Alo Washington
[ 24/4/2002 - 00:55 ]  By Atin  anadolu@atin.org

Türkiye milenyuma kötü girmişti. Kim ne derse desin Türkiye hasta yatağındaydı.

Tecrübeli gazeteci Yılmaz Polat'ın "Alo Washington" isimli yeni çıkan kitabında birbirinden ilginç konular yer alıyor...

Polat işlediği konuları resimlerle de donatmış...



UZAN

"Trump’ın World Tower adlı gökdelenin en pahalı dairesini almak isteyenler arasında kıran kırana pazarlık yapılıyordu. Bir yanda dünyanın en zengin adamı bilgisayar devi Bill Gates, diğer yanda adı sanı bilinmeyen üstelik sonradan olma bir Amerikalı daireyi almak için kesenin ağzını açmıştı.

...28 Ocak 2001 tarihli New York Post Gazetesi, Braden Keil imzalı,”Turk Mogul pays a record $38M for Trump suite” başlıklı bir haber yayınlıyordu.

...New York Post Gazetesine göre, Trump Tower’ın en üst katındaki 510 metrekarelik penthouse katını gizlice satın alan kişi esrarengiz bir Türk ve adı da Cem Uzan’dı. Cem Uzan daireye 38 milyon dolar ödemişti. Bu Amerika’da bugüne kadar bir eve ödenen en yüksek fiyattı. Uzan Amerika rekoru kırıyordu.


APO NASIL YAKALANDI

Tarihi toplantıda. Cumhurbaşkanı Demirel, “Suriye’ye hemen bir şey yapmazsak, içi boş kağıttan bir devlet görüntüsü vermiş oluruz, bunun da çok büyük zararını grürürz” diyor, askeri bir harekat yapılmasından yana bir tavır koyuyordu.

Süleyman Demirel’e en büyük destek Başbakan Mesut Yılmaz’dan geldi. Yılmaz Demirel’e katıldığını söyledi, askeri harekattan yana olduğunu bildirirdi.

Bülent Ecevit ise daha temkinli yaklaşıyor, olumsuz olasılıkları sıralıyor, İran, Irak faktörlerini tartışmaya açıyordu.

...Suriyeliler, Türk istihbaratının Öcalan’ı adım adım izlediğini düşünerek, Türk sınırına çok yakın bir yere getirmiş, küçük bir operasyonla Türklerin alacağını düşünmüştü ama gelen giden yoktu. Biraz beklemeden sonra uçak havalanıyordu.


MERVE

Merve Kavakçı’nın ailesi Teksas’ın Dallas kentinde oturuyordu. Baba Yusuf Ziya Kavakçı, Dallas’ın Richardson adlı yerleşim merkezinde bulunan Kuzey Teksas Merkezi Camii’nde imamlık yapıyordu.

Yusuf Ziya Dallas’ta şeyhliğini ilan etmişti.


KAÇAKLAR

Washington’daki Türk gazeteciler heyecanla Civan’ın mahkeme gününü beklerken, Ankara’da ise kamuoyuna yansımayan garip şeyler oluyordu.

Adalet Bakanı Oltan Sungurlu, bakanlıkta Engin Civan’ın para cezasını ödemesi halinde iadesine gerek olmadığını savunuyordu. Adalet Bakanlığındaki toplantıda, uzmanlar birbirine giriyor, iade yönündeki görüş ağırlık kazanırken, Sungurlu ağırlığını koyup Civan’ın istenen para cezasını ödemesi halinde davadan vazgeçeceklerinde ısrara ediyordu.

Adalet Bakanının tutumuna anlam vermek mümkün değildi. Kamuoyu Civan’ın iadesini isterken, hükümet yan çiziyordu.


CAVİT ÇAĞLAR

...Dedikoduların en çarpıcısı da Cavit Çağlarla ilgiliydi. İddiaya göre, Çağlar’ın ipini İsrail İstihbarat Örtgütü Mossad çekmişti.

Mossad, Malki cinayetinden sonra Cavit Çağlar’ın peşine düşüyordu. Tefeci Nesim Malki’de, Mossad’ın da parası vardı. Mossad’ın 2 milyar doları olduğu ileri sürülüyordu. Malki’nin öldürülmesinden sonra parasının peşine düşen Mossad, parayı Çağlardan tahsil etmek için harekete geçiyordu.

Mossad’dan kurtulan Cavit Çağlar’ın işleri de bu tahsilattan sonra bozuluyor, yurt dışına kaçmak zorunda kalıyordu.


KEMAL DERVİŞ

IMF ve Dünya Bankası’na hayır günleri sona ermişti. Umudumuz Ecevit sloganlarının yoğunlaştığı günlerde Kemal Derviş CHP’nin kapısını çalarak Bülent Ecevit’e danışman oluyordu. İdeali Ecevit’in yanında siyaset yapmaktı..... 70 sente muhtaç Türkiye’yi kurtaracaktı.

...Türkiye emperyalizmin ağlarından kurtulacak, IMF ve Dünya Bankası tarafından sömürülmesine göz yumulmayacaktı. Türk halkı da bilinçleniyordu. Kızılay’dan yeni açılan Dünya Bankası şubesinin devrimci gençler tarafından camlarının kırılması bilinçlenmenin önemli bir kanıtıydı.

...Kadrosu danışmandı ama kimsenin bir şey danıştığı yoktu. Gerçi petrol krizi için Başbakan Ecevit’in Almanya Şansölyesi Helmut Schmidt ile yaptığı görüşmede yanında bulunmuştu ama ana dili Almanca olduğu için mütercim muamelesi görüyordu.

...Sonunda Kemal Derviş’in sabrı sona erdi, biraz daha kalırsa Karaoğlanın mütercim kadrosuna alınacağını düşünerek, gönül kırgınlığı içinde Princeton Ünüversitesi’nde ders vermek üzere Amerika’ya uçuyordu.

...Cem Boyner, sahibi olduğu Beymen’de, arkasındaki tanıtım etiketinde “Y.D.H. 100% DEMOKRASİ” yazan, deseni partinin amblemi olan kravatlar yaptırıp Washington’a da getirmişti.

Tanıtım ekibi, kravatları takmış, askılı pantolonlarının üzerinde daha iyi görüneceğini düşünerek, ceketlerini çıkartmış Yeni demokrasi Hareketini anlatıyordu.

Derviş temkinliydi. Gerçi kravatı alıp takmamıştı ama Yeni Demokrasi Hareketi’nin Ekonomi ekibi arasında takdim ediliyordu.


OPERASYON

Plana göre, Bush yönetimi, doğrudan müdahele etmeyecek, IMF ve Dünya Bankası yolunu gösterecekti. Yönetim perde arkasında olacak, IMF bir proğram hazırlayacak, yönetimde bu planın uygulanması için Türkiye’ye baskı yapacaktı.

Clinton Yönetimi döneminde olan Asya krizi sırasında, tahhütler yerine getirilmeden ülkelere yardım yapılması ve yönetimin doğrudan yardım yapması, Cumhuriyetçiler tarafından çok eleştirilmişti.

Türkiye, Bush yönetimi için, politikalarını uygulayacak ilk model ülke oluyordu.

...Büyükelçi Pearson, Ecevit-Bahçeli-Yılmaz arasında mekik diplomasisini sürdürüyor, her görüşmede, “Türkiye’nin, Amerikanın önemli bir müttefiki olduğunu” tekraralarken, yönetimin bazı kaygılarını iletip, tavsiyelerde bulunuyordu.

...Pearson’un Washington’a çektiği telgraflarda, Başbakanla, yardımcılarıyla konuştuğunu vurgulaması, kendi durumunu güçlendiriyordu. Bir anlamda kriz Pearson’ın da işine yaramıştı.

...Fransa’da görev yaparken, devlet başkanını, başbakanı televizyonda gören Pearson, Türkiye’de her gün televizyonlarda birinci haber oluyordu.


LOBİ

...Her yıl Türkiye’nin lobisini almak için kişi ve kuruluşlar büyük çaba harcardı. Lobi şirketlerinin seçiminde Ankara’nın devreye çok girdiği bir sır değildi. Binlerce doları kaçırmak istemeyenler işi Ankara’dan bağlamayı alışkanlık haline getirmişti.

...Türk Hükümeti, Livingston Group’a 700 bin dolar, Soloman Group’a 700 bin dolar, Apco Assoiates’e 400 bin dolar, Merkez Bankası için de Hoffman and Hoffman halkla ilişkiler şirketine de 27 bin 300 dolar ödüyordu. Türkiye’nin Amerika’da yılda lobi için ayırdığı miktar toplam bir milyon 827 bin 300 dolardı.


CEM
Cem’in Washington Enstitüsü adlı bir düşünce kuruluşunda da konuşması vardı.

İsmail Cem, soru soran Rum Yönetimi Temsilcisi Erato Kozakou Marcoullis’e “Sayın Kıbrıs Büyükelçisi” diye hitap ederk, müthiş bir gaf yapıyordu.

Salonda bir an şaşkınlık oluyor, Rum Temsilcinin yüzü gülüyordu.

Cem’in, hatasını düzeltmesi beklenirken, danışmanları kendisini uyarmıyor, bakanda konuşmasına devam ediyordu. İsmail cem, üstüne üstlük toplantı sonunda yanına gelen Rum temsilcisine yine iltifat ediyordu. Rum temsilci Marcoullis, daha sonra bunu Amerikan Kongresinde kullanacaktı.


TANSU ÇİLLER

...Büyükelçi Nüzhet Kandemir’le yıldızı bir türlü barışmamıştı.

Çillerin Birleşmiş Milletler Genel sekreteri Butros Gali’yle görüşmesi vardı. Çiller, her zamanki gibi etrafına ateş saçıyordu. Heyet, asansöre biniyor, Genel sekreterin 39’ncu kattaki odasına çıkacaklar.

Ancak asansörü yöneten görevli kapasiteden fazla ağırlık olduğunu, asansörün taşıyamayacağını bildiriyor.

Çiller, Büyükelçi Kandemir’den çok daha kıdemsiz olan bir sürü memuru asansörde bırakarak devletin temsilcisini eliyle iteleyerek, “siz sonra gelin” diyordu.

Tansu Çiller’in yıldızının barışmadığı bir başka Büyükelçi de Özden Sanberk’ti. Çiller başbakan olduğu dönemde Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı olan Büyükelçi Sanberk’e Blair House’da gösterdiği tepki hafızalardan silinecek gibi değildi.

...Çiller, Sanberk’i dinlemiyordu bile. Bağırarak sözünü kesti. “Tamam bunları bende biliyorum. Ayrıca boru hattından yedi defa petrolün çıkmasını istiyorum. Altı değil, yedi” dedi.

BM kararları Tansu hanımın umurunda bile değildi. Kafasına göre boruyu doldurup, boşaltıyordu.

Birden durdu, “Sen ne biçim müsteşarsın” dedi.

Çiller, çizmeyi aşmış müsteşara hakaret ediyordu. Dışişleri Bakanı Hikmet Çetin de susuyor, Çillerle odadan çıkıyordu.


UFUK SÖYLEMEZ

...1999 yılında Amerikan haberler dairesi 7 kişilik bir parlemto heyetini Wahington’a davet etmişti. Amerikalılar hem kendi politikalarını anlatacak hem de milletvekillerinin görüşlerini öğreneceklerdi. Washington’da ilk durak Dışişleri Bakanlığıydı.

...Barkey, milletvekilşlerine “hoş geldiniz” dedikten sonra sormaya başlıyor. DYP Milletvekili Ufuk Söylemez Türkiye’yi şikayet ediyordu. Eski Ekonomi Bakanı Söylemez, Türkiye’deki İnsan haklarından, demokrasiden şikayetciydi.

Milletvekilleri hayretle Söylemez’e bakıyordu. Söylemez, enflasyondan değil, insan haklarından şikayet ediyordu.

Milliyetçi Hareket Partisi Milletvekili Nesrin Ünal dayanamıyor, “doğru değil” diyor, “nasıl böyle konuşuyorsun” diye çıkışıyordu.


EVREN

Zor geçindiğini söylediği emekli maaşıyla Marmarisli gurubumuz dediği arkadaşlarıyla her yıl yurt dışına çıkan Kenan Evren, milenyumdaki ilk yurt dışı gezisini Amerika’ya yapıyordu. Miami’yi hep duymuş ama bir türlü gitmek nasip olmamıştı.

Aynı gün rezidansta, Büyükelçi İlkin, Türk toplumu için 29 Ekim resepsiyonu veriyordu. Evren, şerefine bir parti düzenlediğini sanıyordu.

Basın toplantısının yapıldığı odada Büyükelçiyle birlikte askeri ateşe Tuğgeneral Ziya Güler de bulunuyordu.

General Güler, toplantının ortasında Evren’in yanına geliyor, gazetecilerin duyacağı bir şekilde topuklarını birbirine vurup esas duruşa geçtikten sonra, “Komutanım, General Rogers’la randevunuz tamam” diyor saygılı bir şekilde geri dönüyordu.


BAKİ İLKİN

Büyükelçi İlkin, ayrılmadan önce Büyükelçilik binasının hemen girişindeki, siyah plaket üzerine yazılmış, “bu bina 23 Nisan 1999’da Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel tarafından açılmıştır” yazısının hemen altına yeni bir plaket daha koydurdu.

Plakette, sarı zemin üzerinde, “Büyükelçi Nüzhet Kandemir tarafından temeli atılan bu bina, 23 Nisan 1999’da Büyükelçi Baki İlkin zamanında tamamlanmıştır” yazıyor.

Büyükelçi İlkin, 2001 yılı Ağustos ayının ikinci yarısında Washington’dan ayrıldı...


KORAY AYDIN

Türk-Amerikan konsey toplantıları sona ermiş, davetliler otelden ayrılıyordu.

Koray Aydın ve beraberindeki heyet de otelin lobisinde havaalanına gitmek üzere bekliyordu.

Bu sırada yanlarına yaklaşan Grand Hyatt Oteli görevlisi 2.700 dolar ödemeleri gerektiğini söylüyordu.

Koray Aydın sinirleniyor, ATC’nin davetlisi olduklarını, masrafların konsey tarafından ödeneceğini anlatıyordu.

Otel görevlisi bayan memur, ATC’nin sadece oda ücretlerini ödediğini, bu paranın ekstra masraflar olduğunu ısrar ediyor, heyet de ödememekte direniyordu.

Bunun üzerine Engin Artemel’in kızı otel görevlisine bir şeyler mırıldanıp birlikte vezneye gidiyorlardı. Artemel, 2.700 doları ödüyor, Koray Aydın ekibi de rahat bir nefes alıyordu.


MAVİ AKIM

Mesut Yılmaz, başbakanlıktan ayrılıyor ama Mavi Akım’ın peşini bırakmıyordu.

1999 yılının Eylül ayında sessizce Amerika’ya uçuyordu. Yanında kardeşi Turgut Yılmaz ve Cavit Kavak da vardı.

Mesut Yılmaz bir işadamına ait uçakla Amerika’ya giriş yapıyordu.

İşadamının Şarık Tara olduğu hemen Washington kulislerinde yayılıyordu.

Türkiye’de büyük bir depremin olduğu binlerce kişinin öldüğü bir dönemde, Mesut Yılmaz, deprem bölgesi görevini eşi Berna Hanıma bırakarak önce Massachusetts Eyaleti’nden giriş yapıyordu.

...Mesut Yılmaz, Amerika’ya gideceğini Türk Büyükelçilik yetkililerine bile bildirmemişti.

Amerikan makamları, Yılmaz'ın Amerika’ya girişini tespit edip, Washington Büyükelçiliğine kibar bir şekilde, biraz da alay ederek iletiyordu.

...Yılmaz’ın Washington’a gelinceye kadar ne yaptığı, kiminle görüştüğü bilinmiyordu.

Hatta Florida’ya geçerek, Rus Gazprom Şirketi’nin Amerikalı temsilcileriyle konuştuğuda söyleniyordu.

Mesut ve Turgut Yılmaz kardeşler, beraberindekilerle Washington’da Capitol Hilton Oteli’ne yerleşiyordu.

Mesut Yılmazın Washington’a geleceğini oğlunun dışında Zeyno Baran biliyordu.

Yılmaz, Zeyno’ya Washington’a gelince kendisini arayacağını söylemişti.

Zeyno, Amerikalılarla Mesut Yılmaz için randevu ayarlayacaktı.

Yılmaz, Dışişleri Bakanlığının petrol boru hatlarıyla ilgili yetkililerine Mavi Akımı anlatıyor, onları ikna etmeye çalışıyordu.

Amerikalılar ise, Mesut Yılmaz’a Mavi Akım projesine karşı olduklarını açık bir şekilde ifade ediyorlardı.

Yılmaz, sesizce geldiği Washington’dan sessizce ayrılıyor, bir hafta sonrada Zeyno Baran’ı da yanına alarak Enerji Bakanı Cumhur Ersümer ve kalabalık bir heyet Moskova’ya uçuyordu...


AKIN VE KANİ

Washington’da kısa adı AKIN olan Amerikan Kurdish Information Network isimli bir kuruluş yıllardır Türkiye aleyhine sürdürdüğü faaliyetine devam ediyordu.

Derneğin PKK’yla organik bağı olduğunu bilmeyen yoktu. Kuruluşun başkanlığını Kani Gulam adında takma isimli birisi yapıyordu.

Diyarbakır Kulp doğumlu Kani, pasaport sahtekarlığından dolayı FBI tarafından bir kaç kez tutuklanmıştı.

Pasaport sahtekarlığı Amerikada en büyük suçlardan biriydi.

Amerikalıların elinde Kani’yi 10 yıla kadar hapis, 250 bin dolar hapis cezasına çarptıracak belge vardı.

Asıl adı Abdulgaffar Gündüz’dü.

1980 yılında Türkiye Cumhuriyeti’nden Nimet Gündüz adına pasaport alıyor ve Kanada’ya gidiyordu.

1986 yılına kadar Türk Pasaportunu kullanıyor, Kanadadan Amerikaya 6 kez giriş yapıyordu.

Ağabeyi Azimettin Gündüz Kaliforniya’da oturuyordu.

Adını Adam Posori olarak değiştirmişti.

İstanbul Boğaziçi Ünüversitesi’nde devlet bursuyla mühendislik okumuş, Amerika’ya bursla gelmiş ve emlakçılığa başlayarak zengin olmuştu.."



Yılmaz Polat'ın bu sürükleyici kitabında "Dünya'nın Kalbi Washington" bağlantılı daha kimler ve neler var, neler...?