Uyuşturucudan Susurluk'a 14 - Örgütü Kimler Yönetiyor?
[ 23/7/2000 - 11:00 ]  By Atin  anadolu@atin.org

Daha önce belirttiğim gibi, YEŞİL'in sorgulandığı dönem, normal şartların yaşandığı bir dönem değildi.YEŞİL'in sorgusunu yapan görevliler, BERKAN'ın "YEŞİL'in övünerek anlattığı cinayetler" diye nitelediği hususları, "birinci tip illegal faaliyetler"

Daha önce belirttiğim gibi, YEŞİL'in sorgulandığı dönem, normal şartların yaşandığı bir dönem değildi.

YEŞİL'in sorgusunu yapan görevliler, BERKAN'ın "YEŞİL'in övünerek anlattığı cinayetler" diye nitelediği hususları, "birinci tip illegal faaliyetler" kapsamında mütalaa ettikleri için tepkisiz kalıyorlardı. Zira değil sorgudaki memurlar, MİT Müsteşarı dahil kimsenin bu konuda bir şey yapması mümkün değildi. Bu yazı dizisinin tamamı, herhalde bunun nedenlerini daha iyi açıklayacaktır.

Önemli Noktalar

Burada YEŞİL'in anlatımındaki birkaç önemli hususun altını çizmek istiyorum:

- YEŞİL, MİT'e yaklaşınca, "örgütten ayrılma" diye ikaz edilmişti. YEŞİL'in "laf hammallığını sevmiyorum" diyerek fazla açıklamadığı bu örgüt neydi, kimler tarafından yönetiliyordu?

- YEŞİL, "Şimdi, ÇATLI grubu, o grup, bu grup. Aslında hepimiz dolaylı olarak aynı grubuz" derken, aynı örgüte mensup olduklarını, neticede bütün bu grupların tepede bir noktaya bağlı olduğunu mu ima ediyordu?

- YEŞİL'e, Mehmet AĞAR'la ve Kemal YILMAZ Paşa ile çalışmasını kimler, niçin öneriyordu? MİT'in terör ve organize suçlarına bakan ünitesinin başında olan "Mehmet Eymür’ün bu işlerden uzak tutulması" istendiğine göre, "örgütün" MİT'in bu konularda bilgi sahibi olmasından rahatsızlık duyduğu anlaşılmıyor muydu?

-İbrahim YEŞİL'e "emekliye ayrıldığım zaman ikimiz aynı grupta olacağız" derken kastettiği aynı "örgüte bağlı" bir grup muydu?

-YEŞİL, Cem ERSEVER için, "sadece bir kısmını biliyordu, gerçek olay daha büyük" derken, "örgütün" mensuplarının ve faaliyetlerinin düşünülenden daha mı kapsamlı olduğunun bilincindeydi?

-YEŞİL, "Zaten benim kayıplara uğramayan tek param o 250 milyon. 'Bunu hesaba yatırsan' dedim. Yani yapmak istediğim, parayı ben kayıpsız şey yapmayayım, kayıt, kuyut, belli olsun, kimden ne aldığım belli olsun.“ ve " İbrahim’in olaydan haberi olsa da olmazsa, benim o parayı aldığımı bilse de bilmezse de ben, ona para indireceğim (vereceğim). ...İbo’nun zaten haberi var, haberi yine olacak. Ben bunu yiyemem, olay bu" derken, banka hesaplarının YEŞİL'in üzerinde gözükmesine rağmen, bu hesapları başkalarının da denetlediği, paraların müşterek kullanıldığı anlaşılmıyor mu?

Bütün bu sualler, ancak bu "örgütün" üst kademesindeki bir veya birkaç kişinin konuşması ile çözülebilir.

Çevik Bir Ekibi

YEŞİL'in bahsttiği Kemal YILMAZ Paşa, o tarihlerde MİT'deki Yavuz ATAÇ, Orhan ÇOBAN, Kaşif KOZİNOĞLU gibi "Özel Kuvvetler Komutanlığı (Özel Harp)" kökenli emekli subaylarla yakın ilişki içindeydi.

Bu kişiler MİT Müsteşarı olacağına muhakkak gözüyle baktıkları Kemal YILMAZ'a devamlı bilgi taşıyorlardı.

MİT'teki asker kökenliler Kemal YILMAZ'ın başlarına geleceğine o kadar kesin bakıyorlardı ki, nakledilenlere göre Yavuz ATAÇ ve Orhan ÇOBAN, yeni yapılanma ile ilgili listeleri tanzim ederken makam kavgasına girmişler, aralarında sert tartışmalar çıkmıştı.

Kemal YILMAZ'ın, Genelkurmay'daki Çevik BİR ekibinden olduğu biliniyordu. Normal şartlarda MİT Müsteşarlığına gelmesi pek mümkün görülmediğinden, bunun ancak askeri bir müdahale sonra olması mümkündü.

Bu sayfalarda yer alan "Mukayese " başlıklı yazıda, aynı ekipten bir başka General'in, ülke yararına yürütülen bazı hassas faaliyetler sırasındaki bir telefon konuşmasına değinmiştik. Nedenini bilmiyoruz ama, bu faaliyetler sırasında bu ekibin engellemeleri bizi şaşırtmıştı.

Neden Kullanılmaya Devam Edildi

YEŞİL'in bütün anlatımlarına rağmen MİT tarafından kullanılmaya devam edilmesi, "kanuni" yönden olmasa bile, "ahlaki" yönden çirkin gözükebilir.

Zamanın MİT Müsteşarı Sönmez KÖKSAL da bu konuda bir hayli tereddütlüydü. YEŞİL'in bütün mazisinin MİT'e monte edilmesinden endişe duyuyordu. Ben YEŞİL'in ortalarda denetimsiz bırakılmasının daha vahim neticeler vereceğini düşünüyordum. Mehmet AĞAR, resmi bir toplantı için MİT'e geldiğinde MİT Müsteşarının yanında kendisine mealen "Bu adamı siz de, Jandarma da kullanmış, şimdi ortalarda bırakmışsınız. Bu tip adamları sahipsiz bırakırsanız "suç makinası" haline gelirler, buna bir şekil bulun" dedim. AĞAR, Jandarma ile konuşacağını söyledi, ancak bir netice çıkmadı.

O tarihlerde, YEŞİL'e milli menfaatler doğrultusundaki bazı yurtdışı faaliyetlerde görev vermiştik. Bu faaliyetler ile ilgili bağlantılar kurmuş, çalışmalar yapmıştı. Çok hassas bazı operasyonlarımızı biliyordu. Bu bakımdan devam etmesinin hem faaliyetlere yarar sağlıyacağını, hemde kendisini Ankara'dan ve suçtan uzak tutacağını düşündük.

Zaten, bu sayfalarda belirttiğimiz gibi, yaşadığımız günlerdeki "suç" YEŞİL'i çok aşan organize bir faaliyet niteliğindeydi. Ayrıca YEŞİL, bu açıdan iyi bir haber kaynağıydı. Terör ve organize suç faaliyetlerinde en iyi kaynaklar o faaliyetin içinde olan kişilerdir. Bu istihbaratın temel unsurlarından biridir.

Üzerinde PKK/ARGK ve İnsan Hakları Derneği'ne ait üye kimlik kartı taşıyan YEŞİL, bizim açımızdan, uygun vasıflara sahip, bir çok engeli kolayca aşabilen, yetenekli bir faaliyet elemanıydı, çalışmalarımıza olumlu katkıları oldu.

Bildiğim kadarıyla, yaptığımız çeşitli tembihlerden sonra, aktif çalıştırdığımız bu dönemde herhangi bir suç işlemedi. Evine hiç bir zaman kirli para sokmadığını, Teşkilat'tan aldığı "devletin temiz parası" ile ailesini geçindirmekten çok memnun olduğunu söylüyordu.

Görev Sözleşmesi

YEŞİL'le ilk görüşmelerimiz 1994'ün son aylarına rastlar. Bu görüşmelerde kendisine, yer aldığı operasyonların başarı ile neticelenmesi halinde yüksek miktarda parasal bir mükafat verileceği söylenmiştir. YEŞİL cevaben, kendisinin bu güne kadar para karşılığında iş yapmadığını, böyle bir mükafaatı kabul etmeyeceğini belirtmiştir.

YEŞİL'e ayrıca, çalışmalar esnasında meydana gelecek makul masrafların tarafımızdan ödeneceği, ihtiyaç hasıl olması durumunda, teknik alet ve malzeme sağlanacağı, Türkiye içinde kanunsuz hiç bir faaliyetine müzahir olunmayacağı, kendisine Teşkilatımızla arasındaki bağın ortaya çıkmasına neden olabilecek herhangi bir belge verilmeyeceği, görev esnasında yurt dışında şehit olması durumunda, ailesinin geçiminin ve çocuklarının okul masraflarının Teşkilatımız tarafından karşılanacağı, görevini ifa ettiği esnada yurtdışında tutuklanıp mahkum olması halinde de, ailesinin ve çocuklarının masraflarının karşılanacağı, böyle bir durumda, kendisiyle olan ilişkimizin inkar edileceği belirtilmiştir.

YEŞİL, ailesini garantiye aldıktan sonra gerekirse intihar eylemlerine bile katılabileceğini, bir tutuklanma halinde, PKK itirafcısı olarak ifade vereceğini söylemiştir..

Bu sözlü anlaşmada belirtildiği gibi, MİT'in Ankara Emniyet Müdürlüğü tarafından gözaltına alınan YEŞİL'le ilgili, dolaylı veya dolaysız hiç bir teşebbüsü olmamıştır.

Korkut Eken'le Problemli

Beyanlarına göre, YEŞİL'in Korkut EKEN ve Polis ile problemleri, 1994'ün son aylarında başlamıştı.

Kemal HORZUM'dan her ay aldığı 250 milyon lira yardımın azalması üzerine, Kürt Ahmet lakaplı Ahmet TURGUT'tan para istemesini neden gösteriyordu. Daha sonra Arnavut SAMİ olayı, ilişkileri iyice gerdirmişti.

Kasım 1994 sonunda Korkut EKEN'in, İstanbul'da Kürşat YILMAZ, Yavuz BIÇAKÇI ve Ahmet GÜZEL isimli arkadaşlarını gözaltına aldırıp, hakkında bilgi topladığını öğrenmişti.

Kürşat YILMAZ ile bağlantı kurduğunu ve Kürşat'ın, kendisine "kendine dikkat et, seninle ilgili bilgi almak için bizi çok hırpaladılar" dediğini söylüyordu.

Kürşat kendisinden tabanca ve bir cep telofonu talep etmiş, YEŞİL, birilerine 5.000.000 lira rüşvet vererek istediklerini cezaevine iletmişti.

YEŞİL bu konuyla ilgili olarak şunları anlatıyordu:

"Aynı günlerde Jandarma Genel Komutanlığı İstihbarat Şubesi'nde görevli H. Yarbay'dan çağrı aldım ve hemen görüşmeye gittim. H. Yarbay bana 'Bugün Korkut EKEN Genel Komutan'a geldi, bir süre görüştüler. Korkut Yarbay, komutana biz Ahmet YEŞİL'i tutuklayacağız, sizinle herhangi bir bağlantısı var mı? diye sormuş, Genel Komutan da, jandarma ile bu şahsın hiçbir bağı yok, tutuklayabilirsiniz şeklinde cevap vermiş, ancak tutuklama gerekçesini bilmiyoruz, Genel Komutan'a soramadık. Korkut Yarbay gittikten sonra Genel Komutan, B. Paşa'yı çağırıp, Emniyet Müdürlüğü'nün tutuklama kararını sana iletmesini istemiş, B. Paşa da bana emir verdi, Korkut Yarbay kararlıymış " dedi.

Olaydan 10 gün kadar önce, A.ÇATLI da telefon ile aradı ve dikkatli olmamı tenbih etti, aynı günlerde oğlumun devam ettiği Karate Salonuna gelen telsizli iki şahs oğluma, benimle ilgili sorular yöneltmişler,

Yine aynı tarihlerde Cumhurbaşkanlığı'na gittim ve burada Cumhurbaşkanı Danışmanı olan dostum ile görüştüm. O da Mehmet AĞAR ve benim gibi Elazığlı.

Cumhurbaşkanlığı'ndan Dolma Kalem

Görüşme sırasında bana Cumhurbaşkanına ait altın bir dolma kalem hediye etti. Sohbet ederken bana "Mehmet AĞAR ile iyi geçinmiş olman lazımdı" şeklinde bir cümle kullandı, ancak o gün için bu konunun üzerinde hiç durmamıştım. Emniyet Genel Müdürlüğü ve Jandarma ile bugüne kadar hiçbir sorununun olmadı, tutuklanmam için ortada hiçbir gerekçe yok."

YEŞİL'e göre, Ankara'da yeraltı dünyasında adıgeçen Kürt Ahmet lakaplı şahıs kendisinin varlığından tedirginlik duyuyordu. Kürt Ahmet'ten 100 Milyon TL. almış, Kürt Ahmet bunu Ünal ERKAN'a aktarmıştı.

Kürt Ahmet, Ünal ERKAN 'a ismiyle hitap ediyordu, Emn.Müd.lerinin kararnamesinde bile Kürt Ahmet'in onayı vardı.

Kürt Ahmet bir süre önce tedavi maksadıyla Amerika'ya gitmiş ve gitmeden önce kendisinin pasifize edilmesi için Korkut Bey'den yardım talep etmişti. Korkut Bey, Kürt Ahmet'e bu konuda teminat vermişti. Kendisinin aranmasını Korkut Bey'in sözünü yerine getirme çabası olarak mütalaa ediyordu. (Not: Korkut EKEN'in yakın tarihte Kürt Ahmet'e ait bir otoparkı işlettiği belirtilmişti)

Korkut EKEN'in yanısıra, İçişleri Bakanı danışmanı Mehmet Kıvanç ÖZER de kendisi ile uğraşıyordu. Aydın'lı ÖZER, sanki İçişlerinin değil Kürt Ahmet'in danışmanıydı. Zira devamlı Kürt Ahmet'in yanındaydı. ÖZER'in çağrı numarası 3 6 2- 1 2 8 6 idi, araştırılırsa ne kadar büyük işler çevirdiği anlaşılırdı.

Kemal Horzum Yine Sahnede

Kemal HORZUM kendisine her ay 250 milyon lira para verirken, bunun 50 milyona düşürmüştü. Bunun nedenini Kürt Ahmet'in yönlendirmesine bağlıyordu.

Şöyle diyordu:

"Kemal HORZUM'un dışındaki bütün Kürt işadamları PKK'ya yardım ediyor. K.HORZUM'un, PKK'lı METİN Kod adında bir ortağı vardı. Benim baskım neticesinde ortaklıktan ayırdı ve HORZUM'un çevresinden uzaklaştırıldı.

Başbakan ve Cumhurbaşkanı korumaları, boş zamanlarında ve izinlerinde HORZUM'un bürosuna gelerek koruma yapıyorlar.

Son görüştüğümde Horzum bana 'Seni Zülküf CEYLAN'la görüştüreceğiz' dedi. Zülküf halen İsviçre'de hasta imiş. Döndükten sonra belirleyecekleri bir tarihte İstanbul'da Horzum, Zülküf ve CEYLAN'ların kirvesi Emniyet Müdürü H. ile toplanıp görüşeceğiz.

Birşey sormuyor ve herşeyden haberim varmış gibi davranıyorum.

Senaryo

Oynamayı planladıkları senaryoya göre, sözde devletin elinde terör örgütüne para yardımı yapan kürt iş adamlarının isim listesi var ve sözde devletin içindeki bazı güçler benim kanalımla bu şahısları enterne ediyorlar. Dolayısıyla ben parayı alınca CEYLAN'lara yönelik herhangi bir eylemde bulunmayacağım.

Horzum'un daha önce benim adımı kullanarak aynı senaryo ile tahsilat yaptığını biliyorum. Ancak herşeyden haberdarmışım gibi davrandığım için açık açık kimlerden para tahsil ettiklerini soramıyorum.

Şu anda ekonomik yönden çok kötü durumdayım. Etlik'teki evimin 2 milyon liralık telefon parasını ödeyemiyorum, Diğer telefonun 7 milyon borcu vardı, ödeyemediğim için kapattılar. Her şey paraya bakıyor, araba hala sanayide rehinde. Sonuçta, maddi durumum berbat, para olmadan hiç bir iş yürümüyor. Ne yapacağımı bende şaşırmış durumdayım Aslında buraları bana göre değil, bölgedeki halimi özlüyorum. Beni maddi yönden bitirdiler, Şehirde paranız olmayınca gücünüz de olmuyor."

Ceylan'lar Kime Yetişsin

YEŞİL, parasal sorunları ve polisle olan problemlerini halletmek için bazı temaslarda bulunmuştu. Şöyle anlatıyordu:

"Cumhurbaşkanlığı Danışmanı Hayrettin GÖKDEMİR'in beni Köşke çağırdı, 'bir sıkıntın varsa söyle" dedi.

Bakmak mecburiyetinde olduğum sekiz adamım var. Bunlar için döşeli iki ayrı eve , geçimlerini temin için bilardo salonu benzeri bir işyerine ihtiyacım var. Sanayide rehin duran iki arabamı kurtarmam lazım dedim.

Bana 'Yakında Rusya'dan bir işadamının döneceğini, onunla konuşarak isteklerimi karşılayacağını söyledi. 'CEYLAN ailesi zamanında Baba'yı ayakta tuttu, şimdi biraz da sana baksınlar. Baba için vinç lazım ama sana bir parmak hareketi yeter' dedi.

10 gün önce cağrı alınca İbrahim'le buluştuk. Maltepe'deki Monako Pavyona gittik. Korkut EKEN ile anlaşmazlığım konusunu açtım. İbrahim anlaşmazlığın boyutlarının sıkıntı yarattığını, Korkut EKEN'in Emniyet Genel Müdürlüğünde normal bir memur odasında sığıntı gibi oturduğunu, acz içinde olduğunu, sorunu çözmeye yardımcı olabileceğini, büyütmemeleri gerektiğini söyledi.

Korkut EKEN, 12 Aralık 1994 günü ekibi ile Azerbeycan'a gitti. Benim hakkımda ' ülkücü katili' şeklinde konuşmalar yapıyormuş. Ankara İl Jandarma Alay Komutanlığı İstihbarat Şubesinde görevli A. Binbaşı Korkut EKEN'le benim için görüştü, beni müdafaa etti. Ancak görüşmeden bozuk ayrılmış.

Mehmet AĞAR bütün gelişmelerden haberdar. A. Binbaşının elinde M.AĞAR ile ilgili 42 milyar liralık bir yolsuzluk belgesi var, fakat kullanamıyor."

Aynı tarihlerde YEŞİL'in "adamlarımdan biri" diye bahsettiği bir kişi kaçarken polisler tarafından ayağından vurulmuştu.

YEŞİL, "Ayın 1.nde İstanbul'da polisler Osman ÖZBEK isimli adamımı kaçarken ayağından vurdu. Ne kadar malzeme varsa gitti. Ev, araba, cep telefonları, çağrı cihazları, elbiseler hepsi gitti. Adamım şimdi İstanbul'a giremiyor. Bu çocuğun yaptığı özel bazı mafyavari işler vardı." diyordu. (Not: YEŞİL'in kastettiği kişi bu sayfalarda daha önce bahsettiğimiz Osman GÜRBÜZ 'dür.)

YEŞİL, Ankara Emniyet Müdürlüğüne alınmadan bir hafta kadar önce, polisler onun yakın arkadaşlarını gözaltına almışlardı. Bu konuyu ise şöyle naklediyordu YEŞİL.

"Sorgu çok ağır geçmiş, işkence yapılmış. Ankara Emn. Md. Orhan TAŞANLAR bizzat sorguya katılmış. Sorguda ağırlıkla benim üzerimde durmuşlar. Cem'in yazdığı kitabı açarak Tunceli'den, Muş'tan başlayarak sorular yöneltmişler.

Çocuklar, istiyorsanız telefon ve çağrı numarasını verelim,arayın buraya çağırın, kesin gelir, gelmez ise bizi öldürün demişler. Gerçekten de çağırsalardı giderdim. Devletten kaçmak olmaz, ben devlet ile uğraşamam. Adamların sorgulanmasında tamamen beni hedef aldılar, bana göz dağı vermek istiyorlar.

Bana açıkca "çalışacaksan, bizim hesabımıza çalış" şeklinde Mehmet AĞAR kaynaklı bir mesaj ilettiler. Ben Mehmet AĞAR'ın kim olduğunu gayet iyi biliyorum.

Öldürülen Polisin Silahı

Sorguya alınan çocukların ikisinin üzerinde silah vardı. Hakan'ın üzerindeki Kırıkkale silah daha önce öldürülen ve İstihbaratta çalışan polisin kendi silahıydı. Ben onun Hakan'ın üzerinde olduğunu bilmiyordum. Bir kenarda duruyordu. Tesadüfen o gün Hakan üzerine almış. En çok o silahtan korkuyordum. Ancak olayı kapattılar. Sadece ruhsatsız silah taşımaktan muamele yapacaklar.

Çocuklardan iki şekilde ifade almışlar. Adliye'ye gönderilecek olan ifade de, silahları YEŞİL'den aldıklarını söylemişler. Kendilerine sakladıkları ifade de ise silahın birini Jitem'den aldım diye ifade vermesini istemişler. Hakan'da baskı üzerine, Diyarbakır'da Jitem'de çalıştığını söylediği ancak gerçekte var olmayan Zülfü Astsubay diye birinden aldığını söylemiş.

Çocukların sorgudan kurtulması işinde S. Selami YENAL isimli bir şahıs aracılık etti. Bu şahsı kontrol ederseniz tahmin edemeyeceğiniz kadar çok bilgiye kavuşursunuz.

Selami, oldukça iddialı konuşuyor, Hangi Emniyet Müdürünü nereye göndermek istersen yer değiştirebiliriz, o derece etkiliyiz diyebiliyor.

Bu şahıs Hayrettin GÖKDEMİR'in oğlu Arif'le bağlantılı. Arif işleri organize ediyor."

Mafya Usulü İnfaz


1995 yılının Ocak ayının son günleriydi. 28 Ocak günü köylüler, Asgar SİMİTKO ve Lazım ESMAEİLİ'nin cesetlerini, İstanbul Silivri'de Kerev Deresi içinde buldular. Her ikisi de, tabanca ile çok sayıda kurşunlanmış, kulakları kesilmiş ve işkence görmüştü. Cesetlerin görümünden, infaz edenlerin bir hesaplaşmayı tamamladıkları, öç aldıkları anlaşılıyoru. İnfazı yapanlar maktullerin kulaklarını keserek mafya usulü mesaj vermişlerdi.