Header $articleheadline_he$ "ArticleHeadline" Detay Sayfa Header

 

 

     

 

 

 
2021-08-24

Detay Sayfa

Tüm Dosyaların Listesi

News Database Template Page Example

Kiralık Kalem-Kamuoyu Nasıl Yönlendirilir

25/3/2000 - 11:00 - okuyucuİlgili Bağlantı Yorumlar Bu Yazıyı Bir Tanıdığına Yolla Bu Yazıyı Yazdır  

      

Bu ülkede ender yetişen insanlardan biri rahmetli UĞUR MUMCU'ydu. Herşeyden önce çok üstün vasıfları olan bir insandı. Ülkesini seven iyi bir vatandaş ve mükemmel bir araştırmacı-gazeteciydi. Eserleri bu gün dahi bir çok olaya ışık tutacak niteliktedir. Basınımızın artık halkın sesi olmaktan çıkdığı ve halkı aydınlatmadan ziyade ticari ilişkilere ağırlık verdiği bu dönemde onu saygıyla anıyor, rahmet diliyoruz.

Kamuoyunun nasıl yönlendirildiğini bazı misallerle örneklemek isterken gözümüze ilkeli gazeteciliği savunan tecrübeli gazetecilerden Haluk Şahin'in "Kiralık Kalem" yazısı ilişti. Okumamış olanların bilgilenmesi için sayfamızda yer verdik:

"28.Mart.1999 KİRALIK KALEM - Haluk Şahin

Bugün Kurban Bayramı’nın ilk günü. Ve günlerden Pazar. Biliyorsunuz , pazar günleri daha çok medyaya ilişkin konuları ele alıyoruz. (Bayramınız kutlu olsun)

Bu pazarın konusu maalesef iğrenç bir şey. Kiralık kalemler. Üç beş kuruş için başkasının borusunu öttürenler, birtakım odakların talimatlarıyla ve para karşılığı yazı yazanlar…

Kiralık kalemlere dünyanın hemen her basınında rastlıyoruz. Bunların bir kısmı o kadar günahkar sayılmazlar. Yeteneksizlerin yerine yazıp, adlarını gizliyorlar. Para karşılığında tabii. Bir kısmı ise mesleğin gırtlağına yapışmış zehirli yılandan beterler: Bunlar gizli servis ya da odaklardan aldıkları para karşılığı, talimatla yazı yazıyor, gazeteciliğin en kutsal erdemi olan bağımsızlığı satıyorlar.

Radikal yazarı ve Kanal D Haber Genel Yönetmeni Tuncay Özkan, ne yazık ki en büyük gazetelerimizden birinde en önemli sütunlardan birini hergün kirleten bir kiralık kalemi, birkaç ay önce üç kez ifşa etti. “Siyah” kod adlı bu kalemşörün hafta sonlarında adına çalıştığı gizli servisin binasına saklanarak gittiğini ve zarflar aldığını yazdı.

“Siyah” kod adlı ve gizli servis zarflı bu kişi, bana mısın demedi. Türk gazetecilik tarihinin en utanılacak ve komik skandallarından birinde daha başrolü oynadı; yetmiyormuş gibi, mesleğin kutsal değerlerini savunan gazetecilere saldırmaya devam etti.

Oysa, ifşa olduktan, afişe edildikten sonra susması gerekirdi. Malum; afişe olmuş casus ve ajanlardan hayır gelmez. Afişe olmuş kiralık kalemler susmak, en azından seslerini kısmak zorunda kalırlar. Drakula için haç görmek neyse, kiralık kalemler için afişe olmak odur.

Ama bu kiralık kalem, Türkiye’nin en değerli sütunlarından birini hala kirletmeye devam ediyor…

Sıkıştırsanız, belki, kalemini ‘hamasi’ nedenlerle kiraladığını iddia edecektir. Bizim meslekte bu özür geçerli değildir. Kalemini bugün ‘hamasi’ olduğunu ileri sürdüğü konularda kiralayan, yarın en süfli nedenlerle de kiralayabiliyor.

Kalemini bir gizli servise ya da onun içinde bir kliğe kiralayan bir kişi, yarın onu başka bir gizli servise, mafyaya, hatta bir terör örgütüne kiralayabiliyor.

Kalem kiralıksa, her çeşit müşteriye tav olabilir. Bu yazıyı yazmama neden olan kiralık kalem, insan olarak hiç önemli değil. Cehaletle cüretin buluştuğu komplekli biri o kadar.

Ama bu ve diğer kiralık kalemler mesleğimiz için çok vahim bir tehlike oluşturuyorlar.

Gazetecilik etiğinin tamamen dışında hareket eden, hafta sonunda gizlice alacakları zarflar için çalışırken dürüst gazetecilere saldıran bu tipler mesleğimizin saygınlığına ağır darbeler indiriyorlar. Özgür basının kanserli hücreleri onlar!

Kiralık kalemleri afişe edip etkisizleştirmek kollektif görevimizdir."


Biz Haluk Şahin'in çizdiği tablodan, istihbarat teşkilatımıza hizmet eden bir gazeteciden bahsettiğini anlıyoruz. Sayın Şahin, aynı görüşü paylaşır mı bilmem ama, gelişmiş toplumlarda milli teşkilatlara hizmet, onur kırıcı ve şerefsiz bir davranış olarak algılanmıyor. Çünki orada insanlar istihbarat teşkilatlarının devletin vazgeçilmez ve yararlı bir unsuru olduğuna inanıyorlar. Milli teşkilatlarını ve orada çalışan insanları seviyorlar. Onları cemiyetin dışındaki varlıklar gibi görmüyorlar. Hata yapan olursa da hesabını soruyorlar. Tahminimiz, Sayın Şahin, daha ziyade bu hizmetin menfaat ve para karşılığı yapılmasına karşı. Belkide bu kişinin fikirlerinden ziyade dikte edilenleri yazmasından ve belli klikleşmelerde kullanılarak yalan haber üretmesinen rahatsız.

Bu gazetecinin kimliğini bilmiyoruz ama son yıllarda Milli İstihbarat Teşkilatımızın ve onun yöneticilerinin medya aracılığı ile tanıtımı hakikaten başarılı. Beyaz veya kara propogandayı bu kadar başarılı yürüten Psikolojik İstihbarat Başanlığını kutlamak lazım. Demek ki her işi bilenine yaptırmak gerekirmiş.Medya dünyasında pek kıymeti bilinmeyen eski sol tüfeklerden bir basın mensubu bu işlerin başına getirilince teşkilatın çehreside birden bire düzeldi. Artık MİT'in, teşkilatı ve yöneticileri ile sık sık medya sayfalarında, kitaplarda methedildiğini görmek güzel bir şey.

Ne ise, medyada çıkmış bazı haberlerden pasajlar vererek ve olayların perde arkasında neler olduğunu belirterek kamuoyunun nasıl yanıltıldığını, nasıl yönlendirildiğini misallerle anlatmaya çalışalım.

1. "MİT'in uzunca bir süre başsız, daha doğrusu çok başlı olduğu Çiller döneminde, teşkilatta pek çok karışıklık yaşandı. Değişik guruplar, değişik amaçlarla operasyonlar yaptılar. Bu operasyonların kimi ülke çıkarınaydı, kimi ülke çıkarı arkasına gizlenmiş şahsi çıkarlardı. Bugün işbaşında olan hükümet döneminde bu giderildi. Şenkal Atasagun, MİT'i toparladı ve asli görevine döndürdü. Atasagun' un MİT'te yaptığı ilk önemli iş MİT'i olması gereken yere çekmek oldu. Sönmez Köksal döneminde MİT Müsteşarlığı, devletin üst düzey görevlilerinin birbirlerine mesaj yollamak için kullandıkları bir ulak haline gelmişti. Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Genelkurmay Başkanı üçlüsü birbirlerine sitemlerini, mesajlarını ve hatta tehditlerini MİT Müsteşarı aracılığı ile gönderir olmuşlardı. Atasagun gelince bu durum bıçak gibi kesildi. MİT içindeki bir takım güçlü ve eski isimler arasında rekabet yaşanıyordu. Büyük bölümü eski operasyoncu ve dolayısıyla dost olan kişiler arasında rekabet vardı. Bunların her biri kendi adamlarını kullanarak iş kotarıyorlardı. Bunlar arasında illegal yollara sapanlar, MİT'in şirket içi operasyon kurallarını ihlal edenler dahi oldu. Türk, İtalyan, Rus ve Amerikan mafyalarıyla geçmişten kalan ilişkileri kullananlar, mafyayı kontrol edebileceğini düşünenler çıktı. Bunu bir dönem becerdiler de... Ancak özellikle 1995'ten sonra iş çığrından çıkmaya başladı. Eski ilişkilerinden dolayı, faydalı olur umuduyla, Mehmet Eymür tekrar MİT'e döndürüldü. Ancak Eymür eski Eymür değildi... MİT'i bilmeyen Sönmez Köksal bu itişmeyi izledi ama anlayamadı, kavrayamadı... Şenkal Atasagun bu duruma da dur dedi. Çünkü çekirdekten istihbaratçıydı ve kime dur diyeceğini biliyordu. MİT'in önemli isimlerinden Yavuz Ataç ve Mehmet Eymür yurtdışı görevlere yollandılar. Amaç bu ikiliyi etkisiz hale getirmekti. Ağansoy' la ve dolayısıyla Çakıcı ile ilişkisi polis istihbaratı tarafından deşifre edilen Ataç, Çin Halk Cumhuriyeti'ne postalandı. Hem de ilgisiz bir görevle. Ardından da Eymür, sözde MİT'i temsilen CIA'ye... Bu iki postalama operasyonu MİT'te devlet-mafya bağlantılarında bir operasyona girişileceğinin göstergeleriydi. Türkiye Cumhuriyeti Devleti, 1995'te aldığı, ancak bir türlü uygulayamadığı bir kararı uygulamaya koyuyordu. devletin kendini korumak üzere oluşturduğu mekanizma bozulmuş ve devlete karşı hale gelmişti. Kontrol edilemiyordu. Devlet içinde bu operasyonun hazırlığı başladı. Ancak işlem ince olarak yapılacaktı ve zaman gerekiyordu. Tam bu sırada Susurluk patladı. Aslında devlet Susurluk dediğimiz olayı, kendi yöntemleriyle halletmeye hazırlanıyordu. Ancak kaza operasyonu durdurdu. Ortalık karışmıştı. Vites boşa alındı. Bu arada MİT içinde de karışıklıklar yaşandı. Atasagun Londra'ya tayin edildi. Ancak hükümet hatadan çabuk döndü. Atasagun geldi ve işe soyundu. Az önce sözünü ettiğimiz atamalar dışarıdan görünen bölümüydü işin. Teşkilat içinde de kimilerinin yetkileri tırpanlandı. Kimi yetkiler dağıtıldı, bölüştürüldü. Çakıcı' nın yakalanmasından birkaç gün önce Eymür sessiz sedasız Türkiye'ye çağrıldı. Yavuz Ataç' a da Türkiye'ye dönme talimatı verildi. Eymür' ün dönüşü şöhretinden ötürü haber oldu ama Devlet-Çakıcı bağlantılarında Eymür kadar etkili olan Ataç' ın döneceği haberi basın tarafından çok önemsenmedi. Atasagun' un dantel gibi işlediği operasyon, ki Atasagun Londra'ya sürülmezden önce MİT'in Operasyon Daire Başkanı'ydı, işledi. Bu operasyonla, devlet yıllarca kullandığı ancak 1995 yılından itibaren kontrolünü tamamen elden kaçırdığı bir gruba, ‘‘İşiniz bitti’’ mesajını verdi. Eller deterjanla yıkandı. Tabii henüz temizlik bitmedi. Bunların gün yüzüne çıkmamış köşeleri de, kıyı bucak temizlikten nasibini alacak. Devletle bunların ilişkilerini yürüten resmi görevliler de birer birer emekliye sevk edilecekler.. Atasagun da bu tarihi temizliği yapan adam olarak MİT müsteşarları arasındaki onurlu yerini alacak.. Sonrası için umutlanmayın...Yeni yeni çeteler kurulacak. Kontrolden çıkanların yerini, en azından şimdilik kotrol edilebilir olanlar alacak. Bu operasyonla gözdağı verilmiş olanlar bir süre uslu duracaklar. İşler uzunca bir süre yolunda gidecek. Ta ki, Çiller gibi bir başbakan çıkıp, kocasıyla birlikte bu adamları kendi işleri için kullanıncaya, ya da Türk kapitalizminin yeni heveslileri devlet-mafya işbirliğini satın almayı bir kez daha düşününceye kadar..." (Hürriyet)

2. "MİT yönetimine yakın kaynaklardan sızan bilgilere göre ise Eymür ve Ataç aynı ekipte yer alıyorlar. Bazı MİT yetkilileri, Çakıcı'nın üzerinde ele geçirilen kırmızı pasaportun teşkilattan verilmediğini savunurken Ataç'ın Çakıcı'ya bağlantısının kesin olduğunu, Ankara'ya çağrılan MİT mensubunun pasaportu kişisel inisiyatif ve becerisiyle verip vermediğinin araştırıldığ ını söylediler. ... Sönmez Köksal , yaklaşık 6 ay önce yapılan bir operasyonla Türkiye'nin Fransa Büyükelçisi olarak atandı. Yerine ise Köksal'la Eymür- Ataç yüzünden çatışmaya girerek Londra'ya gönderilen Şenkal Atasagun atandı.Atasagun, Yılmaz'ın desteği ile MİT içindeki çete bağlantılarını temizlik işini başlattı. Bu çerçevede Eymür ve Ataç hakkında da Çakıcı ile bağlantıları ve suçlu kişilerin MİT adına çalıştırılması gibi suçlardan aylar önce haklarında soruşturma başlatılmıştı. DGM, olayda geçen isimlerle ilgili olarak MİT'e başvurmayı kararlaştırırken; Birdal'ın avukatları, Çakıcı'nın yakalanmasından kısa bir süre önce Ankara 1 No'lu DGM Başkanlığı'na dilekçe vererek Yavuz Ataç, Mehmet Cemal Kulaksızoğlu, Duran Fırat ve Mikail Sarı hakkında işlem yapılmasını istemişlerdi." (Cumhuriyet)

3. "Eymür, İpekçi Cinayetinin Hesabını Vermeli...Gazetelerin yazdığına göre yurtdışında ve içinde ülkücü mafyaya kol kanat gerdikleri anlaşılan Mehmet Eymür ve Yavuz Ataç , merkeze alınıp daha sonra Hakkâri'ye gönderilecekmiş. Bunlar neden hâlâ devlet görevinde tutulacaklar, doğrusu onu merak ediyorum.Çakıcı' ya, Çatlı' ya, Ağansoy' a ve birçok cinayete karışmış ülkücüye, uyuşturucu kaçakçısına yeşil, kırmızı pasaportlar verenlerin, bazı önde gelen MİT yetkilileri olduğu artık iyice netlik kazanıyor. Kan, cinayet, uyuşturucu, telle solcu boğma, devletin görevleri içine mi giriyor? Hangi devlet görevlisi bu kadar kanlı işlere bulanmış olanlara devlet pasaportu verdiğini ve onları kolladığını akla uygun bir yolla açıklayabilir? Eymür ve Ataç, Hakkâri'ye değil yargı önüne yollanmalı. .............Sahte pasaport düzenlemesi tartış maları sürerken, Mehmet Eymür'ün bir itirafı ortaya çıktı. Eymürdiyor ki, '' Timur Hanoğlu 1975 yılından beri bize hizmet eden yararlı bir muhbir''. Hanoğlu, aynı zamanda Ağca' nın kaçırılmasındaki kilit isimlerden birisi. Eymür'ün bu söyledikleri eski Özel Harp Dairesi Özel Birlikler Komutanı emekli Yarbay Korkut Eken' in söyledikleriyle birleştirilince korkunç bir gerçek ortaya çıkıyor.Ne demişti Korkut Eken, ''Abdullah Çatlı'yı 12 Eylül öncesinde de kullanmıştık''. Eymür ne diyor,''Ağca'nın askeri cezaevinden kaçırılıp yurtdışına gönderilmesinde önemli rolü olan Timur Hanoğlu, bizim adamımız''. O zaman biz de soruyoruz:'' Abdi İpekçi' yi kim öldürttü? '' İpekçi cinayetinin iki kilit ismi de 12 Eylül'den önce devletin adamı olarak çalışmışlar. İpekçi davasının diğer sanığı Oral Çelik' in de bu pasaport yardımından yararlandığı bilindiğine göre, şimdi Eymür'e ve Eken'e İpekçi cinayetiyle ilgili yeniden sorular sormak ve konuyu bu açıdan derinleştirmek gerekmiyor mu?" (Cumhuriyet)

4. "MİT 'köstebeği' biliyordu. Milli İstihbarat Teşkilatı, mafya ile bağlantısı olduğunu belirlediği elemanları tek tek soruşturuyor. Çiller'in başbakanlığı döneminde başlayan karanlık ilişkiler araştırılarak kurumun uğradığı itibar kaybının düzeltilmesine çalışılıyor. Mehmet Eymür ve Yavuç Ataç'ın merkeze çağ rılarak bağlantılarının araştırılması 1.5 ay önceye dayanıyor. İki MİT mensubunun dosyası ile ilgili son kararı Başbakan Yılmaz verecek DYP Genel Başkanı Tansu Çiller 'in baş bakanlığı döneminde Susurluk kazasında ölenAbdullah Çatlı gibi yasadışı iş lere bulaşmış kanun kaçaklarıyla işbirliği yapmakla suçlanan Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT), bünyesindeki çete bağlantılı kişileri temizleme operasyonunu sürdürüyor. Bu çerçevede ABD ile Çin'deki Türk büyükelçiliklerine gönderilerek kızağa alınan teşkilat mensubu Mehmet Eymür ve Yavuz Ataç hakkında mafya babası Alaattin Çakıcı 'nın, Fransa'nın Nice kentinde hafta başında yakalanmasından aylar önce haklarında soruş turma başlatıldığı ortaya çıktı. Eymür ve Ataç'ın, Çakıcı ile bağlantısı konusunda hazırlanan soruşturmanın 1.5 ay önce tamamlandığı bildirildi. Türkiye'ye dönmeleri talimatı önceden verilen Eymür ve Ataç'a ilişkin nihai karar, Başbakan Mesut Yılmaz tarafından verilecek. MİT, Çakıcı'nın üzerinde bulunan kırmızı diplomatik pasaportun ise teşkilat tarafından verilmediğini bildirdi. MİT'in Çakıcı ile bağlantısı nedeniyle hakkında aylar önce soruşturma açtığı Yavuz Ataç'ın, kendi inisiyatifi ve teşkilatı kullanarak kırmızı pasaportu mafya babasına verdiği belirtildi. ....... Üst düzey istihbarat yetkilisi, Cumhuriyet'e değerlendirmesinde, basında iki şeyin karıştırıldığını belirterek şu görüşleri dile getirdi: ''Bu arkadaşlarla (Eymür ve Ataç) ilgili çalışmalar 1.5 ay önce bitti. Yani Çakıcı ile başlayan bir olay değil. Dünyanın hiçbir devletinde üç günde bu kadar iş yürümez aslında. Bunlar zaten daha önce bitmiş olaylar, fakat bugünlere denk geldi.''Eymür ve Ataç hakkında MİT'in kendi çalışma, usul ve metotlarına göre haklarında tahkikat yapıldı ve yaptıkları hatalar incelemeye alındı." (Yeniyüzyıl)

5. "Yeşil de Çakıcı gibi kırmızı pasaport ayrıcalığından yararlandı. MİT'te ekip savaşı Çiller'e uzanıyor. Milli İstihbarat Teşkilatı'nın kendi içinde yaptığı soruşturma sonucunda; eski Daire Başkanı Yavuz Ataç'ın Alaattin Çakıcı'yı koruyup kolladığı yolundaki tespitleri teşkilat içindeki yapılanmayı yeniden gündeme getirdi. İlk MİT raporunun ardından teşkilattan uzaklaştırılan Mehmet Eymür'ün; dönemin Müsteşarı Sönmez Köksal tarafından dönemin Emniyet Genel Müdürü Mehmet Ağar ve Çiller'in başbakanlığı döneminde istihbarat danışmanı, eski MİT İstanbul Bölge Başkanı Nuri Gündeş'e karşı güç kazanmak amacıyla yeniden teşkilata alındığı belirtildi. TBMM Susurluk Komisyonu üyesi, CHP İçel Milletvekili Fikri Sağlar, Alaattin Çakıcı'ya verilen pasaportlara dikkat çekerken, ASALA eylemleri için görevlendirildikleri öne sürülen Çatlı ve arkadaşlarına da ayrıcalık sağlandığının Susurluk tartışmaları sırasında ortaya çıktığını söyledi. Kırmızı pasaport ayrıcalığının yalnızca Çakıcı'yla sınırlı olmadığını kaydeden Sağlar, ''Yeşil'' kod adlı Mahmut Yıldırım'ın Metin Atmaca sahte kimliğiyle Beyrut'a giderken, kırmızı pasaporta sahip olan 2 MİT elemanıyla çıkış yaptığını anımsattı." (Cumhuriyet)

6. "Herkes birbirini suçluyor. .... 1980 döneminde MİT tarafından ASALA'ya karşı kullanılan Çakıcı'nın sonraki yıllarda da MİT'le bağını kişisel ilişkileri sayesinde sürdürdüğü ortaya çıkınca herkes birbirini suçlamaya başladı. ... Kırmızı pasaportu ise Yavuz Ataç'ın Mehmet Eymür'ün de bilgisi dahilinde Çakıcı'ya verdiği söylenirken ........Atasagun, Sönmez Köksal'a, Ataç'ın Çakıcı'yla usüle uygun olmayan iliş kisinin devam ettiğini belirterek sıkıntısını dile getirdi. Köksal önce bu uyarı karşısında sessiz kaldı. Çakıcı'yla ilişkiye karşı çıkan Atasagun'un ısrarlarına duyarsız kaldığ ı gibi bu yüzden aralarında sert tartışmalar geçmeye başladı. Tartışmalar kavgaya dönüştü. Atasagun çareyi müsteşarlık makamına bir yazı yazmakta buldu. Köksal, Çakıcı'yı korumak için Mehmet Eymür'ü kendine bağlayıp Atasagun'u by-pas etti. Bu arada Atasagun Londra temsilciliğine gönderildi. .......Yeşil'i de o kolladı MİT içinde sürekli tartışılan isimlerden olan Mehmet Eymür, Çakıcı skandalının da tam ortasında yer aldı. Onun için ise şunlar söylendi: 1995 yılında Atasagun'un yardımcısı olduğu dönemde Çakıcı'yla ilişki kurdu. Çakıcı'yı esas kullanan ekibin başı oydu ve pasaportlar onun bilgisi dahilinde verildi. .. Faili meçhullerin arkasındaki kilit isim Yeşil'le komşu olduğu ortaya çıktı. Eymür'ün Antalya'da eşi Janset üzerine görünen ve Yeşil'in dairesine 100 metre mesafedeki villasının aynı tarihlerde aldı." (Yeniyüzyıl)


Evet, özetlersek, MİT'de başıbozukluk, kanunsuz kişilere kucak açmış MİT mensupları, başarısız ve bu kanunsuzluklara göz yuman bir müsteşar, müsteşarın ve diğerlerinin kanunsuzluklarına dur dediği için sürülen ancak sonradan değeri anlaşılarak MİT'in başına getirilen bir kurtarıcı.

Bütün bu yazılanlardan Yavuz Ataç-Çakıcı ilişkisi hariç, ki o da Müsteşarlığın bilgisi dahilindedir, hepsi asılsız, hepsi tersyüz edilmiş haberlerdir. Buradaki gazete isimleri bizce önemli değil. Bu davranışı bütün medya'ya yaymak mümkün. Önemli olan bunlardan bazılarının kendilerini ciddi gazeteler olarak tanımlamaları.

Öncelikle, Müsteşar Sönmez Köksal'ın her yönetici gibi değerlendirme hataları ve kusurları olabilir. Ancak bir bütün olarak bakıldığında, Köksal, MİT'e çok şey kazandırmış, MİT'in mesleki, operasyonel, teknik ve sosyal yapılanmasında büyük bir aşama kaydetmesine neden olmuştur. Hem de çok problemli bir dönemde, kendisine destek vermeyen Başbakanlara, MİT Müsteşarını, Genel Kurmay İkinci Başkanına muhatap kabul eden Silahlı Kuvvetlere, Mehmet Ağar gibi bir Emniyet Genel Müdürü ve İçişleri Bakanına ve her türlü entrikaya açık bir MİT üst yönetimine rağmen. Bugün, MİT'te teknolojinin en son ürünleri kulanılıyor ve her memurun masasında bilgisayar mevcutsa, Web sitelerinde öğünerek gösterilen modern sosyal tesisler kullanılıyorsa, MİT, Cumhurbaşkanı ve Başbakanlık korumalarını eğitecek düzeyde personele ve tesise sahipse, Aptullah Öcalan'ı almaya giden özel yetiştirilmiş timler mevcutsa bunların hepsinde Köksal'ın imzasının olduğu unutulmamalı. Her ayrılanın arkasından karalamak adeti devam ettikçe bugün-yarın başa gelenler de bundan nasibini alacaktır.

Şenkal Atasagun'un, eski dostu olan Müsteşar Köksal'la arasının bozulduğu doğrudur.Ancak bu tamamen meslek dışı, özel hayatı ilgilendiren bir sebeple olmuştur. Alaattin Çakıcı ile Mehmet Eymür-Yavuz Ataç ikilisi yüzünden münakaşa ettiği ve raporlar yazdığı tamamen hayaldir. Zira Alaattin Çakıcı'yı o tarihte kullanan Şenkal Atasagun ve Yavuz Ataç ikilisidir. Buna karşı çıkan ise Mehmet Eymür'dür. Keza kırmızı pasaportu Yavuz Ataç'ın kendi insiyatifinle verdiği husus da gerçek dışıdır.

Mehmet Eymür, Çakıcı'yı 1987 yılında, zamanın İstanbul Bölge Başkanı Nuri Gündeş adına yardımcısı Şenkal Atasagun tarafından yazılan ve Çakıcı'dan yurt dış faaliyetlerde yararlanabilineceğini belirten resmi tavsiye yazısı üzerine tanımıştır. Yani Çakıcı ile ilk irtibat MİT'in İstanbul Başkanlığı'nca kurulmuştur. MİT operasyonları, yazılı planlarla yürütülür. Bu planlar çeşitli kademelerden geçtikten sonra Müsteşar tarafından onaylanır ve tatbikata geçilir. Eymür Çakıcı'yı böyle bir prosedür takip ederek başarıyla neticelenmeyen bir operasyonda kullanmış, Çakıcı'dan daha sonra bir müddet haber kaynağı olarak faydalanılmıştır. Eymür 1.nci MİT raporu olarak adlandırılan rapordan sonra geçirdiği tahkikatta, bütün faaliyetler kapsamında Çakıcı konusunda da sorulara maruz kalmış, neticede herhangi bir müeyyideye uğramadan emekliliğini istemiştir. Eymür için Çakıcı konusunda vereceği bir hesap kalmamıştır.

Olayların perde arkasını, yargıya intikal etmiş bir belgeden pasajlarla devam edelim:

Alaattin Çakıcı’nın Karısı Uğur Kılıç’ın Öldürülmesi Olayı İle İlgili Soruşturma:

Davalı İdare’nin haksız ve hukuka aykırı tayin gerekçesi için öne sürdüğü olayları tahrif etme biçimi inanması güç bir niteliktedir. Bahsi geçen tahkikat Mehmet Eymür’ün Müsteşarlık makamına, o tarihlerde yardımcısı pozisyonunda olan Yavuz Ataç’ın yeraltı dünyası ve Teşkilat dışı ilişkileri nedeniyle yazdığı resmi yazı üzerine açılmıştır. Mehmet Eymür bu yazısında hakkında basın yayın organlarında başlatılan yıpratma kampanyasının nedenlerine de yer vermiştir. Yakın tarihte meydana çıkan Yavuz Ataç, Alaattin Çakıcı, Erol Evcil, Bursa İl Başkanı Mehmet Gedik ve zamanın Başbakanı Mesut Yılmaz arasındaki ilişkiler Mehmet Eymür’ün o tarihlerdeki teşhislerinin ne kadar doğru olduğunu açıkça ortaya koymuştur. Bu husustaki detaylara takip eden maddelerde girilecektir. Yavuz Ataç’ın beline silahını koyup, sekreterin engellemesine aldırmadan zorla Mehmet Eymür’ün makam odasına girip tehdit etmesi ve itişip kakışmaya kadar varan vahim gelişmelerden birinci derecede sorumlu olan kişi zamanın Operasyon Başkanı Şenkal Atasagun’dur ve bu husus resmi belgelerde bulunmaktadır. Şenkal Atasagun nedeni bilinmeyen sebeplerle Yavuz Ataç’ı himayesine almış, Teşkilatın üst yöneticiler arasındaki konuşmaları Yavuz Ataç’a aktarmış, onu tahrik ederek Mehmet Eymür’e yöneltmiştir. Halen MİT Müsteşarlığını deruhte eden Şenkal Atasagun, zamanında sebep olduğu bu olayı şimdi Mehmet Eymür’ün aleyhinde bir koz olarak kullanmaya çalışmaktadır.

Mehmet Eymür bu olay dolayısıyla kendisine verilen “Kınama” cezasını (Yavuz Ataç’a da aynı ceza verilmiştir) haksız bulmuş ve hazmedememiş, ancak saygı duyduğu zamanın MİT Müsteşarı Sönmez Köksal’a hürmeten herhangi bir itirazda bulunmamıştır.

Mehmet Eymür’ün bu tarihten sonra Teşkilat’tan ayrılışına hatta günümüze kadar aldığı herhangi bir disiplin cezası yoktur

........(Eymür) ABD’deki görevine döner. Dönüşünün akabinde Operasyon Başkanı arayarak Eymür’den “Başbakan’ın Alaattin Çakıcı konusunda ne yapabileceğini” sorduğunu söyler. Eymür “Burada ne yapabilirim ki. Zaten yalnız başıma çalışıyorum” diye cevap verir. Kısa bir müddet sonra, maksatlı ve kışkırtıcı yazılar gelmeye, soruşturmalar açılmaya başlar. Operasyon Başkanı olduğu devrede Yeşil kod isimli Mahmut Yıldırım'ın evraklarında onaylama imzası bulunan Müsteşar Atasagun sanki bu ismi yeni duymuş gibi Mehmet Eymür’e suçlayıcı tarzda sualler sordurmaya çalışır.

Teşkilat İçindeki Makam Kavgaları, Hizipleşmeler, Dış Bağlantılar:

Mehmet Eymür, 1994’de memuriyete dönmesini müteakip doğrudan Müsteşara bağlı olarak faaliyet gösteren Özel İstihbarat Daire Başkanlığını devralmıştır. Fonksiyonel bir ünitenin başındadır ve Müsteşar başkanlığındaki günlük toplantılara katılan 4-5 üst yöneticiden biridir. O tarihte yardımcısı Yavuz Ataç’tır. Mehmet Eymür yeni görevinden memnun ancak yardımcısından sıkıntılıdır. Daha önceki görev döneminde de yanında çalışan Yavuz Ataç’ı iyi tanımakta, çalışma tarzı, karakteri ve ilişkileri yönünden ona güven duymamaktadır. Yavuz Ataç Teşkilata, Korkut Eken’le birlikte gelmiştir. Her ikisi de o tarihlerde Gölbaşı’nda Polis Özel Kuvvetlerini eğitirken Müsteşar Yardımcısı Hiram Abas’ın dikkatini çekmiş ve neticede “Özel Kuvvetler Komutanlığı’ndan” emekli olarak Teşkilata alınmışlardır.

Yavuz Ataç da, Özel İstihbarat Daire Başkanlığını beklediğinden Mehmet Eymür’ün dönüşünden memnun değildir ve Mehmet Eymür’e karşı tavırlıdır.

Mehmet Eymür, Yavuz Ataç konusunu, kendisine Teşkilata dönme teklifi yapan ve o anda Ankara Bölge Başkanı olan Şenkal Atasagun’a açar. Şenkal Atasagun bu konuyu hiç gündeme getirmemesini, MİT Müsteşarı’nın da Yavuz Ataç’dan memnun olduğunu belirtir ve uzun zaman için bu konu kapanır.

Mehmet Eymür, bütün zamanını yeni görevine yöneltir. Yakın mesai arkadaşlarının yardımı ve Müsteşarın desteği ile ünitesini idari, operasyonel ve eğitim açısından gelişmiş, modern yöntemlerle, kompüterize çalışan, aktif, dinamik örnek bir ünite haline getirir. Özel İstihbarat Dairesi ve sonradan onun devamı niteliğinde olan Kontr Terör Merkezi, teşkilatın en riskli ve yorucu ünitelerinden biri olmasına ve 4 tane şehit vermesine rağmen genç personelin en çok çalışmayı arzuladıkları yer haline gelmiştir.

Bu gelişme, Teşkilatta yükselmek isteyen ve Müsteşarlık yarışı içine giren, hizmetten ziyade kendi avantajlarını düşünen bazı yöneticileri rahatsız etmiş, Müsteşarın toplantılarda “en iyi, en süratli ve en tatmin edici raporları Özel İstihbarat Başkanlığından (veya Kontr Terör’den) alıyorum, size kaçtır söylüyorum hala yerine getirmediniz” mealindeki sözleri, yurtiçi ve yurtdışındaki bazı toplantılarına Mehmet Eymür’ü götürmesi ve Teşkilat Karargahı çapında yapılan anketlerde “Mehmet Eymür’ün ve ünitesinin en iyi puanları alması gibi olaylar bu rahatsızlığı arttırmıştır.

Mehmet Eymür’ün yeniden göreve dönmesiyle birlikte, bundan rahatsızlık duyanlardan, Teşkilat dışından Mehmet Ağar ekibi, Nuri Gündeş gibi bazı eski teşkilat mensupları, Alaattin Çakıcı gibi yeraltı dünyasının önemli isimleri, Teşkilat içinden Mehmet Ağar ve Emniyet İstihbarat Dairesi mensuplarıyla yakın ilişki içinde bulunan İstihbarat Başkanı Mikdat Alpay ve yandaşları ve Özel İstihbarat Dairesi Başkan Yardımcısı Yavuz Ataç, Mehmet Eymür aleyhine sistemli bir yıpratma faaliyeti yürütmeye başlamışlar, bir yandan devlet yönetimindeki etkili kişiler “Mehmet Eymür size yönelik operasyon yürütüyor, telefonlarınızı dinletiyor” gibi yönlendirirken diğer yandan basın “Mehmet Eymür özel operasyon yetkileri ile donatıldı”, “Mehmet Eymür ekibi ısınma turlarına başladı, yargısız infazlar arttı” gibi yalan haberlerle beslenmiştir.

Mehmet Eymür’ün ve dairesinin “gizli ve operasyonel faaliyetlerde kullanılan” ve MİT içinde dahi bilinmeyenler dahil tüm telefonları, başında Emin Aslan’ın olduğu Emniyet İstihbarat Daire Başkanlığınca, Hanefi Avcı ve Osman Ak kontrolünde dinlenmiş, MİT içinde Mikdat Alpay bir yandan bu kesimle işbirliğinde bulunurken, diğer yandan emrindeki İstihbarat Başkanlığından, bilgi vermemek, koordinasyonda bulunmamak, personeli yasaklamak, Müsteşar’a eksik ve yanlış bilgi vermek suretiyle Özel İstihbarat Dairesinin ülke yararına yürüttüğü faaliyetleri baltalamışlardır. Bilahare aynı tavrı, daha kesin hatlarla Operasyon Başkan Vekili Şenkal Atasagun da uygulamıştır. Bu yıpratma faaliyetinde en önemli rolü Mehmet Eymür’ün yardımcısı Yavuz Ataç almış, hem Mehmet Ağar - Korkut Eken grubuna, hem yeraltı dünyasına ve bazı politikacılara Özel İstihbarat Dairesinden bilgi taşımış, hem de eski asker kimliğinden yararlanarak bazı ordu mensuplarını Mehmet Eymür’e karşı menfi olarak yönlendirmiştir.

Mehmet Eymür, yeraltı dünyasının tanınmış isimleri de dahil, MİT ve Polis içindeki bu değişik orijinli kişileri neden rahatsız etmektedir? Bu kişileri birleştiren unsurlar nelerdir? Eymür’ün bu kişilere karşı özel bir husumeti, veya bu kişileri hedef alan özel bir çalışması mı vardır? Mehmet Eymür’ün MİT Müsteşarı olmak veya devlet kademelerinde önemli bir mevki ye gelmek veya politikaya atılmak gibi aynı niyeti taşıyan kişileri rahatsız edebilecek bir düşüncesi ve çabası mı olmuştur?

Bu suallerin hepsini “hayır” şeklinde cevaplayabiliriz. Mehmet Eymür sadece çok çalışan, sorumluluk duygusu yüksek, kendisine tevdi edilen görevleri en iyi şekilde yerine getirmeye çalışan, araştırıcı, yetkilerini sonuna kadar kullanan, kanunlara saygılı, demokrasiye inanan, yakınlarının ve yöneticiliğini yaptığı personelinin sevdiği ve güven duyduğu, personeline inisiyatif tanıyan, yardımsever, kıskançlığı olmayan, gösterişi sevmeyen, özel hayatı sakin, aile bağları kuvvetli, mesleki bilgisi gelişmiş, tekniğe ve yeniliklere açık bir devlet memurudur. Mesleğindeki yükselişi hep kendi çalışmasına ve başarısına bağlı olarak gelişmiş, kimseden yardım ve kayırma talebinde bulunmamış, kimse ile makam yarışına girmemiş, kimsenin makamında da gözü olmamıştır. Politika ile ilişkisi, tanıdığı bir kaç parlamenter ile tahditlidir. Politikaya atılmak gibi bir düşüncesi olmadığı gibi, bu güne kadar herhangi bir politik eğilime de angaje olmuş değildir.

Bazılarının Mehmet Eymür’le ilgili rahatsızlığı kendilerine olan güvensizliklerinden ve içinde yer aldıkları birçok kanunsuz ilişkinin ortaya çıkması korkusundandır. Eymür’ün, görevini taviz vermeden düzgün bir şekilde yapmasından, görevi icabı bazı kirli ilişkilere ve illegal faaliyetlere kolayca ulaşmasından korkmaktadırlar. MİT içindeki bazıları da Mehmet Eymür’ün başarılı olmasından rahatsızlık duymakta ve Eymür’ü kendilerine rakip olarak görmektedirler. Bu hususlar takip eden maddelerde misallerle daha açık bir hale getirilecektir.

Mehmet Eymür, bilgi akışındaki aksaklıların giderilmesini teminen ve daha verimli çalışılması amacıyla Mayıs 1995’de Müsteşar Sönmez Köksal’a Özel İstihbarat Dairesinin Operasyon Başkanlığına bağlanmasını teklif etmiş, bu husus Müsteşar tarafından da benimsenmiştir. Haziran 1995’de Müsteşar’ın başkanlığında toplanan MİT üst yönetimi Özel İstihbarat Dairesinin Operasyon Başkanlığına bağlanmasına ve İstihbarat Başkanlığı bünyesindeki Kontr-Espiyonaj ünitesinin de zaman içinde yeniden müstakil bir ünite olarak yapılanmasına (Mikdat Alpay hariç) mutabık kalmış ve bu mutabakat bir zabıtla tespit edilmiştir.

Neticede bu birleşme gerçekleştirilmiş ve Şenkal Atasagun Operasyon Başkanlığına, Mehmet Eymür de Başyardımcılığa atanmıştır. Şenkal Atasagun Yavuz Ataç’ı önemli bir pozisyon olan “Avrupa Daire Başkanlığı’na” getirmiş, tayin öncesi Mehmet Eymür’e “Eymür’ün kendisinden eski olmasına rağmen mesleğine ara verdiği için ve bazı yerlerden tepki gelebileceği düşüncesiyle Müsteşarın kendisini başkanlığa, M. Eymür’ü de başyardımcılığa düşündüğünü belirterek Eymür’ün niyetini ölçmüştür. M. Eymür’de cevaben eski arkadaş olduklarını, böyle bir konunun aralarında sorun yaratmayacağını, seve seve yardımcılığını yapabileceğini söylemiş, bu davranışın makam hırsı ile hareket eden başkalarına da örnek olacağını, önemli olanın senelerdir tenkit ettikleri hususları düzeltmek ve meslek hayatlarının sonunda Teşkilata ve devlete iyi bir şekilde hizmet etmek olduğunu belirtmiştir.

Davalı İdare’nin “Devletin ve anılan Müsteşarlığın çıkarlarını kişisel hırsına feda etme eğilimi içerisinde olduğu, yukarıdaki maddelerde açıklanan sayısız örnekle tescil edilen Mehmet Eymür, özellikle ikinci kez ilgili Müsteşarlığa alındıktan sonraki konumunu ve hiyerarşik yapı içinde yer almayı kabullenememiş sürekli olarak, müstakil görev arzusu ifade ile kendisine ve doğrudan Müsteşara bağlı bir birim oluşturulması çabasını yaşama geçirmek için yoğun bir çaba sarf etmiş ve kendince ileri sürdüğü gerekçeler çerçevesinde bu arzusunda başarıya ulaşarak –adeta- denetimden uzak ve başına buyruk bir çalışma ortamı yaratmıştır.” şeklindeki beyanıyla gerçekleri ne derecede saptırıldığını yukarıda sunulan örnekle bir kez daha anlamak mümkündür. Takip eden maddelerde bu konu ile ilgili diğer bir örneğe de yer verilecektir.

İki ünitenin birleşmesi neticesinde beklenen verim alınmamış, aksine Şenkal Atasagun’un yönetim tarzı nedeniyle eskiye oranla büyük ölçüde düşüş olmuştur.

....Teferruattan haberi olmamakla birlikte, iki ünitenin birleşmesinden çok şeyler bekleyen, ancak beklediğinin tam tersini bulan Müsteşar Sönmez Köksal’la Şenkal Atasagun’un arası, bu nedenle gittikçe bozulmuş, neticede aile fertlerini de kapsayan yakın dostlukları sona ermiştir.

İki ünitenin birleşmesinden 6 ay sonra Mehmet Eymür Operasyon Başkanlığına ve Müsteşarlığa dilekçe vererek Operasyon Başkanlığından başka bir göreve alınmasını istemiş, böyle bir görev bulunmadığı ve uygun görülmediği tadirde "emekliliğini talep ettiğini" belirtmiştir.

Mehmet Eymür’ü bu dilekçeleri vermeye zorlayan ve emekliliğini isteme raddesine getiren olaylar nelerdir. Bunu bir kaç örnekle izah etmekte yarar bulunmaktadır.

MİT’in eski mensuplarından birinin akrabası olduğu ve yurtdışında çok geniş imkan ve kabiliyetleri bulunduğu belirtilerek Yavuz ATAÇ tarafından MİT’e takdim edilen Mehmet Kulaksızoğlu isimli bir şahıs, Teşkilattaki kayıtlarda herhangi bir menfi husus bulunmaması üzerine Nisan 1995’de denenmek üzere görevlendirilerek ve kendisine Mikail Sarı adına kimlikler verilerek yurtdışına yollanmıştır. Dört ay sonra Kapıkule hudut kapısından giriş yaparken kendisini MİT mensubu ve Bulgaristan ve Romanya sorumlusu olarak tanıtan Mehmet Kulaksızoğlu gümrükte aranmamasını sağlamış, ancak durumundan şüphelenen görevliler konuyu bilahare MİT mensuplarına bildirmişlerdir. Bu gelişme üzerine konu Operasyon Başkanlığı Başyardımcısı M. Eymür'e iletilmiş, Mehmet Eymür, Mehmet Kulaksızoğlu’nun sorguya alınması, ilişiğinin kesilmesi ve Teşkilatça verilen kimliklerin geri alınması talimatını vermiştir. Aynı zamanda şahsı daha kapsamlı bir şekilde araştırtan Mehmet Eymür, Kulaksızoğlu’nun Banka dolandırıcılığından arandığını, kaptagon ve uyuşturucu dahil her türlü karanlık ilişki içinde olduğunu öğrenmiştir.

Mehmet Eymür bir süre sonra Mehmet Kulaksızoğlu’nun kısa bir mülakata tabi tutulup, verilen kimliklerin elinden alındığını, ancak Operasyon Başkanı Şenkal Atasagun’un talimatı ile bu kimliklerin geri verilip, şahsın teşkilatla ilişkisinin devam ettirildiğini öğrenmiş ve şaşırmıştır. Bu olay Mehmet Eymür ile Şenkal Atasagun arasında gerginlik yaratmıştır. Mehmet Kulaksızoğlu Ekim 1998’de Akın Birdal suikastının faili ve Türk İntikam Tugayı’nın mensubu olarak yakalanmıştır.

Mehmet Eymür’le Şenkal Atasagun arasında gerginlik yaratan bir diğer olay da ilgili personelin ikazına rağmen Şenkal Atasagun’un ısrarla verdiği yanlış bir karardan doğmuştur. Bu karar memleketine hizmet etmek düşüncesiyle hareket eden masum bir Türk vatandaşının aylarca yabancı bir ülkede casusluk suçuyla hücre cezası çekmesine neden olmuş, bu vatandaşımız bilahare zamanın MİT Müsteşarı Sönmez Köksal ve Mehmet Eymür’ün çabaları ve bu ülkeyi ziyaretleri ile kurtarılmıştır.

Sürtüşme yaratan bir diğer önemli olay bazı personelle ilgilidir. Mehmet Eymür, Özel İstihbarat Dairesinin eğitim ve operasyon kabiliyetini arttırmak için “Özel Kuvvetler Komutanlığı’ndan” ayrılmak ve emekli olmak isteyen bir grubun MİT’e alınmasına öncülük eder, gerekli tahkikatlar tamamlandıktan sonra şahıslar MİT’e alınırlar. Grup içinde O.Ç isminde bir Albay, iki subay ve birkaç astsubay vardır. Subaylardan birisi K. K'dır. Eymür bunlara daimi kadrolar verilmesine, lojman tahsisinde öncelik tanınmasına yardımcı olur. Neticede yeni kurulan “eğitim ünitesi” bazı muvazzaf ve emekli asker kökenli kişilerin de ilavesiyle karargah binası dışındaki bir yerde, Albay O. Ç'nin yönetiminde faaliyete başlar. Bu arada Özel İstihbarat Dairesi Operasyon Başkanlığı ile birleşir.

Bir süre sonra “Eğitim Ünitesinde” görevli bazı personel Mehmet Eymür’e gelerek, K. K'nun kendilerine “bir siyasi eski parti genel başkanına eylem” için hazırlık çalışması emri verdiğini, böyle bir talimattan bilgisi olup olmadığını sorarlar. Mehmet Eymür irkilir. Henüz teşkilatta göreve başlamasından birkaç ay geçmesine rağmen K.K.'nun normal sayılmayacak bazı davranışları ile ilgili bir çok bilgi intikal etmiştir. Eymür konuyla ilgili sual açar, ünitedeki personelin ifadesine başvurur. Bir sebeple yanına gelen K.K'yı ve konudan haberi olduğu halde müdahale etmediği anlaşılan ve korumaya kalkan, Mehmet Eymür’e bu bilgiyi kimin bildirdiğini araştıran O.Ç'yi ağır bir şekilde yerer. Müteakip gelişmeleri ifadesi alınan personel şöyle anlatır;

“Bir konuyla ilgili olarak bilgi vermek için K.K.’nun odasına girdiğimde, …. ile konuşuyordu. Konuşmam bittikten sonra bana dönerek “ …..’a bir görev vereceğim. Belki de ikiniz yapacaksınız” dedi. Sonra konunun, ……… öldürülmesi olduğunu öğrendim. Arkadaşımız bu konu ile ilgili rahatsızlığını bize anlattı. Bu konuyu Daire Başkanı O.Ç.’a bildirdik. Başkanımız, K. beyi korur bir biçimde, benim haberim olmadan böyle bir şey olmaz, bu konuyu da burada kapatalım dedi. Aynı konuyu K.K., bana da doğrulamış ve bu konuda yapacağımız bir eylemin bize zarardan çok fayda getireceğini beyan etmiştir.

Daire Başkanımız veya Bölüm Amirimiz, Sn. Mehmet Eymür tarafından bir soruya muhatap olmuş olacaklar ki ünitede bulunan bütün personeli bahçede topladılar. Daire Toplantıya kayıt cihazıyla gelen Daire Başkanı O.Ç., konuşmalarının bir bölümünü kaydettikten sonra, kayıt cihazını masanın ortasına atarak, isteyenin alıp, üst makamlara götürebileceğini söylemiş, bundan sonra çalışmaların Sn. Mehmet Eymür’ün inisiyatifi dışında gitmesi gerektiğini, engellendiklerini belirterek direkt Sn. Müsteşarımıza bağlı olarak çalışmamız gerektiğini vurgulamıştır.

Net olarak hatırladığım bu konuşmada “Arkadaşlar, geçen gün K., Mehmet Beye görev sonuç raporunu arz etmeye gittiğinde, birçok konuda hakarete uğradı. İsteyen bu kaseti Mehmet Eymür’e götürebilir, Bana burada usule uymayan insanların ağır bir şekilde cezalandırılacağı, hatta büyük Başkanların bile Teşkilat’tan uzaklaştırıldığı söylenmişti. Ben kimseden korkmuyorum, Mehmet Eymür’den de korkmuyorum. Bizi buraya Başbakan aldı, ancak o geri gönderebilir. Burada bizi askeriz diye sevmiyorlar, işlerimizi engelliyorlar. Ben de duydum, K’e de tesislere bakmaya gittiklerinde söylemiş, Genel Kurmay Başkanı’nın anasına küfretmişti. Ben bir Silahlı Kuvvetler mensubu olarak Gn.Kur.Bşk.’nın anasına küfrettirmem. Duydun mu Mehmet Eymür, korkmuyorum senden? (Bu sırada teybe biraz daha eğildi.) Mehmet Beyi de buraya çağıracağım, hepinizin önünde aynı konuşmayı yapacağım, göreceksiniz.”

Devletin üst kademesine gelmiş bir kamu görevlisinin, Silahlı Kuvvetlerin en yüksek mertebesine ulaşmış bir şahsiyete küfür ettiğine inanmıyorum. Bu olsa olsa suçluluk duygusu içinde olanların MİT ile Silahlı Kuvvetleri karşı karşıya getirme planlarının bir parçası olsa gerek.”

Mehmet Eymür, O.Ç. ve K.K.’nu yetkisi dahilinde disiplin cezası ile cezalandırır. Kendisine “Genel Kurmay Başkanına küfretti” şeklinde iftira atan bu personelle çalışamayacağını üstlerine yazılı olarak bildirir. Şenkal Atasagun daha geniş olan disiplin cezası yetkilerini kullanmak istemez, aksine O.Ç. ve K.K.’na yakınlık gösterir. Neticede O.Ç. başka bir Başkanlığa verilir, K.K. ise Şenkal Atasagun tarafından Operasyon Başkanlığı’ndaki başka bir üniteye alınarak özel görevlerle yurt dışına gönderilir.

Diğer bir sürtüşme Avrasya Feribotu’nun kaçırılışı dolayısıyla meydana gelmiştir. Olayın vuku bulduğu gün Şenkal Atasagun normal mesai bitiminde evine gitmiş, istirahata çekilmiştir. Kendisinin evinden rahatsız edilmesini sevmeyen ve Ankara Bölge Başkanı olduğunda bu konuda emirler yayınlayan Şenkal Atasagun’un bu yönünü iyi bilen Mehmet Eymür, olayı haber alır almaz hemen bir kriz masası kurmuş, gelişmeleri ilgili personel ile birlikte sonuna kadar izlemiş, olay yerine ekip sevk etmiş, Şenkal Atasagun da dahil üst makamları bilgilendirmiştir. Emniyet Genel Müdür Muavini Cemil Serhatlı ile yakın koordinasyonda bulunarak olayın istenilen istikamette yönlendirilmesini sevk ve idare eden Eymür, olay bitene kadar kriz masasından ayrılmamıştır. Uykusuz geçen iki geceden sonra olayın iyi bir şekilde neticelenmesi üzerine Müsteşar Sönmez Köksal kriz ekibine takdirlerini belirtmiş, buna mukabil Operasyon Başkanı Şenkal Atasagun, “kriz masasının kendisine sorulmadan teşkil edildiğini, kendisinin kriz masası için başkalarını görevlendirmeyi düşündüğünü” söyleyerek Mehmet Eymür’ü kınamıştır. Şenkal Atasagun MİT Müsteşarı olduğunda bazı gazeteler bunu Avrasya Feribotu operasyonundaki başarısına bağlamışlardır.

Mehmet Eymür’ün Operasyon Başkanlığından ayrılmasından ve Kontr Terör Merkezi Yöneticiliğine getirilmesinden sonra da devam eden bu olumsuzlukları sayısız bir çok diğer örnekle çoğaltmak mümkündür. Ancak, bu konuyu kapatmadan önce önemli ve aktüel bir diğer olaya, Alaattin Çakıcı konusuna değinmekte yarar vardır. Çakıcı olayına şimdilik, sadece MİT açısından baktığımızda gördüğümüz acayip manzara şöyledir. MİT’in bir ünitesi (Kontr Terör Merkezi) Alaattin Çakıcı’nın tehlikeli hale geldiğini, siyasi cinayetlere yönelik planlar yaptığını devletin en üst makamlarına rapor edip, Çakıcı’nın faaliyetleri ile ilgili bilgi toplamakta, diğer bir ünitesi (Operasyon Başkanlığı) ise Çakıcı’yı çalışmalarında kullanarak, ona bazı kolaylıklar sağlamaktadır. Çakıcı Avrupa ve Amerika’da rahat rahat dolaşmakta, Türkiye’de çeşitli kesimlerle irtibatını devam ettirmekte, kendisiyle ilgili her faaliyetten haberdar olmakta, Türkiye’deki adamlarına eylem emirleri verip, devrin Başbakanı dahil politikacılar ve iş adamlarını tehdit etmektedir. MİT’in Avrupa’daki birimlerinden gelen Çakıcı ile ilgili bilgiler Operasyon Başkanlığında ve bu bölgeden sorumlu Daire Başkanı Yavuz Ataç’ın çekmecesinde takılıp kalır, bilgiler Kontr Terör Merkezinden saklanır. Vahim olan bu dönemde, üstelik Alaattin Çakıcı’nın, kendi meslektaşları olan Mehmet Eymür’ü de kendisine yönelik faaliyetlerden dolayı oğlunu öldürmekle tehdit ettiği bir devrede, Şenkal Atasagun ve Yavuz Ataç’ın kullanması, onunla olan irtibatlarını devam ettirmeleridir. Bu hiç bir kalıba sığmayan bir eylemdir. Bütün bunlardan sonra Mehmet Eymür’ün ve ailesinin basına sızdırılan “Eymür ve Ataç Alaattin Çakıcı ile olan ilişkilerinden dolayı çekiliyor, MİT’ten atılıyor” gibi haberlere isyan etmelerinden daha doğal ne olabilir ki.

İkinci MİT Raporu Konusu

Davalı İdare yazısının 3.3. bölümünde “İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek tarafından 21.9.1996 tarihinde basın mensuplarına dağıtılan ve 22.9.1996 tarihli Aydınlık Dergisinde “İkinci MİT Raporu” adı altında yayınlanan bilgilerin MİT Müsteşarlığıyla bağlantısının araştırılması amacıyla yapılan inceleme neticesinde Teşkilatın Teftiş Kurulu Başkanlığınca hazırlanan Raporda; söz konusu bilgilerin, daha önce kendisinden yararlanılmış olmasına rağmen bazı nedenlerle şüphelenildiği bir dönemde ifadesine başvurulan Tarık Ümit’in iddialarına istinaden Müsteşarlık K/Terör Merkezi’nce düzenlenen “Asgar SİMİTKO, Lazım ESMAEILI ve Tarık Ümit olayı” başlıklı iki rapor ile 15.12.1996 tarih KTM0004 sayılı yazıdaki bilgilerden yararlanılarak, ancak yönetimin bilgisi ve onayı dışında davacı tarafından hazırlandığı ve ilgili Müsteşarlık dışına sızdırıldığı kanaati ifade edilmiştir.” denilmektedir.

Susurluk olayına ışık tutacak bu çok önemli belgelere ve bu belgelerin hazırlanması ile ilgili yan çalışmalara değinmeden önce Davalı İdare’nin yazısında sık sık kullanılan ve “ancak yönetimin bilgisi ve onayı dışında davacı tarafından hazırlandığı”, “Müsteşarlık prensip emirlerine aykırı olarak”, “Yetkili olmadığı halde”, “Teşkilat metod ve prensipleri ile mevzuata aykırı” gibi saptamalarının ne derecede doğru olduğunu tespit etmek için, Mehmet Eymür’ün yöneticiliğini yaptığı “Özel İstihbarat Dairesi’nin” ve onun devamı niteliğindeki “Kontr Terör Merkezi’nin” ne ile uğraştığına ve kanuni yetki ve sorumluluklarına kısaca değinmekte fayda görülmektedir.

Özel İstihbarat Başkanlığı genel hatlarıyla; “Terörizme ve Organize Suçlara karşı koyma, koruma ve eğitme ile sorumlu, operasyonel bir ünitedir. Türkiye Cumhuriyetinin bütünlüğüne, varlığına, bağımsızlığına, güvenliğine, Anayasal düzenine ve milli gücünü getiren bütün unsurlarına karşı içten ve dıştan yönetilen; eylemsel nitelikli yıkıcı ve bölücü faaliyetler ile terör faaliyetlerini etkisiz kılmak amacıyla karşı tedbirler alan, karşı operasyonel faaliyetler planlayan ve uygulayan, terör faaliyetleri ile ilgili veya ideolojik amaçlı silah, narkotik kara para, sahtecilik, kitle imha silahları gibi ulusal veya uluslararası nitelikli, münferit veya organize suçlar ile, yurdumuza yönelik tehdit unsuru ülke, örgüt ve organizasyonlar ile bunların içinde yer alan kişilere, devletin milli güvenlik politikası paralelinde, gizli faaliyet usul ve tekniklerini uygulamak suretiyle operasyonel faaliyet yürüten, terör eylemlerini teknik yönden araştıran, çalışmalarında ilgili iç ve dış kuruluşlar, istihbarat ve güvenlik servisleri, örgütler, gruplar ve kişiler ile işbirliği yapan ve koordinasyonu sağlayan, fiziki, kişisel, teknik ve operasyonel koruma çalışmaları yürüten, Teşkilatın diğer birimlerine planlama ve uygulama ile teknik ve eğitim desteği sağlayan bir birimdir.”

Askar Simitko, Lazım Esmaeili isimli iki İranlı, 15 Ocak 1995 günü Ataköy Polat Rönesans Oteli’ndeki Emperyal Gazinosundan sabaha karşı çıkıp evlerine giderken, yol üzerinde bulunan biri tepe lambalı Renault marka araç olmak üzere 3 araçtan müteşekkil, uygulama yapan sivil polis ekibi görümündeki telsizli şahıslar tarafından çevrilerek aramaya tutulmuşlar ve bilahare aynı şahıslar tarafından kendi arabaları ile birlikte alınarak götürülmüşlerdir. 28 Ocak 1995 tarihinde Askar Simitko ve Lazım Esmaeili'nin cesetleri, İstanbul Silivri'de, Kerev Deresi içinde, tabanca ile çok sayıda kurşunlanmış, kulakları kesilmiş ve işkence görmüş vaziyette köylüler tarafından bulunmuştur. Bu olay üzerine, Asgar Simitko ve Lazım Esmaeili ile ilişkili ve bir çok sakıncalı irtibatı dolayısıyla şaibeli bir personel, İstanbul Bölge Başkanlığı’ndan alınarak Şenkal Atasagun’un isteği üzerine Ankara Bölge Başkanlığına verilmiştir.

Tarık Ümit ise, 02.03.95 akşamından itibaren kaybolmuş, kaybolmadan önce İstanbul’da son olarak Özel Harekatçı bazı polislerle beraber olduğu saptanmıştır.

Özel İstihbarat Dairesi tarafından her iki olayla ilgili araştırma yapılmış, bilgi toplanmış, onay alınarak diğer bölgelere personel yollanmıştır. Bu olaylara, Engin Civan’ın vurulması ve Nuriye Uğur Kılıç - Çakıcı’nın öldürülmesi olayları da dahil edilerek ve illegal faaliyetlerden şüpheli 25 şahsa ait telefonun tetkikinden başlanarak, bilgisayar destekli bir çalışmayla, 1500’ün üstündeki şüpheli kişiye ait telefonun ikili ve çoklu ilişkileri araştırılmış, binlerce kişiye ait arşiv incelemesi yapılmış, 1995 yılının Mart ve Nisan aylarında İstanbul’a gönderilen personel vasıtasıyla, eldeki veriler tetkik tahkik çalışmaları ile geliştirilmeye çalışılmıştır. Bu çalışmanın önemli bir bölümü 1995 Nisan sonuna doğru tamamlanmış ve ilgili personel tarafından kaleme alınan geniş bir raporla sunulmuştur.

Bütün bu çalışmalar, şifahen arzedilmesinin yanı sıra, günlük hazırlanan “Ceride”'lerle Müsteşara sunulmuş, elde edilen bilgiler ilgili Başkanlıklarla paylaşılmış, alınan talimatlar doğrultusunda hareket edilmiştir.

Bu bakımdan, Mehmet Eymür’ün başında olduğu ünitenin, kanunlar çerçevesinde verilen görevlere uygun olarak çalışmasını, ve bu çalışmadan ortaya çıkan hasılayı “ancak yönetimin bilgisi ve onayı dışında davacı tarafından hazırlandığı” gibi bir mantığa bağlamak ve yok saymak insafla bağdaşan bir davranış biçimi değildir.



Bu belge uzayıp gidiyor. Geri kalanlar hepimizin bildiği şeyler. Çetelerle etkin mücadele eden bir ekip!, bantlar, çete reisi ile uzlaşma, satılan bankalar, herhangi bir kayıt olmadığına dair MİT belgeleri, Başbakanlık Kozmik Bürodan kaybolan evrak senaryoları, vs., vs.




FastCounter

 

Hit Counter

  Anadolu Türk İnterneti

 

Güncelleştirme : 24.08.2021 - 15:50