, yine oraya dönmek istiyorum. Şimdi, Sayın Eymür'ün sizi telefonla aramadığını söylediniz; ben de sordum arada "aramadı" dediniz; ama, bilahare "Yenimahalle'deki makamına gittim; orada, beraber yemek yedik" dediniz. Bu yemekte, Tarık Ümit'in kaçırılması olayı konuşuldu mu?

Ä°BRAHÄ°M ÅžAHÄ°N - KonuÅŸuldu efendim.

YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Konuşuldu. Tarık Ümit'i sizin korumanız yahut şoförlüğünüzü yapan Ayhan Akça ve Ziya Bandırmalı'nın götürdüğü ve Abdullah Çatlı'nın elinde bulunduğunu size söyledi mi?

İBRAHİM ŞAHİN - Aynen bana söylediği ifade o.

YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Abdullah Çatlı'yı söylediği ifade o. Peki, siz, Abdullah Çatlı'yı tanımadığınıza göre ya da Abdullah Çatlı'yı Mehmet Özbay diye tanıdığınıza göre...

İBRAHİM ŞAHİN - Mehmet diye tanıyordum...

YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Neyse... Bu ikisinin aynı kişi olduğuna dair orada bir şey geçmedi mi aranızda?

İBRAHİM ŞAHİN - Hayır, hayır efendim.

YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Çünkü, Mehmet Eymür "ben, Abdullah Çatlı'nın Mehmet Özbay kimliğini kullandığını biliyordum" dedi de, o bakımdan. Yani, siz, o zaman, Mehmet Eymür'e, Abdullah Çatlı diye birisini tanımadığımızı mı söylemekle bu olay, bu karşılıklı konuşma kapanmış oldu.

Bozacının Şahidi...

İBRAHİM ŞAHİN - Hayır efendim. Ben, ona şunu söyledim: Çünkü, az bir araştırmayla, o, kendisi de bulabilirdi. Şimdi, iddia ediyorlar "Ayhan ile Ziya, bu Tarık Ümit'i kaçırdılar." Ben de ona dedim ki: "O gece, Ayhan benim yanımdaydı, Genel Müdür ile biz Diyarbakır'daydık. Şimdi, Diyarbakır'da olan bir insanın, gidip de, Divan Pastanesinde olan Tarık Ümit'i kaçırması nasıl bir mantık." Ben, kendisine onu izah ettim ve çok basit bir araştırmayla da bulunabilir; yani, Türk Hava Yollarına sorulurdu...

YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Zaten, kaçırıldı demedi o; size götürüldüğünü, dostane bir şekilde pastaneden alındığını söyledi dedi, kaçırıldığını söylemedi.

İBRAHİM ŞAHİN - Ben, aynen bunu söyledim. Ben, kendisiyle, Tarık Ümit'le iyi dostum; yani, iki üç senedir görüşüyorum. İstanbul'da tanıştık; dediğim gibi, yani, belki, benim Korkut Eken'e olan sevgimden onlar faydalandılar. Korkut Eken'den dolayı, ben, onlarla tanıştım.

YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Peki, anladım. Size, Mehmet Eymür Bey "Tarık Ümit'i Abdullah Çatlı bıraksın" ya da "bıraktırın; ben, teminat veriyorum; bir daha, Tarık Ümit, Abdullah Çatlı'nın işlerine karışmayacak yahut o alana girmeyecek" diye bir şey söyledi mi?

İBRAHİM ŞAHİN - Bana hepsini söyledi efendim; ama, ben, hepsine bu şeyi söyledim; yani, bizim bu işle ilgimiz olmadığını söyledim.

YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Yani, o zaman, siz, Tarık Ümit'in nerede olduğunu bilmediğinizi mi söylediniz?

İBRAHİM ŞAHİN - Evet, bilmediğimi söyledim.

YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Anladım, peki. Şimdi, bir sorum daha var; o da şu: "Bize üç Özel Tim mensubu ile iki sivili teslim ettiler; Ankara'ya getirdik, burada ifadelerini aldık. İfadelerinde, bu olayla ilişkileri olmadıklarını söylediler ve kendilerinin o gün nerede bulunduklarına dair yer gösterdiler, biz de bıraktık" dediniz. Bu gösterdikleri yerlerden, bu kişilerin orada bulunup bulunmadıklarını soruşturmak imkânınız oldu mu, soruşturdunuz mu?

İBRAHİM ŞAHİN - Hayır efendim, hayır... Ben, sadece, o gün, onların ifadelerini...

YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Beyanlarını aldınız yani.

İBRAHİM ŞAHİN - Beyanlarını aldık; ona göre de, yukarıya bilgi vererek bıraktım.

Madem Bırakacaktın Niye Aldın?

YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Peki, sizin, oradan, bu soruşturmaya devam etmek kaydıyla almanız ne ifade etti?

İBRAHİM ŞAHİN - Nasıl efendim?

YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Yani, İstanbul Emniyetinden, soruşturma devam etmek kaydıyla, bunlar, o sebeple -zaten, 29 saat tutulmuş- size teslim etmişler. Siz de, beyanlarını almışsınız, bırakmışsınız.

İBRAHİM ŞAHİN - Şimdi, Özel Harekât Daire Başkanlığının, herhangi bir kişiyi alıp...

YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Soruşturma hakkı yok.

İBRAHİM ŞAHİN - ...soruşturma hakkı yok.

YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Ben, onu anladım.

İBRAHİM ŞAHİN - Bizim oradan alış nedenimiz, zaten, üç aydır, kamuoyunda, Özel Timlere karşı kötü bir imaj doğuyordu. Şimdi, bundan dolayı da kötü bir imaj var; yani, alış nedenimi, ben, o şekilde açıklayayım.

YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Yani, o zaman, siz, İstanbul Emniyetine, biz, soruşturmaya İstanbul'da devam edelim yahut üstünüzdeki kişilerin beyanı, sadece olayın alınmasını kamufle etmek için mi söylenmiş bir söz haline geliyor?

İBRAHİM ŞAHİN - Hayır efendim.

YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Peki, başka ne olabilir?

İBRAHİM ŞAHİN - Şimdi, İstanbul'un bize ifadesi... Ben, şimdi, yukarıda neler konuşulduğunu bilmiyorum, nasıl teslim edildiğini de bilmiyorum. Ben, dediğim gibi, sadece Halil Bey'in yanına gidince bu konuyu öğrendim, üç kişiyi. Oraya gidince ve tutanakları görünce, bu Topal Ömer cinayetini anladım; yani, bu konuda bizim hiçbir bilgimiz yoktu; Topal Ömer cinayetiyle ilgili alındığına dair bir bilgimiz de yoktu.

DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Yani, siz istemediniz, Sayın Tuğ talimat verdi "böyle bir insan var, alın gelin" diye.

İBRAHİM ŞAHİN - Tabiî... Tabiî efendim. Bu adamlar personelim değil ki, İstanbul'un personeli, Ankara'nın personeli.

YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Peki, Sayın Müdür, şimdi, bu silahlar, polislere, Özel Tim polislerine dahil, zimmetle mi verilir?

Ä°BRAHÄ°M ÅžAHÄ°N - Hangi silahlar?

YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Kullandıkları silahlar.

Her Silah Zimmetlidir

Ä°BRAHÄ°M ÅžAHÄ°N - Her silah zimmetlidir.

YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Her silah zimmetlidir. Biz biliyoruz da, ben, zapta geçsin diye söylüyorum. Şimdi, buyurdunuz ki: "Ömer Topal cinayetinde otomobilin içerisinde bulunan Uzi, Emniyette, yalnız Özel Tim'de bulunur." Yalnız özel timde bulunduğuna göre, bu silahın, bir Özel Tim mensubundan temin edilmiş olması mı gerekir; o zaman, kimde noksanlaştığının bulunması mümkün değil mi?

İBRAHİM ŞAHİN - Tabiî, bulunur. O konu araştırıldı zaten; o silah, bizim değil; numarası da tutmuyor, numarası da silinmiş. Ben, o yorumu yaparken de, onu söyledim. Bu Uzi silahı sadece Özel Tim'de olduğu için, Özel Tim hakkında bir yorumda bulunulsun diye bir silah bırakılmış gibi bir yorum yaptım.

DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Numarası silinmiş mi, tutmuyor mu?

İBRAHİM ŞAHİN - Tutmuyor da, silinmiş de... Zaten, çok az belli...

DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Zaten, numarayı bilmediğinize göre, tutmaz da; yani...

İBRAHİM ŞAHİN - Hayır, silinen bölüm var; okunan şeyleri de tutmuyor.

YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Peki, sizi bir hayli yorduk. Sanıyorum, bilgisine başvuracağımız bir kişi daha var. Saat de ilerledi. Son bir sorum var; o da şu: Gerek basında gerekse burada, bize, bilgisine başvurduğumuz İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek, hem yazılı olarak hem kendi ifadesiyle -basında da çıktı- birtakım kağıtlar verdi -belgeler demeyeyim; çünkü, belge niteliği ne derece vardır, onu bilemiyorum- burada Çiller özel örgütünden bahsetti, birtakım isimler de sıraladı; sizin de isminiz var. Benim sorum şu: Net olarak, sizin, Özer Çiller'le münasebetiniz oldu mu, görüşmeniz oldu mu?

Özer Çilleri Hiç Görmedim

İBRAHİM ŞAHİN - Efendim, olmadı; net olarak olmadı. Geçen hafta da, yine gazetede haber vardı, 888 plakalı bir Mercedes'le, ben, Özer Çiller'e gitmişim. Ben, ömrü hayatımda Özer Çiller'i görmedim.

YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Tamam, benim sorum bitti.


BAŞKAN - Teşekkür ederiz.




FastCounter

 

Hit Counter

  Anadolu Türk Ä°nterneti

 

Güncelleştirme : 24.08.2021 - 15:50