Header $articleheadline_he$ "ArticleHeadline" Detay Sayfa Header

 

 

     

 

 

 
2021-08-24

Detay Sayfa

Tüm Dosyaların Listesi

News Database Template Page Example

Irak Savasi ve sonrasi Türkiye
15/3/2003 - 14:57 - MILLI - ISTIHBARATBu Yorumu Yazdır 
633 YILINDA İslamlaşan Irak [1] ,833 yılında halife olan El-Mutasım ve onun da öncesinde Halife El-Memun dönenimden itibaren Türkler bölgeye davet edilmiş ve Mutasım devrinde Samarra kentine 30.000 kişilik bir Türk kafilesi askeri amaçlarla yerleştirilmiştir.1055’te Tuğrul Bey’in Irak’a girmesiyle Türk devletlerinin hakimiyetine girmiştir.[2] IV. Murat tarafından Safeviler’den alınan Irak 1534’te Osmanlı devletinin bir eyaleti olmuştur. [3]



I. Dünya Savaşı sonrası ve 1918 Mondros Mütarekesi sırasında bölge İngilizlerin hakimiyeti altına girmiştir. [4]

İstanbul'da toplanan son Osmanlı Meclis-i Mebusan'ı ilan ettiği Misak-ı Milli kararlarıyla bu bölgenin Türk yurdu olduğunu bildirmiş,23 Nisan 1920’de TBMM Erbil, Kerkük, Musul, Süleymaniye , Hanekin bölgelerini içine alan Musul eyaletini Misak-ı Milli sınırları içinde kabul etmiştir.



Musul'un Misak-ı Milli'nin vazgeçilmez bir parçası olduğunu 1 Mayıs 1920 tarihinde yaptığı bir konuşmada Mustafa Kemal Paşa şöyle ifade etmiştir: ""Hep kabul ettiğimiz esaslardan birisi ve belki de birincisi olan,sınır meselesi tayin ve tesbit edilirken,Milli sınırımız İskenderun'un güneyinden geçer,doğuya doğru uzanarak Musul'u,Süleymaniye'yi,Kerkük'ü içine alır.İşte hudud-u millimiz budur""



Osmanlı Devleti'nin çöküşü sonucu Anadolu toprakları da işgale uğrayınca,Türk milleti canını dişine takarak,topraklarını kurtarmağa çalıştı.İstiklal Savaşı sonunda Anadolu toprakları düşmandan temizlenmiş,Hatay,Halep ve Musul eyaletleri işgal altında kalmıştı.Misak-ı Milli sınırları içinde olmalarına rağmen o zamanki şartlara göre kurtarılmaları zor olan bu bölgeler,Türkiye'nin dış politikasında birer milli hedef olarak kalmış,bunun için uygun bir fırsat ve zemin aranmıştır.



Lozan ve Haliç konferanslarında petrol simsarlarının desteğiyle İngiltere’nin direnişiyle karşılaşılmıştır. Lozan konferansı sonrası meselenin çözümü Türk ve İngiliz hükümetlerince yapılacak ikili görüşmelere ve Cenevre’deki Cemiyeti Ahvam (Milletler Cemiyeti) hakemliğine karar verilmiştir. [5]



Lozan Antlaşması'nın onaylanması için toplanan TBMM'nin gizli oturumunda bu konu tartışılmış,söz alan Mustafa Kemal Paşa uzun bir konuşma yapmış ve sözlerini şöyle tamamlamıştır:""Musul meselesinin çözümünü savaşa girmemek için bir yıl sonraya bırakmak demek,ondan sarf-ı nazar(göz ardı) etmek demek değildir.Belki bunun elde edilmesi için daha kuvvetli olabileceğimiz bir zamanı beklemektir.Bugün sulh yaparız,bir ay sonra iki ay sonra Musul meselesini çözmeğe milletçe kıyam ederiz.""



Görüşmeler devam ederken İngilizler boş durmamış [6] Asurilerden oluşturdukları Livi askerleriyle 4 Mayıs 1924’te bölgede ilk Türk katliamını gerçekleştirmişlerdir gene İngilizler tarafından tezgahlanan Şeyh Said isyanı neticesinde 5 Haziran 1926’da bugünkü sinirimiz bize zorla kabul ettirilmiştir.



İskenderun'un güneyi denilen Hatay büyük bir ustalıkla Türkiye'ye katılmıştır,eğer Atatürk'ün ömrü vefa etseydi Musul ve Kerkük'ü de Türkiye'ye katardı.



Irak 1932’de bağımsızlığına kavuşmuş ve 30 Mayıs 1932’de Cemiyet-i Akvam’a verilen “Manda Yönetiminin Sona Ermesine İlişkin Kanun’da Türklerin varlığı kabul edilmiştir. [7]



ABD’nin desteğindeki Nuri Said’e Varşova Paktını destekleyen Mısır’ı işgal ile görevlendirdiği general Kasım tarafından bir darbe yapılmış ve Nuri Said öldürülmüştür.



Mısır ve Suriye ile ittifaka yanaşmayan general Kasım Sovyetler tarafından eğitilen Barzani Aşireti lideri Molla Mustafa’yı Irak’a davet etti. Molla Mustafa saf değiştirip ABD’nin bölgedeki en önemli müttefiki İran ile anlaştı ve Irak’a karşi isyan etti.

Sonuçta Kürtlerle ittifak eden Irak yönetimi birçok tavizler verdi. Kuzey Irak’taki Kürt hakimiyetinin tesisi için, Komünist Partisi ve İsrail’in de desteğiyle 14 Temmuz 1959’da Musul ve Kerkük’de geniş bir Türk katliamı yapıldı. Kuzey Irak’da sadece % 10 nispetinde verimli arazi vardı ve bunlar da Türklere aitti. Bu topraklar ellerinden alınarak Kürt aşiretlere dağıtıldı. Molla Mustafa Barzani’nin talebiyle çıkarılan Toprak Reformu Kanunu ile Türklere sadece 1000 dönüm arazi bırakıldı. Aldıkları büyük tavizlere rağmen Kürt aşiretler zaman zaman Irak yönetimine isyan ettiler.[8]



1963’te aslen Suriyeli bir Hıristiyan Arap olan Mişel Eflak tarafından kurulan BAAS partisine mensup subayların darbesi sonucu general Kasım ve yandaşları idam edildi.

BAS partisi 11 Mart 1970 tarihinde çıkardığı bir kanunla Kuzey Iraktaki iki Zap arasını ve Süleymaniye bölgesini tarihi Türk şehri Erbil başkent olmak üzere Kürt otonom bölgesi ilan etti. [9]



1975’te İranla bir takım toprakları vererek anlaşan Saddam Kürtlere karşı karadan ve havadan harekat başlattı. Bir yandanda Türkmenler üzerindeki asimilasyon politikası devam ediyordu. [10] Kerkük’ün adı “el tamim” olarak değiştirildi. Bölgeye yerleşmek isteyenlere binlerce dolar yardim yapıldı.



12 Ocak 1979’dan İslam devriminden sonra bölgedeki en büyük müttefikini kaybeden ABD bu sefer stratejik ortak olarak Irak’ı seçti. Devrimin bölgede yayılmasından korkan ABD ve İsrail’in el altından kışkırtmasıyla 22 Eylül 1980’de Irak ordularının İran’a girmesiyle 8 yıllık bir savaş ve istikrarsızlık süreci başladı.

Savaş süreci boyunca batili kuvvetler ve ABD tarafından gerek kimyasal gerekse konvansiyonel silahlarla donatilan Irak (O vakit Irak’a kimyasal silahları satan Halliburton şirketinin başında Dick Cheney vardı) savaş sonrasi bölgede Israil’i tehdit edebilecek bir güç olarak görününce gene el altından yapılan kışkırtmalarla Kuveyt’e girmek üzere tahrik edildi. 2 Ağustos 1990’da Irak’ın Kuveyt’e girmesine göz yuman güçler (Irak aylar öncesinden bu bölgeye askeri yığınak yapmaya başlamıştı) bu sefer uluslarası güçleri arkasına alarak bir tehdit olarak görmeye başladıkları Irak’ın silah gücünü büyük oranda tahrip edecek ve tarihe Körfez savaşı olarak geçecek harekatı başlattı.





Petrol bölgelerinin Şii -Iran hakimiyetine girmesinden korkan güçler Saddam’ın muhalefete karşı yürüttüğü temizlik harekatını görmezden geldiler. Saddam önce Şiilerin üzerine yürüdü ve 150.000 Şii’yi öldürdü daha sonra Türkmen bölgelerine yönelerek önce Altın Köprü’de Türkmenleri katletti daha sonra Erbil’e giren cumhuriyet muhafızları Erbil’de 6.000 kişiyi öldürdü.



Bu gelişmeler üzerine bugün 36. paralel olarak bildiğimiz bölge birleşmiş milletler tarafından güvenli bölge ilan edildi. Esasen BAAS partisi tarafından 1970’te taninan Kürt otonom bölgesi güvence altına alınmıştı . Nitekim Musul 36. Paralelin üzerinde olmasına rağmen güvenli bölge dışında kalmış, Talabani’nin egemen olduğu Süleymaniye ise 36. Paralelin altında olmasına karşın güvenli bölgeye dahil edilmişti.





Bugün bölgede adı konmayan bir sözde kürt devleti kurulmuş durumdadır. Resmi kurumlarından, bayrak ve parlamentosuna kadar bir devlet için gereken her türlü oluşumlarını tamamladılar. Türkmen okullarında Kürtçe eğitim de zorunlu kılınırken, Türklerin gayrimenkul edinmesi, araç alıp satması engelleniyor ve Türkler Kürt mahalli kurumlarında ikinci sınıf insan muamelesine tabi tutuluyorlar.



Burada kurdurulmaya çalışılan Kürt devleti aynı Doğu Timor gibi batı menfaatlerinin sonucudur. Doğu Timor’un Endonezya’dan koparılma sebebi; Avustralya’nın bölge ülkelerine sattığı, gelirinin büyük bölümünü oluşturan maden kömürüne fazlasıyla alternatif olan petrol bulunmasıydı. Endonezya bunu keşfettiğinde geç kalmıştı zira batılılar bir uzantıları olan Avustralya’yı korumak için çoktan Doğu Timor’u karıştırmaya başlamış, Hıristiyan nüfus çoktan arttırılmıştı. Geri kalan orada insan hakları ihlalleri ve bir liderdi; bunlar herkesin tahmin edeceği gibi batılılar için hiçte zor şeyler değildi. “Uluslararası” baskı ve Doğu Timor’a özgürlük!



11 Eylül sonrası terör hadisesini bahane ederek Irak’ı vurmaya hazırlanan ABD dünya petrol rezervinin %11’ini barındıran bölgede uzun süreli bir hakimiyet kurmayı amaçlamaktadır. Amacın terör hadisesinden kaynaklanmadığı ABD’nin yetkili ağızlarının açıklamalar ve kurumlarının yayınladığı raporlarda ortaya çıkmaktadır.



Bunlara birkaç örnek vermek gerekirse ;



ABD enerji bakanlığı Ocak ayı başında bir açıklama yaparak 2025 yılında petrol ithalatının ABD’nin toplam iç talebinin muhtemelen %70’ini oluşturacağını belirtti.



World Watch enstitüsünden Micheal Renner Ocak ayı başında bir açıklama yaptı ve “ ABD petrol sotkları tükeniyor ve OPEC üyesi olmayan ülkelerin petrol rezervleri de tükenmeye başladı , ileride ihtiyaç duyulan petrolün büyük bir kısmı körfezden gelecek” dedi. [11]



Gene Hydrogen Economy uzmanlarından Jeremy Rifkin’in bu konudaki çalışması mevcut üretim hızıyla petrol rezervlerinin kaç senede tükeneceğine dair bilgileri içermektedir. Rifkin’in raporuna göre varolan kanıtlanmış rezervler göz önüne alındığında



ABD’nin 10 yıl
Kanada’nın 8 yıl
İran’ın 53 yıl
Sudi Arabistan’ın 55 Yıl
Birleşik Arap Emirlikleri’nin 75 yıl

Kuveyt’in 116 yıl

Irak’ın 526 yıllık petrol rezervi bulunmaktadır.



Bölge üzerindeki çekişmelerin başlıca konusu,bugün yine petroldür.Bölge üzerinde,hiçbir tarihi veya kültürel hakka sahip olmayan batılı devletler tarafından çeşitli planlar tezgahlanmaktadır.Türkiye'nin tarihi,kültürel ve etnik bağları olduğu halde bölge üzerindeki misyonu göz ardı edilmek isteniyor.



Ayrıca Ortadoğu’nun yeniden inşası sürecinde İsrail’i rahatlatmak için Ürdün ile Irak yakınlaştırılarak Filistinlilerin Ürdün’e sürülmesi gibi senaryolar önümüzdeki günlerde gerçekleşmesi muhtemel gözükmektedir.



Her ne kadar Türkiye Irak’ın toprak bütünlüğü için elinden gelen gayreti göstermekte ise de bölünme gerçekleştiği taktirde elinde kendine ait senaryoları yürürlüğe sokacak alt yapıyı şimdiden oluşturmalıdır.



Mesela 5 Haziran 1926 Ankara anlaşmasına göre Musul eyaleti Irak’a bırakılmıştır Irak’in parçalanması halinde Ankara anlaşmasının hükmü sona erecektir ve bölge bu noktada gerçek sahibine yani Türkiye’ye verilmelidir .



Türkiye olayların takipçisi olmaktan ziyade kendi ve bizim ile kader birliği yapmış bölge Türklerinin (Türkmenlerin) çıkarları doğrultusunda inisiyatifi ele alarak kendi senaryolarını etkin kılmaya çalışmalıdır. Bu topraklar 1170 yıldır Türk'e tapulanmış olduğundan buralara başkalarının toprağı deme hakkına sahip değiliz.Allah korusun; eğer İstiklal Savaşında Antep'i,İzmir'i kurtaramasaydık,buraları başkalarının toprağı diye unutacak mıydık?



Türkiye'nin Milli Savunma Stratejisinde,hinterland gözü ile bakılan yerlerin ayrı bir önemi vardır.Bosna,Arnavutluk,Makedonya,Çeçenistan gibi yabancı memleketlere yıllarca yardım edilmiş ve siyasi destek verilmiştir.Musul ve Kerkük ise aynı Kıbrıs gibi Türkiye'nin gerek jeolojik açıdan ve gerekse etnik ve kültürel açıdan doğal bir uzantısıdır.Türk dış politikasındaki hatalı yapılanma sebebiyle hinterlandımızdaki ülkelere verdiğimiz siyasi desteği soydaşlarımıza verememekteyiz.Bugün Kuzey Irak olarak adlandırılan bölge gizli servislerin oyun parkı haline gelmişse bunda Türk dış politikasının basiretsizliği ve yeteneksizliğinin etkisi unutulmamalıdır.



Bir yanda Türkiye'ye beslediği kini Türkmenlerden çıkarmayı huy edinen Saddam,bir yanda İran'la,ABD'yle,Türkiye'yle çok taraflı oynayan siyasi fahişe Talabani,diğer yanda da babası Molla Mustafa Barzani'nin ABD'de Walter Reed Askeri Hastanesinde ölünceye kadarpeşinde koştuğu ABD destekli bağımsızlık ideali ve bunların ortasında da Türkmen soydaşlarımız.Şunu artık açıkça görmeliyiz ki, adamların bir türlü paylaşamadığı post bizim postumuzdur.Şimdi söyleyin bakalım; Kerkük nerenin başkenti?



Irak’tan sonra sıra İran’a ve belki daha sonra 6km altındaki bir petrol denizi üstünde yüzen, geleceğin yakıtı gözüyle bakılan Bor ve Toryum madenlerinin dünya üzerindeki en zengin rezervlerine sahip ülkemize gelecektir.Tüm dünya bilmelidir ki; Türkiye,büyük ve şanlı ordusunu süs olsun diye beslemiyor.Günü geldiğinde milletin çıkarları için şahlanmayı da bilir. Satranç tahtasında önümüzdeki birkaç hamleyi rahatlatacak basit oyunlardan ziyade bütün oyunu kurtaracak stratejiler ile sonuca ulaşılır.



Zor oyunu bozar !







--------------------------------------------------------------------------------



[1]

TÜRKLERİN IRAKTAKİ TARİHİ.

Türklerin bölgeye gelişleri ve yerleşmeleri uzun vadeli olmuştur,kesin tarih verilmemekle beraber M.Ö orta Asya’dan Anadolu ve Mezopotamya bölgelerine göç eden Türk gurupların bulunduğu bilinmektedir, Araplar ise Arap yarımadasından kuzeye doğru (adnaniler)ve (kahtaniler) soyundan gelen Arap aşiretleri Irak'a ilk 4.yüzyıldan itibaren göç etmeye başlamışlar, Türkmenlerin bölgeye gelişi Emevi devleti m.674(H.54) diye bilinse de, bir çok araştırmada orta Asyalı (TÜRKLER)’in bölgede (Sümer) döneminde varlığını bir gerçek olduğudur.

Bugün dünyanın yedi harikası arasında gösterilen (ASILI BAHÇELER) Bağdat’ın 70km güneyinde bulunan ve “kıralın, orta Asyalı(TÜRK) olan eşini mutlu etmek için ayrıldığı toprakların bir benzerini inşa etmiş olması” TÜRK varlığının bir gerçeğidir.

[2]

SAFAVİ VE DİĞER TÜRKMEN DEVLETLERİ.

Özelikle Abbasi hilafet döneminde ve daha sonrası, İSLAM'I kabul eden Türkler (TÜRKMENLER)’in IRAK'I denetimi ve hükmü altında (1918) İngiliz işgaline kadar devam etmiştir.

[3]

İNGİLİZ İŞGALİ .

I. cihan harbiyle birlikte İngiliz güçleri (1914) Basra’ya askeri harekatı başlatmıştır, fakat ancak (1918)’de Musul yakınlarına gelmiştir bu Dört yılık süreçte çok ciddi savunma ile karşı karşıya kalmasına rağmen, Arap ve Kürt aşiretlerinin saf değiştirmesi bu topraklarda barınmanın zorlaştırmıştır. Tabi bunun yanında bir çok stratejik ve durum değerlendirilmesinin yanlış yapılması acı sonu yaklaştırmıştır.



[4]

KARŞI MÜCADELE.

İngiliz küvetlerinin işgaliyle ve Arap ile Kürt aşiret reislerine mal, toprak dağıtarak susturup Irak halkına ve özellikle Türk toprak ve yönetimi altında yaşamayı tercih eden Türk toplumuna ilk asimilasyon çalışmaları başlatılmış, ve bu işgalci güce karşı duran ilk topluluk yine Türklerdir, özelikle (1920) ayaklanması Türk bölgesi olan Musul (TELAFER)’de başlamış ve Irakın tüm bölgelerine taşmıştır ve bunun sonucu olarak, (1921) yılında İngiliz mandası altında (IRAK KIRALLIĞI) ilan edilmiş ve ilk hükümet kabinesinde Türk bakanı bulunmuştur.



[5]

LOZAN İLE İLGİLİ

1918 yılında İngiliz ordusunun çok daha güçsüz bir durumda olmasına rağmen uluslar arası anlaşmalara karşı gelmeme bahasına, Osmanlı ordusunun Musul’dan çekilmesi, ve büyük millet meclisinin (Osmanlı) yurt içi ve yurt dışı mal varlığının tanımaması, (Kerkük- Musul) petrol kuyularının, (HAZİNE-İ HASSA’YA) bağlı olduğundan müzakereler sırasında Türk tarafını zayıflatmıştır.

[6]

ASURİLER HAKKINDA.

İngiliz yönetimi tarafında desteklenen ve sayıları 2000 kişilik (livi) birlikleri, içinde asurilerden çok, Anadolu’nun doğu bölgesinde İngilizlerin kışkırtmalarıyla ayaklanan ve bu hıyanetleri nedeniyle kaçmak zorunda kalan ve bir süre İran’da saklanan fakat Türk birliklerini takibi sonucu Irakta bulunan İngiliz güçlerine sığınmak zorunda kalan ERMENİLER oluşturmaktadır.

[7]

BAĞIMSIZLIK SURECİ.

1920 ayaklanma sonrası İngiliz mandası altında kurulan Irak karalığı, özellikle Lozan süreci boyuca Türklere yapılan baskı ve asimilasyon hareketleri Irak Türklerini kırallığa karşı soğuk durması ve İngiliz mandasına karşı mücadele etmesi 1920-1958 yıları arasında devam etmiştir. Ve cumhuriyetin kurulması ve Abdülkerim kasımı desteklemiş ve krallığı devirmek için fiilen katılmıştır.



[8]

KÜRTLER HAKINDA.

Irakta Kurd varlığı Türk varlığı ile aynı dönemde görünmekte, kurdler daha çok göçebe bir toplum olarak tanınmış ve dağlık bölgeleri tercih etmekteydi, ancak son 50 yıl içinde kurdler dağlardan şehirleşme eylemindedirler. Ne var ki Irakta kürt hareketi ilk gününden bugününe kadar halk hareketinden çok feodal bir yapılanmanın sonucu olarak meydana gelmiştir, daha sonraki dönemlerde sosyalist akımların büyük etkisi görülmekte, ve bunun sonucu olara bu akımları benimsemeyen Irak'ın genelinde iki şehirden birisi olan Kerkük’te 14 Temmuz 1959 katliamı gerçekleşmiştir.

[9]

TÜRKMENLERE VERİLEN HAKLAR VE GERİ ALINMASI.

1970 yılında Baas rejim Türkmenlere bazı kültürel ve sosyal haklar tanındı, bunun arkasında yatan ana nedenlerden bileşmiş devletlerden gelen baskı, ve kuzey Irakta denge politikası kurma çabasıydı.

[10]

ASİMİLASYON POLİTİKASI VE LİDERLERİN İDAMI.

Yukarda bahsettiğimiz gibi, asimilasyon politikası 1918 İngiliz işgaliyle başlamış günümüze kadar devam etmektedir, bu politikanın bir çok erg umanı Türkler üzerinde uygulandı, bunların başlıca olanları (ailelerin yaşadığı topraklardan uzaklaştırma), (eğitimde fırsat eşitliğinin kaldırılması), (Türk isimlerinin yasaklanması), (iş alanlarının daraltılması), (devletin her biriminde ikinci sınıf muamele görme...............) ve daha bir çoğunu sıralayabiliriz, faka bu politikanın en acı yüzü insanların bire bir (fiziki) olarak müdahale etmesidir, bunu adam kaçırma, işkence, ve idamlar, bugün yüzlerce Türkmen'in cesedi ailesine teslim edilmemiş hata kim tarafından tutuklandığı gizlidir,1920-1980 yıları arası sürdürülen asimilasyon politikası etkisini göstermeyince Baas rejimi çareyi 16 ocak 1980 yılında Irak Türklerinin üst kadroları olan Türkmen liderlerini her hangi bir ispat (kanıt) sunmadan TÜRKÇÜ- TURANCI oldukları için bir çok Türkmen büyüğünü idam etmiştir.

[11]

FRANSA VE ALMANYA TUTUMU.

Özelikle son günlerde Fransa ve Almanya Rusya, Çin ile birlikte savaş karşıtı bir tutum içindedirler, bunun kamuoyunun yanıltmaması için bu nokta iyi bilinmeli son 10 yıl içinde bu ülkeler Irakta bir çok ihaleyi kazanmış ileriye dönük bir çok yatırım gerçekleştirmiştir, ne var ki faşist Baas partisinin Irakta sona ermesi, insan hakları ihlalleri bahasına milyarlarca doların insanlıktan daha önemli olduğuna bütün Irak halkı şahit olmuştur. Bahsedilen kimyasal maddelerin bir çoğu Alman şirketleri olduğu bilinmelidir, sadece Rusya Iraktan 400 milyar dolarlık silah alacağı vardır, Irak’ın (hiç kullanmadığı) deniz donanması yüzlerce milyar dolara mal olmuştur. Dün bu ölüm makinesini oluşturanlar, bugün meleğe bürünmeleri gülünç ve insanlık namına saygısızlıktır.




FastCounter

 

Hit Counter

  Anadolu Türk İnterneti

 

Güncelleştirme : 24.08.2021 - 15:50