Ağar Roman 04 - Musevi Vatandaşlara Operasyon
[ 2/4/2003 - 00:01 ]  By Atin  anadolu@atin.org

Şükrü Balcı’yı kollayan “görünen” güçlerin başında zamanın İstanbul Sıkıyönetim Komutanı Necdet Üruğ, İstanbul Valisi Nevzat Ayaz ve MİT Bölge Başkanı Nuri Gündeş vardı.

Şükrü Balcı’yı kollayan “görünen” güçlerin başında zamanın İstanbul Sıkıyönetim Komutanı Necdet Üruğ, İstanbul Valisi Nevzat Ayaz ve MİT Bölge Başkanı Nuri Gündeş vardı. İlerideki yıllarda aralarında sıkı bir dayanışma olan bu ekibin mensuplarının isimleri çeşitli olaylarla birlikte anılacaktı.

Zamanın İstanbul Valisi Nevzat Ayaz, Şükrü Balcının sınıf arkadaşıydı. Lise tahsilini Polis kolejinde yapmış, Ankara Hukuk Fakültesi’nden 1953-1954 ders yılında mezun olmuştu. İlk olarak Emniyet Genel Müdürlüğü 3. ve 4. Şube Müdürlüklerinde Komiser Muavini ve Komiser olarak görev yapmış, askerlik sonrası 1956 yılında Ankara Emniyet Müdürlüğü 1. Şube Müdürlüğü'nde Komiser ve Başkomiser olarak çalışmıştı.

07.12.1979 - 18.01.1988 tarihleri arasında İstanbul Valisi olarak görev yapan Ayaz, yolsuzlukları ile ünlü Şükrü Balcı’ya verdiği desteği, ilerideki yıllarda Balcı’nın veliahdı Mehmet Ağar’a vererek devam ettirdi.

Başarı için, terörle mücadele etmiş olmak yeterliydi. Yolsuzluk yapmak, silah ve uyuşturucu kaçakçılarınla ortak olmak, rüşvet almak gibi ‘basit beşeri zaafların’ bu başarıya menfi etkisi olamazdı...

Evren’in “Üstün Başarı Belgesi”, Şükrü Balcı için “sen yolsuzluklara devam et, biz arkandayız” teminatı niteliğindeydi. Şükrü Balcı talimatı aksatmadı ve ilerideki günlerde yolsuzluklarına yenilerini ekledi.

O günkü bu sakat zihniyet bu gün de aynen devam ediyor; Kanunsuzluklara, yolsuzluklara en güzel örtü: “Terörle mücadele ettim, ne yaptımsa vatan için” zihniyeti.

Eroin kriziKaçakçılarla mücadele etmesi gerekenler onlarla ortak olunca, daha önce ağırlıklı olarak transit noktası olan Türkiye de yeni bir uyuşturucu pazarı haline gelmişti. Özellikle İstanbul’da uyuşturucu kullanımı artmış, zehirlenme lise talebelerine kadar sıçramış, üst üste ölüm olayları meydana gelmişti.

25 Aralık 1982’de, son günlerde ortaya çıkan eroin olaylarıyla ilgili olarak İstanbul Emniyet Müdürü Şükrü Balcı İstanbul'daki liselerin müdür ve yöneticileriyle bir toplantı yaptı. Balcı, 05 Haziran 1983’de de Yankı Dergisi'nin sorularını yanıtlarken, ‘Alınan önlemlerle uyuşturucu madde kaçakçılarının artık Türkiye'yi kullanamadıklarını’ belirtiyordu.

Kaçakçıların ortağı Balcı, hamasi sözlerle ikili rolünü oynamaya çalışıyordu. ‘Alınan önlemlerle uyuşturucu madde kaçakçılarının artık Türkiye'yi kullanamadıklarını’ hususu doğru değildi. Türkiye’nin halen de uyuşturucu ve silah kaçakçıları için önemli bir üs olma görevine devam ettiği bilinen bir gerçek. Zaten tedbir filan da alındığı yoktu. Ünlü kaçakçıların zaman zaman gözaltına alınıp salınıvermeleri, yeni ortaklıkların, yeni organizasyonların kurulması dışında göz boyamaktan öteye bir işe yaramıyordu.

Tanınmış uyuşturucu kaçakçısı Hüseyin Baybaşin, ‘Balcı ve Ağar ile beraber uyuşturucu kaçakçılığı yaptıklarını, bu nedenle de Emniyet tarafından korunduğunu, kendisine diplomatik pasaport temin ettiklerini’ söylerken, insan ister istemez bunun bir iftira olabileceğini, zarar vermek için kasıtlı söylenebileceğini düşünüyordu.

Bu belki Mehmet Ağar için geçerli olabilirdi ama Şükrü Balcı zaten artık yaşamıyordu. Ona iftira atmanın Baybaşin açısından bir artısı olamazdı. Kaldı ki, Balcı’nın bu işlerin içinde olduğu, devletin resmi belgeleri ile sabitti.

Tanınmış kaçakçılardan Nizamettin Aytemiz’in 26.Aralık 1980 tarihinde, 9/2 numaralı Tuncay Mataracı komisyonunun alt komisyonuna, İstanbul Sıkıyönetim Komutanlığı’nda özel bir odada verdiği ifade tutanağındaki İstanbul Emniyet Müdürü Şükrü Balcı ile ilgili bilgiler bile, Balcı’nın nasıl organize bir şebeke içinde yer aldığını yeterince gösteriyordu.

Osman İmamoğlu gibi bir çok kaçakçı, ifadelerinde Şükrü Balcı’nın faaliyetlerinden bahsediyorlardı. Şöyle diyordu Osman İmamoğlu ifadesinde:

‘Şükrü Balcı’nın birinci derecede kuryesi, halen İstanbul’da olduğunu bildiğim Başkomiser Öktem Tatoğlu’dur. Bu şahıs Şükrü Balcı Müdür Muavini iken Mali Şube’de Gümrük Grup Amiri idi ve Şükrü Balcı Emniyet Müdürü olduğunda da Öktem Tatoğlu Mali Şube Müdür Muavini idi. Bu Öktem Tatoğlu, şu kaçakçılarla irtibat kurup, kaçakçılardan aldığı rüşvetin büyük bir kısmını Şükrü Balcı’ya, diğer az miktardaki bir kısmını da mahiyetinde çalışan görevlilere taksim eder. İrtibat kurduğu İstanbul’daki kaçakçılar şunlardır: Ahmet Tombul, Örfi (Urfi) Çetinkaya, Mustafa Yücel, Sadi Başkan, Yaşar Yamak, Sabri Uğurlu, Hikmet Sevcan’

Urfi ÇetinkayaGörüldüğü gibi bazı isimler günümüzde de geçerli. “Mataodor” operasyonunun ünlü ismi Urfi Çetinkaya o günlerden bu günlere kadar faaliyetini devam ettirenlerden. Zira sistemi kuranlar ve onu devralanlar, sistemi aynen, hatta her geçen gün daha da geliştirerek devam ettirmekte, bu gibi belgelerden yüzlercesi ise devletin arşivlerinde durmaktadır.

Kenan Evren Madalyalı, vali kadrolu İstanbul Emniyet Müdürü Şükrü Balcı, 3 Mayıs 1983'te Büyükelçilik Güvenlik Müsteşarı olarak ABD'ye atanana kadar İstanbul Emniyeti’nin başında kaldı. Şükrü Balcı’yı kollayanlar, onu terörden korumak için Washington Büyükelçiliği’nde yeni bir kadro yaratmışlardı.

Şükrü Balcı ABD’de iken yeraltı dünyasına yönelik bir dizi operasyonlar yapıldı.

Bu operasyonlar sırasında Şükrü Balcı’nın İstanbul Emniyet Müdürlüğü sırasında, özellikle döviz ve illegal para transferi yapan Musevi asıllı Türk vatandaşlarını tehditle ve görevini kötüye kullanarak haraca bağladığı ve büyük miktarda paralar aldığı ortaya çıktı. O tarihlerde yurt dışına çıkanlara çok az döviz verildiğinden, paralı kişiler bu yolla paralarını yurtdışına çıkarıyorlardı.

Ortakları kanalıyla İstanbul’daki bütün illegal faaliyetlerden haberdar olan Balcı açığı yakalamıştı. Ülkenin ekonomisinin bozuk olması, döviz sıkıntısı çekilmesi onun umurunda değildi. Bu işten de payını almalıydı.

Şükrü Balcı bu organizasyonda “Gazinocular Kralı” diye adlandırılan ve yeraltı dünyası ile yerüstü arasındaki ilişkileri götüren Fahrettin Aslan’ı kullanmıştı. Korku neticesinde bir kısmı Türkiye dışına kaçan ve tehditle “sıkıştırılan Yahudiler” arasında İshak Lodrik de vardı. Lodrik’in ortağı tanınmış iş adamı Raif Dinçkök idi. Lodrik, diğer Yahudiler üzerinde baskı kurmak, onlara haber yollamak ve paraları toplamakla görevlendirilmişti.

Gazinocular Kralı Fahrettin AslanFahrettin Aslan İstanbul polisine yabancı bir isim değildi. İstanbul Asayiş Şubesinde kalınca bir dosyası vardı. Küçük yaşlarda homoseksüellikten, daha sonraki yıllarda ise randevu evi işletmek, fuhuş gibi nedenlerle çeşitli kereler gözaltına alınmıştı. Bilahare Gazinoculuğa başladı ve “Gazinocular Kralı” lakabını aldı. O artık güçlü kişilere yaptığı servisler ve yerüstü ile yeraltı arasındaki aracılığı sayesinde cemiyette saygın bir yer elde etmiş ve “Fahrettin Bey” diye anılıyordu. Saygın kişi olunca İstanbul Emniyeti’ndeki dosyası da kayboluverdi...

Yeraltı dünyasının kuryesi ‘Gazinocular Kralı’ Fahrettin Aslan, Adnan Menderes zamanından beri bu konularda yürüttüğü faaliyetlerle hayli deneyim kazanmıştı:

Fahrettin Kerim Gökay“Menderes’e milletvekillerinin özel yaşantısıyla ilgili bilgi aktaran ve dosyalar hazırlayan kişilerin başında ilginçtir bir gizli servis elemanı gelmez. Bu bilgileri toplayanların başındaki kişi dönemin İstanbul Valisi Fahrettin Kerim Gökay’dır. O zamanlar “Tıfıl” bir gazinocu olan Fahrettin Aslan, milletvekillerinin gece yaşamıyla ilgili bilgiler derler, toplar, dosyasını oluşturur ve “Mini Mini Vali” Gökay’a iletir. Karşılığında da ayrıcalıklar elde eder. Gökay da bu dosyaları Menderes’e gönderir. Hangi milletvekili nerede, kiminle yatmış, ne yapıyor, ne konuşuyor, ne iş yapıyor gibi bilgilerin bulunduğu dosyalar, Menderes’in elinde birer susturucu olarak kullanılır.” (Tuncay Özkan - Bir Gizli Servisin Tarihi)

Şükrü Balcı’nın Musevi asıllı Türk vatandaşlarından haraç alınması ile ilgili organizasyonunu, o tarihlerde gözaltına alınan yeraltı dünyasının ünlü ismi Dündar Kılıç sorgusu sırasında anlatmıştı.

Dündar Kılıç, Fahrettin Aslan ve Hüseyin Cevahiroğlu'nun (Oflu Hüseyin) sahibi oldukları Maçka'daki Kadınlar Kulübü'nde kumar oynanmasına izin verilmesi karşılığında İstanbul Emniyet Müdürü Şükrü Balcı'ya ortakların ayda birer milyon rüşvet verdiği öne sürülüyordu.

Kılıç, "Şükrü Balcı ile Fahrettin Aslan gayrı müslimleri korkutarak 2 milyar lira topladılar. Fahrettin Aslan İstanbul'daki bazı kumarhaneler ile randevuevlerinden haraç toplayıp Şükrü Balcı'ya veriyordu. Şükrü Balcı bu paralarla Amerika'da bir çiftlik aldı. 12 Eylül ihtilalinden yaklaşık bir yıl sonra, yani 1981 'in sonlarına doğru. Fahrettin Aslan bütün Yahudileri, Ermenileri çağırıp, 'Hepinizi toplayacaklar, fakat bu parayı ödemeniz halinde sizi serbest bıraktırırım' dedi . Benim Faruk diye bir arkadaşım var, Harbiye'de özellikle Yahudilerin geldiği bir kulübü var. Fahrettin de bu kulübe ortaktı. Yahudiler bu olaydan sonra kulübü terk etmişler." diyordu.

Bu olayla ve Dündar Kılıç ile birlikte bir Suudi Arabistan heyetine 150 gram kokain verdikleri iddiası ile aranan Fahrettin Aslan o tarihlerde yurt dışına kaçmıştı. 5 Nisan 1984 günü Paris'te yakalanarak yurda getirildi. 28 Haziran 1984’de Fahrettin Aslan ve Hüseyin Cevahiroğlu "rüşvet" suçuyla tutuklandı

Fahrettin ASLAN’la ilgili soruşturma sürerken Şükrü BALCI’nın gayri müslimlerden baskı suretiyle para toplama işinde adı geçen İstanbul Valisi Nevzat Ayaz, Fahrettin ASLAN’a plaket vererek Gazinocular Kralı’nı ödüllendiriyor, kamuoyuna açıkça “bizim himayemizde” mesajı veriliyordu.

Nevzat AyazNevzat Ayaz’ın ismi ilerideki yıllarda da yolsuzluk konularında yer aldı. 1993’de Milli Savunma Bakanı Nevzat Ayaz'ın rüşvet teklif etmekle suçladığı işadamı Atilla Özçelik, Cumhuriyet Savcılığı'na başvurarak bakanı ispata çağırıyor"Bakanın bir çok açığı elimde. İstifa etmesine kadar mücadele edeceğim" diyordu. Aynı tarihlerde CHP Gen. Sekr. Yrd. Mehmet Sevigen verdiği önergede, MSB Nevzat Ayaz'ın eşinin Başak Danışmanlık şirketine ortak olduğunu ve bu şirketin işe adam yerleştirme ve ihalelerle uğraştığını öne sürüyordu.

Lodrik’in ortağı Raif Dinçkök AKSU, Akmerkez, Dinarsu, AKSA, AK-PA gibi dev tesislerin sahibiydi. Tekstil’in sahibiydi. AK-PA Şirketinin yönetim kurulunda kendisinin dışında Ömer Dinçkök, İshak Lodrik, Necdet Çolpan, Aslan Badi ve Orhan Keçeli vardı.

Ömer Diçkök Fenerbahçe Spor Klübü üyesi olup eski yönetimlerde görev almış, Orhan Keçeli DYP İstanbul eski İl Başkanı ve Fenerbahçe Spor Klübü basın sözcüsüydü.

Raif Dinçkök (1912-1994)Şükrü Balcı tarafından tehditle paraları gaspedilen Dinçkök'ler Balcı'nın veliahtı Mehmet Ağar ile yakın dosttu. Mehmet Ağar’ın oğlunun ABD’de tahsil masraflarının Raif Dinçkök tarafından ödendiği, Ağar’ın kardeşinin de bir süre Dinçkök’lerin mallarını açıktan pazarladığı, Ağar'ın yakın çevresi tarafından söyleniyordu.

İstanbul Emniyet Müdürü Şükrü Balcı’nın Musevi vatandaşlardan tehditle para tahsil etmesi olayında, Ali Raif Dinçkök, İsak Lodrik ve diğer Musevilerin ifadelerine başvuruldu. Neticede hepsi ifadelerinde olayı olduğu gibi anlattılar. Ancak olay mahkeme safhasına gelince işler değişti. Mahkeme davayı “gasp ve zor kullanma, organize bir suç faaliyeti ” olarak ele almadı ve dava “rüşvet alıp-vermekten” açıldı. Bu durumda Türk ceza kanunlarına göre rüşvet veren de alan kadar suçlu durumuna düşüyordu. Bunun üzerine Lodrik ve Dinçkök ve diğerleri daha evvel verdikleri ifadelerinden dönüş yaptılar. Neticede Şükrü Balcı da delil yetersizliğinden beraat etti.

15 Ocak 1984’de zamanın Adalet Bakanı Necat Eldem, TBMM'de bağımsız milletvekili Rüştü Şardağ'ın sözlü soru önergesini yanıtlayarak, ‘İstanbul Emniyet eski Müdürü Şükrü Balcı hakkında 2 adli, biri idari görevle ilgili olan 3 ayrı eylem nedeniyle soruşturmalara başlandığını’ söyledi.

Bakan Necat Eldem, 06 Kasım 1984’de yaptığı açıklamada ise, İstanbul eski Emniyet Müdürü Şükrü Balcı hakkında soruşturma yapılabilmesine izin verilmesi konusunda, bakanlık incelemesinin sürdüğünü, ‘Şükrü Balcı'nın idari mi yoksa adli suçlu mu olduğunun araştırıldığını’ söyledi.

Şükrü Balcı, 10 Kasım 1984’de fezlekede Türkiye’de olmadığı için “arananlar” kısmında gözükürken ABD'den yurda döndü ve 'Hesap vermeye hazır olduğunu' söyledi.

Orgeneral Necdet ÜruğBu arada 02 Aralık 1984’de Genelkurmay Başkanı Org. Nurettin Ersin’in Cumhurbaşkanlığı Konseyi'ndeki yerini almak için, görevinden istifa etmesi üzerine Org. Necdet Üruğ Genelkurmay Başkanlığına getirildi. Necdet Üruğ’un Genelkurmay Başkanlığına gelmesi, yolsuzlukları aleniyet kazanmış olan Şükrü Balcı’nın beraatine büyük katkı sağladı.

22.Ocak 1985’de İstanbul Emniyet eski Müdürü Şükrü Balcı hakkında, ‘İrtikap ve rüşvet almak’ savıyla dava açıldı.

Aralık 1985’de Şükrü Balcı, Dündar Kılıç ve diğer kaçakçılarla ilgili soruşturmalar sırasında aleyhlerine ifade verdiği ve tanıklık yaptığı nedeniyle hedef haline gelen Tarık Ümit, Bebek Park Gazinosu çıkışında Dündar Kılıç'ın yönlendirdiği silahlı bir saldırı sonucu vurularak ağır yaralandı.

17 Mart 1986’da rüşvet davasında yargılanan eski İstanbul Emniyet Müdürü Şükrü Balcı, Dündar Kılıç, Fahrettin Aslan ve Hüseyin Cevahiroğlu’nun İstanbul 7. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülmekte olan davada, duruşmalardan vareste tutulmalarına karar verildi.

Şükrü Balcı, 1986’da aleyhinde açılan davadan beraat etti, 8 Aralık 1989’da "Ben Tarihim Bay Başkan" adlı kitabın yazarı, gazeteci Erbil Tuşalp ile yayıncısı Ahmet Küflü haklarında tazminat davası açtı. Ayrıca, kitabın satışının yasaklanması ve yeni baskılarının önlenmesi için de mahkemeden ihtiyati tedbir kararı verilmesini istedi.


Balcı, 6 Mayıs 1993'te ABD'de öldü. İsmi, kanunları koruyacak tertemiz, idealist polisleri yetiştiren İstanbul'daki Şükrü Balcı Polis Meslek Okulu'nda yaşıyor. Onun ölümü üzerine velahtı Mehmet Ağar tahta çıktı. Yeraltı dünyasının yükselme devri başlamıştı... (Devam edecek)