Header $articleheadline_he$ "ArticleHeadline" Detay Sayfa Header

 

 

     

 

 

 
2021-08-24

Detay Sayfa

Tüm Dosyaların Listesi

News Database Template Page Example

Susurluk'un Medya Perdesi 03

18/7/2000 - 11:00 - Atinİlgili Bağlantı Yorumlar Bu Yazıyı Bir Tanıdığına Yolla Bu Yazıyı Yazdır  

      

c) Hanefi AVCI’nın İfadesi:

Milliyet gazetesinde çıkan haberde Hanefi AVCI’nın Susurluk Komisyonu’ndaki ifadesinde Yeşil’in haraç ve fidye alma eylemleriyle ilgili olarak şu açıklamayı yaptığı iddia edilmiştir: [Milliyet, 11.02.1997]

“Hatırladığım kadarıyla KOCAKAYALAR soyadlı, meşhur Diyarbakırlı adamlar var. Senar ER’in kendisi var. Hurşit HAN var, Selim IŞIK var, bu adamlara telefon açıp, ‘Biz kontrgerillayız, bize para vereceksin’ diyorlar. Milyon dolarlar mertebesinde para isteniyor. Hatırlarsınız ki, iki İranlı kaçırılmıştı da bu İranlılarla ilgili yine telefon açılıp para isteniyor. Ziraat Bankası Ankara Heykel Şubesi’nin 0213843 Nolu hesabına para yatırılması isteniyor. Alaattin KANAT’ın ifadesinde de vardır bu hesap numarası. ER’in ifadesinde de vardır. Kaçırılan iki İranlının akrabalarının para gönderdiği hesapta da aynı hesap numarası vardır.”

d) Hüseyin OĞUZ’un İfadesi:

Milliyet gazetesinde çıkan bir başka haberde ise Hüseyin OĞUZ’un Susurluk Komisyonu’ndaki ifadesine yerverilmiştir. Haberde OĞUZ’un sözkonusu ifadesinde, Hanefi AVCI’nın da belirttiği gibi, Yeşil’in İranlı uyuşturucu kaçakçıları Askar SİMİTKO ve Lazım ESMAEİLİ’nin kaçırılmasında rol oynadığını, MİT’in yanısıra JİTEM için de çalıştıkları öne sürülen iki İranlı’dan Lazım ESMAEİLİ’nin kardeşi Ahmet ESMAEİLİ’den, rehinelerin serbest bırakılmaları için Ziraat Bankası’nın Ulus-Heykel şubesindeki hesabına 300 bin mark yatırılmasını istediğini, bu paranın Yeşil tarafından 17 Ocak 1995’te Ziraat Bankası Merkez şubeden tahsil edildiğini, daha sonra da her iki İranlının öldürülmesine de karıştığını söylediği iddia edilmiştir. [Milliyet, 19.02.1997]

Nazlı ILICAK Akşam gazetesindeki köşe yazısında Türkiye’nin uzunca bir süredir PKK ile mücadele halinde olduğunu, ancak bu mücadelenin nizami kuvvetlerle başarılamayacağına dair bir düşüncenin devletin yetkili makamları tarafından kabul görmesi üzerine, bazı yeni yaklaşımların gündeme geldiğini belirtmiştir. [Akşam, 30.01.1997]

Gayri nizami bir kuvvet olarak Özel Tim’in kuvvetlendirildiğini ve takviye edildiğini açıklayan ILICAK, JİTEM’in ise korucu ve PKK itirafçılarıyla işbirliği yaparak PKK yandaşlarının izini sürmeye başladığını, Milli İstihbarat Teşkilatı’nın da başka muhbirlerle aynı amaç doğrultusunda çalıştığını öne sürmüştür.

Yeşil’in de bu amaçla devletin sözkonusu güvenlik birimleri tarafından görevlendirilmiş olabileceğini belirten ILICAK Yeşil ile ilgili olarak “büyük bir ihtimalle Yeşil, PKK’nın içine bir casus gibi sızmış ve sonra da itirafçı kimliğiyle devletin hizmetine girmiş bir kişi” ifadesini kullanmıştır.

Avcı: Yeşil İyi Niyetli ve Çalışkandı

Milliyet gazetesinde çıkan habere göre Hanefi AVCI Susurluk Komisyonu’na verdiği ifadede Yeşil’in geçmişte Güneydoğu’da Jandarma tarafından bilgi alınan bir eleman olarak kullanıldığını, başlangıçta iyi niyetli va çalışkan bir insan olduğunu, sonradan bu grupların içindeki en büyük para tahsilatçısına dönüştüğünü söylemiştir. [Milliyet, 11.02.1997]

Siyah Beyaz gazetesinde ise AVCI’nın komisyona Yeşil’în şu anda dahi Milli İstihbarat Teşkilatı tarafından bir eleman olarak kullanıldığını söylediğine dair bir haber yayınlanmıştır. [Siyah Beyaz, 07.02.1997]

Aynı haberde AVCI’nın komisyonda MİT’de Mehmet EYMÜR ekibinin sürekli Yeşil ile temas halinde olduğunu iddia ettiği ve “incelediğiniz zaman her iki tarafın telefonlarından, irtibatlarından açık açık gözükecektir” şeklinde bir ifade kullandığı belirtilmiştir. AVCI, ifadesinde Alaattin ÇAKICI’nın da MİT ile ilişke halinde olduğunu, ÇAKICI-MİT irtibatını Yavuz ATAÇ adlı bir daire başkanının sağladığını da iddia etmiş, Hürriyet gazetesinde çıkan bir haberde de Jandarma İsithbarat Astsubayı Hüseyin OĞUZ’un da ifadesinde Yeşil’in halen MİT muhbiri olduğunu, ayrıca TOPAL cinayetlerine adı karışan özel tim mensupları ile ÇAKICI’nın da Yeşil ile irtibatları bulunduğunu söylediği açıklanmış, dolayısıyla OĞUZ, bir anlamda AVCI’nın hem MİT-Yeşil, hem de MİT-Alaattin ÇAKICI irtibatı konusundaki ifadelerini desteklemiştir. [Hürriyet, 19.02.1997]

Aynı haberde, OĞUZ’un Susurluk Komisyonu’na verdiği ifadede Ahmet Cem ERSEVER’in Suriye istihbarat örgütü El-Muhaberat adına çalışan bir hain olduğunu ve Yeşil’in de ERSEVER gibi El-Muhaberat adına çalıştığını, hatta Sabancı Cinayeti tetikçilerinden Mustafa DUYAR’ın Suriye’de yakalanmasını sağlayan kişinin Yeşil olduğunu iddia ettiği belirtilmiştir. OĞUZ’un ifadesinde, Yeşil’i organize eden kişinin Veli KÜÇÜK olduğunu, bir dönem MHP Bingöl İl Başkanlığı yapmış olması nedeniyle ÇATLI’yı çok iyi tanıdığını söylediği iddia edilmiştir. [Cumhuriyet, 19.02.1997]

OĞUZ’un ifadelerine dayanarak haber yapan gazetelerde Yeşil’in illegal faaliyetlerinde emrinde çalıştığı ve emrinde çalışan kimselerle ilgili olarak çelişkili iddialar bulunmaktadır. Cumhuriyet gazetesinde OĞUZ’un ifadesinde ÇATLI’nın Yeşil’in amiri olduğunu, emirleri ÇATLI’dan aldığını söylediği iddia edilirken, Hürriyet gazetesinde Hüseyin OĞUZ’un, Yeşil’i “ÇATLI’nın Amiri” olarak tanımladığı öne sürülmüş, Günaydın gazetesi ise, PKK itirafçısı Alaattin KANAT ile ilgili olarak yayınladığı bir haberde Alaattin KANAT’ı “Yeşil’in Amiri” olarak tanımlarken, eylemleri KANAT’ın planladığını, tetiği ise Yeşil’in çektiğini belirtmiştir. [Cumhuriyet, 19.02.1997, Hürriyet, 19.02.1997 ve Günaydın, 07.02.1997]

Radikal gazetesinde çıkan haberde ise, Hüseyin OĞUZ’un ifadesinde Yeşil’in patronunun Veli KÜÇÜK olduğunu, Yeşil ile Abdullah ÇATLI arasında da ast-üst ilişkisi bulunduğunu söylediği belirtilmiştir. [Radikal, 19.02.1997]

Aydınlık gazetesinde çıkan bir haberde de Yeşil’in JİTEM Grup Komutanı ERSEVER’in yanında çalıştığı, PKK itirafçısı değil ülkücü bir Zaza Kürdü olduğu, Yeşil’in çeteye, çetenin ülkücü ayağını oluşturan Korkut EKEN tarafından istihdam edildiği iddia edilmiştir. Aynı haberde Hanefi AVCI’nın ifadesine dayanılarak Yeşil’in faaliyetlerinden hem MİT, hem de Jandarma’nın haberdar olduğu belirtilmektedir.

Nazlı ILICAK ise köşe yazısında “Yeşil, Binbaşı ERSEVER’in yakınıydı. Acaba ERSEVER’in ordudan ayrılmasından sonra, o da mı denetimden çıktı ? Şimdi ne yapıyor, hala JİTEM’le ilişkisi var mı ?” şeklinde bir ifade kullanarak JİTEM-Yeşil irtibatına değinmiştir. [Aydınlık, 09.02.1997 ve Akşam, 30.01.1997]

Eyüp AŞIK ise, “Objektif” programında ikinci bir Yeşil’in varlığından sözetmiş, Zaman gazetesinde “Susurluk JİTEM’e Düğümlendi” başlığıyla çıkan bir haberde de PKK itirafçısı sivil JİTEM’ci Yeşil’in dışında 1992’ye kadar Diyarbakır’da görevli ve Yeşil adıyla bilinen bir albayın bulunduğu iddia edilmiştir. [“Objektif”, Show TV, 19.01.1997 ve Zaman, 15.02.1997]

Yaşar ÖZ

Baba adı: Eşref [Radikal, 02.01.1997]
Ana Adı: Gülşen (Gülistan)
Doğum Yılı: 1958
Doğum Yeri: Bolu/Düzce/Dolay köyü
Adres: Ataköy 7/8 kısım, Daire:33, İstanbul.
Sabıkası : 22.08.1992/ Pasaport tahrifatı ve yurtdışına adam kaçırmak.

Radikal gazetesindeki bu haberde Yaşar ÖZ’ün Emniyet kayıtlarında 20 ayrı kimlik bilgisi bulunduğu belirtilmiştir.

Sözkonusu haberde, gerçek adı Eşref CÜDAR olan Yaşar ÖZ’ün Düzce’ye yerleşmiş Abhaza bir ailenin çocuğu olduğu, Tarık ÜMİT’le aynı köyde doğduğu belirtilmiştir.

Yaşar ÖZ’ün de ablası gibi (Meral ÇATLI’nın anneliği) Nevşehirli bir işadamının çocuğuyla evlendiğinin ifade edildiği haberde, ÖZ’ün kayınpederinin de adının Yaşar olduğu, soyadının ise ÖZAY veya ÖZBAY olabileceği, Yaşar ÖZ’ün evlendikten sonra kayınpederinin yanında çalışmaya başladığı, bu sırada Abdullah ÇATLI ile tanıştığı, Düzce’de kayınpederinin un fabrikasının temsilciliğini yaptığı, bu arada da Ankara’nın odun ihtiyacının büyük kısmın karşıladığı açıklanmıştır.

1983-84 yılları arasında ÖZ’ün Düzcespor Başkanlığı yaptığının belirtildiği haberde, adıgeçenin 1985 yılında Tarık ÜMİT’le ortak olarak, Düzce’de İGSAŞ gübre fabrikasının bayiliğini aldığı, işlerin iyi gitmemesi üzerine ortağı Tarık ÜMİT’e borçlandığı, borçlarını 4 katlı bir binasını satıp, otomobillerini ÜMİT’e devretmek suretiyle kapadığı öne sürülmüştür.

Haberde son olarak ÖZ’ün bu olayların akabinde İngiltere’ye gittiği, burada Türkiye’den İngiltere’ye adam kaçırmaya ve bu yolla para kazanmaya başladığı, pasaportlar üzerinde tahrifat yaptığı, bu sebeple 1992 yılında İngiltere’den sınırdışı edilerek, Türkiye’de cezaevine konduğu, cezaevinden kısa sürede çıkan ÖZ’ün tekrar eski işine döndüğü, sahte pasaport ticareti yaparak, özellikle Türk Cumhuriyetleri’ne gitme sorunu olan kişilere pasaport ve sair kolaylıklar sağladığı iddia edilmiştir.

TİT - Türk İntikam Tugayı

Haberde, Tarık ÜMİT ile işbirliği yapan Yaşar ÖZ’ün, Londra’da Türk ve Kürt ilticacılara yardım eden siyasi kaçak ve halkevi Başkanı Nafiz BOSTANCI’ya yönelik suikast girişimini tertiplediği, bu işbirliğinden (ÜMİT-ÖZ) İngiliz istihbaratının da haberdar olduğu ve olayı Turkish Daily News’ta 12 Kasım 1993’te yayınlanan “MGK kararıyla 1993’te Türkiye’den İngiltere’ye 160 suikastçi gönderilmesi” haberiyle ilişkilendirdiği, 1980 yılında siyasi gerekçelerle Türkiye dışına çıkan Nafiz BOSTANCI’nın 1982 yılından beri Londra’da yaşadığı, burada halkevi başkanlığı yaptığı ve iltica talebi olan Türk ve Kürtlere yardım ettiği, BOSTANCI’ya 29 Aralık 1994’te bir suikast girişiminde bulunulduğu, suikastçinin Türk İntikam Tugayı (TİT) olarak bilinen örgütün Cüneyt SIĞDENİZ adlı bir mensubu olduğu, SIĞDENİZ’in Londra Savcılığı’nda verdiği ifadede pasaportunu Yaşar ÖZ’den aldığını açıkladığı, suikastte kullanılan silahın Tarık ÜMİT tarafından Düzce’den sağlandığı iddia edilmiştir.

Hürriyet gazetesinde çıkan bir haberde, Necdet MENZİR’in, kamuoyunda 2. ÇATLI olarak değerlendirilen Yaşar ÖZ ile ilgili olarak, ÖZ’ün Ocak 1994 tarihinde evine düzenlenen baskın sonucu çeşitli silahlar, kendi adına ve Tarık ÜMİT adına düzenlenmiş pasaport ve Emniyet’e teknik danışmanlık yaptığı belirtilen bir silah taşıma belgesi bulunduğu, ÖZ adına düzenlenmiş pasaportun meslek hanesinde daire başkanı ibaresinin mevcut olduğu.

Ağar: Öz’ü Serbest Bırakın

AĞAR’ın, MENZİR’in yardımcısı Mestan ŞENER’i arayarak “o kişiyi biz kullanıyoruz, yakında önemli operasyonlara katılacak. Belgeleri bize yollayın, ÖZ’ü de serbest bırakın” talimatını vermesi üzerine ÖZ’ün serbest bırakıldığı, silahların da kuryeyle Ankara’ya gönderildiği yönündeki açıklamasına yer verilmiştir. [Hürriyet, 15.01.1997]

Haberde, ÇATLI’nın eşinin akrabası olan ÖZ’ün bu baskından bir yıl sonra ABD’ye gittiği ve uyuşturucu işine giriştiği belirtilerek, sözkonusu şahsın (ÖZ) Türkiye’de serbest bırakıldıktan sonra kolaylıkla ABD’ye girmesinin “Ankara’ya yollanan sahte pasaportlar kendisine geri mi verildi?” kuşkusuna yolaçtığı ifade edilmektedir.

Kendisini işadamı olarak tanıtan ÖZ’ün, ABD narkotik makamlarınca izlemeye alındığının belirtildiği haberde, adıgeçenin New York’ta 11 kilo eroin satışı gerçekleştireceğinin saptandığı, operasyondan son anda kaçtığı, muhtemelen başka bir isme düzenlenmiş sahte pasaportla ABD dışına çıktığı, ÖZ hakkında ABD’de tutuklama emri çıkarıldığı ve 95-CR1103 numarasıyla arananlar listesine alındığı bildirilmektedir.

Cumhuriyet gazetesinde “Çete Yaşar ÖZ Olayında Kilitli” başlığıyla çıkan ve Başbakanlık Teftiş Kurulu tarafından hazırlandığı belirtilen bir rapora dayandırılan bir haberde, sözkonusu raporda ÖZ’ün üzerinde bulunan ve eski İçişleri Bakanı Mehmet AĞAR’ın imzasını taşıdığı iddia edilen “silah taşıma izni” ve yeşil pasaportun sahte olmadığı kanatine varıldığı belirtilmiştir. [Cumhuriyet, 20.01.1997]

Teftiş Kurulu raporunda çete bağlanıtlarıyla ilgili iddiaların Yaşar ÖZ üzerinde odaklaştırıldığının belirtildiği haberde, yapılan incelemeler neticesinde 1994 yılının çeteleşmenin etkinliği yönünden özel bir anlam kazandığının kaydedildiği ve aynı dönemde (1994) ÖZ’ün Adana-İstanbul bağlantılı bir operasyon sonucunda yakalanmasına dikkat çekilerek, ÖZ’ün üzerindeki belgelerin sahte olmadığına işaret edildiği açıklanmıştır.

Yaşar Öz Kilit İsim, Antalya Kilit Yer

Haberde, Emniyet Genel Müdür Yardımcısı Ertuğrul OGAN hakkında İsrail’den gelen bir bölüm silah ve mühimmatı kayda geçirmediği gerekçesiyle soruşturma açıldığı, ayrıca Teftiş Kurulu raporunda İsrail’le “emniyetçilerin eğitimi” konusunda imzalanan anlaşma uyarınca eğitim kampı olarak kullanılan Antalya’nın kilit yer olduğunun belirtildiği, İstanbul DGM’si tarafından tutuklanan Ercan ERSOY’un özel tim mensuplarının amiri olarak görev yaptığı bu kampta, soruşutrma konusu olan bazı bağlantıların kurulduğu ihtimalinden hareketle, eğitim yapılan bu dönem ve eğitilen kişilerin mercek altına alınmasının önerildiği ifade edilmektedir.

Radikal gazetesinde çıkan bir haberde ise, ÖZ’ün Milas’ta “Yılmaz Petrol” isimli benzin istasyonunu İzmirli işadamı Olcay YEŞİL’den satın alarak, adını “Yaşar Petrol” olarak değiştirdiği belirtilmiştir. [Radikal, 22.01.1997]

Haberde verilen bilgilere göre, Yşar ÖZ, Olcay YEŞİL’e kendisini Düzcespor Başkanı ve Kıbrıs’taki First Merchant Bank’in sahibi olarak tanıtmış, sözkonusu satın alma işelmine dair ödemeler First Merchant Bank aracılığıyla yapılmıştır. Aynı haberde, Yaşar ÖZ’ün sahte belge işine 1991 yılında Londra’da başladığı ve Türkiye’ye geldikten sonra bizzat Tarık ÜMİT tarafından çete ilişkilerinin içine çekildiğinin belirlendiği iddia edilmiştir. Aynı haberin bir başka bölümünde ise, Yaşar ÖZ’ün, annesi Gülistan ÖZYILDIRIM, üç kızkardeşi ve yeğenleri, ayrıca dayısı Nail ÖYILDIRIM’ın eşi ve 6 çocuğunu İngiltere’ye yerleştirdiği öne sürülmüş, ÖZ’ün kızkardeşlerinden Nuran ÖZTÜRK’ün 1995 yılında Londra’nın kenar semtlerinden Soho’da bir otel odasında polis tarafından gözaltına alındığı bildirilmiştir. Yaşar ÖZ’ün ailesinin İngiltere’ye “Abhazya kökenli olma” gerekçesiyle siyasi iltica talebinde bulunduğunun belirtildiği haberde, daha evvel bu tip bir başurusu reddedilen ailenin ikinci başvurusunun da reddedilmesi halinde, onbeş güne kadar sınırdışı edileceği vurgulanmıştır.

Milliyet gazetesinde çıkan bir haberde de, araştırmalar neticesinde Tarık ÜMİT’in yeşil pasaportunu 22 Aralık 1993’te, Yaşar ÖZ’ün ise 28 Aralık 1993’te aldığının belirlendiği bildirilmiştir. [Milliyet, 23.01.1997]

Aynı gazetenin bir başka tarihli haberinde ise, Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanı Mehmet Emin ASLAN’ın Susurluk Komisyonu’nda verdiği ifadeye değinilmiş ve ASLAN’ın, Mehmet AĞAR’ın Genel Müdürlüğü döneminde kendilerine iki isme yeşil pasaport verilmesi konusunda referans olmaları yönünde talimat verdiğini, hatta AĞAR’ın işlemlerin çabuklaştırılmasını emrettiğini, bu iki pasaporttan birinin Tarık ÜMİT, diğerinin ise Yaşar ÖZ adına düzenlendiğini söylediği belirtilmiştir. [Milliyet, 31.01.1997]

Nurettin Güven

Hürriyet gazetesinde Nurettin GÜVEN ile ilgili olarak çıkan bir haberde GÜVEN’in İngiltere’de uyuşturucu kaçakçılığından yakalandığı belirtilerek şu ifadeler yerverilmiştir: [Hürriyet, 16.01.1997]

“Nurettin GÜVEN’in 1994 yılında Londra’nın Heathrow Havaalanı’nda uyuşturucu ile yakalandığı olayda, üzerinden yeşil pasaport, “emniyet uzmanı” kimliği ve susturucu çıktığı öğrenildi. Halen İngiltere’de cezaevinde bulunan Nurettin GÜVEN’in üzerinde bulunanlar, Susurluk kazası sonrası ortaya çıkan garip ilişkilerdeki kalıba tıpatıp uyuyor. GÜVEN olayı ile birlikte,

1. Susurluk kazasında olduğu gibi susturucu,

2. Yaşar ÖZ olayında olduğu gibi İçişleri Bakanlığı tarafından verilmiş resmi pasaport,

3. Yaşar ÖZ, Abdullah ÇATLI ve Haluk KIRCI olaylarında olduğu gibi emniyet uzmanı kimliği,

4. Yine bu isimlerin çoğunda olduğu gibi eroin unsurları biraraya geliyor.”

Haberde Nurettin GÜVEN isminin kamuoyunda ilk kez hayali ihracat ve bazı gasp olaylarıyla çıktığı, Malatyaspor’da bir dönem başkanlık yapan GÜVEN’in uyuşturucu alacağı sebebiyle kardeşi Kadir GÜVEN ile birlikte kaçırdıkları müteahhit Ahmet Bahadır PARLAK’ı öldürdükleri ve cesedini Büyükçekmece Gürpınar Yolu kenarına attıkları iddiasıyla 1992 yılında tutuklandığı belirtilmiş, GÜVEN’in son olarak Londra’da yeşil pasaport, susturucu, polis kimliği, uyuşturucu ve bol miktarda parayla yakalandığına işaret edilmiştir.

Yakalandığı sırada üzerinde bulunan yeşil pasaportta ABD vizesi çıktığının vurgulandığı haberde, uyuşturucu işine karışmış ve sabıka kaydı bulunan birinin ABD vizesi alabilmesi için muhtemelen nüfuzlu bir bürokratın aracı olduğu belirtilmiştir.

Haberde Nurettin GÜVEN ile Tarık ÜMİT arasında geçmişte yaşanan bir alacak anlaşmazlığından kaynaklanan bir ilişki bulunduğu, bu konuda ÜMİT ile GÜVEN arasında yurtdışında bazı görüşmelerin yapıldığı da iddia edilmiş ve Doğu PERİNÇEK’in raporuna değinilerek, raporda yeralan “Tarık ÜMİT’in ilişki kurduğu Nurettin GÜVEN ve Yaşar ÖZ isimli uyuşurucu kaçakçılarına Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından yeşil pasaport verilmiş, vize almalarında ve yurtdışına çıkmalarında kolaylıklar sağlanmıştır.” şeklindeki ifadeler belirtilmiştir.

Aynı gazetenin başka tarihli bir haberinde ise GÜVEN’in, Ahmet Bahadır PARLAK’ı öldürmek suçunun yanısıra ruhsatsız silah kullanma ve nüfus cüzdanında sahtecilik suçlarından 24 yıl hapise mahkum olduğu, ancak tutuklandıktan 8 ay sonra tahliye edildiği belirtilmiştir. [Hürriyet, 14.02.1997]

İngiliz Himayesi

Aşırı sol eğilimli Emek gazetesinde çıkan bir haberde, INTERPOL tarafından aranan uyuşturucu kaçakçısı Nurettin GÜVEN’in şirketlerini iflas ettirerek, İngiliz yasalarındaki “iflas eden şirketin geçmişi, kar ve zararının araştırılamaması” hususundan faydalanmak istediği iddia edilmiştir. [Emek, 12.02.1997]

Habere göre, Türkiye-Avrupa arasındaki uyuşturucu ticaretinde kilit isim olduğu mahkeme kararıyla tescil edilen GÜVEN, İngiliz Sunday Times gazetesinin 5 Ocak 1997 tarihli nüshasında bir İngiliz polis yetkilisinin beyanatına dayandırılarak yayınlanan “GÜVEN, bürokrasi tarafından korunuyor” şeklindeki haber ve Türkiye’deki gelişmeler nedeniyle ortadan kaybolmayı yeğlemiştir.

Haberde, İngiliz Polis Örgütü’nün GÜVEN’i Amerikan uyuşturucu piyasası ile işbirliği içinde bir kişi olarak değerlendirdiği, GÜVEN’in 1993 yılında Orlando adlı yatı ile Fransa kıyılarındaki Calais’de yarım milyon sterlin değerindeki 29 kilo eroin ile yakalandığı, 40 gün hapis yattıktan sonra serbest bırakılan GÜVEN’e gıyabında 16 yıl hapis cezası verildiği, kendisi ile birlikte yakalanan İngiliz vatandaşları Yohn WATSON ve Roy Arthur KEARNEY’nin ise 8’er yıl hapis cezası aldıkları belirtilmiştir.

Fransa’nın Boulogne kenti Kamu Güvenlik Şefi Yardımcısı Dominique Boiron’un, İngiltere’nin GÜVEN’i bulup kendilerine getirmesi gerektiğini söylediği belirtilen haberde, Nurettin GÜVEN’in İstanbul’da kaldığı süre içinde paralarını İsviçre’deki bankalara yatırdığı, ayrıca 1990 yılında Avusturya’nın Graz şehrinde iki Lübnanlı’ya sattığı eroinin karşılığı olan 1.2 milyon doları da İsviçre bankalarına yatırdığı, GÜVEN’in Avusturya’ya gidip geldiği sıralarda Hüseyin BAYBAŞİN, Abdullah ÇATLI, Oral ÇELİK gibi isimlerin de Avusturya’yı “pazar tuttukları” iddia edilmiştir.

Haberde, ayrıca, Kuzey Londra Enfield bölgesindeki Hadley Wood semtinin Beach Hill sokağında bir evi bulunan GÜVEN’in DENA adlı şirketinin de aynı bölgede olduğu, şirketinin faaliyet alanlarının taşımacılık, ithalat ve ihracat olarak kaydedildiği, bu faaliyet alanlarının uyuşturucu işine denk düştüğü öne sürülerek, BAYBAŞİN tarafından bir dönem avukatlığını yaptığı iddia edilen ve MİT görevlisi olduğu belirtilen Avukat Necdet KÜÇÜKTAŞKINER ile Nurettin GÜVEN arasında bir ilişki olduğu savunulmuştur.

Nurettin GÜVEN’in 4 Nisan 1995 tarihinde kurduğu DENA International Trading Ltd. adlı şirketin yöneticiliğine eşi Alex GÜVEN’i (adını daha sonra Alev yapıtğı belirtiliyor), ikinci yöneticiliğine ise Mustafa IŞIK’ı getirdiğinin belirtildiği haberde, şirketin İngiltere Şirketler Odası’na “03288410” numara ile kayıtlı olduğu belirtilmiş, GÜVEN’in ilk şirketinin de bulunduğu DENA House isimli binada, DENA Import Export adlı ikinci bir şirket daha kurduğu, bu şirketin kayıt numarasının ise “03041326” olduğu ifade edilmiştir.

“Kısacası Fransa ile İngiltere GÜVEN’e dokunamıyor ve Türkiye durumdan memnun gözüküyor” ifadesinin kullanıldığı haberde, son olarak, GÜVEN’in İngiltere’nin hangi çıkarlarına hizmet ettiği, Türkiye Elçiliği’nin bu işteki rolü, elçilik görevlilerinin uyuşturucu trafiğinde rol alıp almadıkları gibi soruların gündeme geldiği belirtilmiştir.

Hayali İhracata Finansman

Hürriyet gazetesi ise, Nurettin GÜVEN ile yapılan bir röportajı yayınlamış, GÜVEN , röportajda hayali ihracatın finansörlüğünü yaptığını, İran’dan kaçan İranlıların Amerikan bankalarına yatırdıkları paraları İsviçre’ye transfer edip, bir kısmını Türkiye’ye göndermek suretiyle hayali ihracata finansman sağladığını, bu yolla Türkiye’ye 50 milyon dolar transfer ettiğini, yeşil pasaportunu “MİT ajanı” Tarık ÜMİT’ten 60 bin dolar karşılğında aldığını, devlet içindeki çetenin “öldürülecekler listesinde” 16. sırada bulunduğunu iddia etmiştir. [Hürriyet, 13.02.1997]

Kendisinin de sözkonusu listede bulunduğunu Ömer Lütfü TOPAL’dan öğrendiğini ve TOPAL’ın 17 milyon dolar ödemiş olmasına rağmen öldürüldüğünü söyleyen GÜVEN, İstanbul’dan karayoluyla 1993 yılında ayrıldığını, aynı yıl ölen dayısının cenaze törenine katılmak için döndüğünü, bu arada öldürülen Behçet CANTÜRK’ün de cenaze törenine katıldığını, cenaze sırasında iki sivil polisin kendisini yakaladığını ve Gayrettepe’deki Emniyet merkezinde 5 saat işkence gördüğünü öne sürmüştür.

Tarık ÜMİT ile 1987 yılında, Hasan KUŞ adlı arkadaşına borcunu ödemeyen Hacı Bedi CİHANER’i koruyan kişi olduğu için tanıştığını belirten GÜVEN, ÜMİT ile en son kaybolmasından bir hafta evvel görüştüğünü, BAYBAŞİN ile İstanbul Çakıl Gazinosu’nda kurulan bir arkadaşlığı bulunduğunu söylemiştir.

GÜVEN, röportajda, adının karıştığı kara para operasyonları ile ilgili olarak ise, Şah döneminde bakanlık yapmış ve devrim sonrasında ABD’ye yüklüce para kaçırmış tanıdığı bazı İranlıların Amerikan bankalarında 1.5 milyar dolardan fazla paraları olduğunu, muhasebesi eski ABD Dışişleri Bakanı Henry KISSINGER tarafından tutulan bu paraların %2’lik bir faizle işletildiğini, MENTEŞOĞLU Kardeşler ve Turan ÇEVİK gibi hayali ihracat yapanların ise, yurtdışından Türkiye’ye döviz girdisine gereksinim duyduklarını, kendisinin İranlıların parasını önce İsviçre’ye sonra Türkiye’ye hayali ihracat karşılığı olarak havale ettiğini, paranın daha sonra iade edildiğini, İranlıların bu işlemden kazancının, kara paralarını aklamak için Türkiye’de yatırım yapmak olduğunu iddia etmiştir.

GÜVEN, İstanbul’da eski Sanayi ve Ticaret Odası Başkanı Sezai DIBLAN aracılığıyla Antonio VUDEREL isimli bir İtalyanla tanıştığını, İtalya’da şirketi bulunan VUDEREL kanalıyla İtalyan hükümetinden yabancı sermaye getirme karşılığında 80 milyon dolar kredi almayı planladıklarını, bu iş için 500 bin dolar gönderdiğini, ancak VUDEREL’in Selim EDES ile anlaşıp 80 milyon dolarlık krediyi aldığını, bu para ile ESKA İnşaat şirketini büyüttüğünü, ayrıca Emlakbank eski Genel Müdürü Engin CİVAN’la anlaşıp, 50 milyar liralık bir arsayı bankaya 270 milyara satacaklarını, bu iş için 30 milyar komisyon verdiğini, ancak son anda vazgeçtiğini öne sürmüştür.

Günaydın gazetesinde “İngiliz Usülü Susurluk” başlığıyla yayınlanan bir haberde de, Uğur DÜNDAR’ın hazırladığı “Arena” programında Nurettin GÜVEN ile yapılan röportaja atıfta bulunularak “Batının gerçek yüzünü gün ışığına çıkaran korkunç gerçek, ‘yeşil pasaportlu hayali ihracatçı’ Nurettin GÜVEN tarafından açıklandı” ifadesi kullanılmış ve GÜVEN’in, İngiliz polisinin uluslararası uyuşturucu kaçakçılarıyla ortak iş yaptığı, buna göz yuman siyasetçilerin de, kaçakçılıktan Türkiye’yi sorumlu tuttukları yönündeki idddialarına yerverilmiştir. [Günaydın, 17.02.1997]

İngiliz Polis Şefleri Kaçakçılarla Bağlantılı

GÜVEN, röportajda İngiliz emniyetinde üst düzey görev yapan 5 polisin uyuşturucu kaçakçılarıyla bağlantısı olduğunu, bu polislerden birinin ünlü bir kaçakçı ile aynı masada yemek yerken yakalandığını kaydetmiş, ancak isim vermekten kaçınmıştır. Haberde, İngiltere’de 2 silah ve 3 sahte pasaportla yakalandıktan sonra 9 ay hapis yatan Nurettin GÜVEN’in Fransa’da 29 kilo eroinle yakalanan iki İngiliz’in ifadeleri yüzünden Fransız mahkemeleri tarafından 16 yıl hapis cezasına çarptırıldığı, Interpol tarafından da kırmızı bültenle aranmasına ve Fransız makamlarının ısrarına rağmen İngiltere tarafından iade edilmediği, İngiltere’de elini kolunu sallayarak normal yaşantısını sürdürdüğü ifade edilmiştir.

Hüseyin Baybaşin

Basında Mehmet AĞAR ile Şükrü BALCI’nın kendisine diplomatik pasaport temin ettiklerini, beraber uyuşturucu kaçakçılığı yaptıklarını, bu nedenle de Emniyet tarafından korunduğunu öne süren Hüseyin BAYBAŞİN hakkında da birçok iddia mevcut.

Akşam gazetesinde BAYBAŞİN ile ilgili olarak yayınlanan haberde, Almanya Frankfurt Eyaleti 17. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Rolf SCHWALBE’nin Türkiye’yi uyuşturucu kaçakçılığına göz yummak ve Dışişleri Bakanı Tansu ÇİLLER’i de uyuşturucu kaçakçılarıyla ilişki içinde olmakla suçlayan kararının, terör örgütü PKK’nın lideri Abdullah ÖCALAN’ın talimatı doğrultusunda, örgütün uyuşturucu kaçakçılığı işlerini yürüten Hüseyin BAYBAŞİN’in Alman Yeşiller Partisi ve Türkiye’deki medyanın bir bölümünün desteği ile hazırladığı bir komplo olduğunun ortaya çıkarıldığı iddia edilmiştir. [Akşam, 24.02.1997]

Türkiye’yi uyuşturucu kaçakçılığına göz yummakla suçlayan Alman hakimi, 1996 yılında ele geçirilen uyuşturucuların yalanladığının belirtildiği haberde, 1996 yılı içinde Türkiye’de PKK örgütü ile bağlantılı olarak 11.163 kg esrar, 3.891 kg eroin, 1.058 kg baz morfin, 127 kg afyon sakızı, 12 kg kokain, 245.275 adet Captagon ve 250 kg hint keneviri ele geçirildiği ve 4.019 kişinin yakalandığı bildirilmiştir.

Gazetelerde ayrıca çeşitli tarihlerde, Türkiye’nin Hollanda’dan uyuşturucu kaçakçılığı suçundan aranan BAYBAŞİN’in iadesini talep ettiği, ancak Hollanda’nın sözkonusu başvuruları Türkiye’de insan hakları ihlalleri olduğu gerekçesiyle reddettiği belirtilmiştir. [Sabah, 28.01.1997 ve Hürriyet, 15.02.1997]

Milliyet gazetesinde çıkan bir haberde, 1996 yılı içinde sahte İngiliz vizeli bir pasaport kullanmak suçundan Hollanda’da tutuklanan BAYBAŞİN’in Türkiye’ye iadesinin alt mahkemece kabul edildiği, ancak BAYBAŞİN tarafından bir üst mahkemeye götürülen davada, “Türkiye’de suçlulara işkence yapılıyor” gerekçesiyle üst mahkemenin nihai kararı vermek üzere davayı Adalet Bakanlığı’na tevdi ettiği, alt mahkeme tarafından şartlı olarak tahliye edilen BAYBAŞİN’in bu gelişmeler üzerine İngiltere’ye geçtiği belirtilmiştir. [Milliyet, 17.02.1997]

Yeni Yüzyıl gazetesinde bir haberde, Türkiye ve INTERPOL tarafından üç yıldır kırmızı bültenle aranan BAYBAŞİN’in Birleşmiş Milletler Kürt Hareketleri İzleme Komitesi’nin etkili olduğu bir kararla Hollanda’dan vatandaşı olduğu İngiltere’ye gönderileceği belirtilmiştir. [Yeni Yüzyıl, 24.01.1997]

Haberde, yurtdışındaki DEP’lilerin BM Kürt Harketleri İzleme Komitesi nezdinde girişimde bulunduğu ve BAYBAŞİN’in kaçakçı değil “Kürt İşadamı” olduğunu söyledikleri belirtilmiştir.

Emniyet Genel Müdürlüğü Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Dairesi Başkanı Tuncay YILMAZ ise yaptığı açıklamada, uyuşturucu kaçakçılığı suçlamasıyla INTERPOL tarafından aranan Hüseyin BAYBAŞİN’in İngiliz polisince ajan olarak kullanıldığını, geçen yıl Mart ayında Hollanda’da yargılanması sırasında BAYBAŞİN’in iadesinin talep edildiğini, mahkemenin Türkiye’nin iade istemini yerinde gördüğünü, BAYBAŞİN’in kararın temyizi için bir üst mahkemeye başvuruda bulunduğunu, uzun bir bekleyişten sonra Aralık ayında kararın bozulduğunu, üst mahkemenin iade talebini reddettiğini ifade etmiştir. [Cumhuriyet, 28.01.1997]

Günaydın gazetesinde çıkan bir haberde de, Hollanda’da basında “Türkiye’nin en büyük eroin kaçakçısı” olarak nitelendirilen BAYBAŞİN’in Hollanda devleti tarafından istekleri doğrultusunda konuşturularak Türkiye’ye karşı koz olarak kullanıldığı, iadenin reddedilmesi yönündeki kararın gerçek sebebinin bu olduğu iddia edilmiştir. [Günaydın, 18.02.1997]

Haberde “BAYBAŞİN’in Yalanları” başlığıyla şu ifadeler yerverilmiştir:

“Hüseyin BAYBAŞİN, Hollanda hükümetinin koruyucu kanatları altında polisleri suçlamayı bitirdikten sonra, Özer ÇİLLER, Turgut SUNALP, Süleyman DEMİREL ve Ali ŞEN’i de listesine kattı. Hatta daha ileriye giderek, kendisinin ‘devlet görevlisi’ olduğunu söyledi. Lucky-S gemisinde yakalanan eroinin kendisine ait bölümünü devlet adına götürdüğünü de ileri sürdü.

Şimdi bu mantığa göre devlet, Hüseyin BAYBAŞİN’i görevlendirerek yurtdışına eroin gönderiyor. Daha sonra da kendi gönderdiği eroini yakalayarak, görevlisini sanık sandalyesinde oturtmaya çalışıyor. Ayrıca bu suçtan aranan BAYBAŞİN’in Hollanda’dan Türkiye’ye iadesini istiyor. Ancak devlet görevlisi BAYBAŞİN, Hollanda mahkemelerine ‘Türkiye’de bana işkence yaparlar’ diyerek iadesini engellemeye çalışıyor.

...Hollanda Hükümeti’nin BAYBAŞİN’den daha uzun süre yararlanmayı düşündüğü anlaşılıyor. Bir Hollanda gazetesi, BAYBAŞİN’le yaptığı röportajdan sonra ‘Avrupa’nın en büyük eroin kaçakçısı’ deyimini kullanıyor. Eroin kaçakçısı, bu trafiğin yöneticisi BAYBAŞİN, Hollandalılar’a hayırlı olsun demekten başka birşey kalmıyor.”

Turgay CİNER ve HAVAŞ

Aydınlık gazetesinde “Çiller-AĞAR Örgütünün Gizli Şirketi HAVAŞ: Eroin Aktarma İstasyonu” başlığıyla yayınlanan bir haberde, 1993-1994 yılları arasında dört Türk Hava Yolları teknisyeninin Avrupa havaalanlarında uyuşturucu ile yakalandıkları (Şenol TUNÇ, Sadık KARA, Süleyman HANİLCİ, Mustafa AKMAN), verdikleri ifadelerde Ömer Lütfü TOPAL adına çalıştıklarını söyledikleri, kurye olarak teknisyen bulmanın zorluğundan ötürü uyuşturucu ticareti için havaalanlarında bir merkez, bir üs edinmek isteyen TOPAL’ın özelleştirme kapsamındaki HAVAŞ’ın ihalesine girdiği ve firmanın %53’lük hissesi için 100 milyon dolarla en yüksek fiyatı verdiği iddia edilmiştir. [Aydınlık, 22.12.1997]

Haberde, TOPAL’ın bu girişiminin dönemin Emniyet Genel Müdürü Mehmet AĞAR tarafından engellendiği, AĞAR’ın, INTERPOL’den TOPAL ile ilgili olarak uyuşturucudan hüküm giydiği yolundaki belgeyi temin ederek, basına sızdırdığı, ayrıca “ABD HAVAŞ’a Talip TOPAL Konusunda Türkiye’yi Uyardı” haberini ortaya attığı, “dolar basan” bir işletmenin bu şekilde, AĞAR’ın yönlendirmesiyle bir senelik karından daha az bir fiyat karşılığında YAZEKS adlı bir firmaya satıldığı ve Yazeks’in Park Holding bünyesinde bir firma olduğu belirtilmiştir.

Park Holding’in sahibinin Turgay CİNER olduğunun belirtildiği haberde, Mehmet AĞAR’ın kardeşi, aynı zamanda Turgay CİNER’in askerlik arkadaşı Yunus AĞAR’ın, hem Park Holding, hem de Yazeks’in yönetim kurulunda bulunduğu, AĞAR kardeşlerin Park Holding’in gizli ortakları olduğu, Turgay CİNER’in ÇİLLER’lerin yalı komşusu olduğu, Yunus AĞAR’ın CİNER ile birlikte çalışmadan evvel DİNÇKÖK ailesinin yanında çalıştığı, DİNÇKÖK ailesi tarafından işletilen Akmerkez’de Yunus AĞAR’a ait bir dükkanın bulunduğu ve sözkonusu dükkanın Alaattin ÇAKICI’nın kardeşine ait dükkan ile komşu olduğu öne sürülmüştür.

Haberde Turizm Bakanı Bahattin YÜCEL’in de CİNER ile irtibatlı olduğu, YÜCEL’in CİNER ile DSP Milletvekili Hüsamettin ÖZKAN kanalıyla tanıştığı, bakan olması karşılığında RefahYol koalisyonuna karşı çıkmayan YÜCEL’in 1.5-2 milyon dolar civarındaki ticari sıkıntısının Mehmet ÜSTÜNKAYA’nın da devreye girmesiyle CİNER tarafından, Garanti Bankası’ndaki hesabından giderildiği iddia edilmiştir.

CİNER’in iş dünyasında BEZMEN’lere ait Mensucat Santrali satın alarak yükseltildiğinin belirtildiği haberde, CİNER’in sözkonusu firmayı, ihalede Drej Ali’nin diğer alıcıları safdışı bırakmasıyla, çok ucuza kapattığı, Kilyos’ta büyük arazileri bulunan CİNER’in, Hopa Limanı ihalesini de kazanarak limanı 30 yıl işletme hakkını elde ettiği, HAVAŞ’ın Yazeks’e geçişinden sonra, Türkiye -Türk Cumhuriyetleri arasındaki tüm uçakların hizmetini HAVAŞ’ın yaptığı, yolcu sayısında bir artış olmamasına rağmen, çok sayıda uçak kalktığı ve uçakların yükünün fazla olduğu, sözkonusu fazla yükün muhteviyatının, denetimin Yazeks’te olmasından dolayı, bilinmediği, Yazeks’in Genel Müdürü Ökkeş ÖZUYGUR’un şimdiki adı Özelleştirme İdaresi Başkanlığı olan Kamu Ortaklığı İdaresi’nin (KOİ) eski Başkanı, HAVAŞ Yönetim Kurulu üyelerinden Süleyman YAŞAR’ın ise, KOİ eski Başkan Yardımcısı olduğu ifade edilmiş, Özelleştirme İdraesi’nin HAVAŞ’ın satışında, satış fiyatı ve yatırım harcamaları açısından kamu yararını değil, özel şirketi koruduğu öne sürülmüştür.

Aydınlık gazetesi Ersin ORTAÇ isimli bir şahsın ifadesine dayanarak, Turgay CİNER - Özer ÇİLLER arasındaki ilişkiye dair bir haber yayınlamıştır. [Aydınlık, 12.01.1997]

Haberde, Ersin ORTAÇ’ın kendisini 2 Ağustos 1996 tarihinde Beylerbeyi’nde vurdurtan kişinin CİNER olduğu yönündeki ifadesine yerverilmiş, ORTAÇ’ın Bodrum Bitezyalısı’ndaki 10.000 m2’lik arsasının satışı konusunda Yazeks’in ortaklarından Mehmet ATMACA ile anlaşarak protokol imzaladığı, protokolde ATMACA’nın ORTAÇ’a 25.000 dolar kapora vermesi, 15 Mayıs 1995 tarihinde İş Bankası Taksim Şubesi’ne 790.000 dolar bloke edilmesi, 26 Mayıs 1995 tarihinde Bodrum Tapusu’nda tescil yapılmasını müteakip sözkonusu meblağın serbest bırakılması üzerinde anlaşıldığı, ancak 15 Mayıs 1995 tarihinde İş Bankası Taksim Şubesi’nden gelen 790.000 doların bloke edildiğine dair yazıda isim bulunmaması üzerine ORTAÇ’ın kuşkulandığı, ayrıca protokolün Yazeks’teki nüshasında tapudaki tescil tarihinin 16 Mayıs 1995 olarak değiştirildiği, bu olaylar üzerine ORTAÇ ile Yazeks’in ortakları Mehmet ATMACA ve Turgay CİNER’in arasının bozulduğu öne sürülmüştür.

23 Mayıs 1995 tarihinde Bodrum mahkemesinde arsa için tedbir kararı alındığının belirtildiği haberde, CİNER’in Güvener Holding’in sahibi Halil GÜVENER’i araya sokarak ORTAÇ’a arsa için yeni teklifler getirdiği, ancak anlaşma sağlanamadığı, akabinde CİNER’in ORTAÇ’ı tehdit etmeye başladığı, ORTAÇ’ın bu tehditler karşısında 28 Mayıs 1996 tarihinde CİNER hakkında Üsküdar Savcılığı’na ihbarda bulunduğu, 2 Ağustos 1996 tarihinde de ORTAÇ’ın vurulduğu, balistik incelemede ORTAÇ’ın vurulduğu silahın İrfan GENÇ adlı bir şahıs adına kayıtlı olduğu, ancak polisin ısrarları karşısında Necdet ATIŞ adlı bir şahsın cezaevine konduğu ifade edilmiştir.

Haberde, Mehmet ATMACA’nın Mart 1996’da Ersin ORTAÇ’ı ziyaret ettiği, bu ziyaret sırasında ATMACA’nın ORTAÇ’a, CİNER’in sözkonusu arsa üzerinde HAVAŞ’a ait bir otel yapmayı planladığını, bu otelde CİNER ile Özer ÇİLLER’in ortak olacaklarını söylediği iddia edilmiştir. ORTAÇ, Aydınlık gazetesindeki diğer iddialarında CİNER’in servetini kara para ile sağladığını, ayrıca CİNER’in Mehmet AĞAR ve Özer ÇİLLER’le ilişkilerinin iş dünyasındaki yükselişinde etkili olduğunu söylemiştir.

Tarık Ümit - First Merchant Bank

Hürriyet gazetesinde First Merchant Bank sözkonusu banka ile ilgili olarak “İşte Tarık ÜMİT’in Para Aklama Bankası” başlığıyla çıkan haberde, Astsubay Ahmet ALTINTAŞ’ın Susurluk Komisyonu’nda yaptığı açıklamalara yerverilmiş, ALTINTAŞ’ın “Orta Asya’daki uyuşturucu parası, Kazakistan üzerinden Tarık ÜMİT’in bankasında aklanmış, sorun buradan çıkmış” dediği belirtilmiştir. [Hürriyet, 15.01.1997]

Tarık ÜMİT’in kara para aklama merkezi olarak kullanılan KKTC’deki First Merchant Bank’in offshore bankacığı (kıyı bankacılığı) yaptığının belirtildiği haberde, bankanın bu hususiyeti nedeniyle KKTC’de mevduat toplayamadığı, KKTC dışından gelen paraların rahatlıkla bu bankaya yatırılabildiği ifade edilmiştir.

Haberde, ayrıca Tarık ÜMİT’in Engin CİVAN ile olan ilişkisine de yerverilmiş, finans piyasalarında Engin CİVAN’ın şirketi olarak bilinen Moneytron adlı şirkette Gürkan TUFANOĞLU ile birlikte Hakkı Yaman NAMLI’nın da ortak olarak gözüktüğü, 1991 yılında kurulan Moneytron’un 1993 yılında kapatılması sonrasında, 1993 yılı sonlarına doğru First Merchant Bank’in kurulduğu, bankanın başına da Hakkı Yaman NAMLI’nın getirildiği kaydedilmiştir.

Arena programında gündeme getirilen “5 milyar dolarlık Vatikan parası” ile ilgili iddiaların da incelendiği haberde, Avrupa ülkelerinde Vatikan için toplanan paraların 50 -100 milyon dolarlık partiler halinde First Merchant Bank’e yatırılması, bu paraların toplamının 5 milyar doları bulması sonrasında, paraların Türkiye hariç diğer ülkelere transfer edilmesi, transfer işlemnlerinde Vatikan isminin geçmemesinin planlandığı, ancak daha sonra anlaşmanın bozulduğu, Vatikan’ın son anda bu karardan vazgeçtiği öne sürülmüştür.

Haberde, bankanın toplam sermayesi, hisse dağılımı ve yönetim Kurulu oluşumu hakkında da bilgi verilmiştir. Bu bilgilere göre bankanın sermayesi Kasım 1995’te 3 milyon dolara yükseltilmiş, hisse sayısı ise 10.000’den 60.000’e çıkarılmıştır. 29 Nisan 1995’te de bankanın Rus ortağı Valeri KOUBAREV 4.999 hissesinden 4.998’ini, Türkan NAMLI ise 1.000 hissesinden 999’unu İrlanda merkezli Standart Finance Ltd.’ye devretmiştir.

Temmuz 1996 kayıtlarına göre yönetim kurulu Hakkı Yaman NAMLI, Ahmet Cemal NAMLI ve Cenk ERMİYA’dan oluşan bankanın hisse dağılımı ise, son şekliyle şöyledir:

Standart Finance Ltd.-İrlanda, 55.997 hisse
Ömür ÖZÇELİK, 2.495 hisse
Tarık ÜMİT, 1.500 hisse
Nur İNUĞUR, 2 hisse
Türkan NAMLI, 1 hisse
Şirin BERK, 1 hisse
Ahmet Cemal NAMLI, 1 hisse
Ahmet Nedim NARLI, 1 hisse
Gül Şeyma SECER, 1 hisse
Valeri KOUBAREV, 1 hisse

Ağar, Gölge Patron mu?

Radikal gazetesinde ise “AĞAR, Gölge Patron mu?” başlığıyla yayınlanan haberde, bankanın en büyük Türk ortağı Ömür ÖZÇELİK’in kardeşi Ümit ÖZÇELİK’in, Mehmet AĞAR’ın makam şoförü olduğu iddiasına yerverilmiş ve Astsubay ALTINTAŞ’ın Orta Asya’dan gelen uyuşturucu parasının toplandığı adres olarak gösterdiği bankayla, aynı bölgede (Orta Asya) uyuşturucu trafiğini elinde tutan en önemli isimlerden biri olarak gösterilen Ömer Lütfü TOPAL’ın da alakalı olabileceği ihtimali gündeme getirilmiştir. [Radikal, 16.01.1997]

Zaman gazetesindeki bir haberde Ümit UTKU, TOPAL’ın İsrail’den kumarhanelerine getirmek istediği 4.000 turist için KTHY’ye başvurduğunu, kendisinin de bu turistlerin yarısını Kuzey Kıbrıs’taki Jasmine Court Oteli’nin TOPAL’a ait kumarhanesine götürmesi şartıyla tenzilat bile yapabileceğini söylediğini belirtmiştir. [Zaman, 26.02.1997]

Aynı haberde, UTKU’nun Jasmine Court Oteli’nin satış işleminde Asil NADİR ile TOPAL arasında aracılık yaptığına dair bir iddia da mevcut olmakla beraber, UTKU bu iddiayı kesinlikle reddetmiştir.

Radikal gazetesindeki haberde, bankanın, Nisan ve Kasım 1995’teki son sermaye yapısı değişikliğinden önce, en büyük ortağı durumunda olan Rus Valeri KOUBAREV’in ise daha önce Türkiye’de görevli bir KGB mensubu olduğuna dair bazı iddialar bulunduğu belirtilmiş, hissedarlardan Nur İNUĞUR’un Tarık ÜMİT’in kaybolduğu tarihe kadar beraber yaşadığı sevgilisi olduğu öne sürülmüştür.

Radikal gazetesindeki bu iddialar üzerine bankanın Yönetim Kurulu Başkanı ve Genel Müdürü Dr. Hakkı Yaman NAMLI aynı gazeteye bir açıklamada bulunmuş, Tarık ÜMİT ve Ömür ÖZÇELİK’in kurumlarında hiçbir şekilde yetkili olmadıklarını, imza yetkisine haiz olmadıklarını, Tarık ÜMİT’i kastederek bir kuruluşta %2 hissesi olan birinin, o kuruluşu kendi şahsi amaçları doğrultusunda kullanmasının fiilen ve hukuken imkansız olduğunu belirtmiştir. [Radikal, 17.01.1997]

Enis BERBEROĞLU ise, Hürriyet gazetesinde iki gün ardarda yayınlanan köşe yazılarında Tarık ÜMİT, Engin CİVAN, Hakkı Yaman NAMLI, Moneytron firması ve First Merchant Bank konularına değinmiştir.

Enis BERBEROĞLU ilk yazısında, Selim EDES’in Engin CİVAN’a verdiği rüşveti geri alması için ilk olarak Tarık ÜMİT ile anlaştığını, Tarık ÜMİT’in Engin CİVAN’ı kaçırarak 2 milyon dolar tahsil etmeyi planladığını, ancak bu plandan son anda vazgeçildiğini, Engin CİVAN ile Tarık ÜMİT arasında bir başka bağlantı daha bulunduğunu, CİVAN’ın Emlak Bankası’ndan ayrıldıktan sonra Türkiye’de tuttuğu parasını Hakkı Yaman NAMLI’nın başında bulunduğu Moneytron’un yönettiğini, NAMLI’nın daha sonra First Merchant Bank’te Tarık ÜMİT ile ortak olduğunu belirtmiştir. [Hürriyet, 27.02.1997]

BERBEROĞLU, ikinci yazısında ise, Hanefi AVCI’nın Susurluk Komisyonu’na verdiği ifadeye yervermiş ve AVCI’nın iddialarını şöyle özetlemiştir: [Hürriyet, 28.02.1997]

“1. Hakkı Yaman ve Tarık ÜMİT iş ortağı...Yine Hakkı Yaman, Engin CİVAN’la iş arkadaşı.

2. Tarık ÜMİT ortadan kaybolunca devreye Mehmet EYMÜR girdi...Hanefi AVCI’ya göre Mehmet EYMÜR, Tarık ÜMİT’in bankasına başka bir isimle ortak...

3. Hakkı Yaman, yine AVCI’nın Komisyon ifadesine göre Mehmet EYMÜR’le tanışık...Ama Tarık ÜMİT olayından sonra yolları ayrılıyor.”

BERBEROĞLU yazısının son bölümünde Tarık ÜMİT’in Engin CİVAN’ı kaçırma talimatını kimden aldığının sorgulanması ve KKTC’deki bankanın ana hissedarı gözüken Standart Finance Ltd’nin ortaklarının kim olduğunun araştırılması gerektiğini belirtmiştir.

Mehmet Ali Yaprak

Gazetelerde, Hanefi AVCI’nın, Susurluk Komisyonu’na verdiği ifadede YAPRAK’ı ilk kaçıran grubun Emniyet içindeki oluşuma dahil İbrahim ŞAHİN liderliğindeki grup olduğunu, ikinci kez kaçıran grubun ise MİT içindeki oluşuma dahil kişilerin oluşturduğu grup olduğunu, ikinci kez kaçırılışında MİT’e dahil kişilerin oluşturduğu grubun, İbrahim ŞAHİN ve adamlarının haraç alıp almadıkları konusunda YAPRAK’ı sorguladıklarını söylediği iddia edilmiştir. Adalet Bakanı Şevket KAZAN ise YAPRAK’ın “Captagon” adlı seks ilacının rant paylaşımı nedeniyle kaçırıldığını açıklamıştır. [Cumhuriyet, 12.02.1997]

Cumhuriyet gazetesinde Mehmet Ali YAPRAK ile ilgili olarak çıkan haberde ise, silah ruhsatı almak için Gaziantep Valiliği’ne başvuran YAPRAK hakkında, Valiliğin Emniyet Genel Müdürlüğü’ne yaptığı bilgi edinme başvurusuna, Em. Gn. Md.’nin 22 Eylül 1993 tarihinde verdiği yanıt yayınlanmıştır. [Cumhuriyet, 17.01.1997]

Em. Gn. Md.’den gelen yazıda, YAPRAK ile ilgili olarak emniyet arşivlerinde şu bilgilere rastlandığı kaydedilmiştir:

23 Mayıs 1975 tarihinde “ruhsatsız tabanca ve mermi bulundurmak” suçundan dolayı Bakırköy 2. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 1981/308 sayılı kararı ile 10 ay hapis ve ağır para cezası ile cezalandırılmıştır.

12 Temmuz 1988 tarihinde “uyuşturucu madde imaline teşebbüs” suçundan Diyarbakır 3. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 1988/182 sayılı kararıyla delil yetersizliğinden beraat etti.

9 Eylül 1985 tarihinde “müessir fiil” suçundan Gaziantep Cumhuriyet Savcılığı’nın 1985/4487 sayılı kararı ile takipsizlik kararı verildi.

Diyarbakır Emniyet Müdürlüğü Narkotik Şube Müdürlüğü’nde 10 Temmuz 1988 tarihinde “2313 sayılı kanuna muhalefet, eroin yapımında kullanılan madde kaçakçılığı” suçundan hakkında işlem yapıldı.

Diyarbakır Emniyet Müdürlüğü Narkotik Şube Müdürlüğü’nde 22 Ağustos 1988 tarihinde “eroin imal etmek” suçundan yakalandı ve hakkında üç kez işlem yapıldı.

Diyarbakır Emniyet Müdürlüğü Narkotik Şube Müdürlüğü’nde 26 Eylül 1988 tarihinde “eroin imal etmek ve satmak” suçundan hakkında iki kez işlem yapıldı.

Gaziantep Emniyet Müdürlüğü’nde 16 Eylül 1985 tarihinde “İslami Cihad Örgütü’ne tehditle para toplamak” suçundan hakkında iki kez işlem yapıldı.

Ancak emniyetten gelen yazıda, YAPRAK hakkındaki bu olaylarla ilgili mahkeme kararlarının ibraz edilmediği de bildirilmiştir. Em. Gn. Md. bu suçlamalar nedeniyle Mehmet Ali YAPRAK’a silah satın aldırılarak, taşıma veya bulundurma ruhsatı verilmesinin mümkün olmadığını kaydetmiştir.

MİT Değerlendirme Yazısı

Susurluk kazası akabinde, Milli İstihbarat Teşkilatı’nın Başbakan Necmettin ERBAKAN’a “Kazayla Birlikte Gündeme Gelen Şahısların Listesi” adı altında 58 kişiden oluşan bir evrak verdiğine dair bazı iddialar gündeme gelmiştir. [Hürriyet, 24.12.1996 ve Cumhuriyet, 27.12.1996]

Gazetede yeralan iddialarda sözkonusu 58 isimden bazıları şunlardır:

Ayvaz GÖKDEMİR, Ayhan AKÇA, Ömer KAPLAN, Ziya BANDIRMALIOĞLU, Haluk (soyadı belirlenemedi), Alper (soyadı belirlenemedi), Yüzbaşı Hüseyin PEPEKAL (ordudan uzaklaştırıldı), Zeki (soyadı belirlenemedi), Mehmet (soyadı belirlenemedi), Mami (soyadı belirlenemedi), Haluk KIRCI, Abdurrahman BULDAY veya BUĞDAY, Tansu ÇİLLER, Özer ÇİLLER, Mehmet AĞAR, Alaattin ÇAKICI, Abdullah ÇATLI (ölü), Sedat Edip BUCAK, Sami HOŞTAN, Sedat PEKER, Mehmet GÖZEN, Ali YASAK, Korkut EKEN, İbrahim ŞAHİN, Selim GÖSTERİŞLİ, Hüseyin BAYBAŞİN, Tarık ÜMİT (ölü), Savaş BULDAN (ölü), Askar SİMİTKO (ölü), Kemal DEMİRAL, Rıdvan KOCAMAN, Uğur BALİÇ, Mesut (soyadı belirlenemedi), Gonca US (ölü), Ercan ERSOY, Oğuz YORULMAZ, Soner TEPEKULE, Şener (soyadı belirlenemedi), Hüseyin DUMAN, Matild MANUKYAN, Yusuf EKİN, Hacı KARAY (ölü), Adnan YILDIRIM (ölü), Medet SERHAT (ölü), Ömer Lütfü TOPAL (ölü), Bülent ÖZTÜRKMEN, Mehmet URHAN, Ahmet Cem ERSEVER (ölü), Musatafa DENİZ (ölü), Neval BOZ (ölü), Tevfik AĞANSOY (ölü), Sedat DEMİR, Hüseyin KOCADAĞ (ölü), Lazım ESMAEİLİ (ölü), Behçet CANTÜRK (ölü).

Cumhuriyet gazetesinin konu ile ilgili haberinde Fethullah GÜLEN’in de sözkonusu listede 59. isim olarak yeraldığı iddia edilmiştir.

Uyuşturucu – PKK Bağlantısı

Yeni Şafak gazetesinde çıkan bir haberde de, INTERPOL raporuna dayanılarak Avrupa’daki uyuşturucu trafiğinin arkasında PKK terör örgütüyle organik bağı bulunanların olduğu belirtilmiş, sözkonusu trafiğin PKK’nın Almanya, Hollanda, İtalya ve İspanya’da üslenmiş adamları tarafından yönlendirildiği ifade edilmiştir. [Yeni Şafak, 31.01.1997]

Enis BERBEROĞLU Hürriyet gazetesindeki köşe yazısında aynı INTERPOL raporu, Uluslararası İlişkiler Ajansı’nın (INAF) Paris çıkışlı raporu ve Emniyet Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Dairesi eski Başkanı ve Mersin Emniyet Müdürü Tuncay YILMAZ’ın beyanatına atıfta bulunmak suretiyle eroin ticareti, bu ticarette aşiretlerin rolü ve PKK’ya katkılarını incelemiştir. [Hürriyet, 26.02.1997]

Yeni Şafak’taki haberde ve BERBEROĞLU’nun köşe yazısında uyuşturucu trafiğini yöneten yedi aileden bahsedilmiştir Bu aileler şöyle sıralanabilir:

1) BAYBAŞİN Aşireti (Hüseyin ve Mehmet Emin BAYBAŞİN),

2) KITAY Ailesi (Hakkı, Vahdettin ve Vedat Ağa kod Nizamettin KITAY),

3) SAKIK Ailesi (Sırrı, Şemdin ve Seyyar SAKIK),

4) KONUKLU Ailesi (KONUKLU ve AY ailelerine mensup 14 kişi 8 Mart 1995 tarihinde düzenlenen bir operasyonda yakalanarak tutuklandı),

5) AY Ailesi

6) SENAR Ailesi (Turgut-Fatin SENAR),

7) DEMİR Ailesi (Abdulkudusi DEMİR-Offenbach polisine yaptığı itirafta PKK’ya yılda 250 milyon Alman markı ödediğini söyledi).


-Bitti-




FastCounter

 

Hit Counter

  Anadolu Türk İnterneti

 

Güncelleştirme : 24.08.2021 - 15:50