Header $articleheadline_he$ "ArticleHeadline" Detay Sayfa Header

 

 

     

 

 

 
2021-08-24

Detay Sayfa

Tüm Dosyaların Listesi

News Database Template Page Example

KIRIM TÃœRKLERI
29/3/2003 - 06:56 - MILLI-ISTIHBARATBu Yorumu Yazdır 
Kaynak: http://www.kirimdernegi.org.tr
Dr.Edige KIRIMAL

Kırım Türklerinin mazisi ve 1921-1941 Kırım hadiselerinin tarihi sebepleri

Ecdatları binlerce yıl boyunca Kırım yarımadasında yaşamış olan Kırım Türkleri, 1944 yılına kadar, Kırımın yegane yerli halkını teşkil ediyordu. XIII-XVIII. asırlarda Kırım Türklerinin devletçiliği -Altınordunun Kırım ulusu (XIII-XIV. Asırlarda) ve Kırım Hanlığı (XV-XVIII. asırlarda) - Kırımdan başka Tamam, Kuban ve Nogay bozkırları ile Bucak bölgesini de içine alıyordu. Kırım Hanlığının nüfusu 3.000.000 - 5.000.000 kadardı, Bu cümleden olarak, bizzat Kırımda 800 bin ila 1,5 milyon insan yaşıyordu. Tarafsız tarih ilmi, Altınordu ile Kırım Hanlığı devrinin, gerek siyasi kudret, gerekse kültür ve medeniyet bakımından Kırımın en parlak bir devri olduğu yazmaktadır. Sovyet tarihçileri, son yıllarda, tarihi açıkça tahrif ederek bunun tamamile aksini ispata kalkışıyor ve Kırım Hanlığını "Kırım haydutlarının yatağı" şeklinde takdim etmeye çalışıyorlar. Diğer taraftan, Sovyet tarih "ilmi", Kırımın Rusya tarafından istilasının "Kırım halklarının tarihinde büyük progressif bir hadise" olarak görmeye yelteniyor ve bu istilaya Kırımın Rusya ile "yeniden birleşmesi" adını veriyor. Sovyet tarihçilerinin, Sovyet Hükümetinin Kırımda icra etmiş olduğu topyekün tehcir ve katliamı "tarihen temize çıkarmak" maksadı ile 1952 de alelacele uydurdukları bu iddiaların hakikatle taban tabana zıt olduğunu ispata kalkışmaya lüzum bile hissetmiyoruz. Bu hususu, aynı Sovyet tarihçilerinin, 1949 yılına kadar neşretmiş oldukları bir çok eserleri de teyit etmektedir.
Bilindiği gibi, Rusyanın Kırımı istilası (1783) neticeleri Kırım Türkleri için progressif olmak şöyle dursun, bilakis onların ileride ki mukadderatları için gayet meşum olmuştur.
Tarafsız ilmin kabul ettiğine göre, geçen asrın 70 inci yıllarına kadar, Çarlık hükümeti Kırımda müstemleke siyaseti güdüyordu. Rusya Kırımı istila ettikten sonra, yerli idare, adli ve maarif organları lağvedilmiş ve Kırım Türklerinin maddi medeniyeti geniş mikyasta tahribata uğramıştı. Bunu müteakip, yerli Müslüman halkı için, sosyal ve dini tahditler konmuş, yüzbinlerce hektar müşterek ve hususi arazi müsadere edilmiş ve Çarlık zadeganının mülkiyetine verilmişti. Bu siyaset, Kırım Türklerinin 1785 de başlayan ve muayyen fasılalarla 1902 yılına kadar devam eden Türkiye'ye kitle halinde hicretlerine sebebiyet vermiş ve neticede Kırımın yerli Türk nüfusu bir asır zarfında, geçen asrın 80 inci yıllarının başlarında 280.000 e inmiştir. Bu meseleyi araştıran tarihçilerin kanaatine göre, XX. Asrın başına doğru, 1.000.000 ila 1.500.000 Kırım Türkü vatanlarını terketmiş bulunuyorlardı. Bunların ahfadı bugün Kırım dışında yaşamakta ve sayıları takriben 2.000.000 u bulmaktadır. Kırım muhacirlerinin bırakmış oldukları toprakları hariçten gelen Rus, Alman, Bulgar, Yunan ve diğer yabancılar yerleşiyorlardı. Buna rağmen 1917 ihtilalinin arifesinde Kırım Türkleri bütün Kırım nüfusunun nispî ekseriyetini teşkil ediyorlardı. Geçen asrın 80 inci yıllarında Kırım Türkleri, meşhur ıslahatçı İsmail Bey Gaspıralı'nın idaresinde, kültür ve teceddüt yolunda büyük hamlelere giriştiler. Yeni tip milli mektepler açılıyor, matbuat ve edebiyat doğuyordu. Buna müvazi olarak da, 1917 yılına doğru hemen hemen bütün Türk nüfusunun geniş tabakalarını sarmış olan Kırım Türklerini milli-kurtuluş hareketi başladı.
Rusyadaki 1917 ihtilali Kırım Türklerinin bu milli-kurtuluş hareketini hızlandırdı. 7 Nisan 1917 de Kırım Türklerinin milli-kültür muhtariyeti ilan edildi. Aynı yılın 9 Aralık gününde toplanan Kurultay (Müessesan Meclisi) 13 Aralık 1917 de müstakil Kırım Demokratik Cumhuriyetini ilan ve Kırım Milli Hükümetini intihap etti. Bu milli hükümet, Kırımı işgal etmeye muvaffak olan bolşeviklerin silahlı hücumuna uğradı.
Nisan 1918 de Alman ordusu bolşevikleri Kırımdan tardetti. Aynı yılın Mayıs ayında Kırım Demokratik Cumhuriyeti yeniden ihya edildi. Kırımın muhtelif halklarından teşekkül eden hükümet, idari ve adli organlarını kurduktan sonra, Kırım istiklalini Türkiye ve Almanya'ya resmen tanıtmaya muvaffak oldu.
Kasım 1918 de Kırım evvela itilaf devletlerinin askeri-deniz kuvvetlerinin, bunun akabinde de general Denikin'in gönüllü beyaz rus ordusunun işgaline uğradı. 2 yıl sonra da, Kasım 1920 de, Kırım üçüncü defa olarak bolşevikler tarafından işgal ve cebren Sovyet Rusyaya ilhak edildi.
Kırımda 20 yıllık bolşevik hakimiyeti ve Kırım Türklerinin Sovyet hükümeti tarafından sistematik imhası
Daha ikinci dünya harbinden evvel Kırımda 20 yıllık bolşevik hakimiyeti zarfında (Kasım 1920 - Kasım 1941) Sovyet hükümetinin Kırım Türklerini tedricen yoketme siyasetini güttüğünü, 1944 yılı topyekün katliamının ise bu imha siyasetinin yalnız son perdesini teşkil ettiğini bir çok vesika, materyal ve araştırmalar açıkça göstermektedir. Fakat bunu daha fazla esaslandırmak için tarihi olaylara müracaat etmek lazımdır.
Bolşeviklerin Kırımı, 1920 yılının Kasım ayında, istila etmeleri üzerine, kitle halinde vahşice tethiş siyaseti tatbik etmeye başlayan meşhur Macar komünisti Bela Khun iktidara getirildi. Bu tethiş esnasında 60 ila 70 bin Kırım vatandaşı kurşuna dizildi. Bu tethişe, bolşevikler tarafından Kırım Türklerine karşı tatbik edilen imha siyasetinin ilk merhalesi ismi verilebilir. Sovyet hükümetine karşı silahlı mukavemet göstermek sureti ile bu tethişe cevap veren Kırım Türkleri arasında Bela Khun ismi bir felaket timsali haline gelmişti.
Bir taraftan halkın mukavemeti, diğer taraftan Müslüman Şarkın sempatisini kazanmak arzusu, Sovyet hükümetini Kırım Türklerine muvakkaten taviz bulunmaya, tethişi kesmeye ve 18 Ekim 1921 de Rusya Sovyet Federatif Sosyalist Cumhuriyetine tabi Kırım Muhtar Sovyet Sosyalist Cumhuriyetini ilan etmeye mecbur etti.
Fakat, aynı yılda, Sovyet hükümetini soyguncu iktisat siyaseti, Kırımda, Kasım 1921 den Haziran 1922 yılına kadar devam eden korkunç bir açlık doğurdu. Bu meseleyi etraflı bir surette tetkik etmiş olan Tatmanlı, Cafer Seydahmet Kırımer ve doktor Ahmet Özenbaşlı, açlığın, yerli köylülerden külliyetli miktarda gıda maddeleri müsadere ve 1921 mahsulünün büyük bir kısmını Kıırımdan ihraç etmiş olan bolşevikler tarafından, suni olarak, çıkarıldığını vesikalara istinaden ispat etmişlerdir. Tatmanlı, ihraç edilmiş mahsulu, ancak Kırım vatandaşlarının beslenmesine yetebileceğini kaydetmektedir. Yukarıda adı geçen müelliflerin, keza, ispat ettiklerini göre, Sovyet hükümeti yalnız bu açlığı müsebbibi olarak kalmamış, fakat aynı zamanda, İtalyan Kızılhaçının aç Kırıma vaki yardım teklifini de, bile bile, reddetmiştir. Yine aynı Sovyet hükümeti, açlığı önlemek için hiç bir tedbir almadığı gibi, Türkiyenin Kırım halkına, yardım maksadı ile, göndermiş olduğu hububatı da başka maksatlara sarf etmiştir. Cafer Seydahmet Kırımer, bununla ilgili olarak, aşağıda ki ibretamiz misali serdetmektedir: Açlık dolayısıyla bolşeviklerin kalesi addolunan Sivastopol (Akyar) nüfusunun yalnız %11 nispeti ölmüş olduğu halde Sivastopol'den 2 saatlik mesafede bulunan Bahçesaray'ın Türk ahalisinin yarısından fazlası (%55 nispeti) telef olmuştur. G.Aleksendrov da, korkunç açlık yılında (1921) Kırımda kurban vermeyen bir tek Türk ailesinin kalmadığını yazmaktadır.
Açlık neticesinde, 50.000 kişi Kırımdan hicret etmiş, 100.000 kişi ölmüş ve bu suretle Kırımın nüfusu %21 nispetinde azalmıştır. Telef olanların %60 nispetini, yani 60.000 kişiyi, Kırım Türkleri teşkil ediyordu.
Yukarıda verilen izahata dayanarak, kırımda 1921-1922 yıllarında çıkarılan suni açlığın,bolşeviklerin Kırım Türklerine karşı tatbik ettikleri, imha siyasetinin ikinci merhalesini teşkil ettiğini söyleyebiliriz.
Bunu takip eden beş yıl (1923-1927), Kırım Türklerini, Lenin'in tatbik etmiş olduğu Yeni İktisadi Siyaset (NEP) şartları dahilinde nispeten normal yaşadıkları kısa bir devredir. Bu yıllarda Kırımın "Tatarlaştırılması" siyaseti yürütülüyordu. Kırım Muhtar hükümetinin ekseriyeti de Kırım Türklerinden müteşekkildi. Bu devrede milli mektepler, ilim müesseseleri, müzeler, kütüphaneler ve tiyatrolar açılmış, genç mili münevver kadrosu yetiştirilmiş, milli matbuat ve milli edebiyat süratle gelişmişti. Nispi bir din hürriyeti mevcut idi. Rus dilinin yanıbaşında Kırımın Türk lehçesi dahi Kırım devlet dili olarak kabul edilmişti.
Fakat Kırım Türklerinin bu milli muhtariyeti kısa ömürlü oldu ve Stalin'in iktidara geldiği 1928 yılından fiilen tasfiye edildi. "Tatarlaştırılma" nın yerine, Kırım Türklerinin kültürünü ve yaşayış tarzını ruslaştıran ve sözde "yerli burjuva milliyetçiliğine" karşı takibata geçen "sovyetleştirme" kaim oluyordu. Bu tebeddülat esnasında (1928) Sovyet hükümeti, Kırımın muhtariyet haklarını korumak maksadıyla harekete geçen 3500 den fazla Kırım Türkünü kurşuns dizmiş ve sürgün etmiştir. Kırımlı Türk münevverlerinin orta ve yüksek yaşlı neslinin büyük bir kısmının kurban olduğu bu şiddet ve tazyik siyaseti Sovyet hükümeti tarafından Kırım Türklerine karşı tatbik edilen imha siyasetinin üçüncü merhalesini teşkil ediyordu.
Bu imha siyasetinin dördüncü merhalesi, 1929-1930 yıllarında Kırımda köy iktisadiyatının cebren kollektifleştirilmesi zamanına tesadüf eder. Kollektifleştirilme esnasında 35.000-40.000 Kırım Türkü "Kulak" (köy burjuvazisine verilen isimdir) ve kulak yardakçıları sınıfına ithal edilerek, Ural ve Sibirya temerküs kamplarına sürgün edilmiş ve bunların büyük bir kısmı orada telef olmuştur. Hadiselere vakıf olan Aleksandrov bu münasebetle şöyle yazıyor:
Kırım Türklerini köy köy tasviye ediyorlardı. Binlerce aileyi yollama kamplarının dikenli tellerinin arkasına topluyorlardı. Yumuşak cenup ikliminde büyüyen ve öz dağları ile deniz kıyılarını hiçbir zaman terketmemiş olan insanlar tayga ve tundura'lara göç ettiriliyor ve daha ilk merhalelerde can veriyorlardı. Bu, herhangi umumi tedbir olmayıp, topyekün bir imha, bütün bir halkın amansız ve manasız imhası idi.
Alman müellifin Spuler'in kaydettiğine göre, Sovyetlerin bu imha siyaseti, Aralık 1929 da, Kırımın cenup sahili bölgesindeki Alakat ismi ile maruf ayaklanmada ifadesini bulan, Kırımın Türklerinin mukavemetini doğurdu. İsyan Sovyetler tarafından vahşice bastırıldı ve aralarında birçokları kurşuna dizilmiş veya Sovyetler Birliğinin Temerküz kamplarına sürülmüş olan binlerce Kırım Türkü zindanlara atıldı.
Hadiseleri bizzat yaşamış olan Ömer Mustafa Oğlu'nun şehadetine göre, bolşevikler 18 Ocak 1930 da isyan bölgesine külliyetli miktarda kara ve deniz kuvvetleri sevketmek mecburiyetinde kalmışlardı. Bu arada yalnız Uskut isimli bir köyde takriben 350 aile reisi tevkif edilmişti. Bütün Kırımda tevkif edilenlerin sayısı ise binlere yükselmişti. Ömer Mustafa Oğlu, bolşevikler tarafından 24 Mart 1930 tarihinde, Akmesçit (Simferopol) de, kurşuna dizilmiş olan Uskut ahalisinden 42 kişinin aşağıdaki listesini vermektedir;

İsmi Yaşı İsmi Yaşı

Ä°smail Hoca 79 Ä°brahim Hoca 60
Çerkez Bekir 75 Manguş İbrahim 75
KomÅŸu Mustafa 30 ManguÅŸ Murtaza 20
O. Muzaffer 31 Bayram Ebubekir 21
Hatip 32 Çubar İsmail 43
O. Mustafa 19 Pamukçu İbrahim 40
Hatip Aziz 57 Hoca Ahmet 45
Mazin Ebuleyis 31 Abdulrezzak Cebbar 80
Mazin Fahri 25 Tütün İbrahim 50
Şaban İbrahim 45 Hüseyin Çoban Bekir 51
Hamza Hakim 40 Sofu Halil 60
Dudak Mustafa 35 Arif Çoban Ali 30
Dudak Muhterem 28 Kuku Cemalettin 30
Dudak Kurtömer 50 Karamurza Halil 28
Mazin İbrahim 60 Kaşka Hüseyin 22
Kurtahmet Hasan 65 Hacı Ahmet İsmail 20
Abdulcelil Ali 45 Saidullah Hüseyin 29
Voma Ali 65 Feyzullah Hüseyin 40
Kamurza Kurtömer 65 Dağlı Hüseyin 61
Kirez Ali 26 Abdurrahman Bekir 30
Kafadar Muzaffer 55 Kaytaz Ä°brahim 43


Cebri kollektifleştirme ve Kırım hububatı ile hayvanların harice sevki neticesinde Kırım halkı, Sovyet hükümetinin Kırım Türklerine karşı tatbik ettiği kitle halinde imha siyasetinin beşinci merhalesini teşkil eden 1931-1933 açlık yıllarını geçirdi. Aleksandrov bu açlık yıllarını şöyle tasvir etmektedir.
Korkunç 1931-1933 açlık yıllarında, cesetler, şehir ve köy sokaklarını kaplarken, en iyi cins buğday Kırım limanlarında, devamlı bir surette, yabancı vapurlara yükleniyor, taze şarap borular vasıtasıyla gemilerini ambarlarına aktarılıyordu...Korkunç açlık henüz sağ kalmış olanları biçiyordu. Kendi mahsulünden mahrum edilen bu ülkeye, gıda maddeleri, şuurlu olarak, sevk edilmiyordu.
Bu soyguncu siyasete karşı, 1931 yılında, Kırım Cumhuriyeti Merkezi İcra Komitesi reisi ve yerli kominist partisi azası Mehmet Kubay şiddetle protestoda bulundu. Mehmet Kubay Sovyet hükümetini şöyle suçlandırıyordu: "Moskova Kırım Cumhuriyetini yağma ve bütün tabii servetini ihraç ediyor ve buna mukabil açlıktan kırılan ahaliye yiyecek bile vermiyor". Bittabi Mehmet Kubay derhal sürgün edildi, onun protestosuna cevaben de Moskova Kırımın "Sovyetleştirilmesine" daha fazla hız verdi.
Kırımın 1931-1936 yıllarındaki "Sovyetleştirilme" ameliyesine, Sovyet hükümetinin Kırım Türklerine karşı tatbik ettiği maddi ver manevi imha siyasetinin altıncı merhalesi denilebilir. Bu yıllarda müslüman din adamlarının büyük çoğunluğu yurttan sürülmüş veya katledilmiş, Kırımın camileri ile medreseleri kapatılmıştır. "Burjuva milliyetçilik", "aksi-inkılapçılık", "troçkizm" ve saire ile suçlandırılan Kırımlı Türk münevverlerinin büyük bir kısmı, sistematik bir surette, takibata uğruyor, sürülüyor ve kurşuna diziliyordu. İhtilalden evvel ki hemen hemen bütün Kırım milli edebiyatı ortadan kaldırıldı; "Burjuva" damgası vurulan Arap, Fars ve Türk kelimelerinin kullanılması yasak edilerek, yerine rus kelime ve gramer kaideleri vazolundu. Bu suretle Kırım Türklerinin dil ve yazısının geniş çapta, Ruslaştırılmasına girişildi. Bu ruslaştırılma, Kırım Türklerinin yazısına, Türk dilini ifadesine katiyen uymayan, Rus alfabesinin cebren tatbiki ile tamamlanmış oldu. Bu arada, köylerde de, yeni "Sovyet" hayat tarzı ile değiştirilen milli yaşayış ve aile adetlerinin "kökünü kurutmak maksadile" takibata geçildi. Bütün bu olayların bilançosunu yapan Kırım müellifi Cafer Seydahmed, tamamı ile haklı olarak, Kırımın "Sovyetleştirilmesini" Kırım Türklerinin milli varlık, milli kültür ve diline karşı tatbik edilen bir imha siyaseti şeklinde vasıflandırmaktadır.
Kırımda 1937-1938 de hüküm süren ve "ejovşçina" tesmiye edilen kanlı tasfiye yılları, Sovyet hükümeti tarafından Kırım Türklerine karşı girişilen imha siyasetinin yedinci kanlı merhalesi idi. Kırım Türklerinin bütün sosyal tabakaları, kelimenin tam manasiyle, bu tethişin kurbanı oldular. Henüz hayatta kalan "milliyetçi" ve "burjuvalarla" (münevverlerin ve din adamlarının orta ve yaşlı nesli, sabık mülkdarlar ve orta halli köylülerle) beraber, başta Kırım Cumhuriyeti İcra Komitesi reisi İlyas Tarhan ile Halk Komiserleri Heyeti Başkanı (Başvekil) Samettin olmak üzere birçok milliyetçi koministler, Kırım hükümetinin bütün azaları ve Sovyet rejimi şartları dahilinde yerleştirilerek Kırımın "Sovyetleştirilmesine" bir fiil iştirak etmiş olan yeni "sovyet" münevverlerini (profesörler, doktorlar, öğretmenler, gazeteciler, edipler, şairler, artistler, ressamlar ve diğerlerinin) büyük bir kısmı tevkif, sürgün ve idam edildiler. Kırım Türk köylüleri bile bu tethişten yakalarını kurtaramadılar. Binlerce köylü NKVD (dahiliye vekaleti) organları tarafından yakalanarak zindanlara atıldı. Bu hadiselerin şahidi olan kimselerin ifadesine göre bu kanlı tasfiye yıllarında tevkif edilenlerin kahir ekseriyeti bir daha vatanlarına dönmediler. Bu tüyler ürpertici hadiselere iştirak edenlerin vermiş oldukları ifadelerden bazıları şunlardır:
Kırımın cenup sahili sakinlerinden Mustafa Dozay'ın anlattığına göre, "bu yıllarda Kırımda kimse kendisini emniyette hissetmiyordu. Halkımızın %90 nispeti, dehşet içinde, her gece tevkif edileceğini bekliyordu.
Karasubazar sakinlerinden Sadrettin Tamalı şu malumatı veriyor:
1937 yılının aralık ayında, Kırımın Karasubazar şehrinde bir gecede 60 kişi tevkif edildi. Bunların arasında ben de vardım. Bu sırada Karasubazar hapishanesinde bu şehrin hayatta kalmış olan Müslüman din uleması ve bunların arasında Kırımın en tanınmış din alimlerinden ve terbiyecilerinden 70 yaşındaki Şeyh Mehmet Kocaahmet Vecdi, 75 yaşındaki Şeyh Şeyhzade Abdulmecit, 80 yaşındaki Kafadar Hacı Muzaffer, 90'lık ihtiyar Seyithalil Çelebi Oğlu Efendi ve başkaları bulunuyorlardı.
Kırımın cenup sahilinde yapılan kitle halinde tevkifler hakkında malumat veren Yalta sakinlerinden Cemil Hacı Oğlunun ifadesine göre, "1937 yılında Ayvasil ve Dereköy ismindeki Türk köylerinde yalnız bir gecede 171 kişi tevkif edilmiş ve bunların büyük çoğunluğu sovyet hapishanelerinden geri dönmemiştir.
İsmail Muhtar şöyle yazıyor:
İçki bölgesinin 45 Türk ve 45 Rus haneli Kılçör köyünde, 1937 de 17 Türk tevkif edildi. Bunların içinden yalnız iki kişi 1941 yılında köylerine döndüler. Diğerleri hapishanelerde telef oldular.
Abdulhakim Kara şunları anlatıyor:
Ben 5 Mayıs 1938 de tevkif edilerek Kerç hapishanesine atıldım. Mahbusların büyük ekseriyetini 500 kişi kadar olan bizim Türkler teşkil ediyordu. Bizden başka orada 150 kadar da Bulgar vardı. Bizi eli kelepçeli olarak hapishane avlusunda 15 dakikalık gezintiye çıkarıyorlardı. Mahbuslara işkence yapılıyordu. Kan fışkırıncaya kadar başlarına ve gözlerine vuruyorlardı. Bir çokları sorgudan tamamile bitkin bir halde dönüyorlardı. Bazı mahbuslar, ayakları şişinceye ve hiçbir zaman ika etmedikleri cinayeti itiraf edinceye kadar ayakta durmak mecburiyetinde kalıyorlardı.
Akmescit sakinlerinden Aldulaziz İsapov'da şöyle diyor:
Ben 6 Kasım 1938'de tevkif edildim ve 25 Mayıs 1940 yılına kadar hapishanede kaldım. Akmescit hapishanesinde benimle beraber bir çok Türk vardı. Bize işkence yapılıyor ve günde iki saatten fazla uyumak imkanı verilmiyordu. Ayrıca bizi saatlerce bodrumlarda su içinde tutuyorlardı.
İcabında buna benzer bir çok misaller daha verilebilir.
Kırım müellifi Kırımlı Hanefi'nin tahmin ettiğine göre "Kırımda Sovyet hakimiyetinin yalnız ilk devresinde, Kırım Türkleri, asgari bir hesapla, yüz binden fazla kurban vermişlerdir.
Diğer müellif Kemal Ortaylı'ya göre, yalnız 1922-1923 açlık yıllarında ve 1929-1930 da tatbik edilen kollektifleştirilme esnasında Kırım Türkleri 140.000 zayiat vermişlerdir.
Her iki müellif, ancak, bolşeviklerin Kırımdaki ilk 10 yıllık hakimiyetleri devresindeki zayiattan bahsediyorlar. Kırım Türklerinin yukarıda zikredilen imha merhalesinde vermiş oldukları zayiata bir yekun vurulacak olursa, bolşeviklerin Kırımı işgal ettikleri 20 yıl zarfında (1021-1941) 160 ila 170 bin Kırım Türkü imha edilmiş veya sürülmüştür, ki bu da Kırımın 1917 yılındaki Türk nüfusunun hemen hemen yarısına tekabül eder. Bu sebepledir ki, cari asrın 20 ve 30 uncu yıllarında Kırım Türkleri arasında doğum nispeti epeyi yüksek olduğu halde, nüfus artmak şöyle dursun, bilakis, Sovyet rejimi şartları dahilinde, sistematik bir surette azalmıştır.
Bundan dolayı, daha Alman-Sovyet harbi başlamadan evvel, yani Kırım Türklerini sovyet iktidarına karşı "ihanet" ve "sadakatsızlıkla" suçlandırmak için ortada henüz hiçbir sebep yokken, Sovyet hükümetinin Kırım Muhtar Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti Türk nüfusunun hemen hemen yarısını imha etmiş olduğunu cesaretle söyleyebiliriz.
Yukarıda verilen malumat neticesinde, 1941 yılına kadar sağ kalmış olan Kırım Türklerinin vaziyeti şöyle hulasa edilebilir:
Kırım Türkleri yarı yarıya imha edilmişler ve Sovyet hükümeti tarafından sistematik bir surette imha ediliyorlardı; en iptidai insan haklarından, milli kültür, dil ve yazılarından mahrum edilerek sistematik bir tarzda ruslaştırılıyorlardı; din hürriyetinden ve en seçkin milli münevverlerinden mahrum bırakılmışlardır; topraklarından ve hususi mülkiyetlerinden mahrum edilmişler ve kolhoz ile sovhozlarda merhametsizce sömürülüyorlardı; iki türlü istipdadın-milli ve sosyal istibdadın altında ümitsizliğin en son raddesine gelmişlerdi.
1941 yılı Alman-Sovyet harbinin arifesinde Kırımdaki korkunç, fakat gerçek vaziyet işte böyle bir manzara arzediyordu. Vardığımız bu netice, hadiseleri bizzat yaşamış olanların ifadeleriyle de teyit edilmektedir.
Alman-Sovyet harbini ve Alman ordusunun Kırıma yaklaşmasını vesile ittihaz eden Sovyet hükümeti, bolşeviklerin Kırımda bulundukları son günlerde (Ekim-Kasım 1941), Kırım Türklerine tatbik edilen imha siyasetinin sekizinci merhalesi diyebileceğimiz kitle halinde bir cinayet daha işledi.
Akmescit sakinlerinden İlyas Mirasbay'ın şehadetine göre, Kırım tahliye edildiği günlerde, "geceyi gündüze katan NKVD idaresi durmadan sivil halkı tevkif ve idam ediyordu". 31 Ekim 1941 de, yani Akmescidin tahliye edildiği günün arifesinde, "NKVD binasının bodrumlarında ve şehir hapishanesinde bulunan bütün mahpuslar kurşuna dizildi". İsmail Akın ismindeki diğer bir şahidin de yazdığına göre, "bolşevikler çekildikten sonra, Akmescidin NKVD bodrumlarında meydana çıkarılan bir çok cesetler arasında kadınlara ve süt emen çocuklara ait olanlar da vardı". Aynı günlerde bütün Kırım ahalisini titreten misli görülmemiş hunharca bir cinayet daha işlendi:
29 Ekim 1941 de Akmescit hastahanesinde yatan ağır yaralı ve hasta sovyet askerleri, Sivastopol'e nakledilmek üzere, şehir garında vagonlara bindirildiler. Fakat tren hareket etmedi ve bolşevikler 31 Ekim sabahı saat 9 da vagonları ateşe verdiler. Diri diri yanan hasta ve yaralı sovyet askerlerinin canhıraş feryatları ile iniltileri sivil halk tarafından duyulmasın diye, komiserler vagonların kapılarını alelacele kapatıyorlardı. 1 Kasım sabahı tamamile yanmış olan katarın ancak külleri kalmıştı.
Buna benzer bir hadise de Karasubazar şehrinde cereyan etmişti: "Şehir Şurasının reisi Spai'nin kumandasındaki bolşevikler, 29 Ekim 1941 de, gece saat 12 de, Lunarçarskiy caddesindeki şehir hastahanesini yaktılar." Şehrin yerlilerinden Tamalı'nın ifadesine göre, "220 yatağı olan bu hastahanede, 36 hasta diri diri yanmıştır." Karasubazardan çekilen NKVD kıt'aları sokaklarda rastladıkları herkese derhal ateş ediyorlardı. Yaltada mahalli NKVD idaresi, 4 Kasım 1941 de, şehri tahliye ederken, hapishanelerdeki bütün mahbusları kurşuna dizmiştir. Ricat eden NKVD mensupları, Kırım yollarında dahi yerli halka karşı ateş açıyorlardı Mesela, Aluşta ve Yalta arasındaki şosede, harp içinde açılan hendekler öldürülenlerin cesetleri ile dolu idi.
Bu tethiş, bolşevikler tekrar Kırıma döndükleri takdirde, Kırım halkının daah fazla takibata ve imhaya maruz kalacağını açıkça gösteriyordu.
Kırım Türklerinin hukuksuz ağır vaziyeti ve bolşevikler tarafından imhaya maruz bulunmaları keyfiyeti, sovyet ordusunun Kasım 1941 ve Ocak 1942 de Kırıma vaki çıkarmaları esnasında, Kırımın cenup sahilindeki bazı köy ahalisinin, kendi zalim müstebidi olan bolşevizmin Kırıma tekrar gelmesine mani olmaları için Alman ve Romen kıt'alarının yardımına, içten gelme bir korunma hissiyle, koşmasına yegane gerçek sebep teşkil ediyordu. Bu silahlı mukavemet Sovyet hükümetine karşı, kimse tarafından teşkilatlandırılmamış olan halkın protestosundan başka bir şey değildi.
Kırım Türkleri bu mücadelede iki esas hedef güdüyorlardı:
Bolşeviklerin Kırıma dönmelerine mani olmak,
Milli devlet istiklallerini yeniden ihya etmek.
Bu iki hedef, bir sıra objektif sebeplerden dolayı tahakkuk ettirilmedi.
Kırımdaki Alman siyaseti, bir müddet sonra, halkı inkisarı hayale uğrattı. Fakat Bolşeviklerin Kırıma dönmeleri tehlikesi, Kırım Türklerinin ekseriyetini Almanları desteklemeye mecbur ediyordu.
Harpten sonra harekete geçen Sovyet propagandası Kırımda yapılan topyekun tehcir ve katliamı haklı göstermek için, "Alman işgali zamanında Kırımın Rus ahalisinden bir kısmının Kırım Türkleri tarafından imha edildiğini" iddia ediyordu, ki bunun hakikatle hiç bir alakası yoktur. Bilinen bir şey varsa, o da, Kırımın gönüllü Türk taburları ile köy müfrezelerinin, milliyeti ne olursa olsun, Kırımın bütün yerli ahalisini kızılların şerrinden koruyarak, yalnız Sovyet çetelerine karşı mücadele etmeleridir. Malum olduğu veçhile, Sovyet çeteleri yerli halkı zorla ormanlara kaçırıyor ve türlü provokasyonlara baş vurarak Kırım ahalisi ile Alman ordusu arasında sun 'ı bir ihtilaf yaratmağa çalışıyorlardı. Bu tahrikler neticesinde, 1943-1944 yıllarında Kırımın dağlık bölgesindeki 128 köy hak ile yeksan edilmişti. Bunun da, bir numaralı suçlusu Sovyet hükümetinden başkası değildir.

Kırımda topyekun tehcir ve katliam
Almanlar çekildikten ve Bolşevikler Kırımı 10-25 Nisan 1944 de tekrar işgal ettikten sonra, Kırımın Türk halkını topyekun tehcir ve katletmek sureti ile, Sovyet hükümetinin Kırım Türklerine tatbik ettiği imha siyasetinin son perdesi oynanmış oldu. Bu topyekun tehcir keyfiyetini yalnız Kırım Muhtar Sovyet sosyalist Cumhuriyetinin tasfiyesi ve Kırım Türklerinin kitle halinde yurtlarından sürülmeleri şeklinde tasavvur etmek dalalete düşmek demektir. Bu mesele hakkında elde mevcut materyallere ve şehitlerin ifadesine göre, Kırım Türkleri topyekun tehcirden evvel kitle halinde vahşice katledilmişlerdir. Bu katliam 1944 yılı nisanından hazirana kadar iki ay devam etmiştir.
Bolşevik işgalinin ilk iki haftası en şiddetli tedhiş zamanları idi. Müelliflerden biri bu hadiseleri şöyle tasvir ediyor:
Sovyet orduları Kırıma girdikten sonra, kumandanlığın hususi bir emriyle bütün Tatar ahalisi iki hafta müddetle NKVD kıt'alarının keyfi muamelesine terkedilmişti. Azgın askerler kadınların, kızların ve küçük çocukların ırzına geçiyorlardı. Müdafaasız insanlar yağma ediliyor, öldürülüyor ve rasgele asılıyorlardı. İki hafta müddetle Kırımda, tecavüze uğrayan, işkence edilen ve öldürülen insanların canhıraş feryatları duyuluyordu.
1944 yılının ikinci yarısında Almanlara esir düşen ve 1945 de Almanların mağlubiyeti üzerine Kırıma dönen kimselerin anlattıklarına göre, Kırımın şehir ve köylerinde, Kırım Türkleri güpegündüz kitle halinde katlediliyorlardı. İki kişinin ihbarı ve ifadesi, her hangi bir kimseyi Almanlarla işbirliğiyle suçlandırmağa ve ölüme mahkum etmeğe kafi geliyordu. Akmesçit caddelerinin ağaçlarında Sovyet cellatlarının asılmış kurbanları sallanıyordu. Hadiseleri bizzat görenlerin ifadesine göre, en fazla tevkif ve katliama maruz kalanlar, Kırımın bilhassa yalı boyunda yaşaysan Türk köylüleri idi.
Lüzumlu vesikaların ademi mevcudiyeti, topyekun tehcirden evvel katledilen Kırım Türklerinin sayısını tayin etmeğe şimdilik imkan vermiyor. Mamafih bu kurbanların binlere baliğ olduğu tahmin edilebilir.
Kırım Türklerinin sürülmesinde vazifeli bulunan ve 1953 yılı haziranında hürriyeti seçerek Batıya iltica etmiş olan sapık NKVD yarbayı Grigoriy Stepanoviç Burlutskiy'in açıkladığına göre, Kırım Türklerinin topyekun tehcir edilmesi hadisesi 1944 yılı haziranında, yani Sovyet ordusu kırıma girdikten iki ay sonra vuku bulmuştur.
Burlutskiy açıklamalarına devam ederek, Kırım Türklerinin tehciri esnasında kullanılan metotların, Şimali Kafkasya'nın "Çeçen-İnguş Cumhuriyetinde tatbik edilmiş olan metotların aynı olduğunu", yani sürgünün, Kırıma bu maksatla sevk edilen NKVD kıt'aları tarafından bilaistisna bütün Türk halkının aynı zamanda ve ansızın tevkif edilerek yapıldığını söylemiştir. Mevkuflar kapalı yük vagonlarına bindirilmiş ve Kırım dışına sevk edilmişlerdir. Burlutskiy'in anlattığına göre, Kırım Türkleri gafil avlanarak ansızın yakalandıkları için "mukavemet etmeğe imkan bulamamışlardır".
Sürgün edilen Kırım Türklerinin mukadderatı ve onların halen bulundukları mahal Sovyet hükümeti tarafından ısrarla gizli tutulmaktadır. Burlutskiy diyor ki, sürülenler "hayvan nakline mahsus, hiç bir iptidai tertibatı olmayan vagonlara doldurulmuşlardı". "Vagonlar balık istifi dolduruluyor, kilitleniyor, mühürleniyor ve askeri kıt'alar tarafından muhafazaya alınıyorlardı". "Sürgün mahalli bildirilmemişti". Burlutskiy'in tahminine göre, sürgün edilenlerin "büyük kısmı" daha yolda iken "telef olmuştur".
Sovyet Birliğinden gelen veya dolaşık yollardan sızan haberler, Burlutskiy'in bu tahminini teyit eder mahiyettedir. Kırım Türklerinin kahir ekseriyetinin Uralın (Sverdlovsk bölgesinin) temerküz kamplarına sürüldükleri ve bir çoklarının orada açlıktan, soğuktan ve tahammülfersa köle emeğinden mahvoldukları tespit edilmiştir. Keza bir kısım Kırım Türkünün, Almanya'dan dönmüş işçileri beraber, Özbekistan'ın Taşkent bölgesine ve Vıborg'ın 25 kilometre cenubunda, Karelya berzahına sürüldükleri anlaşılmıştır. Alman, Pakistan, Ukrayna matbuatının, 50 bin Kırım Türkünün, Ekim 1950 de, Vilno-Grodno bölgesine iskan edildiklerine dair verdiği haberler henüz teyit olunmamıştır.

"Sovyetler Birliğindeki tehcir ve katliam siyasetine karşı dava açmış olan Komitenin" aldığı habere göre (Münih 1951), "tevkif ve tehcir esnasında ve sürgün mahallinde

200.000.........................Çeçen-İnguş
150.000.........................Karaçay-Balkar
80.000.........................Kırım Türkü
70.000.........................Yahudi ve Yunanlı
telef olmuÅŸtur".

"Çeçenlerin ve Kırım Tatarlarının Sovyetler Birliğinin diğer bölgelerine sürüldüklerinden, Çeçen-İnguş Muhtar Sovyet Sosyalist Cumhuriyetinin lağvından ve Kırım Muhtar Sovyet Sosyalist Cumhuriyetinin Kırım eyaletine inkılap ettiğinden" bahseden Rusya Sovyet Federatif Sosyalist Cumhuriyeti Yüksek Şurasının kararnamesi, 25 Haziran 1946 da, yani Kırım Türklerinin sürülmesinden iki yıl ve Kırım Muhtar Sovyet Sosyalist Cumhuriyetinin Kırım eyaletine çevrilmesinden bir yıl sonra neşredilmiştir.
Bu keyfiyet, Komünist partisi ile Sovyet hükümetinin, Lenin ve Stalin tarafından imzalanmış olan ve "Rusya'nın bütün halklarına" ve "Rusya ile Şarkın Müslümanlarına" "hür ve müstakil yaşama" hakkını temin eden herkesçe malum 2 (15) Kasım ve 24 Kasım (7 Aralık) 1917 "deklarasyonunu" ihlal ettiklerine delalet eder. Hala Sovyet hükümetinin vaatlerine, taahüt ve teminatlarına inananlar yukarıdaki satırları ibretle okusunlar.
Neticede, Kırımda yapılan tehcir ve katliamın gerçek sebeplerinin tahliline geçelim :
Sovyet hükümetinin direktiflerine uyan Sovyet propagandası ile Sovyet ilmi, Kırımda yapılan tehcir ve katliamı, harpten sonra, haklı çıkarmağa ve bu menfur hadiseyi ikinci dünya savaşı esnasında, "Sovyet devletine karşı yapılmış ihanet" dolayısiyle "hak edilmiş bir ceza" gibi göstermeğe yeltendiler. Eylül 1948 de Akmesçit'de "Kırım tarihine hasredilen toplantıda", Sovyet tarihçisi P.N. Nadinskiy, "ilmi" bir tarzda, "Sovyet Kırımın tarihindeki bu karışık meselenin sebebini, "Kırım Tatarlarının şuurunda sağlam olarak yerleşen kapitalizm kalıntılariyle" izaha kalkıştı. 1921-1941 yıllarında Kırımda vuku bulan hadiselerin objektif tahlili, bu "ilmi" mütalaanın uydurma ve haksız olduğunu meydana çıkarmaktadır. Şurasını da ilave etmek lazımdır ki, Sovyet liderlerinin ve onların sadık uşakları Nadinskiy, akademisyen B.Grekov ve doktor N.A.Smirnov tipindeki rus alimlerin dimağında sağlam surette yerleşmiş olan emperyalizm ve şovenizm kalıntılarına dair söz söylemek için çok daha esaslı deliller mevcuttur.
Şu kadar var ki, son yıllarda, Sovyet propagandası ile Sovyet ilminin, Kırım Türklerinin topyekun tehcir ve katliam hadisesini "haklı göstermek" teşebbüsünden kaçınmakta ve Kırımın uzak ve yakın mazisi şöyle dursun, fakat aynı zamanda, "Büyük Sovyet Ansiklopedisinin" ikinci tabı dahil, Sovyet matbuatının ve Sovyet ilmi neşriyatının sahifelerinden tamamiyle kaybolmuş olan Kırım Türklerinin ismini bile sükutla geçmeyi tercih etmekte olduğu nazardan kaçmamıştır.
Tarih ve insanlık Romadaki Spartak isyanını ve Birleşik Amerika devletlerinin istiklal mücadelesini nasıl takbih etmediyse, insan ve millet haklarına hürmet gösteren ve Sovyet Kırımın gerçek feci vaziyetine vakıf olan herkes de, güya Sovyet hükümetine ihanet etmiş olan Kırım Türklerini takbih etmeyecektir.
Bilakis, "Rusya halklarının hürriyet ve istiklali" hakkındaki taahhüdü ve ezcümle 23 Eylül 1921 de "Bitaraf Kırım Türklerinin Bütün Kırım Kongresine" yaptığı vaitleri mükerrer defa ihlal eden Sovyet hükümeti, daha esaslı bir şekilde, ihanetle suçlandırılabilir.
Bu makalede, kaynaklara istinaden, verilen malumat yeter derecede ispat ediyor ki, topyekun tehcir ve katliam hadisesi, Sovyet hükümeti tarafından 20 yıl boyunca Kırım Türklerine sistematik bir surette tatbik olunan imha siyasetinin son perdesini teşkil etmiştir. "Sovyet devletine ihanetle" suçlandırma keyfiyeti, Kırım Türklerinin imhasını tamamlamak için uydurulan bahaneden başka bir şey değildi.
Hadiseleri bizzat yaşamış olan İsmail Akın'ın şehadetine göre, Alman ordusu Kırıma girdikten sonra, Bolşeviklerin bırakmış oldukları bir evrak dolabında, Alman-Sovyet harbinin ilk aylarında Kırımın Alman ahalisi sürüldüğü gibi, Sovyet hükümetinin daha 1941 yılı sonbaharında Kırım Türklerini Kazakistan'a sürmek tasavvurunda olduğunu gösteren gizli vesikalar bulunmuştur. Bolşeviklerin Kırımı alelacele tahliye etmeleri bu tasavvurun tahakkuk safhasına girmesine mani olmuştu. Bu da, Kırımın Türk halkını vatanlarından topyekun sürme planının henüz Kırım Türklerinin Sovyet hükümetine karşı her hangi bir "ihaneti" mevzubahis olamayacağı bir zamanda, yani daha 1941 de mevcut olduğunu açıkça ispat etmektedir.
Tehcir ve katliamın hakiki sebebi, Sovyet hükümetinin, gayri emin yerli Türk unsurunu Kırımdan uzaklaştırmak ve Kırımı sağlam bir kaleye ve Sovyet tecavüzünün stratejik üssüne çevirmek arzusu idi. Hür dünya matbuatı dahi bu kanaati teyit eder mahiyete neşriyatta bulunmuştur.
Bu kanaat keza harbin başında alınarak bütün harbi Sovyet ordusu saflarında geçirmiş olanlar da dahil, Sovyet hükümetinin istisnasız bütün Kırım Türklerini vatan haricine sürmesiyle de teyit edilmektedir. Sürgün edilenlerden bazıları vaktiyle nişanlarla taltif edilmiş ve "Sovyetler Birliği Kahramanı" unvanını kazanmışlardı. Buna rağmen onların aileleri dahi sürgünden kurtulamamışlardır. Aynı akıbete, daha 1941 yılı sonbaharında Bolşevikler tarafından Kırımdan çıkarılarak Kafkasya'da iskan edilen ve Kırımda cereyan eden 1942-1944 hadiseleriyle hiçbir alakası bulunmayan birkaç bin Kırım Türkü de uğramıştır. Nihayet, başka Kırım Merkezi İcra Komitesi reisi Menlibarı Abdülcelil Hayrullah olmak üzere, 1941-1944 yıllarında Almanlara karşı Sovyet çeteleri aynı safta mücadele etmiş olan ve 1944 yılı nisanına kadar Kırım Türklerinden silahlarını Alman ordusuna tevcih etmelerini ısrarla talep eden bütün yerli komünistlerle aileleri dahi sürgün edilmişlerdir. Bunların arasında, Kırımda, Türk dilinde Alman gazeteci ve muharrir de vardı. Bunlar da aileleriyle beraber diğerlerinin akıbetine uğradılar.
Yine bu kanaat, nihayet, ikinci dünya savaşına kadar Kırım yarımadasında yaşayan bütün Yunanlıların ve diğer gayri-rus "akalliyetlerin", harpten sonra Sovyet hükümeti tarafından sürgün edildikleri şayanın dikkat olayı ile de teyit edilmektedir. Bunu, harpten evvelki sözde idari-mülki "milli bölgelerin", o cümleden olarak, Yahudi Larindorj ve Ukrayna İşun milli bölgelerinin lağvedilmiş olması keyfiyeti de ispat edilmektedir. 1950 yılında neşredilmiş olan "Sovyetler Birliği Atlası"ndaki "Sovyetler birliği" başlıklı etnografik haritadan anlaşılıyor ki, Kırım Muhtar Cumhuriyeti Kırım eyaletine çevrildikten sonra, orada 1950 yılına doğru yalnız su katılmamış Rus ahalisi kalmıştır. Kırımın harpten sonraki ahalisinin mühim kısmını, Sovyetler Birliğinin merkezi bölgelerinden, yani Moskova, Yaroslav, yıllarında Kırımın sürülmüş, hakiki sahiplerinin topraklarına iskan edilmiş Rus muhacirleri teşkil etmektedir.
Bütün bu olayların bilançosundan, Sovyet liderleri tarafından 27 Şubat 1954 de Ukrayna Sovyet sosyalist Cumhuriyetlerine takdim olunan "Kırım hediyesinin" hakiki manası anlaşılmış oluyor. Baştan başa Ruslarla iskan edilmiş olan Kırım eyaletini Ukrayna Cumhuriyetine ithal etmekle, Sovyet hükümeti işlediği cinayetin suçunu Ukrayna'ya yüklemeğe çalışıyor. Fakat, 12 Mayıs 1954 de Batı Almanya'da aktedilen "Ukrayna Milli Radası (Meclisi) nın üçüncü içtima devresinin deklarasyonu bu provokasyonun manasını anlamış olduğunu ispat etmektedir.
Ukrayna Milli Radası'nın deklarasyonunda ezcümle şöyle denilmektedir:
Evvela Kırımın mukadderatı hakkında karar vermek hakkı, Moskova'ya değil, yalnız Kırım ahalisinin kendisine aittir. Kırımda cebri sürgünden evvel yaşayan Kırımlı bütün yerli ahalisinin ancak serbest iradesi Kırımın mukadderatı ve daha iyi istikbali hakkında karar verecektir. Saniyen, Kremlinin kurnazlık ve sahtekarlığı şununla da belirmiş oluyor ki, Moskova hükümeti, Kırım meselesini hallederken Kırımdan cebren sürülmüş olan bir kısım ahalisinin Tatarların tekrar vatana dönmeleri meselesini aklına bile getirmemiştir.
Kırım siyasi muhaceretinin başında duran sabık Kırım Kurultayı (Müessesan Meclisi) reisi, Kırım milli hükümetinin hariciye nazırı ve Kırım Milli Meclisinin Milletler Cemiyetindeki tam selahiyetli mümessili Cafer Seydahmet Kırımer, Kırım eyaletinin Ukrayna Cumhuriyetine ilhakı ile ilgili olarak Hür dünya efkarı umumiyesine aşağıdaki deklarasyonla müracaat etmiştir.
Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği Yüksek Şurası Riyaset Divanı, Kırım'ın, Rusya Federatif Sosyalist Cumhuriyeti'nden ayrılması ve territoryal, ekonomik ve kültürel bağları bulunduğu mucip sebebi ile Ukrayna Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti'ne ilhakı hususunda, Rusya ve Ukrayna Cumhuriyetlerini taraftarlarından ittihaz olunan kararları, 27 Şubat 1954 tarihinde neşrettiği kararname ile tasdik ve yürürlüğe vazeylemiştir.
Bu karar Kırım'ın:
Rusya'dan ayrılması,
Ukraynaya ilhak edilmesi şeklinde iki esası ihtiva etmektedir.
Bu münasebetle aşağıdaki hususları belirtiriz.
Asırlardan beri bir Türk ülkesi olan ve istiklal ve hususiyetini daima
muhafaza edegelen Kırım, 1774 Küçük Kaynarca muahedesinin üçüncü maddesinde, II.Katerina tarafından istiklalinin tanındığı yeminle taahhüt edilmiş bulunulmasına rağmen, her hangi bir tarihi hakka dayanılmaksızın, sırf emperyalist siyasetinin neticesi olarak, 1783 de, Rusya'nın istilasına maruz kalmıştır.
II.Katerina'nın, "kendisinin ve bütün haleflerinin, Kırımın Türk halkının dinine, malına, canına tamamile riayetkar ve hürmetkar olacaklarını" taahhüt ve ilan eden 8 Nisan 1783 tarihli beyannamesine rağmen, müstevli Rusya, bu topraklarını yağma ve müsadere etmiş ve devir yüzbinlerce Türkü yurtlarından hicrete icbar eylemiştir.
Bu istilayı tanımayan ve bütün iktisadi ve idari tazyik ve imhaya rağmen, milli varlıklarını muhafaza eden Kırım Türklerinin, 1917 ihtilali esnasında en demokratik esaslarla seçilmiş millet vekillerinden müteşekkil Kurultayı (Kurucular Meclisi), demokrasiyi ve her milletin kendi mukadderatına sahip olması esasını muhtevi olarak tanzim ettiği anayasayı, 26 Aralık 1917 de, kabul ve ilan etmiştir.
Aynı emperyalist zihniyeti taşıyan komünist Rusya, 1920 yılı Ekim ayında tekrar işgal ettiği Kırımın bir Türk ülkesi bulunması realitesi karşısında, 18 Ekim 1921 de, hiç olmazsa muhtar bir Kırım Cumhuriyeti kurmak mecburiyetinde kalarak bunu, Rusya Sovyet Federatif Sosyalist Cumhuriyeti'ne bağlamıştır.
Komünistler, Kırım Türklerine karşı çarlık Rusya'sı tarafından tatbik edilen idari ve iktisadi tazyik techir ve ruslaştırmayı da az bularak, sun'i açlık ve kitle halinde sürgün ile, Kırım Türklerini imhaya devam etmişlerdir.
İkinci Dünya Harbinin sonlarına doğru, Kırımı yeniden işgal eden Kızıl Rusya bu harp esnasında hitlerci müstevlilerin Kırım Türklerine değil siyasi, hatta idari ve dini hakları bile tanımamış olmalarına rağmen bunlarla işbirliğinde bulundukları bahanesiyle ve zulüm makineleri olan mahkemelerinin kararını bile almağa lüzum görmeksizin bütün Kırım Türklerini öz yurtlarından binlerce kilometre uzaklara sürmüş ve 25 Haziran 1946 tarihli kararname ile Kırım Muhtar Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti'ni feshetmiştir.
Bu defa, Rusya Kırımın hukuken kendi hükümranlığından ayrılması kararı ile, Kırım Türkleri tarafından Kırımın Rusya ile hiçbir rabıtası olmadığı hususunda öteden beri ileri sürülen iddianın hakikate uygunluğunu nihayet kabul etmiş ve Kırım Türklerinin Rusya'dan ayrılma haklarının meşruiyetini ikrar ve takviye eylemiş bulunmaktadır.
Kırımın Ukrayna'ya ilhakı keyfiyetine gelince:
Kırımın Türkleri anayasasının " Kırım Türkleri Parlamentosunun
selahiyeti mümessili bulunmaksızın Kırım mukadderatı hakkında verilecek kararların tanınmayacağı" hususundaki 12 ila 15 inci maddelerinde mevcut hükümler ve
Parlamentomuzun, Kırım Türklerinin haklarını ve Kırımın istiklalini müdafaa hususunda tarafıma verdiği 10 Şubat 1919 tarihli ve 6 sayılı selahiyetnameye müsteniden ve mezhür parlamentonun selahiyettar murahhası sıfatiyle,
Kırım haricinde muhacerette bulunan ve yurtlarının istiladan kurtulması, istiklaline kavuşması için savaşan Kırım Türklerinin dileklerine tevfikan, Kırımın Ukrayna'ya ilhakını:
Bu kararın tek taraflı olarak verilmiş bulunması,
Ukrayna'nın Kırım üzerinde:
Kırımın ayrı bir toprak bütünlüğüne sahip bulunması hasebiyle territoryal,
Kırımın ayrı bir iktisadi varlığa sahip olması sebebiyle ekonomik,
Kırım Türklerinin Türk kültürüne sahip bulunmaları hasebiyle de kültürel hiçbir rabıtası olmadığı gibi, tarihi her hangi bir hakkı da bulunmaması, ve
bu kararın İnsan Hakları Beyannamesi ile Birleşmiş Milletler Teşkilatı statüsü hükümlerine tamamile aykırı olması sebepleriyle tanımadığımızı,
bu ilhak kararının hiçbir devlet için muktesep bir hak teşkil etmeyeceğini ve
Kırım Türklerinin yurtları üzerindeki tarihi istiklal haklarının devam etmekte bulunduğunu beyan eder, ve
bütün zulüm, tethiş ve techirlere rağmen, emperyalist kızıl Rusya'nın mahkumu bulunan milletlerin kurtulacağına ve bütün dünyada emperyalizme son verileceğine imanla, bu ilhak kararını Birleşmiş Milletler Teşkilatı nezdinde ve dünya efkarı umumiyesi önünde en kat'i bir şekilde red ve protesto ederiz.
Sabık Kırım Kurultayı (Kurucular Meclisi) başkanı,
Hariciye ve Harbiye vekili ve Kırım Parlamentosu murahası.

CAFER SEYDAHMET KIRIMER
Neticede şurasını da kaydetmek gerektir ki, Sovyet hükümeti tarafından Kırım Türklerinin barbarca tehcir ve katledilmesi keyfiyeti Bolşeviklerin işlemiş oldukları kitle halinde cinayet zincirinin yalnız bir halkasını teşkil etmektedir. 1921-1923 yıllarında 400.000 nüfuslu İngermanland halkı, 1941 yılında Kırımın ve Sovyet hükümeti tarafından lağvedilen Volgaboyu Alman Sovyet Cumhuriyetinin bütün Alman ahalisi ve harpten sonra Kırımda yaşayan Yunanlılarla diğer "milli akalliyetler" de aynı akıbete uğradılar. 1943-1944 yıllarında Kırım Türkleri ile aynı zamanda Kalmıklar ve Şimali-Kafkasya'nın Karaçay, Balkar, Çeçen ve İnguş hakları topyekun tehcir ve imha edildiler. Türkistan, İdil-Ural ve Kafkasya Türkleri ve Sovyetler Birliğinin bir çok diğer hakları kısmen imha edildiler ve halen de devamlı surette imha ediliyorlar.
Ayrı ayrı bütün halkları topyekun tehcir ve imha etme metodu, köle emeğinin (temerküz kampları) ve sun'i açlığın tatbiki ile beraber, Bolşevikler tarafından müstehziyane bir surette "dünyanın en ileri sosyalist devleti" olarak adlandırılan Sovyet devlet sisteminin ayrılmaz parçasını teşkil etmektedir. Bu sistem, kendisine has gaddarlık ve hünkarlıkta esaret ve barbarlık devrinin en korkunç zamanlarını bile gölgede bırakmıştır.




FastCounter

 

Hit Counter

  Anadolu Türk Ä°nterneti

 

Güncelleştirme : 24.08.2021 - 15:50