SON TV Yazıları: İHTİLALCİ YARBAY TALAT TURHAN
[ 6/12/2013 - 16:45 ]  By Mehmet Eymür  admin@atin.org

“KOMUTANLAR ASKERLİK VAZİFE VE İCABINI DÜŞÜNÜRKEN, TATBİK EDERKEN DİMAĞINI SİYASİ MÜLAHAZALAR ALTINDA BULUNDURMAKTAN SAKINMALIDIR. SİYASİ CİHETİN İCABATINI DÜŞÜNEN BAŞKA VAZIFEDARLAR OLDUĞUNU UNUTMAMALIDIR.

SON TV Yazıları: İHTİLALCİ YARBAY TALAT TURHAN


“KOMUTANLAR ASKERLİK VAZİFE VE İCABINI DÜŞÜNÜRKEN, TATBİK EDERKEN DİMAĞINI SİYASİ MÜLAHAZALAR ALTINDA BULUNDURMAKTAN SAKINMALIDIR. SİYASİ CİHETİN İCABATINI DÜŞÜNEN BAŞKA VAZIFEDARLAR OLDUĞUNU UNUTMAMALIDIR. ATATÜRK


BEN SOSYALİST DEVRİMCİ BİR KİMSEYİM. TEORİK BİLGİM DETAYLI DEĞİLDİR ANCAK TÜRKİYE'DEKİ BU ÇELİŞKİNİN ORTADAN KALKMASI İÇİN, SİVİL VE ASKER KESİMİ İÇİNDE YAPILACAK BİR ÖRGÜTLENME İLE SİLÂHLI BİR HAREKET SONUCU YAPILACAK DARBEYİ, HÜKÜMET HAREKETİ İLE,

SOSYALİST DEVRİMİN GERÇEKLEŞMESİ İLE, OLACAĞI KANAATİNDEYİM. NİTEKİM 1962 YILINDAN BU YILA KADAR BU YOLDA ÇALIŞMALAR YAPMIŞIMDIR.”






“EMEKLİ HAVA YÜZBAŞI FEVZİ ÖZKAYA (İfadesi)


Nüfusa, Sivas ili Gemerek kazasında kayıtlıdır. Haydarpaşa Hv. Terminal Merkez Md.lüğünde görevli iken sanık olarak tutuklanmıştır. Sicil numarası 1960/199 dur. 1939 doğumludur.


Ben Sosyalist devrimci bir kimseyim. Teorik bilgim detaylı değildir, ancak Türkiye'deki bu çelişkinin ortadan kalkması için sivil ve asker kesimi içinde yapılacak bir örgütlenme ile silâhlı bir hareket sonucu yapılacak darbeyi, hükümet hareketi ile Sosyalist devrimin gerçekleşmesi ile olacağı kanaatindeyim. Nitekim 1962 yılından bu yıla kadar bu yolda çalışmalar yapmışımdır.


-Talat TURHAN ve ben Memduh EREN'in arabasına binip Yenikapı'ya geldik. Dr. arabadan indi. Yanında Nuri YAZICI olduğu halde arabaya geldi ve hep birlikte Nuri YAZICI'nın evine gittik. Evde Türkiye'nin o gün içinde bulunduğu siyası ortamını tartıştık Bu toplantı örgütün ikinci toplantısı idi. Memduh EREN, Nuri YAZICI'ya çalışmaların hakkında bize bilgi ver dedi. Nuri YAZICI talebe liderlerini toplamaya çalıştığını, bu talebe liderlerini eğitebilmek ve örgüte kazandırabilmek için eğitim yaptırılması gerektiğini, bu eğitimler için gerekli olan kitap, silâh ve mermilerin temin edilmesi hususunda kendisine yardım yapılmasını, temasa geçtiği talebe liderlerinin kendilerine bağlı öğrencileri kazanabilmek maksadıyla bu eğitim malzemelerini istediklerini, ayrıca toplantı yapabilecek yer temin edilmesini talep ettiklerini, ayrıca bu tabanı talebe liderleri etrafında toplayabilecek ikinci üçüncü derecedeki lider vasfındaki şahıslara masraflarını karşılamak için bir miktar da para istediklerini anlattı....






- 1969 senesinin yaz ayları idi. Yine Talat TURAN'ın evine gittiğimde beni sivil olan bir şahısla tanıştırdı. Bu şahsın Ordu Muhabere Merkezinde görevli Astsubay Mehmet Dondurmacı olduğunu belirterek «Benim sağ kulağımdır, bana çok bağlı vefakâr, gözü pek bir arkadaşımdır. Bu arkadaş bana Ankara'dan 1.Ordu K.lığına gelen şifreli mesajları, Cumhurbaşkanı, Başbakan, Kuvvet K.ları ve diğer üst kademedeki generallerin istanbul'a geliş gidişleri ile yapılan toplantıları ve hazırlıkları ile muhabere merkezinden geçen bütün mühim ve çok gizli mesajların mahiyetleri hakkında bana bilgi verir. Bu şahıs aynı zamanda beni Türkiye'nin bütün vilâyetleri ile ordu kanalını kullanmak suretiyle bedava telefon görüştürmesi yaptırır.
Ayrıca bizim dostlarımızla, Milli Birlikçilerle ilgili I nci Ordu K. lığına intikal eden mesaj ve bildirileri de bana intikal ettirir» dedi.”


DERS ALALIM


Atatürk’ün sözleri dahil, yukarıda yazılanlar Genel Kurmay Başkanlığınca hazırlanan”DERS ALALIM” isimli kitaptan alınmıştır. Genel Kurmay Başkanlığı bu kitapta, 12 Mart Muhtırasından sonra yürütülen sıkıyönetim uygulamaları sırasında meydana çıkan Marksist - Leninist ve Maoist faaliyetlerin Türk Silahlı Kuvvetlerine nasıl sızdıklarını, Türkiye Cumhuriyeti’ne nasıl zarar verdiklerini, belgelerle göstermekte, bunlardan ders alınmasını gerektiğini belirtmektedir.


Bu örnekler arasındaki önemli bir isim de, kendini”Atatürk’ün Askeri”,”Atatürk’ün Yarbayı” gibi sözlerle nitelendiren ve ihtilalci (kendisince devrimci) faaliyetleri ve bombalama ve sabotaj eylemleri nedeniyle ordudan çıkarılan, yargılanan ve af nedeniyle serbest kalan Talat TURHAN.






Ordu içinde ajan kullanarak Silahlı Kuvvetlerin çok gizli mesajlarına ve her türlü faaliyete ulaştığı anlaşılan”Atatürk’ün Yarbayı” hakkındaki Ders Alalım kitabındaki ilgili kısımlara devam etmeden önce onu, biraz tanıyalım.


KİM BU TALAT TURHAN?


Talat TURHAN 1924 yılında Elazığ’da doğdu. Babası Rize Çayeli’li, Anne tarafı Elazığ Harput’lu. 1940 yılında Kuleli Askeri Lisesi'ne giren Talat TURHAN, 1944’te Ankara’da Harp Okulu'nu bitirip, 30 Ağustos 1944’de asteğmen rütbesiyle Türk Silahlı Kuvvetleri'ne katıldı. Daha sonra 1944/1946 yılları arasında Polatlı’da bulunan Topçu Okulu'nda mesleki öğrenim gördü ve 30 Ağustos 1946'da Teğmen olarak Adapazarı’ndaki 17.Koşulu Topçu Alayına (Atlı) atandı. Çeşitli yerlerde görev yaptıktan sonra 1954’de 5’ci Kore Tugayı Uçaksavar Batarya Komutan Yardımcısı olarak Kore’ye gitti, 1955’de Yüzbaşı olarak yurda döndü. 1960’da Kurmay Binbaşı iken Ankara, Genel Kurmay Harekât Başkanlığı Plan harekât Dairesi Plan Kısım Amiri, aynı yıl Milli Savunma Bakanlığı Kara Emir Subayı oldu. 1962’de Yarbaylığa terfi ederek Milli Savunma Bakanlığı Özel Kalem Müdür Yardımcısı oldu. 22 Şubat 1962’de Ankara Ordu Dil Okulu İngilizce kursundayken 22 Şubat başkaldırı girişimi nedeniyle Afyon Batı menzil Komutanlığı’na sürgün edildi. 27 Mayıs 1960’dan sonra, Milli Savunma Bakanlığı Özel Kalem Müdürlüğü görevinde bulunduğu dönemde Silahlı Kuvvetler içindeki ihtilalci sol faaliyetlerde yer aldı. SİLAHLI KUVVETLER BİRLİĞİ'ne üye oldu.


Daha sonra GENÇ KEMALİSTLER ORDUSU adlı bir dava nedeniyle Mamak Askeri Ceza ve Tutukevi'nde 1963 yılında 4 ay 17 gün tutuklu kaldı. Üç buçuk yıl askeri yargıda yargılandı. Dava devam ederken 1964 yılında kurmay yarbay rütbesiyle ordudan ihraç edildi.


1972/1974 yılında Bomba Davası, Sabotaj Davası gibi davaların baş sanığı olarak tutuklandı ve iki yılını Selimiye Askeri Ceza ve Tutukevi'nde geçirdi. İdam istemiyle yargılandığı bu davada, politik durumdaki değişime ve dış güçlerin baskısına *uyarlı olarak dava afla kapatıldı ve sanıklar ceza almaktan kurtuldular.






CASUSLAR VE AYDINLIK


Dikkat çeken bir husus Amerika ve İngilizlere casusluk yapmaktan yakalanıp Askeri Mahkemece mahkûm edilen, MİT mensubu Em. Kurmay Albay Sabahattin SAVAŞMAN, Talat TURHAN’ın dostu ve sınıf arkadaşı olmasıdır. Ayrıca ABD ve İngilizlere casusluktan yakalanan Kurmay Albay Turan ÇAĞLAR da Talat TURHAN ile birlikte, ihtilalci “Silahlı Kuvvetler Birliği”nin üyesi olmuştur. Daha sonra Akbank Sosyal İşler Müdürü olarak çalışırken suçüstü yakalanan Turan ÇAĞLAR, casusluk nedeniyle yargılanırken cezaevinde ölmüştür. Her üçünü de birleştiren husus, Doğu PERİNÇEK’in AYDINLIK gurubu ile ilişkili olmalarıdır.

Acaba”SİLAHLI KUVVETLERIN ŞİFRELİ MESAJLARI, CUMHURBAŞKANI, BAŞBAKAN, KUVVET KOMUTANLARI VE DİĞER ÜST KADEMEDEKİ GENERALLERİN İSTANBUL'A GELİŞ GİDİŞLERİ İLE YAPILAN TOPLANTILARI VE HAZIRLIKLARI, MUHABERE MERKEZİNDEN GEÇEN BÜTÜN MÜHİM VE ÇOK GİZLİ

MESAJLARı elde eden Talat TURHAN, bu bilgileri ne yapıyordu?


Talat TURHAN 1973 yılında cezaevinde yatarken, ifadesinin MİT’in Ziverbey’deki tesisinde kontrgerillalar tarafından işkence ile alındığını iddia ederek TBMM araştırması istedi. Aydınlık grubu da “Kontrgerilla” yayını ile konuyu ülke gündemine soktu. Hedefi Milli İstihbarat Teşkilatı ve ben dahil, MİT’deki belli kişilerdi. Talat TURHAN, genellikle bu konu çerçevesinde yurtdışında ve yurtiçinde konferans, açıkoturum, panel vb. gibi etkinliklere katıldı. Bazı özel televizyon kanallarındaki belgesel ve söyleşilerde yer aldı. Basın toplantıları düzenledi. Hayatımda hiç görmediğim, onun olduğu dönemde Ziverbey’de çalışmadığım halde birçok kere benim kendisine işkence yaptığımı iddia etti. Kendisine telefonla ulaşıp bu hususu söyleyince bana “Sizin Ziverbey’de çalışmış olmanız benim için yeterli” şeklinde cevap verdi.






TALAT TURHAN’IN KİTAPLARI:


Talat TURHAN’ın birçok kitabı da var: ●Derin Devlet, ●Emperyalizmin Bataklığında İstihbarat Örgütleri Doruk Operasyonu, ●EYMÜR-İç Savaşın MİT’çisi ●27 Mayıs 1960'tan 28 Şubat 1997'ye...Devrimci Bir Kurmay Subayın Etkinlikleri 1, ●Mont Pelerin, ●Küresel Çete, ●Küresel Sermayenin Tapınağı Bohemian Club, ● Bomba Davası Savunma, ●Küreselleşmenin Şifresi, ●Faşizme Karşı Dilekçeler, ●Kontrgerilla Düzeni, ● Genç Kemalistler Ordusu, ●Baskın - 11 Eylül, ●12 Mart Cezaevinden Mektuplar, ●Küresel İhanetin İçyüzü Ve Arap Baharı, ●Derin Devletin Peşinde ●Yargılayanları Yargılıyorum, ●Devrimci Bir Kurmay Subayın Etkinlikleri 2, ●Özel Savaş, Terör ve Kontrgerilla, ●Mehmet EYMÜR-Ziverbey'den Susurluk'a Bir Mit'çinin Portresi, ●Çeteleşme-Kontrgerilla, ●Atatürk’ün Yarbayı – Talat TURHAN için ne dediler.


Gördüğünüz gibi “Atatürk’ün ihtilalci Yarbayı” beni de ihmal etmedi. Orhan Gökdemir’le birlikte iki kitap ürettiler. Birincisi “EYMÜR - İç Savaşın MİT’çisi”, İkincisi ise; “Mehmet EYMÜR - Ziverbey'den Susurluk'a Bir Mit'çinin Portresi”. Nasıl mı yazmışlar? Her ikisinde de kitapların neredeyse tamamı benim yazdığım kitaptan “Kopyala ve yapıştır” metodu ile alınmıştı. Sadece aralara beni karalayan cümleler konulmuştu. Yani benim kitabımla bana saldırılmıştı. Talat TURHAN ordu üzerinden bedava telefonla konuştuğu gibi kitapları da bedavadan yazmanın yolunu bulmuştu.






“EMEKLİ HAVA YÜZBAŞI FEVZİ ÖZKAYA DEVAM EDİYOR


- Devrim Gazetesi'nin çıktığı günlerde Talat TURAN'ın evine gittim. Beni çok neşeli olarak karşıladı. Oturduk Devrim Gazetesi'nin çıkması bizim örgütün çok güçlü duruma geçtiğinin ve üst kademelerin tam olarak önemli yerlere yerleştiğinin müjdecisidir...


- Talat TURAN bana hitaben,”Bu muhtıradan evvel sen örgütün İstanbul kesimindeki patlatmalardan, dinamitlemelerden sorumlu bir kişisi idin. Şimdi bu görevi senden alıyoruz başka ve daha güçlü bir görev veriyoruz. Bu da örgütün muhtaç olduğu parayı temin maksadıyla yapılacak soygunları yönetmektir." Kabul edip etmediğimi sordu. Ben kabul ettiğimi bildirince”Bu iş için sana adamları vereceğiz, ayrıca yetkili bir polis şefini soygun yapılacak yerlerle ilgili olarak vereceğiz mahallere gidip soygun yapacaksınız.

Soygundan elde edilecek paraların % 20 si soygunu yapanlara, % 20 si polis şefine % 60’ı da örgüte verilecek" dedi.






- Memduh EREN: büyük mağazaların önlerinde patlamalar yaptırdıktan sonra bu mağazaların sahiplerine Atamer EROL ile Mümtaz AKTAŞ'a giderek para isteyeceklerini, para vermedikleri takdirde bütün mağazayı tahrip etme tehdidinde bulunacaklarını, bunun dışında iki rakip firmadan birinin lehine diğer firmaya sabotaj tertip edeceğini ve hareketi yaptırtan firmadan para alacaklarını, ayrıca sabotai yapılan firmadan da şantaj yoluyla para isteyeceklerini açıkladıktan sonra, bu paraları örgüte verip örgütün masraflarına ve çalışmalarına maddi katkıda bulunacaklarını bildirdi.


Talat TURAN, Memduh EREN, Rafet KAPLANGI ve ben 12 Mart muhtırasına karşı idik çünkü örgütsel bir çalışma içinde bulunuyorduk ve bu örgütümüz TÜRKİYE'deki mevcut rejimi devirip Marksist-Leninist bir düzen getirmeye çalışıyordu. 12 Mart Muhtırasının verilmesi bizim bu emellerimize geçici de olsa bir sekte vurdu. Talat TURAN'ın ve Memduh EREN'in 12 Mart muhtırası aleyhinde atıp tutması ve Ordu Komutanlarına kızması bundan ileri gelmekte idi.


- 1972 senesi Nisan avı başları idi. Avukat Selim YAVUZ Haydarpaşa'daki birliğime telefon ederek akşam uğramamı istedi. Gittim. Ondan önce de Nuri YAZICI'nın yazıhanesine uğradım. Yazıhanede Nuri YAZICI- Yüksel ÇENGEL, Vahap MUTLUGÜN ve daha önce görüpte tanışmadığım mühendis Ersin ERTEKİN'de vardı. Av. Nuri YAZICI, Ersin ERTEKİN'i bana”İşte bu, köprünün ayağına dinamit koyan devrimci arkadaşımız Ersin ERTEKİN" beni de ona,”Bu da hükümetin adamıdır" diye tanıştırdı. Ben resmi Havacı Yzb elbsesi ile idim.






- Nuri YAZICI ve Memduh EREN'le yine görüştüm. Bu görüşmede bana ısrarla talebeleri harekete geçirecek lider durumundaki kişileri elimde bulundurmamı ısrar etti, fakat bu çocukları işe itecek para elimizde yok, bunlar menfaatleri olan ve paraca yardım gördükleri diğer gruplara katılıyorlar fakat her şeye rağmen ben ağabeylik maskesi altında bunları elimde tutmaya çalışacağım.


- Nisan 1972 ayı içinde tutuklu bulunan dayımın oğlunun Avukatı Ömer DENİZ'in yazıhanesine gitmiştim. Bu yazıhanenin iki kat altında bulunan Yüksel ÇENGEL'in yazıhanesinin önünde Yüksel ÇENGEL'in Ersin ERTEKİN'le konuştuğunu ve bir kâğıda sarılmış dinamitlerin Ersin ERTEKİN tarafından Yüksel ÇENGEL'e verildiğini gördüm. Akşam SİTE kahvesine çıktım, saat 20. 00- 21. 00 sıralarında Yüksel ÇENGEL kahveye geldi, elinde dinamit lokumlarının bulunduğu paket vardı. Bana 20 dakika önce SULTANAHMET'te dinamit patlatıldı dedi; Ben sen yaptın bunu arkadaş deyince, Memduh yaptırdı dedi.






Bu patlama olayından 3-4 gün sonra ve Nisan 197 2 ayı içinde kahveye gittiğimde Teknik Üniversite öğrencisi olan ve Yüksel ÇENGEL ile Vahap MUTLUGÜN'ün samimi arkadaşı olan Bahattin'in bir masada arkadaşlarına”Vakko’da patlama yapıldı, herifler zengin, aynı gün kırılan yerleri yaptırıyorlar, bizim çocuklarda ise para yok, tekrar malzeme almaları zor, bu işlerden bir netice almak zor" diye konuştuğunu duyunca, Bahattin'e kim yapıyor bunları diye sorunca, bizim arkadaşlar yapıyor dedi.


- Yukarıda söylemeye unuttum. Fakat kesinlikle gününü hatırlıyorum. 13. 3. 1970 gecesi Av Nuri YAZICI’nın evinde ben ve Nuri YAZICI'nın bir arkadaşı ile içki içiyorduk. Gece yarısından çok sonra Dr. Memduh EREN hırpani bir kıyafetle eve geldi. Bana hitaben”Ne haber Puta Tapanlar" dedi. Nuri YAZICI ile öpüştü ve siz burada içki için, keyif yapın ben ise çalışıyorum dedi ve Sultanahmet’teki Halide Edip ADIVAR'ın büstünün kafası ile gövdesini birbirinden ayırıp parçaladım dedi. Dr. gittikten sonra Nuri YAZICI,”Bu adam heykel devirmek için buradan Adana’ya gider" dedi.”


CUMHURİYET, FİKREN, İLMEN, BEDENEN KUVVETLİ VE YÜKSEK MUHAFIZLAR İSTER. ATATÜRK “EMEKLİ MUHAREBE BAŞÇAVUŞ MAHMUT DONDURMACI

Hüseyin oğlu Kırıkhan 1931 doğumlu Mevlude'den olma Antakya ili Kırıkhan kazası nüfusuna kayıtlı, Kadıköy rıhtım iskele sok. No. 13-15/2 de ikamet eder; 1'nci Ordu Muhabere Başkanlığında Muharebe Kıdemli Başçavuşluktan 2 Haziran 1972 günü emekli olan Mahmut DONDURMACI'nın alınan ifadesidir.


Ben Talat TURAN'ın Afyon Batı Menzil Komutanlığında görevli iken tanıdım. Talat TURAN hatırımda kaldığına göre 1964 senesinde bir bildiri yayınladığından ötürü ordudan emekliye sevk edildi. Kıbrıs’tan döndüğümde bir gün hatırımda kaldığına göre 1968 senesi son günleri veya 1969 senesi başlarında Talat TURAN'ı ziyaret ettik. Adı geçen bu ziyaretimden çok memnun kaldı. Bu tarihten sonra Talat TURAN ve ailesiyle sık sık görüşmeye başladım. Talat TURAN'ın evine bu gidiş gelişlerimde, Talat TURAN'ın evinde Rafet KAPLANGI ve İlsan İlâç Sanayiinde mudur olarak çalışan Tuncer YALÇINDAĞ isimli şahıslarla tanıştım.






1’nci Ordu Komutanlığı Muhabere merkezinde görevli olduğumu bilen Talat TURAN, bir gün bana ordu kanalıyla beni Ankara'da bulunan Rafet KAPLANGI ile görüştürebilir misin? Aynı zamanda Ankara'dan Rafet KAPLANGI'nın bana bazı haberler gönderme ihtimali var, KAPLANGI sana telefon ederse vermiş olduğu haberleri bana iletir misin? dedi. Ben bunda hiç bir mahzur görmeyerek kabul ettim. Ve bana yapılan bu tekliften sonra Rafet KAPLANGI Ankara'dan Kara Kuvvetleri Komutanlığı Muhabere Merkezi ile beni aramaya başladı.


KAPLANGI bana telefon ettiğinde”Talat'a söyle ben geliyorum, bir yere ayrılmasın" der, ben de bunu Talat TURAN'a haber verir veya komşularına ait olan 33 07 85 nolu telefonu açar, Talat TURAN'a iletilmek üzere bana gelen haberi oraya yazdırırdım. Keza, Talat TURAN Ankara'ya gideceğini bana bildirir, ben ordu telefon kanalıyla Rafet KAPLANGI'ya bildirirdim. Bu tip konuşmalarla ilgili olarak 100 defanın üstünde ordu kanalıyla özel olarak kullanmışımdır.


Talat TURAN'ın evine geliş gidişlerimde bir kere de Hv. Yzb. Fevzi ÖZKAYA ile de tanıştım. Bu şahıs da benim gibi Talat TURAN'a son derece saygı gösterirdi.


Talat TURAN'ın Ankara ile olan irtibatlarını ordu kanalı ile kurmaya başladıktan sonra ben Talat TURAN'a 1’nci ordu hudutları içine kuvvet komutanlarının yapacakları ziyaretleri, ordunun alarma geçişini, birliklerde sabotajlara karşı alınan tedbirleri bizzat evine giderek bildirmişimdir. Keza, ordu mensuplarıyla ilgili kriptodan geçen bazı şifreli haberleri de bildirdiğimi hatırlıyorum”.






TALAT TURHAN HAKKINDA BAŞKALARI NE DİYOR?


Genelkurmay’ın ‘Ders Alalım’ kitabındaki Talat TURHAN ile ilgili bölümleri inceledik. Konuyu biraz daha açmak gerekirse Boğaz Köprüsü’nün yapım halindeki ayaklarını bombalama teşebbüsü dahil, çeşitli bombalama, sabotaj ve gemi batırma olayları sonrası açılan ‘Bomba ve Sabotaj Davası’na bir göz atmak gerekir.


BOMBA DAVASI


Talat Turhan’ın bir numaralı sanığı olduğu ‘Bomba ve Sabotaj Davası’, 6 Mayıs 1972 gecesi, Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının idam edildigi gece durumu kabullenemeyerek giriştiği bombalı eylem sırasında iki elini ve bir bacağını kaybeden İbrahim ÇENET adlı bir üniversite öğrencisinin soruşturmasıyla başlamıştır.


Soruşturmanın genişlemesi sonrası ilk olarak 25 Mayıs 1972 sabahı Haydarpaşa Transit Merkezi’nde görev yapan Hava Yüzbaşı Fevzi ÖZKAYA alınmış, bu Talat TURHAN ve diğerlerine gözaltına alınmasının yolunu açmıştır. Olayların tertip olduğu, gerçek olmayan olayların işkence ile yazdırıldığı iddiaları komik bir savunma yöntemi ve yalandır.






Yukarıdaki resimdeki, terör nedeniyle elleri ve bacağını kaybeden İbrahim ÇENET ve yanındaki gençlere bakın. İşkenceden şikâyet eden Talat TURHAN’ın, ihtilal yapma ve mevki kapma hırsı ile kışkırttığı gençlere verdiği zarardan daha büyük bir şey olabilir mi?


YAKIN ARKADAŞI EMEKLİ KURMAY YARBAY OSMAN DENİZ


(NOT: Takip eden bölüm, Fethi Gürcan’ın oğlu Öner Gürcan’ın (1952-2004)
Elektronik Kütüpanesinden ve ‘Ters Yüz Edilmiş Tarihimiz Yeniden Yazılmalıdır‘ başlıklı Osman DENİZ’le röportaj yazısından alınmıştır.)


“1922 Girit doğumlu. Emekli Yarbay Osman DENİZ, 27 Mayıs 1960 İhtilali’ne katıldı. İhtilal sonrasında İstanbul vali muavinliği ve Şişli kaymakamlığı yaptı. 22 Şubat 1962 olayı ve 21 Mayıs 1963 İhtilal girişiminin lideri Talat Aydemir ile 1961’de Türk Silahlı Kuvvetler Birliği adlı gizli örgüte üye oldu. Ankara’daki albaylarla İstanbul’daki generaller arasında imzalanan 9 Şubat 1962 darbe protokolünü bizzat kendi el yazısıyla hazırladı.






22 Şubat olayından sonra emekli edilen albaylar ve genç subaylar arasında o da vardı. 21 Mayıs 1963 ihtilal girişimi hazırlıklarında İstanbul bölgesi temsilcisiydi. Girişim başarısız olunca ihtilali hazırlayanlardan dört kişi (Talat Aydemir, Fethi Gürcan, Osman DENİZ ve Erol Dinçer) idama mahkûm oldu. İdam edilen Talat Aydemir ve Fethi Gürcan’la Mamak Askeri Cezaevi’nde 13 ayı birlikte geçirdi. Arkadaşlarının idama götürülüşüne tanık oldu. En sakıncalıların gönderildiği Sinop Cezaevi’nde 3 yıl, İstanbul Toptaşı Cezaevi’nde de 8 ay yatıp, çıkan afla serbest kaldı. Bu döneme ilişkin anılarını, ‘Parola: Harbiyeli Aldanmaz’ adlı kitapta yayınladı. Yapı Kredi yayınlarında çıkan bu kitap 12 Mart 1971 hareketinin baş aktörlerini en iyi tanıtan temel bir kitaptır.


Osman DENİZ Talat Aydemir ve Fethi Gürcan’ın neden asıldıkları ve genç Harbiyelilerin nasıl kıyıma uğratıldıklarını vicdanı temiz ve hür duygularla anlatmaktadır. İstanbul Toptaşı Cezaevinde kendisini sık sık ziyaret edenlerden biri de Talat TURHAN’dır. Onunla olaylar konusunda baştan hem fikirdiler. Ne yazık ki Osman DENİZ en güvendiği arkadaşı Talat TURHAN’ın yaşananlardan ders almadığını, yine dönemin generallerinin peşine takıldığını görecek, gençlerin onun gibilerin ihanetleri yüzünden kıyıma uğrayışlarını çaresizlikle seyredecekti.”






“OSMAN DENİZ ANLATIYOR:


Fethi Gürcan, Talat TURHAN’a ‘mektupçu’ derdi. Biz ihtilal hazırlıklarıyla uğraşırken o genç subaylara bildiri dağıttırırdı. Onun için adı ‘mektupçu’ kaldı. Başka bir lakabı daha vardı; ‘Kürt Talat’ diye. Fakat bu lakap 12 Mart döneminde takılmıştı. Kendisi ile cezaevindeyken bu lakap üzerine bir söyleşim oldu. ‘Kendinden büyük bedene sahip olunamaz’ demiştim. ‘Mektupçu’ lakabıyla anıldığı dönemde bir bildiri yüzünden tutuklanmış ve bir müddet bizlerle beraber Mamak Askeri Cezaevi’nde yatmıştı.


Toptaşı Cezaevi’ndeyken de sık sık ziyaretime gelirdi. Ziyaretlerinde durum değerlendirmesi yapardık. Birlikte hareket etmeye karar vermiştik. Ne acıdır ki kendisinin Orhan Kabibay ve o dönemin generallerinin başını çektiği örgütlenme içinde üst düzeylerde görev aldığını sonradan öğrenecektim. Bu ikili oynayışı beni çok üzdü. Hapisten çıktıktan sonra ilişkilerimiz devam etti. Aldığımız karar doğrultusunda ben ikimiz beraberiz zannediyordum. O ise beni Orhan Kabibay grubuna bağlamak için hazırlık yapıyormuş. Bir gün Orhan Kabibay’ın beni görmek istediğini söyledi. Orhan Kabibay’ın kendisi o dönem CHP milletvekili idi.

O.Kabibay’la buluştuk. Türkiye’nin meselelerine getirdi sözü. Bir şeyler yapmak gerektiğini belirterek, beni de aralarında görmek istediklerini söyledi.






Bende kendisine ‘Bu teşkilatlanmanın lideri sen misin?’ diye sordum. Cevaben ‘hayır, Faruk Gürler’ dedi. Şaşırmıştım. Geçmişte yaşanan o kadar acı deneylerden sonra böyle bir adama nasıl güvenebilirlerdi. ‘Ben onu çok iyi tanırım. 22 Şubat’ta İstanbul’da yanındaydım. Talat Aydemir’i nasıl sattığını, ne kadar karaktersiz bir adam olduğunu’ söyledim. O.Kabibay’da bana cevaben ‘Çok değişti. Geçmiş olayların altından çok sular geçti’ dedi. Tekliflerini kabul etmedim. Talat TURHAN’la karşılaşınca ağzıma geleni söyledim. Beni ikna etmek için çok uğraştı. İkna edemedi. İkna olamazdım.


İlişkilerimiz ondan sonra arkadaşlık düzeyinde devam etti. İşyerini ziyaretlerimde değişik kişiler geliyor bende sohbetlere katılıyordum. Nihayet 12 Mart hadiseleri oldu. Olayın başını çeken Muhsin Batur ve Faruk Gürler ikilisi 22 Şubat’ta yaptıkları gibi yaptılar. Bizim akıllı geçinen kurmaylarımızı ve genç subaylarımızı birden ortada bırakıverdiler. Bir müddet sonra bunları içeri aldılar. Beni de gözaltına alıp sorguya götürdüler. Talat TURHAN’ı ziyaret edenlerden bazıları benim hakkımda ifade vermişler. Bu ifadelerde, beni orada gördüklerini, hükümet ve meclisi eleştirdiğimi söylemişler. Ben de söylenenleri doğruladım. Olan – bitenlerle hiçbir ilişkim olmadığını anlattım.


CUMHURBAŞKANI OLUNCA GÜRLER KURTARACAK


Talat TURHAN’la cezaevinde karşılaştığımda bu olaylara adımın neden karıştırıldığını sorarak tepkimi koydum. Talat TURHAN ‘Karşı planlamacılar var. Onların zorlamalarıyla ifadeler alındı. Sen de mahkemede savcıya karşı söylediklerini reddet’ dedi. ‘Bunu yapamam. Hayatım boyunca ne söyledim ve ne yaptımsa hep arkasında oldum. Sorumluları gizleme anlayışını kendine görev biçip biçmediğini’ sorduğumda T.TURHAN’ın verdiği yanıt ilginç oldu. ‘Evet, generalleri kurtarma görevini üzerime aldım. Yakında Faruk Gürler Cumhurbaşkanı olacak ve bizleri kurtaracak’ dedi. Bende ona sorguda sorgulayıcıların T.TURHAN’ı kastederek ‘senin kaz kafa, içerde Faruk Gürler’in Cumhurbaşkanı olunca kendilerini kurtaracağını söylüyormuş. Faruk Gürler Genelkurmay Başkanı iken yapamadıklarını, Cumhurbaşkanı olarak mı yapacak’ diye alay konusu yapıldığını söyledim. İnanmadı.






BENİM İÇİN 10 SENE YATIVER


Talat’ın taktiği 22 Şubat mektup davasındaki taktiğin aynısıydı. Yukarıları korumak, dışarıda kalanların ezilmesine kayıtsız kalmak. ‘Senin bu taktiğine ben bir şey diyemem, bu senin tassarufun ama ifademden de vazgeçmem. Ben bu ülkenin hasbelkader ihtilalcilerinden biriyim. İhtilallerle oynamak çocuk oyuncağı değil, ağır sorumluluklar gerektirir. Hasbelkader bir ihtilalci olarak verdiğim ifade doğrudur.’ diye konuşunca o da bana ‘Ya Osmancığım biz birbirimizi severiz. En kötü durumda sen en fazla 10 sene alırsın, fakat ben her şeyi söylediğimde idamı alırım. Benim için 10 sene alsan ne olur.’


‘Ben 10 sene yatarım ama senin için değil, bildiklerimi savunmak uğruna yatarım, bunu bilmiş ol. Sende şayet ihtilalciysen, çık konuş o zaman. En azından beni Orhan’ın yanına gönderdiğini söyle..O zamanlar bu işin yürüyemeyeceğini, bu işlerden çekil dediğimi söyle’ dediğimde bana karşılığı ‘Tamam ama o şekilde söylemem’ oldu.


Kendisiyle anlaşamadık. Beni tehdit etti. Hatta üniversiteli bir genci üzerime saldırttı. Defettim. Koğuşta olay büyüdü. ‘Burada en sonunda birimizden biri ölecek’ diye konuşmaya başladığım zamanlarda, bir sabah nöbetçi subay koğuşa gelerek benimle konuşmak istedi. Anladım ki hakkımda şikâyetler var. Sabahattin Küçük’ün koğuşunu istedim.’Peki’ dedi subay ve böylece koğuştan ayrıldım.”






HALE ÖZGÜR KIYICI HAYKIRIYOR, TALAT TURHAN SUS-PUS


Hale Özgür Kıyıcı 1968 hareketinin ilk faili meçhul cinayetine kurban giden Taylan Özgür'ün ablası. Emekli bir binbaşının oğlu olan Taylan Özgür ODTÜ öğrencisiydi. 1969 yılının 23 Eylül günü İstanbul Üniversitesi öğrenci birliğinin Beyazıt'taki kongresi sırasında arkadan kurşunlanarak öldürülmüştü. Vedat Demircioğlu ve Taylan Özgür cinayetlerinden sonra olaylar birden bire dozunu artırmış ve neticede 12 Mart 1971 darbesiyle sonuçlanmıştı. Taylan Özgür'ün katili olarak İhsan Çakıcı adlı bir polis memuru yargılanmış, ancak tanıkların anlatımları arasında farklar olduğundan delil yetersizliğiyle beraat etmişti. Peki, ülkeyi bir darbeye götüren kurşunu kim, hangi amaçla sıkmıştı? Abla Hale Özgür Kıyıcı, israrla kardeşine kurşun sıkan ismin peşindeydi. 1990 yılında Talat Turhan’ın bir açıklamasıyla ümitlendi.


ÖZGÜR'Ü BİR ÜSTEĞMENİN ÖLDÜRDÜ, ŞİMDİ GENERAL


Turhan bir söyleşide "derin devlet"in eylemlerini anlatırken Özgür'ün öldürülmesini örnek vermiş ve şöyle demişti: "1978'de Hasan Fehmi Güneş'in İçişleri Bakanı olmasının ertesi günü Taylan Özgür'ün dosyasını kendisine verdim." Turhan, Özgür'ü bir polisin değil, bir üsteğmenin öldürdüğü’nü yazdığı dosyayı Bakan'a verildiğinde odada 3 kişi daha olduğunu iddia ediyordu. Deniz Baykal, Ertuğrul Günay ve Uğur Mumcu... Turhan, bu üç kişinin de konuyu bildiğini belirtiyordu.






İSMİ AÇIKLAMAYA YETKİLİ DEĞİLİM


İhtilal heveslisi emekli Yarbay Talat Turhan çok şey bilen adam edasıyla bunları anlattıktan sonra Özgür'ün ablası Hale Kıyıcı kendisine bu üsteğmenin kim olduğunu sormuş ve onun -1990 itibarıyla- orduda üst düzeyde görev yapan bir general olduğunu öğrenmişti. Ancak Turhan ismi çeşitli bahaneler ileri sürerek vermiyor, bu ismi açıklamaya yetkili olmadığını, olayı delillendirmenin içişleri Bakanı'nın sorumluluğunda bulunduğunu söylüyordu.


TÜRK GLADYO’SU ÖZEL HARP DAİRESİDİR


Turhan daha sonraları söylediğini inkâr etmeye başladı. Hâlbuki Turhan’ın, 27 Kasım 1990´da Çağdaş Gazeteciler Derneği’nde Kontrgerilla ile ilgili yaptığı basın toplantısında, ‘Taylan’ı vuran bir üsteğmendir, şu anda üst düzey generaldir’ dediğini ertesi gün Melih Aşık, Milliyet Gazetesindeki köşesine taşımıştı. Keza 16 Kasım 1990’da yine Milliyet’te Rafet Ballı ile yaptığı ‘Türk Gladyosu ve Özel Harp’ konulu söyleşide de aynı konuya değinmişti. İşin tuhafı, ihtilalci Yarbay’ın, sanki kendisinin bu işlerle hiç alakası yokmuş gibi, Gladyo’yu (Özel Harp Dairesini) ve askerleri suçluyarak, ihtilal zemininin nasıl yaratıldığını anlatmasıydı.


İSMİ YALNIZ MİT BAŞKANI’NA SÖYLERİM


12 Ekim 2000’de Can Dündar’la yaptığı söyleşide Dündar’ın ‘Peki, bu üsteğmeni izlediniz mi?’ sorusu üzerine Talat Turhan, ‘İzledim tabii. Yükselebildiği kadar yükseldi. Bu ismi yalnız MİT Başkanı’na özel bir sohbette kayda geçirmek için söylerim’ diyor.






ÖYLE BİR ŞEY SÖYLEMEDİM


Diğer yandan 25 Şubat 2010’da Sabah yazarı Mahmut Övür’ün ‘Faili Devlet’ başlıklı yazısına cevap yollayıp, ‘Ben, Taylan Özgür´ü bir üsteğmenin öldürdüğünü söylemedim. Orduyu yıpratmak isteyenler bu iddiaları yayıyorlar ve benim ismimi de iddialarını kanıtlamak için haksız yere kullanıyorlar diyerek Hale Özgür Kıyıcı’yı suçlamıştır. Hale hanımın işi zor. Her şeyi ters yüz edenler ve her daim haklı çıkanarla savaşmak zordur.


SARP KURAY ANLATIYOR:


Sarp Kuray, 1945'te, babasının kaymakam olduğu Boyabat'ta dünyaya geldi. Ankara Valiliği yapmış olan Enver Kuray'ın oğlu, Yassıada duruşmalarının Başsavcısı Altay Ömer Egesel'in de yeğenidir. Liseden sonra 1 yıl Hukuk Fakültesinde okur. Sonra askerî imtihanlara girip, Deniz Harp Okulu’nu kazanır. 1966'da teğmen üniformasını giymeyi hakkeder. 1969'da donanmaya çıkıp, bir sene donanmada görevden sonra Işın dalgıç gemisinde komutan vekilliği yaparken tutuklanır ve Gölcük'teki Güllübahçe Hapishanesi'ne konulur. Beş-altı ay burada hapis yattıktan sonra beş arkadaşı ile birlikte ordudan ihraç edilir. Sebebi, biri 1968'de, diğeri de 1969'da olmak üzere askerî iki bildiri kaleme alıp yayımlamaktır. Ordudan ihraç edildikten sonra, zaten Dev- Gençli devrimciler oldukları için hazır olan örgütsel faaliyetlere adım atarlar. Şimdi sözü Sarp Kuray’a bırakalım.


“Bir gün bir asker tıbbiyeli arkadaşım Orhan Kabibay'ın benimle görüşmek istediğini söyledi. Gülhane Askeri Hastanesi'nde yatıyordu. Biz oraya, yanımızda bir-iki asker tıbbiyeli arkadaşla birlikte gittik.


O gece bütün kadro hazır vaziyette idi. Oturduk, konuştuk. Türkiye'nin 27 Mayıs'taki hatasını bir daha yapmayacağını, kalıcı, daha sol bir program uygulamak gerektiğini, Türkiye'nin emperyalizme karşı tavır alması gerektiğini, bu konuda da devrimcilerle ittifak yapmak istediklerini söylediler bana.


Biz 'diğer bütün devrimci arkadaşlarımızla konuşalım, gelelim' dedik. Ve o meşhur Dikmen Toplantısı zaten bize yapılan bu talebin, Dev-Genç'in içindeki diğer bütün devrimci gruplara açılma toplantısıydı. 'Beraber hareket edelim' dedik.






Bir komite seçildi. Bu komite ertesi gün Kabibay'ın evine gitti ve müşterek hareket etme konusunda karar alındı. Şimdi söylüyorum. En büyük yanılgı bu. Ortada bir parti olacak. Program olacak. Sizde de çok ciddi bir parti terbiyesi olacak. Bu, bir partinin organlarında verilecek bir karardır. Bizim çok genç, en ateşli olduğumuz bir dönem bu. Böyle bir kararı veriyoruz. Bu, bizim, zaten olaya yenik başlamamız anlamına geliyor. Karşı tarafta bir sürü olayda pişmiş, tecrübeli, affedersiniz kaşarlaşmış kadrolar vardı. Ve bunlar bizden ortamın hazırlanmasını istiyorlardı. Bu çok önemli. Sonra bombalar atılıyor işte.


Kamuoyu açıklamasında belirttiğim gibi devrimcilerin birlikte davranması yollarını çok zorlamamıza rağmen, parçalılık içinde davranıldı. “İttifak” oyununda bizim nasibimize direk Faruk Gürler ve Muhsin Batur’a bağlı “Orhan Kabibay – İrfan Solmazer – Numan Esin – Talat Turhan” çetesi düştü.


Bu çete elemanlarından Orhan Kabibay şimdi yaşamıyor, kalan üçlüye tüm kamuoyu önünde açıkça ve cevaplanması dileğiyle 1976’dan beri tekrarladığım aşağıdaki soruları yeniden soruyorum.






1 – Bizlerin yani has adamınız Kemal Kayacan’ın donanma komutanı olduğu dönemde ordudan atılmış denizcilerin yaptığı Taksim soygununun arkasındaki istihbarat verenler bizi bu soyguna yönlendirenler, kesik imzalı pusulalarla randevu tespit edenler ve tutuklanmamızı fırsat bilip paralara oturanlar kimlerdir?

2 – Yükseliş Kolejine konulması istenen ve konulan bomba yönlendirilmesinde, Hava Kuvvetleri Komutanı Muhsin Batur’un MGK de yapacağı bir konuşmanın alt yapısı hazırlanmak istenmiş midir? Bu eylemin kararını kimler almıştır?

3 – Deniz Gezmişlerin Ankara’da saklanması için sizlerden dayanışma istediğimiz noktada eski Tarım Bakanı Turhan Şahin’in özel arabasını bizlerin kullanımına bırakırken bu kararınızı kime onaylattınız. Turhan Şahin o dönemde kimlerle ne iş yapmaktadır?

4 – 12 Mart sonrasında ispiyoncu Atıf Erçıkan’ın evinin bombalandığı günün sabahı bizler (Denizciler – Askeri tıbbiyeliler ve bir kısım Dev-Gençliler) sizlerden hangi yardımı istemişizdir. Bize verilen ret cevabı kimler arasında kararlaştırılmıştır? Önerdiğimiz eylemin içeriği nedir?

5 – Çetenizin elemanlarından MBK’cı, TIR’cı Numan Esin’in 12 Mart sonrası sahibi olduğu Vatan gazetesinde bütün uyarılarımıza rağmen hangi “proleter devrimciler” görev almışlardır? Kimler yazar, röportajcı, olarak bu çalışmaya katılmışlardır. Gazetenin politik çizgisi hangi çizgide ve nasıl belirlenmiştir.

Şimdilik soruları burada kesiyorum. Bizim ittifakçılardan hayatta kalan ikisi bu sorulara her zaman olduğu gibi cevap veremezler, nefesleri yetmez. Aralarında bizi ilgilendiren de emekli Yarbay Talat Turhan’dır. Bu şahsı her zaman bu kadrodan ayrı düşünmeye ve yaşını hep dikkate almaya çalıştım ancak benim borç ödediğim Nasrullah Ayan batağında debelenmemi fırsat bilip yanına aldığı bence sicilleri belli soytarı yazar ve akıl hocalarıyla beni karalayan kitaba imzasını koymuştur. Kendisine bir kere telefonla, bir kere ortak bir dostumuz aracılığıyla, bir kerede sevgili kardeşim Öner Gürcan’ın hasta hanede yattığı dönemde ziyarete geldiği hasta hanede kalabalık bir topluluk önünde bu çirkin saldırıyı tekzip et dememe rağmen her zaman olduğu gibi o dönemde kalçamı kırdım kitabı okumadım masallarıyla beni oyalamaya çalışmıştır. Şimdi bütün kamuoyu karşısında ben kendisine bir soru soracağım. Tarihin karanlık yüzünü oluşturan bu şebekenin maskesini düşürmekte, tarihi gerçekleri açıklamakta var mısın? Yoksa karanlıkta kalmaya devam mı edeceksin. Sarp KURAY”

Onu yakından tanıyanların anlatımıyla, kendisini “Devrimci, Atatürk’ün Askeri, Atatürk’ün Yarbayı” bibi sıfatlarla tanımlıyan, ihtilal heveslisi Yarbay Talat TURHAN’ı yakından inceledik. Onunla ilgili daha çok şey var ama şimdilik bu kadarı yeter. Talat Turhan acaba hiç kendi kendisine, “Ben gerçekte kimim?” diye sordu mu merak ediyorum…