Header $articleheadline_he$ "ArticleHeadline" Detay Sayfa Header

 

 

     

 

 

 
2021-08-24

Detay Sayfa

Tüm Dosyaların Listesi

News Database Template Page Example

Analiz 09 - Casus Avcısı

1/8/1991 - 11:09 - Atinİlgili Bağlantı Yorumlar Bu Yazıyı Bir Tanıdığına Yolla Bu Yazıyı Yazdır  

      

Mustafa Hiram Abas

Hiram Bey'i İstanbul'da takip memuru iken tanımıştım. Takipçilerin diğer personel tarafından tanınmaması için karargaha fazla girip çıkmaları istenmezdi. Zira bazen karargahın talimatı üzerine bazı teşkilat personeli de takibe alınırdı. Bu bakımdan onu sadece bölümünü ilgilendiren ve bizim de takibini yaptığımız faaliyetler sırasında görmüştüm. Popüler, işine hakim ve lider yapılı idi.1932 yılında İstanbul'da doğan Mustafa Abas'a dedesi Mübarek Galip Eldem, "Hiram" adını koymuştu. Hiram Bey'in Annesi Roksan Hanım Atatürk'ün Balo Tertip Heyetinde yer almış, kültürlü bir İstanbul hanımefendisiydi. Atatürk'le birlikte çekilmiş resimleri olan Roksan Hanımın ailesi, Sadrazam Koca Hüsrev Paşa, Sadrazam Ethem Paşa ve Müşir Şakir Paşaya dayanıyordu. Meşhur ressamlarımızdan Osman Hamdi Bey, Roksan Hanımın babasının amcasıydı.

Dede Mübarek Galip Eldem Viyana İmparatorluk jimnazyumunda Arkeoloji ve Filoloji okumuş, Arkeolojiye ait birçok eser yazmıştı. Moskova, Londra, Paris, Berlin, Viyana Arkeoloji Akademilerine fahri üye olmuş. Fahri doktorluk ünvanı kazanmıştı. Hars ve Müzeler Genel Müdürlüğü, Telif ve Tercüme Heyeti Azalığında bulunmuştu. Anadolu Milli Mücadelesine iştirak eden Mübarek G. Eldem kıymetli bir bilim adamıydı. Dedesinin koyduğu Hiram adı Masonluğun kurucusu Hiram Usta'dan geliyordu. Bu isim ömrü boyunca Hiram Bey'e problemler getirdi. Ona Masonluk yakıştıranlar, Ermeni asıllı olduğunu söyleyenler çıktı. O ise bu isimden hiç gocunmadı ve bu ismi saklamak, Mustafa ismini kullanmak gereğini duymadı. O kendisini biliyor ve dedesinin taktığı isimden hiçbir tedirginlik duymuyordu. O, bütün yaşamı boyunca kendisini genç yaşta girdiği mesleğine vermiş ve son gününe kadar mesleğinden kopmamıştı. Ne bir siyasi partiye meyli, ne de bir cemiyetle, dernekle ilişkisi oldu. Baba Hilmi Abas, Yugoslavya'nın Üsküp ili Palanka ilçesinde 1910 yılında doğmuştu. Büyükbaba Süleyman Nadir (Abazoviç) geniş arazisi olan varlıklı bir kişiydi. Baba Hilmi Abas 1924'te Türkiye'ye gelmiş, tahsilinden sonra gemi kaptanı olmuştu. Japonya'dan, Türkiye'ye ilk gemiyi getirmiş, 1967 Kıbrıs sorunu çıktığı zaman gemisi ile Mersin'de DKK’ lığının emrine girmişti. Gençlik, Sakarya ve Türkiye'nin en büyük şileplerinden biri olan General Ragıp Gümüşpala'nın kaptanlığını yaptı. Uzun boylu, yakışıklı, kibar bir insandı. Hiram Bey çocukluk ve gençlik yıllarını Moda'da geçirdi.

Spora ve özellikle yüzmeye, boksa meraklıydı. Lise çağlarında Modanın renkli, kavgacı simalarındandı. Üsküdar'ın kabadayıları bile bu yüreği pek yumrukları kuvvetli genç adamdan çekinirlerdi.

Saint Joseph'te liseyi ikmal ettikten sonra eğitim için Paris'e gitti. Bir yıl kadar Paris'te kaldı. Ailenin maddi imkanları elvermediğinden hem okumaya, hem de profesyonel boks maçlarına katılarak para kazanmaya çalıştı. Ancak Paris'te okumak bir hayli masraflıydı. Neticede geri dönmek mecburiyetinde kaldı. Mülkiyeye girdi. Arkadaşları onu Mülkiyenin kavgalı maçlarından hatırlarlar. Hiram Bey'in yumruğunu yiyen bir daha kalkamazmış. Hiram Bey, 1957'de Siyasal’dan mezun olur olmaz Teşkilat'a katıldı. İstanbul'da göreve başladı. Atak çalışması, görevindeki inatçılığı onun kısa zamanda parlak bir memur olmasını sağladı. 1959 yılında Sovyetler Birliği'ne Batum'a tayin oldu. Batum Dışişlerindeki dış postların en kötüsü idi. Ancak teşkilat yönünden önemli bir posttu. Belki de bu önem bizden ziyade o bölgelerde tahditli faaliyeti olan ABD istihbaratı için daha fazlaydı. O tarihlerde Batum'da diplomatlara birçok yer yasaklanmıştı. Hatta şehrin içindeki bazı bölgelere bile girmeleri yasaktı. Hiram Bey Batum'da yalnız değildi. Başında kendisinden kıdemli olan NÇ isimli Teşkilat mensubu vardı. NÇ aşırı içki içiyor bazen konsolosluk dışında, umumi yerlerde sızıyordu. Hiram Bey birkaç kez kendilerini izleyen Sovyet Gizli Polisinin, NÇ'yi kollarına girip Konsolosluğa getirdiğini müşahede etmişti. Konsolosluk tam başıboş durumdaydı. Konsoloslukta görevli Yuri Viktoroviç KGB'nin adamıydı. Hiram Bey kendisinden önce KGB'nin geceleri Konsolosluğa girip kasayı açtığını öğrenmişti. Yirmiden fazla odası olan Konsolosluk binasının üst katındaki odalarında eşi çocuğu ile kalırken, Hiram Bey gecelerce alt kattaki şöminenin içinde pusuya yatıp Konsolosluğa gizlice girecekleri tespite çalışmıştı. Ruslar onun varlığından rahatsız olmuşlardı. Oğluna “verem” teşhisi koydular,karısının hemen apandisit ameliyatı olması gerektiğini belirttiler.

Hepsi asılsız çıktı. Korkutup kaçırmaya, zehirlemeye kalktılar. Hiram Bey kolay pes edecek adam değildi. Sonunda bir yıl kadar sonra Türkiye'ye izinli geldiklerinde Fuat Paşa onu tekrar geri yollamadı. Eşyaları arkasından geldi. Batum'daki operasyon hasılasını değerlendiren Amerikalılar, Batum'dan dönüşünden sonra NÇ'nin Sovyetlerce angaje edilmiş olabileceğini belirterek MİT'e sorgulanmasını teklif etmişler, o zamanki yönetim herhalde Teşkilat'ı yıpratır gerekçesiyle bunu uygun görmemişti. NÇ bir müddet pasif görevlerde tutulmuştu. Daha sonraları kritik bir görevin başına verilmesi planlandığında Hiram Bey'in Müsteşar'a yazılı olarak bu hususu hatırlattığını anımsıyorum. Onu bu göreve vermediler, ancak bir süre sonra yönetim değişince güneydeki büyük illerimizden birine Bölge Daire Başkanı olarak atadılar. Bir süre burada Başkanlık yapan NÇ daha sonra bir trafik kazasında hayatını kaybetti. Olaydan sonra, kaza sırasında NÇ'nin üzerinde bulunan yüklüce bir paradan ve bazı yolsuzluklardan, bir pavyonda dansöz olarak çalıştığı iddia edilen kızından bahsedildi. Bir müddet sonra hepsi unutuldu. Kanaatimce, “Teşkilat yıpranmasın” gibi kısır bir zihniyetle örtbas edilen bu tip şüpheler, hem şüphelenilen kişilerin (belki de hiç hak etmedikleri halde) ömürleri boyunca ve hatta ölümlerinden bile sonra, kötü bir şekilde anılmalarına sebep olmuş, hem de Teşkilatı ve dolayısıyla devleti tahminlerin fevkinde yıpratmıştır. En önemli husus ise, “Kol kırılır yen içinde kalır” şeklinde müdafaa edilen bu zihniyetin, “nasıl olsa hep kapatıldı yine kapatılır” düşüncesini yaratarak bu tip faaliyetler içerisinde bulunanlara cesaret vermesidir. Meslek hayatım boyunca Teşkilat içinde ve dışında bunun birçok misaline rastladım. Hiram Bey, tekrar Türkiye'ye döndü. Batum'da hem KGB'nin sıkı kontrolü altında, hem de NÇ şüphesi ile ne derece yararlı olabildiğini kestirmek zor. Türkiye'ye dönen Hiram Bey İstanbul'da Kontrespiyonaj çalışmasına devam etti. Kontrespiyonaj teşkilatın temel faaliyetlerinden biriydi. MAH'ın ilk kuruluşunda da ana birimler Espiyonaj ve Kontrespiyonajdı. Her iki birim de istihbarat teşkilatlarına özgü yöntemleri tam olarak kullanan birimlerdi. Ancak Kontrespiyonaj daha kuvvetli daha ot,urmuş ve daha faaldi. Türkiye’de iç sorunlar artınca sanki bu sorunların arkasında dış güçler yokmuş gibi Kontrkomünizm, yıkıcı ve Bölücü Faaliyetler gibi birimler kuruldu. Bu birimler daha ziyade polisiye yöntemlerle ve günlük olaylarla uğraşmaya başladılar, istihbarat teşkilatına özgü yöntemlerden uzaklaştılar. Böylece istihbarat faaliyetleri gittikçe yozlaşmaya, çalışmalardan hasıla alınmamaya başladı. Hiram Bey'in ve benim temelimiz Kontrespiyonajdan geliyordu. Önce karşı koyma faaliyetinde tecrübe kazanmış, daha sonra espiyonaj faaliyetinde çalışmıştık. İstihbarat bir akıl mesleğidir. Bazen oyun içinde oyun olur.

İyi bir istihbaratçı olayları iyi tahlil edebilen, görüntünün arkasındaki esas nedenleri araştıran, analiz ve sentez kabiliyeti bulunan kimsedir. Hiram Bey 1964 yılında kursa katılmak üzere Londra'ya yollandı. 1 ay kadar kalıp kurs hitamında Türkiye'ye döndü. 10 yıl sonra, 1974'de Teşkilat’dan bir arkadaşımla birlikte benim de yollandığım Londra'daki “CENTO Koruyucu Güvenlik Kursu” daha kısa sürmüştü. Bu kursta “Gizlilik Dereceli Bilgilerin Korunması, Personel Teftişleri” gibi konularda “SSCB, Çin İstihbarat Teşkilatları” gibi konularda bilgi almıştık.

Kursta, biri CENTO'da görevli olmak üzere üç Türk’tük. Ayrıca üç Pakistanlı ile iki de İranlı vardı. Kursun bittiği gün Kıbrıs Barış Harekatı başlamış, hudutlar da kapatılmıştı. Biz de orada bayağı heyecanlanmıştık.1967 yılındaki Slavik operasyonu Hiram Bey'in yürüttüğü başarılı faaliyetlerden biriydi. Avusturya asıllı Adolf Slavik 1918 tarihinde Viyana'da doğmuştu. Viyana Üniversitesinden “Hukuk Doktoru” olarak mezun olan Slavik 1932 yılında “Hitler Gençleri” ve “Avusturya Gençleri”, 1938 yılında “Waffen SS Teşkilatı” isimli Nazi organizasyonlarına üye olmuş ve aktif faaliyette bulunmuştu. İkinci Dünya Harbi sonunda Amerikalılara esir düşen Slavik 1945 yılında Viyana'ya dönmüş ve Halk Mahkemesinde yargılanarak mahkumiyet almıştı. Sovyet İstihbarat Teşkilatı KGB ile ilk teması “Stein Cezaevi”nde başlayan Slavik işgal kuvvetlerinin Avusturya’yı terk etmesinden sonra Viyana'daki Sovyet Sefaretindeki özel bir şubeyi, KGB Binbaşısı rütbesiyle yönetmişti. Daha sonra Cezayir'e giderek, buraya yollanan Çekoslovak silahlarının dağılımını organize eden Slavik, 1949-1960 yılları arasında çeşitli ülkelerde güvenilir bir Sovyet Ajanı olarak çalıştı.1960 yılında İstanbul'a gelen Adolf Slavik ithalat-ihracat işleri ile iştigal eden bir şirkete hissedar olarak katıldı. Slavik bilahare şirketin tüm hisselerini açarak adını da değiştirdi. Faaliyetin maskelenmesi tamamlanmıştı. Şimdi istihbari çalışmalara başlamanın sırasıydı. Slavik, gazetelere Türkçe ders verecek öğretmen aradığına dair ilan verdi. Emekli Hava Subayı Küçükkutlu bu işe talipti. MİT Küçükkutlu ile temas kurdu. Faaliyet izlenmeye başlandı.

Slavik, Küçükkutlu'dan tanıdığı generallerin ve önemli görevlerde çalışan subayların listesini istedi. Bunu, Türkiye'deki siyasi partilerin ve koalisyon hükümetlerinin durumu hakkındaki rapor isteği takip etti. MİT, Küçükkutlu'yu besliyor, iştahını kabartacak bilgiler Slavik’e akıyordu.

Slavik'in faaliyeti ile ilgili birçok başka teması da öğrenilmişti. Sıra faaliyetin çökertilmesi safhasındaydı. Slavik, Küçükkutlu'dan NATO'ya veya Harp Akademileri Komutanlığına girmesini istemişti. Küçükkutlu'nun Harp Akademilerinde tercüman olarak görevlendirildiğine dair belgeler ve kimlik kartları MİT'çe hazırlandı. Slavik, 1 Şubat 1967 günü, istemiş olduğu askeri maksatlı bilgileri Küçükkutlu'dan alırken suçüstü yakalandı. Sorgulanmasından sonra 1'inci Ordu Askeri Mahkemesinde yargılandı ve Sovyetler lehine casusluktan 6 yıl hapse mahkum oldu. Slavik daha sonra Bulgaristan’da mahkum Türkler ile takas edildi. Zamanın MİT Müsteşarı Fuat Doğu, Slavik yakalanmadan önce faaliyeti yürüten Hiram Bey'i zamanın Başbakanı Süleyman Demirel'e göndererek faaliyet hakkında bilgi sunmasını sağladı. 35 yaşlarındaki genç ve başarılı memur, devrin Başbakanına detaylı bir brifing verdi.

1967 yılında Kıbrıs dolayısıyla Yunanistan'la harp etme noktasına gelmiştik. Yurdun bazı bölgelerinde karartma yapılıyordu. Biz, bütün takipçiler Yunanlıların peşine düşmüştük. Siyasi şube memurları ile Yunanlıları açık şekilde izliyor, onların herhangi bir faaliyette bulunmasını engelliyorduk. Servisin Yunanistan'dan bilgi ihtiyacı vardı. Bu kritik zamanda, gözü pek, iş bilen, güvenilir bir istihbaratçının hedef bölgeye yollanması zarureti doğmuştu. Bu iş için Hiram Bey seçildi. On beş gün içinde apar topar Atina'ya yollandı.1967'nin Eylül ayında Sefarete gittiği zaman orada bulunan diplomatlar şaşırmış, kendisine “Biz buradan dönmeye bakıyoruz, sen buraya geliyorsun, kendi arzunla mı geldin?” diye sormuşlardı. Atina'da 9 ay kadar çalışılabildi. Yunan makamları tarafından “istenmeyen adam” ilan edilmiş ve kısa süre içinde Yunanistan'ı terk etmesi istenmişti. Hiram Bey, Yunan Gizli Servisi KYP'nin kendisine suçüstü yapacağını son anda sezmiş ve olay yerinden uzaklaşıp Müsteşar Yardımcısının evine gitmişti. Hiram Bey'in Atina öyküsünü o günkü gazetelerden izleyelim: , “CIA, Ajanları Atina’ya bildirmiş. MİT ajanlarının Yunanistan hakkında Amerikan askeri yardımları, verilen malzeme ve teslim tarihleri, Ege’deki füze üslerinin yerleri, liman havaalanı, sanayi tesisleri hakkında ayrıntılar, Yunan Savaş Sanayii ve 2, 6; 8, 10, 11, 12, 15 Yunan Tümenle.,, konularında son derece gizli bilgiler de topladıklarını belirten CIA ve KYP arasındaki işbirliğine de dikkatleri Akrepolis Gazetesi çekmiştir. Atina AJ,> AA Bir denizcilik işletmesinde çalışan 29 yaşındaki Athanassiadis Pantelis adında bir Yunanlı, Türk Büyükelçiliği için casusluk yapma suçundan 10yıl hapse mahkum edilmiştir. Savcının “müebbet hapis” cezası isteğiyle mahkemeye sevkedilen Athanassiadis, Türk Büyükelçiliğinin ikinci katibi Mustafa Abas'a Yunan donanmasının nerelerde bulunduğu, kesin rakamlarla gücü, Yunan Deniz Kuvvetlerinin üsleri ve Kıbrıs'ta bulunan Yunan kuvvetlerinin mevcudu ile ilgili bilgiler vermekle suçlanmıştır.”

Hiram Bey eşi ve çocukları ile Türkiye'ye dönerken Yunan Gizli Servis (KYP) mensupları birkaç kez onun arabasını sıkıştırıp uçuruma yuvarlamaya teşebbüs ettilerse de buna muvaffak olamadılar.1968 ortalarında Takip Şefliğindeki görevimden ayrılarak askere gittim. Atina'dan dönmüş bulunan Hiram Bey de aynı yılın Ekim ayında Beyrut'a tayin oldu. Esasında ona hem Paris hem de Beyrut teklif edilmiş, o görev bakımından Beyrut'un daha aktif olacağı ve kendisinin daha yararlı hizmetler yapabileceği düşüncesiyle Beyrut'a karar vermiştir. Onun için iş önde geliyordu. Maddi sorunlar yüzünden tahsilini tamamlayamadığı Paris’te parası bol rahat bir yaşam, çocukların istikbali ve tahsili gibi faktörler bu karara etkin olmamış, o silahların patladığı, casusların çarpıştığı Beyrut’u tercih etmişti.

Hiram Bey, 1971 yılına kadar kaldığı Beyrut'ta başarılı faaliyetlerde bulundu. Geniş bir ajan şebekesi ve iyi bir haber ağı kurdu. Ortadoğu'nun Hiram Bey'in meslek hayatında daima önemli bir yeri oldu. O, dünyanın bu hastalıklı ve problemli bölgesindeki hadiseleri dikkatle izliyor, olayları Türkiye açısından yorumluyordu. Hiram Bey 1971-1976 arasında İstanbul'da, 1976-1980 arası Ankara'da görev yaptı. 1980'de ilerideki sayfalarda açıklanacak nedenlerle emekliliğini isteyerek Teşkilat’dan ayrıldı. Bir müddet özel sektörde çalıştı. Bu devrede Cumhurbaşkanlığı tarafından özel olarak görevlendirilerek Lübnan'daki ASALA ve diğer Ermeni Terör örgütlerine karşı faaliyet yürüttü. Zamanında kurmuş olduğu ajan şebekesi çok iyi ve halen etkin olduğundan operasyonel çalışmaları bir hayli verimli oldu.1986'da MİT Müsteşar Yardımcılığına atanan Hiram Bey, MİT Raporu olayından sonra zamanın Cumhurbaşkanı Kenan Evrendin talimatı ile başka bir göreve atanmasının istenmesi üzerine kendi isteği ile emekliye ayrıldı. Hiram Bey, genç denecek bir yaşta, 58 yaşında öldürüldü.


Bu yarım asırlık yaşantısına, her dakikası dopdolu, asırlık bir ömrü, bitmez tükenmez bir kavgayı sığdırdı. 1971 yılında Beyrut'tan döndükten sonra onu giderek daha yakından tanıdım, amirim, ağabeyim, sırdaşım, kaderdaşım, sırtımı her zaman rahatlıkla dayayabileceğim güvenilir bir dostum oldu. İleriki sayfalarda bu birlikte geçen yaşantıdan örnekler vermeye devam edeceğim.




FastCounter

 

Hit Counter

  Anadolu Türk İnterneti

 

Güncelleştirme : 24.08.2021 - 15:50