SON TV Yazıları: MİT KANUNU
[ 17/4/2014 - 18:13 ]  By Mehmet Eymür  admin@atin.org

7 Şubat 2012’de İstanbul Özel Yetkili Savcısı Sadrettin SARIKAYA, MİT Müsteşarı Hakan FİDAN, eski Müsteşar Emre TANER ve Müsteşar Yardımcısı Afet GÜNEŞ ile iki eski MİT görevlisini bizzat telefonla aramış ve ifadeye çağırmıştı.

SON TV Yazıları: MİT KANUNU


7 Şubat 2012’de İstanbul Özel Yetkili Savcısı Sadrettin SARIKAYA, MİT Müsteşarı Hakan FİDAN, eski Müsteşar Emre TANER ve Müsteşar Yardımcısı Afet GÜNEŞ ile iki eski MİT görevlisini bizzat telefonla aramış ve ifadeye çağırmıştı. Savcı KCK soruşturması kapsamında ve Oslo'da PKK ile yapılan görüşmeler sebebiyle suçladığı bu “şüphelileri” ifade vermeye gitmemeleri üzerine, Polis zoru ile getirilmeleri için talimat vermiş ve bazı ev ve MİT bürolarında şüpheliler aranmıştı.


Cumhuriyet tarihinde ilk kez bir MİT Müsteşarı böyle bir muameleye tabi
tutuluyordu. Zaten Müsteşar Hakan FİDAN, MİT’in başına gelişinin ilk gününden itibaren “ilkler” yaşanmaya başlamış, İsrail FİDAN’ın İran yanlısı olduğunu belirterek müsteşarlığını protesto etmişti.






İVEDİ KANUNİ DÜZENLEME


Bu gelişmeler üzerine çok kısa bir zamanda MİT Kanununda değişiklik yapılarak, MİT mensuplarının görevleri ile ilgili ifadelerinin alınması, Başbakan’ın iznine tabi hale getirildi ve bu şekilde “şüpheli” MİT mensupları himaye altına alındı. Savcılık suçlamasının tam nedenini bilmediğim için bu konunun teferruatına girmeyeceğim. Sadece MİT kanununda köklü değişikliklerin yapılmaya başladığı bu günlerde dikkate alınmasını önereceğim bazı görüşlere yer vereceğim.






25  YIL ÖNCEKİ BİR RAPOR


26  Eylül1990’da şehit edilen MİT eski Müsteşar Yardımcısı Mustafa Hiram ABAS, istihbari konuları çok iyi bilen bir uzmandı. 1989’un sonlarında 8.nci Cumhurbaşkanımız Turgut ÖZAL’a yazdığı bir raporda şöyle diyordu:


“Sayın Cumhurbaşkanım,



1.  Dünyadaki devletlerin istihbarat örgütlerinin kuruluş amacı, yöneldikleri hedefler ve çalışma tarzları etüt edildiğinde bu istihbarat kuruluşlarının devletlerin rejimlerine göre 2 ana grupta toplandıkları görülebilir.




a.  Dikta rejimlerinde istihbarat servisinin ana görevi, rejimi ayakta tutabilmek ve kendi halkında demokratik oluşumları, rejime karşı davranış ve fikirleri zamanında tespit ederek karşı tedbirleri oluşturmaktır. Dikta rejiminde, normal olarak halkın iradesine karşı iktidarın sürdürmesi nedeniyle rejim, polis devleti hüviyetini taşır ve silahlı kuvvetler, istihbarat ve güvenlik teşkilatlarına dayanır.



Mezkûr devlet ve rejimlerde istihbarat servislerinin idaresi, şahsi güvenlik endişesiyle ya diktatörün akraba ve yakınları veya ordu mensuplarına diktatör tarafından tevdi edilir. İstihbarat Servisleri de bahse konu devletlerde, her türlü hukuki çerçevenin dışında, ülke içinde ve dışında rejimi kollama faaliyeti yürütürler.


Son olarak Romanya Securitatesi ve Suriye Muhaberatı arz edilen İstihbarat Servisleri modeline misal gösterilebilirler.



b.  Demokrasilerde ise İstihbarat servislerinin yöneldikleri hedef, halk rejiminin yanında olduğu için, yabancı devletlerden ülkeye yönelerek tehdit ve çalışmaları tespit ve ifna ile ülkenin politikasına yön verecek bilgilerin temini, ayrıca dış politikada devletin ihtiyacı olabilecek bilgileri temindi



Demokrasilerde halka karşı rejimi koruma görevini servisler yüklenmediğinden, Ordu ile İstihbarat Servisinin çok yakın olmasına ihtiyaç yoktu1:Demokrasilerde istihbaratın görevi bilhassa dış ülkelere yönelik olduğundan ve istihbarat bir ihtisas kabul edildiğinden, istihbarat teşkilatlarının üst seviyesinde görevde yetişmiş istihbaratçılar tercih edilirler Demokrasilerde, istihbarat teşkilatlarının askeri güçler ile ilişkileri, hedef devletler konusunda ordunun ihtiyacı olabilecek bilgileri Servislerin elde etmesi ve orduya


aktarması ile sınırlıdı1: Servisler demokratik siyasi otoritenin idaresi ve kontrolü altında görev yaparlar.”


Hiram Bey, raporun devamında dünyadaki istihbarat teşkilatlarından örnekler vererek MİT’in nasıl olması gerektiğini anlatıyordu. Uzun olduğu için burada yer vermedim. 25 yıl sonra hala iyi bir MİT yapılanması için konuşuyoruz.


Şimdi yıllardan beri yazdığım yazılardan bazı bölümler vererek örneklerle bu konuya değineceğim.






Tehlikeli Denetimsizlik


Eskiden beri çeşitli vesilelerle söylüyorum. Milli İstihbarat Teşkilatı son derece denetimsiz bir kuruluş. ‘Gizlilik’ gerekçesi bu denetimsizliği iyice arttıran bir unsur. Bir gün ciddi bir denetime tabi olsa, herhalde

kişisel çekişmeler sebebiyle yapılan kanunsuz işler herkese küçük dilini yutturur.


Ülke hizmetini bir kenara bırakıp, iç çekişmelerle uğraşan ve kuvvetinin, mesaisinin bir kısmını, makam hırsı yüzünden, birbirini takip ettirmek ve dinletmekle geçiren, bir elleri politikacılarda, bir elleri gizli özel operasyonlarda, makamlarına sıkı sıkı sarılmış yöneticilerle bir teşkilatın, başarılı olması mümkün mü?






İyi ve Kötü Eller


Milli İstihbarat Teşkilatı, ülke menfaatleri açısından son derece önemli bir kuruluştur. Merkezi yapıda bir teşkilat olduğundan, iyi ellerde ülke için yararlı, kötü ellerde ise tehlikeli hale gelebilecek bir teşkilattır. Esasında bu husus denetimi olmayan bütün güvenlik teşkilatları için geçerlidir.


Tekrar ve altını çizerekten söylüyorum. Milli İstihbarat Teşkilatı'nın, gelişmiş ülkelerdeki gibi, amaçları, hedefleri, operasyonel çalışmaları, harcamaları, inşaatları, personel alımı ve personel politikası, yurt dışı tayinleri, belli bir komisyon tarafından en azından yılda bir, denetime tabi tutulmalıdır. Aksi taktirde bu teşkilatta kötü bir şekilde yerleşmiş bulunan keyfi davranışlar tehlikeli hale gelebilir.


On üçün Biri Ama…


‘MİT Müsteşarı Türkiye'deki 13 müsteşardan birisidir’ denilmiş. MİT Müsteşarı, 13 müsteşardan biridir ama devletin tanıdığı yetkisinin yanı sıra, üç jet uçağı, helikopteri, birkaçı zırhlı, sekiz-on adet makam arabası, iki katlı güvenlikli bir villası, ahçısı, hizmetlileri, sekreterleri, İstanbul'da yalıları, bir koruma ordusu ve kendisine tevdi edilmiş trilyonlarca lira örtülü ödeneği bulunan özel bir bürokrattır. Emri altında, dinlenen binlerce telefon hattı, gizli mikrofonlar, gizli kameralar, fiziki takip üniteleri, Türkiye'nin ve dünyanın belli başlı noktalarına dağılmış olan kadrolu personeli, personelinden 50 kat fazla olan her tip ve konumdaki elemanları ve yabancı İstihbarat teşkilatları ile olan ilişkileri nedeniyle diğer müsteşarlardan önemli ölçüde ayrılır. MİT Müsteşarı, “devlet gücü”, "bilgi gücü" ve "operasyonel gücün" birleştiği bir kuvvet merkezidir.






Örtülü ödeneği açıklarsam savaş çıkar


Çiller, Başbakanlık´tan ayrılmadan hemen önce, 1995 yılında, bir gece yarısı bir kamu bankasının şubesi açtırılmış ve örtülü ödenek hesabından 500 milyar lira çekilmişti. Skandalı hükümetteki ortağı olan ve 1996

´da Başbakanlığı kendisinden devralan Mesut Yılmaz ortaya çıkardı. Çiller bu paranın akıbeti hakkında 15 yıl önce “Açıklarsam savaş çıkar, dünya birbirine girer” demişti.


Alınan 500 milyar nereye gitti? Benim bilgime göre, Öcalan’a operasyon yapılsın diye Başbakanın talimatıyla MİT’in örtülü ödenek hesabından Mehmet Ağar’a böyle bir para verilmiş. Nitekim Mahir Kaynak ağabeyimiz, "500 milyarı çözün Türkiye'yi çözersiniz" diyordu…


İstihbaratta Gizlilik ve Denetim Dengesi


Milli İstihbarat Teşkilatı'mızla ilgili yaşanan sorunlardaki en önemli iki faktör. "gizlilik" ve "denetim" faktörüdür. "Gizlilik" faktörü, "herhangi bir denetime" tabi olmayan Teşkilat yöneticilerinin kendilerini devlet üstü bir kuvvet gibi vasıflandırmalarına neden olmaktadır. Merkezi bir yapıda olan bu Teşkilatın yöneticileri, arzu etmedikleri taktirde, TBMM, mahkemeler, hatta doğrudan bağlı oldukları Başbakan dahil, bilgi vermemekte, veya istedikleri ölçüde ve istedikleri şekilde vermektedirler. Susurluk olayları sırasında yaşanan ve halen yaşanmasına devam eden davranış biçimi budur.






MİT Müsteşarı Sorumsuzdur.


MİT Kanununa göre "Milli İstihbarat Teşkilatı Müsteşarı yalnızca Başbakan'a karşı sorumludur". Peki Başbakan MİT Müsteşarının kanunlarla çizilmiş görevini yerine getirip getirmediğini nasıl kontrol eder? Edemez, ancak duygularına ve duyumlarına göre kısır bir değerlendirme yapabilir. Bu bakımdan MİT Müsteşarlık Makamını yetkileri hayli geniş ancak "sorumluluğu olmayan" bir makam olarak tanımlayabiliriz.


"Gizlilik" ve "denetimsizlik" faktörü, MİT içindeki birçok olumsuz olayın da örtbas edilmesine ve perdelenmesine neden olmaktadır. Misal olarak belirtmek gerekirse, Türkbank olayı ile ilgili olarak zamanın Başbakanı Mesut Yılmaz'a verilen "herhangi bir bilgi yok" yazısı, MİT içinde bu konuyla görevli kişileri isyan etme noktasına getirmiş, bu kişilerin "MİT'i siyasete ve yolsuzluğa alet etmeye kimsenin hakkı yok" diye seslerini yükseltmeleri üzerine yazı başka bir Başkanlıktan verilmiştir.


Borsa’da Örtülü Parası


Bir diğer örnek, MİT'in örtülü ödeneğinden sorumlu Özel Muhasebe Sorumlusu, 1998 yılı içinde zimmetinde bulunan 300 milyar lira civarındaki parayı borsada kullandı. Disiplin suçunu da aşan ve ceza davası açılması gereken bir eylem olmasına rağmen sessiz sedasız emekli edildi ve olay kapatıldı. Herhalde MİT'in örtülü ödeneğindeki milyarlarca lirayı borsada çalıştıran bu muhasebe sorumlusu, nerelere harcama yapıldığını açıklar ve yöneticileri sıkıntıya sokar düşüncesiyle herhangi bir kanuni işleme tabi tutulmadan emekli edildi.


Tamamen MİT Müsteşarının değer yargılarına bırakılmış "denetim dışı" bu sistemin, kötü bir yöneticinin elinde ne kadar tehlikeli bir silah olabileceğini düşünebiliyor musunuz?






Örtülü Cinayet


Sonu ölümle biten, bir başka ‘örtülü ödenek’ olayı. Bir MİT Görevlisi anlatıyor: “4 Şubat 2002 tarihinde olan son olayda artık bu sıkıntıların doruk noktası olmuştur. Müsteşar yardımcısı Cevat (ÖNEŞ) Beyin özel kalemi olan ve eski Müsteşar yardımcısı Miktad Alpay beyin yeğeni olan M. adlı şahıs önce Cevat Öneş’in sekreterini tabancasıyla öldürmüş, arkasından kendisi intihar etmiştir. Teşkilatın örtülü ödenek kasasının takibini yapan M. Bey ile sekreter bayanın arasında meydana gelen problemden Cevat Beyin ve Müsteşarımızın haberi olmasına rağmen, bu sorunu kendi aralarında çözmelerini istemiş dışarıya sızmamasını emretmiştir. Bu kadar önemli bir makamda böyle bir problemin varlığı bilindiği halde nasıl olurda ilgili şahısların aynı görevde devam ettirilmiş olması enteresandır…”






Gizliliğin Ölçüsü


2937 sayılı MİT Kanunu, "Devletin çıkarlarını" korumak gayesi ile MİT faaliyetlerine "gizlilik" getirmiştir ki bu gayet doğaldır.


Kanuna göre: "Millî İstihbarat Teşkilâtı’nın görev ve faaliyetlerine taalluk eden evrak veya malumatı istihsal eden kişi, fiil daha ağır bir cezayı gerektirmiyorsa iki seneden sekiz seneye kadar ağır hapis cezası ile cezalandırılır.


İşte MİT Kanununun bu maddesi, yani "devletin yüksek çıkarlarını korumak" gerekçesi ile konulmuş olan "malumatı elde etme", "ifşa" ve "yayınlama" ile ilgili ceza içeren "gizlilik" maddesi, her zaman "devlet çıkarlarını korumak" amacıyla kullanılmaz. (Kullanılsa idi, Teşkilatın gizli operasyonel bilgilerini el altından çarpıtarak basına dağıtan Kutlu Savaş'ın şimdi Radyo Televizyon Yüksek Kurulu yerine cezaevinde olması gerekirdi). Genelde, medya kuruluşlarında yayınlanan "MİT" belgeleri ve "MİT bilgileri" için bu madde işletilmez ve herhangi bir işlem yapılmaz. MİT yöneticilerini en rahatsız eden yazılar, basında aleyhlerine çıkan yazılardır. O bakımdan basına hep şirin görünmeye, iyi münasebetler içinde olmaya çalışırlar, bir sürtüşmeye girmekten çekinirler.


Gizlilik yolsuzlukların, usulsüzlükleri örtme aracı olmamalı


Buna karşılık bu kanun maddesi, MİT mensuplarına ve emeklilerine karşı bir silah olarak elde tutulur. MİT'teki gazete kupürlerinin bile gizlilik damgası taşıdığı düşünülürse, geniş bir yoruma açık bu elastiki maddenin, duyulması istenmeyen olayların gizlenmesinde, yolsuzlukların, usulsüzlüklerin saklanmasında, bir baskı aracı olarak kullanılabileceği de bir gerçektir.


MİT Kanunu ayrıca, "Görevin gizliliği ve Devletin çıkarlarının zorunlu kıldığı hallerde MİT mensuplarının tanık olarak dinlenebilmesi MİT Müsteşarının iznine bağlıdır." hükmünü getirmiştir. Bu emekli mensuplar için de geçerlidir. Yani siz eski bir MİT mensubu olarak isteseniz de bildiğiniz bir konuda şahitlik yapamazsınız.


Bütün bunları, bazı konuların neden aydınlanmadığını merak eden okuyucular için yazıyorum. Kanunlar, can ve vicdan arasında bocalayan görevlileri, daha iyi anlayabilsinler diye. Gizlilik dengelenmediği ve denetim sağlanmadığı sürece, bu keyfi düzen böyle devam edecektir.


Netice:


Sonuç olarak olarak, MİT Kanunu’nun yenilenmesi normaldir ve beklenen bir ihtiyaçtır. Tabiatıyla hukuk adamları madde madde hepsini gözden geçirecek ve Anayasa’ya, uluslararası ve yerel kanunlara uyumlu olmasına dikkat edeceklerdir. Görebildiğim kadarı ile birkaç istisna hariç, verilen yetkiler zaten gizli yönetmeliklerde olan yetkilerdir. Eski bir MİT mensubu olarak benim ısrarla altını çizdiğim husus denetimdir. MİT Kanun taslağında maalesef bu konuda ciddi bir düzenleme görülmemektedir.