Terör ABD'yi Vurdu
[ 13/9/2001 - 11:00 ]  By Atin  anadolu@atin.org

Amerika Birleşik Devletleri evvelsi gün, terörizm kronolojisinde bu güne kadar yapılan en büyük saldırıya muhatap olarak, tarihinin çok acı günlerinden birini yaşadı. Henüz sayısı belli olmayan binlerce terör kurbanına rahmet ve yakınlarına sabır

Amerika Birleşik Devletleri evvelsi gün, terörizm kronolojisinde bu güne kadar yapılan en büyük saldırıya muhatap olarak, tarihinin çok acı günlerinden birini yaşadı.

Henüz sayısı belli olmayan binlerce terör kurbanına rahmet ve yakınlarına sabır diliyoruz.

Olay basında ve televizyonlarda detaylı olarak verildi ve verilmeye devam ediyor.

Bu bakımdan detaylarına girmeden kısaca olayı şematize olarak özetledik. (11 Eylül Faciası)



DÜNYA TİCARET MERKEZİ İKİNCİ KULESİNE UÇAK YAKLAŞIRKEN

ABD 1941 yılında benzer bir uçakla intihar saldırısına maruz kalmış ve ABD ile harp halindeki Japonlar Pasafik'teki Pearl Harbour Amerikan deniz üssüne sürpriz bir saldırıda bulunmuştu.

Japonların, 6 uçak gemisi ve 432 uçakla Pearl Harbor'a yaptıkları baskın sonucunda 2 binden fazla kişi ölürken, Oahu'daki Amerikan uçakları, sekiz savaş gemisi, üç destroyer, üç keşif gemisi imha edilmişti.

Bu seferki saldırıda hem düşman belli değil, hem de saldırıyı yapanlar Amerika'yı kendi yolcu uçakları ile vurdular. Tam belli olmamakla birlikte ölü sayısının da Pearl Harbur baskınının çok üstünde olacağı tahmin ediliyor.

Pearl Harbur baskını, ABD'ye büyük bir ders oldu. İstihbarat üretiminin bir ülkenin güvenliği için ne denli önemli olduğunu, yaşayarak öğrenen ABD, Pearl Harbur'un arkasından süratle, günümüzde her biri dev kuruluşlar haline gelen istihbari organizasyonların temelini attı.

11 Eylül günü yaşanan feci olayın ardından, kendilerine büyük bütçeler ayrılan CIA ve FBI gibi istihbarat ve güvenlik örgütleri ile havaalanlarında alınan güvenlik tedbirleri yoğun bir eleştiriye tabi tutuldular. Gerçi CIA daha önce Usame bin Ladin'in ABD'de eylem yapabileceğini bir kaç kez yetkililere iletmişti ama bu kadar büyük bir eylemi, Hollywood'un senaristleri dahil, herhalde kimse hayal etmiyordu.

İnsan Kaynakları

ABD istihbarat örgütlerinin son yıllarda canlı kaynaklardan, yani insan kaynaklarından ziyade yüksek teknoloji ile istihbarat elde ettiği bilinen bir gerçek. ABD dışında istihbarat toplamakla görevli CIA, geçtiğimiz yıllarda bu konuda bir kaç kez daha eleştirilere neden olmuştu.

UÇAK KULEYE ÇARPIYOR VE BÜYÜK BİR PATLAMA VE ATEŞ KÜMESİ
PENTAGON YARA ALIYOR
PENTAGON YANIYOR
SOMERSET'TE UÇAĞIN DÜŞTÜĞÜ YER
YIKILAN KULELER VE KAÇAN İNSANLAR

CIA bu eleştirilere karşı, insan kaynaklarının pahalı olduğunu ve bütçesinin bu konuda yeterli olmadığını gerekçe olarak öne sürmüştü.

CIA'nın bütçe dışında da "insan kaynaklarını kullanma konusunda" bazı çıkmazları var. Geçmiş yıllarda ABD kamuoyunda ağır tenkide uğrayan bazı "kaynak ilişkileri" nedeniyle CIA'ye bir sürü sınırlamalar getirilmiş. Bir operasyon planlanırken, planlamalar CIA'deki görevli hukukçuların süzgecinden geçiyor.

Terör örgütlerine en iyi sızabilecek kişiler, teröristlerin kendilerinin dışında, silah ve uyuşturucu kaçakçıları gibi kriminal kişiler. Bu konularda sınırlama olduğu zaman örgütlere sızmak da zorlaşıyor.

Yani ahlak dışı, kanun dışı faaliyetlere, ahlaki yaklaşımlarla sızmak oldukça zor.

Teröristlerin 11 Eylül katliamından sonra ABD yönetiminin istihbari çalışmalara yeni düzenlemeler getirerek "insan kaynaklarının kullanımındaki" zaafiyeti belli ölçülerde aşması kaçınılmaz gibi gözüküyor.


Allah Adına Katliam
"İster sivil, ister asker olsunlar Amerikalıları ve onların müttefiklerini, hangi ülkede mümkünse orada öldürmek, her Müslüman için farzdır.

Biz Allah’ın rızasıyla, Allah’a inanan ve onun tarafından ödüllendirilmek isteyen her Müslümanı, ele geçirdikleri her yerde ve her zaman Amerikalıları öldürmeye ve paralarına el koymaya çağırıyoruz.

Aynı zamanda Müslüman alimleri, liderleri, gençleri ve askerleri, ABD şeytanının ordularına ve şeytanın işbirlikçilerine saldırılar düzenlemeye; bunların arkalarındaki güçleri ortaya çıkarmaya ve onlara unutamayacakları bir ders vermeye çağırıyoruz"

Bu sözler, Şubat 1998’de Şeyh Usame bin Muhammed Bin Ladin, Mısır İslami Cihad örgütü lideri Ebu Yasir Rifa’i Ahmed Taha, Mısır Cihad örgütü lideri Ayman el Zevahiri, Pakistan Cemiyet-ül Ulema yöneticisi Şeyh Mir Hamza ve Bangladeş Cihad Hareketi lideri Fazlul Rahman’ın, ‘Dünya İslam Cephesi’ adı altında kaleme almış oldukları fetva. Bu fetva ile Haçlılara ve Yahudilere karşı "cihad" ilan edilmişti.

Fetva'da ABD'nin 7 yıldan beri mukaddes topraklarının bulunduğu Arap Yarımadası’nı işgal ettiği, zenginliklerini sömürdüğü, yöneticileri elinde oynattığı, halkını tehdit, komşuları terörize ettiği, buradaki üslerini komşu Müslüman ülkelere saldırı amacıyla kullandığı iddia ediliyor, Amerikalıların Yahudi devletine hizmet ettiği, Kudüs’ün işgali ile oradaki Müslüman katliamının da gizlenmeye çalışıldığı söyleniyordu.

Fetvayı verenler, Amerikalıların işlediği tüm bu suç ve günahların Allah’a, onun Peygamberine ve Müslümanlara karşı açık bir savaş ilanı olduğunu ve bu durumda cihadın bir mecburiyet haline geldiğini belirtiyorlardı.

İşte 11 Eylül 2001 tarihinde ABD'yi kana bulayan korkunç intihar eylemlerini gerçekleştiren teröristler, bu zihniyetin uygulayıcısı, bu fetvayı yerine getiren, inanmış kişiler. Bu inançla, kendisini de bir kaç saniye sonra ölüme götürecek o koca yolcu uçağını, içindeki birçok masum kadın, erkek, çocuk, bebek, sivillerle birlikte, tam gaz, çelik kulenin üstüne sürüp patlatabiliyor, o kuledeki binlerce masum sivili de ölüme götürebiliyorlar.

Allah'a inanan ve bir dini temsil eden bir takım insanlar, Allah'a inanan ve bir başka dine sahip insanları "Allah adına" katlediyor. Bu inanması güç ve o derecede de tehlikeli bir yaklaşım.


Usame bin Ladin
Usame bin Ladin, Suudi Arabistan'da 1957 yılında doğmuş. 54 çocuk sahibi olan babası Muhammed, Güney Yemen kökenli. Suudi Arabistan'a 1930’da gelen baba burada büyük bir müteahhit haline gelerek süratle zenginleşmiş. Bu zenginlik nedeniyle Suudi Arabistan Kraliyet ailesi ile çok yakın olmuş. Çocuklar Suud prenslerle beraber büyümüş. Baba Muhammed 1968’de kaza sonucu öldüğünde çocuklarına 11 milyar dolar miras bırakmış.

Usame bin Ladin, genç yaşlarında "Müslüman Kardeşler" hareketine karşı ilgi duyuyor. 1979 yılında ABD istihbaratı ile işbirliği içindeki Suudi Arabistan Gizli Servis Şefi Prens Turki bin Faysal, yakın arkadaşı Usame bin Ladin'i Pakistan Peşaver’e yolluyor.

O yıllarda ABD'nin "Yeşil Kuşak" projesi yürürlükte. ABD, gittikçe genişleyen kominizm tehlikesine karşı, Sovyetlerin etrafını "yeşil bir kuşakla" çevirmeyi planlamış. Yeşil kuşak isminden de anlaşıldığı gibi "Müslüman" unsurlardan oluşacak. Zira Müslümanlar komünizm mikrobuna karşı en kuvvetli koyucuydu.

İşte, İran İslam Devrimini ve bu günkü fanatik kökten dinciliği yaratan ve İslam terörü ile ABD'nin başına bumerang gibi geri dönen bu yanlış planlama ve politikalardır.

Pakistan'daki kamplarda, başta Arap ülkeleri olmak üzere dünyanın dört bir tarafından gelen İslamcı gençler, birer "İslam savaşçısı" olarak yetiştiriliyordu. Beş ülkenin birlikte üstlendiği bu projenin sorumluluğu Pakistan Gizli Servisi'ndeydi, Projenin başında Filistin asıllı Abdullah Azzam isimli bir uzman vardı.

Usame bin Ladin kısa sürede Azzam’ın yardımcısı oldu. Savaşa katılan Usame bin Ladin, Celalabad yakınlarında yaralandı.

Serveti, cömertliği, sade yaşantısı, karizması, savaştaki cesareti nedeniyle efsaneleşen Usame bin Ladin, 1986’da kendi kampını kurdu. 1988’de "El Kayda" isimli bir yapılanmaya gitti. Yapılanmanın temelini gönüllülerin bilgilerini içeren bilgisayar kayıtları oluşturuyordu.

1989 yılında, Usame bin Ladin'in gittikçe kuvvetlenmesinden ve cihadı her yere yaymasından tedirgin olan Suud rejimi, pasaportuna el konuldu.

Haziran 1990’da Saddam kuvvetleri Kuveyt’e girince Usame bin Ladin, Suudi sınırlarının korunması görevinin kendisi ve tabanına verilmesini istedi. Kral Fahd'ın bunu kabul etmeyip Amerikan askerlerini davet etmesine çok öfkelendi.

Bu öfke ile önce Pakistan’a, ardından Afganistan ve Sudan’a gitti. Artık, Pakistan’ın barınmalarına izin vermediği "İslam savaşçılarını", Sudan ve Yemen’e yerleştirdi, onlara birçok ülkede iş buldu

1994'de Suud vatandaşlığından çıkarılan Usame bin Ladin, 1990'lı yılların başında, bir zamanlar birlikte çalıştığı ABD'ye karşı cephe açtı. 23 Ağustos 1996'da "Kafirleri kutsal topraklardan kovun" çağrısıyla ABD’ye karşı cihad ilan etti. Şubat 1998'de Mısır, Bangladeş ve Pakistanlı birkaç küçük grupla birlikte ‘Yahudilere ve Haçlılara’ karşı "Uluslararası İslami Cephe"yi kurdu. Kuruluş bildirgesinde “Her Müslümana, dünyanın her köşesinde, sivil veya asker Amerikalı öldürmek farzdır” deniliyordu.

Aralık 1992'de Yemen’deki ABD’li askerleri hedef alan otel bombalama olaylarında, 1993'de Somali Mogadişu’da 18 Amerikalının öldürülmesinde, Şubat 1993'te New York’ta Dünya Ticaret Merkezi’nin bombalanmasında, Ocak 1995'te Filipinler’de Papa’ya suikast girişiminde, 1995'te Cezayir İslam Grubu'nun (GIA) Fransa’ya karşı yürüttüğü savaşta, Haziran 1995'te Etiopya’nın başkenti Adis Ababa’da Mısır Devlet Başkanı Hüsnü Mübarek’e yönelik suikast girişiminde, Kasım 1995'de Suudi Arabistan’ın başkenti Riyad’da beş ABD’li askerin ölümüne yol açan kamyonlu bombalama olayında, Kasım 1995'de 17 kişinin öldüğü Pakistan’daki Mısır Büyükelçiliği’nin bombalanmasında, Haziran 1996'da Suudi Arabistan’ın Hobar kentinde 19 Amerikan askerinin ölümüne yol açan patlamada, 7 Ağustos 1998'de Amerikan askerlerinin Kutsal Topraklar’a girişinin sekizinci yıldönümü dolayısıyla Kenya ve Tanzanya’da, 257 kişinin ölümüne, 5 bin 500 kişinin de yaralanmasına sebep olan ABD büyükelçiliklerinin havaya uçurulmasında, 12 Ekim 2000'de Yemen’in Aden limanında 7 Amerikan denizcisinin öldüğü USS Cole destroyerine yönelik intihar saldırısında hep onun izi vardı.

Usame bin Ladin'in, uzun bir süredir, iktidarı almalarına epey yardımcı olduğu Taliban’ın himayesinde Afganistan’da yaşadığı biliniyor. ABD’nin, yakalanması için 5 milyon dolar ödül koyduğu Usame bin Ladin şimdiye kadar yapılan hiçbir eylemi açıkça üstlenmedi.

Yani bin Ladin, Amerikan vatandaşlarının can güvenliğini dünyanın neresinde olursa olsun korumaya özen gösteren, savaş bölgelerinde bile tek askerini kaybetmeye çalışan ABD yönetimi için tam bir baş ağrısı. Onun, fanatik Müslümanların baş düşmanı olan "Yahudilerin" yerine ABD'yi baş düşman seçmesinin nedeninde, İslami gerekçelerden ziyade sebebini bilmediğimiz kişisel bir nefret yatabilir.

New York'ta simgeleşmiş Dünya Ticaret Merkezi´nin ikiz kulelerine, peşpeşe 2 uçakla vurarak kuleleri yerle bir eden, ardından ABD'nin dünya liderliğinin sembolü olarak nitelendirilen askeri binası Pentagon'a uçakla intihar dalışı yapan organizasyon için öncelikli şüpheli olarak bin Ladin'in adının geçmesi bu bakımdan doğal.

Ancak, yakın tarihlerde "bir sürprizim var" diyen ve ABD tarafından devamlı hırpalandığı için büyük düşmanlık beslediği bilinen Irak lideri Saddam'ı da süpheliler listesinde dikkate almamak yanlış olur. Saddam yönetimindeki Irak'ın, terör operasyonları konusunda hem yöntem hem de teknik olarak dünyanın en yeteneklileri arasında olduğunu rahatça söyleyebiliriz.

Temennimiz, 11 Eylül 2001 katliamının, kitlelere yönelik son büyük terör olayı olmasıdır. Zira, gittikçe şiddetinin arttığını gözlediğimiz terör olaylarında, bu günkü vahşetin bir ötesi, radyolojik ve biyolojik silahlar kullanılarak kitlelerin imha edilmesi olacaktır.

Dünya devletleri birleşerek bu kini, bu ateşi söndürmeli, "gerekçesi ne olursa olsun" silahlı hiç bir hareketi onaylamamalı ve kendi politikalarına uygun diye destek vermemelidirler. Aksi, insanlığın kendi kendini sokması ve intiharıdır.

Kanlı eylemden sonra halkı ve yöneticileri ile güzel bir dayanışma ve devlet olma örneği gösteren ve iktidarı ile, muhalefeti ile bir araya gelerek Başkanı'na tam destek veren ABD'nin, kendisine karşı yapılan bu vahşi eyleme karşılık vermesinin en tabii hakkı olduğunu düşünüyoruz. Ancak bu aşamada ABD yöneticilerine soğukkanlı davranmalarını ve bütün dünyada gittikçe gelişen Amerikan aleyhtarı faaliyetlerin nedenini de irdelemelerini öneriyoruz.

Artık bütün dünya, daha fazla geç kalmadan, insanoğlunu dünyanın en vahşi ve acımasız varlığı olma şampiyonluğundan indirmenin yolunu aramalıdır.


Amerikan halkına tekrar baş sağlığı diliyoruz.