Ekonomik Kriz
[ 18/5/2001 - 01:00 ]  By Hür Denetçiler  hurden@hurden.com

İstifadan sonra Demiralp kahraman yapılmaya çalışılıyor. Ekonomiden anlamayan  bir Hükümetin koruyucu kanatları altında, tam bir serbesti içinde çalışan ve ülkeyi felakete sürükleyen, Demiralp'ten  mutlaka hesap sorulmalıdır.  Son kriz Demiralp'in ilk

"Hür Denetçiler" imzalı okuyucularımızdan gelen iki mektubu daha önce yayınlayamamıştık. Parasal konularda ilginç iddiaları içeren bu mektupları, herhangi bir yorumda bulunmadan, itham edilenlerin cevaplarını da aynı şekilde yayınlayacağımızı belirterek yayınlıyoruz.

Demiralp'ten Mutlaka Hesap Sorulmalı

İstifadan sonra Demiralp kahraman yapılmaya çalışılıyor. Ekonomiden anlamayan bir Hükümetin koruyucu kanatları altında, tam bir serbesti içinde çalışan ve ülkeyi felakete sürükleyen, Demiralp'ten mutlaka hesap sorulmalıdır. Son kriz Demiralp'in ilk eseri değildir, acımaya devam edersek sonuncu da olmayacaktır. Demiralp'i tanımak için, "Ne kadar ileriyi görmek isterseniz o kadar geriye gidin" diyen Cin atasözüne uygun olarak biraz geriye gidelim.

1- 1987-1989 Özal Dönemi: 32 Sayılı Kararın mimari Demiralp

Demiralp o dönemde, daha sonra arkadan vurduğu, Güneş Taner'in en yakin adamı. Banka Kambiyo Genel Müdürü olduğu dönemde 32 sayılı kararı hazırlıyor. Amaç tam konvertibilite ye geçiş sağlanacak. Ancak yasanın eksik hazırlanması nedeniyle, kontrolün tamamen elden çıkmasına yol açılıyor. Yurtdışına yapılacak bazı para transferlerinin, dünyanın her yerinde olduğu gibi kontrol edilmesi gerekirken başıboş bırakılıyor. Türkiye kara para aklama cenneti olarak anılmaya başlıyor. Türkiye'den hızlı döviz kaçışı başlıyor. 1994 krizinin temelleri atılıyor.

2- 1992-1993 Demirel Hükümeti dönemi. Demiralp UDIDEM'in savunucusu.

O dönemde Tevfik Altınok Hazine Müsteşarı, Çiller ekonomiden sorumlu bakan. Altınok'un Çiller’in ekonomi politikalarına ve başta Osman Ünsal olmak üzere keyfi atamalarına karşı olduğu için Çiller’le arası yoktu. Hazine müsteşar yardımcısı Kemal Kabataş ile Banka Kambiyo genel müdürü Demiralp, Altınok hakkındaki her türlü bilgiyi Çiller’e sızdırıyor ve asılsız dedikodular yayıyordu. Bu oyunlara dayanamayan Altınok , 1993 Şubat ayında görevinden ayrıldı. Demiralp bu ayak oyunları sayesinde, aynı zamanda hem Çiller’in, hem de Taner'in adamı olmayı başarabilen ender bürokrat ünvanını aldı. Ayni anda da İstanbul dükalığına yakın olabilmek için, Işın Celebi ile yakin teması hiç kesmedi. İstanbul’daki belli holdinglerin adamı olarak, alınan her kararda öncelikle bu holdinglerin menfaatini ön planda tuttu. Eximbank ve arkasından Ziraat Bankası genel müdürü olduğu dönemlerde bu holdinglere en büyük desteği verdi.

3- 1994 krizinin mimari Demiralp:

Banka kambiyo genel müdürü olduğu 1993 yılında, Merkez Bankası’nın uyarı yazısına rağmen, Dışbank'ın Lapis Grubuna satışına, 6 gün içinde fikir değiştirerek onay verdi. Tek bir bankanın kredi açmadığı bu gruba Dışbank'ın satışı ve arkasından batışı Türkiye'yi 1994 krizine soktu. Demiralp'in ağır sorumluluğu, büyük gecikmeyle 1998 yılında Başbakanlık Teftiş Kurulu tarafından soruşturuldu. Göstermelik soruşturma sürerken, Demiralp Hazine Müsteşarlığına atandı. MHP'nin yayın organı durumundaki Ortadoğu Gazetesi 16.7.1999 tarihinde "akıl almaz atama" manşeti altında şu yorumu yaptı:

"ANAP lideri Yılmaz, yolsuzlukla suçlayıp üzerine müfettiş gönderdiği bürokrat Selçuk Demiralp'i inanılmaz bir kararla Hazinenin başına getirdi"

Başbakanlık Teftiş Kurulu Raporunda yer alan ağır suçlamaların bazıları;

TYT Bank'ın Bankalar Kanunu'nun 68 ve 12. Maddeleri kapsamına alınmasına karşın, 8 ay boyunca "Bilerek ve isteyerek duyarsız kalmak" seklinde sergilediği tavır nedeniyle hakkında soruşturma açılması.

Dışbank'ın Lapis Holding'e satışı sırasında denetim görevini yerine getirmediği.

Merkez Bankası’nın, TYT Bank hakkındaki, 7.7.1993 tarihli uyarı yazısını dikkate almadığı.

Hakkında bu suçlamalar olan birisi önce Ziraat'in arkasından da Hazine'nin başına getirildi. Hakkındaki soruşturma nedeniyle açılan dava aradan 7 yıl geçmesine rağmen, Danıştay’da sürüyor ve Hüsamettin Özkan’ın gayretleriyle örtbas edilmeye çalışılıyor.

4- 1996-1997 Demiralp Eximbank Genel Müdürü, İstanbul Dükalığı'nın en iyi adamı:

Açtığı kredilerle İstanbul Dükalığı'nın geniş destek ve güvenini kazanıyor. O dönemle ilgili sayısız iddialar incelenemedi. Eximbank'ın KİT Kanunu'na tabi olmaması nedeniyle, bu bankada yaşananlar hep sır olarak kalıyor. Devlet Denetleme Kurulu’nün bu bankayı öncelikle denetlemesi kaçınılmaz olmuştur.

5- 1997-1999 Demiralp Ziraat Bankası Genel Müdürü. 1998 zararı 7.5, 1999 yılı zararı 10 milyar , 2000 yılı zararı 15 milyar dolar. Ziraat, Demiralp döneminde 135 yıllık tarihinin en kötü dönemini yaşıyor. 1997 yılı sonunda, karlı durumda devraldığı Ziraat'i, 1999 yılı sonunda 10 milyar dolar zararla devretti. Bu zararın hesabi sorulmadan, Ziraat'in patronu durumundaki Hazine'nin başına getirildi.

Demiralp döneminde Ziraat'in yurtdışındaki Banka ve şube sayısı 26'ya ulaştı. Bu birimlerden Türkiye'ye tek kuruş kaynak aktarılmadı. Aksine, Ziraat nakit sıkıntısı içinde boğulurken, 3.7 milyar dolar tutarındaki döviz varlığı bu birimlere gönderildi. Bu dövizler daha sonra yurtdışındaki birimlerden, Türkiye'deki belirli grup ve firmalara son derce düşük faizlerle kredi olarak verildi. Banka adeta yurtdışına taşınarak denetimden ve gözden uzak kaynakları heba etti. Ziraat'in Türkiye'de ihracatçıya uyguladığı döviz kredisi oranı %53'ü bulurken yurtdışı birimlerden %3-4 gibi oranlarla kredi kullandırdılar. Yurtdışında heba edilen dövizler, katrilyonu asan nakit açıklarının kapatılmasında kullanılsaydı 15 milyar dolar görev zararı olmayacak, bugünkü krizler de yaşanmayacaktı. Demiralp sayesinde Türk ekonomisini bitiren bu yanlış hala devam ediyor. Demiralp'in kuklası durumundaki Osman Tunaboylu'nun bu gidişata karşı çıkması da beklenmiyor. Aksine; Osman Tunaboylu Demiralp'in talimatıyla yurtdışından sorumlu genel müdür yardımcısı Emin Erdem'i, hakkındaki sayısız iddialara rağmen yönetim kurulu üyesi yapiyor.

Demiralp Ziraat'te birçok usulsüz kredi açıyor. Bir kısmı tüm gizleme çabalarına rağmen raporlara geçiyor. Yüksek Denetleme Kurulu'nun 1998 yılı Ziraat Bankası Raporunda (sh.120-123) açıkça belirtildiği gibi, Demiralp tarafından;

"Olumsuz istihbarat raporuna rağmen, Kula Mensucat'a 34 milyon dolar kredi açılıyor ve kredi batıyor. Bu kredi ile ilgili olarak, Frankfurt şubesi de Emin Erdem'in talimatıyla, birilerine komisyon kazandırmak amacıyla ayrıca 10 milyon mark zarara uğratılıyor"

Demiralp firma hakkındaki olumsuz istihbarat raporunu değiştirmeyen İstanbul İstihbarat müdürünü görevden alıyor. Bununla da yetinmiyor, bu kredi işlemlerini , usulsüz olduğu için, yapmayı reddeden DT Bank (%99.25'I Ziraat'e ait, Almanya'da kurulu iştirak Banka) genel müdürünü de hukuka aykırı biçimde görevden alıyor. Aradan iki yılı aşkın süre geçti, henüz Demiralp'e koruyucuları sayesinde bu konuda tek bir soru bile sorulmadı.

6- 1999-2001 Demiralp Hazine Müsteşarı. Buraya kadar olanları okuyanlar, Türkiye'yi hiç tanımasalar bile bundan sonra ne olduğunu rahatlıkla tahmin edebilirler. Demiralp'in Bakan veya Başbakan olarak karşımıza çıkması halinde ne olacağını düşünmek bile korkunç.

Demiralp'e değil kendimize acıyalım:

Demiralp 1999 yılı başında, Hükümet değişikliğinden sonra yeni Hükümet'e yaranmak ve Ziraat'te yol açtığı korkunç zararın sorumluluğunu başkalarına atmak amacıyla "Bu böyle gitmez" demeçlerine başvurmuştu. Ziraat'in genel müdürü olduğu dönemde de kendisini acındırmak, fedakar göstermek için sık sık "300 milyona Ziraat'i yönetmek zor" edebiyatı yaptı. Simdi de "Çocuklarımızın geleceğini düşünerek çalıştım" yönünde dokunaklı açıklamalar yapmakta. Demiralp'i tanıyanlar bu palavraları yutmaz. Çocuklarımızın geleceğini düşünüyorsak Demiralp ve benzerlerinden mutlaka hesap sormalıyız. Aksi halde bu ülke daha çok Demiralpler görür.





Krizin Asıl Sorumluları: Akbank - Ziraat - Merkez Bankası,
Krizin Galibi: Üç günde 1 Milyar Dolar Kazanarak Akbank

Gazi Erçel'in açıkladığı gibi krizin gerçek nedeni;

"Ziraat Bankası bir özel bankaya (Akbank) karşı olan 500 trilyon liralık borcunu ödeyemedi. Biz ikisi arasına girdik uzlaşma sağladık, ancak olan da olmuştu"

Basında ve Reuters'de yer alan Akbank açıklamalarına göre; Akbank krizden 800 milyon dolar karlı çıkmış.

Faizlerin %7.500 olduğu gün , Akbank Ziraat'ten 500 trilyon lirasını talep ediyor. Yani 1 gecede %20 kazancı beğenmiyor. İhtiyacı olduğu için, tamamen spekülatif amaçlı. Ziraat'ten liraları alıp döviz almak istiyor. Yani
devalüasyon olacağını bilmekle kalmıyor ayrıca devalüasyon oranının %20'nin de üstünde olacağını tespit ediyor.

Merkez Bankası TL vermeyerek faiz oranlarını iyice yükseltiyor. Akbank'ın pazarlık şansı iyice artıyor. Ziraat'e 3 alternatif sunuyor: a) 500 trilyon lirayı ödemek. Ancak parası yok. b) Ayni tutarda döviz satmak. Devalüasyon
öncesi döviz satmak yoğun spekülasyona yol açacağı için uygun değil. c) Akbank’ın istediği faizi vermek. Zararı diğerlerinden az olmamakla birlikte, Akbank'a kar transfer etmenin, spekülasyona daha kapalı yolu.

%7.500 oranında belirlenen faiz piyasada serbest koşullarda oluşmamıştır. Bu üç banka bir araya gelerek anlaşmışlar ve Akbank'a devalüasyon oranına yakın bir kar transferi yapmışlardır.

Merkez Bankası kriz sonrası günlerde döviz kotasyonunu ısrarla yüksek tutmaya çalıştı. Buradaki amaç da lira borçlanarak devalüasyon öncesi döviz alan bankaların, dövizlerini maksimum karla satmalarını sağlamaktır.

Ziraat Bankası diğer bankalar yerine doğrudan Merkez Bankası’ndan borçlansaydı, faizler bu kadar yükselmeyecekti, kriz bu kadar şiddetli olmayacaktı, sonuçta da Akbank'a halkın cebinden, milyar dolarlık kar transferi yaşanmayacaktı. Ziraat yüksek faiz ödese bile devletin bir cebinden diğerine gidecekti.

Önce devalüasyon sonra dalgalı kur ilan edilmeliydi:

Dalgalı kur ilanından önceki saatlerde bazı bankacılar, kan kokusu almış sırtlanlar gibi Başbakanlıkta boy gösterdiler. Basın sabaha kadar bekledi. Adeta devalüasyon olacağı ilan edildi. Halbuki böyle kararlarda, kalp
krizinde olduğu saniyelerin önemi vardır. Yapılması gereken, derhal %20 oranında devalüasyon kararı alıp yürürlüğe sokmaktı. Zaten bir yıldır yapılması kaçınılmaz olmuştu. Dalgalı kura ise izleyen günlerde geçilmesi en doğru yoldu. Tam tersi yaşandı. Bankalar piyasadaki lirayı adeta emerek topladılar ve dolara yatırdılar. Devalüasyon sonrasında da satın aldıkları dövizleri yüksek fiyatlarla satarak bir koyundan iki post çıkardılar. Simdi de siyasiler doların kuru 850 bin lira olmalı diyorlar. Zaten %20 oranındaki devalüasyon 850 bin liraya tekabül ediyordu.

Akbank Ziraat Bankası’nı yıllardır kendi cebi gibi kullanıyor. Coşkun Ulusoy döneminde, bankacı olmadığı halde Ziraat Bankası’nın fon yönetiminden sorumlu genel müdür yardımcılığına getirilen Osman Mengitürk
yıllarca Akbank’ı ucuz fonlarla besledi. Akabinde de Akbank'a fon yönetiminden sorumlu genel müdür yardımcısı olarak geçti. Ziraat'le olan ahbap-çavuş ilişkisi kesintiye uğramadan devam etti. Ziraat'ten Akbank,
Sabancı Bank veya Sabancı Holding'e transfer olan kişilerin, geçmeden evvelki pozisyonları ve bu grupla ilişkileri incelendiğinde inanılmaz ilişkiler ortaya çıkıyor. Önce Akbank'a menfaat sağlanıyor, arkasından transfer gerçekleşiyor.

Ziraat Londra şubesi müdürü Engin Tuncay, Ziraat'in zararına olarak Sabancı Bank'a sağladığı menfaatler karşılığında Sabancı Holding'te üst düzey göreve getirildi.1994 yılında Sabancı Bank’ın ve Akbank’ın portföyündeki, çoğunluğu Impexbank'a ait batik krediler bu bankalar kapatılmadan kısa bir süre önce
Ziraat Londra' şubesine satıldı. Akabinde Engin Tuncay, Sabancı Holding'te üst düzey göreve getirildi. Engin Tuncay'dan sonra Londra müdürü olan Emin Erdem Sabancı grubunu beslemeye devam etti. Emin Erdem'in genel müdür yardımcısı olması ile Akbank'la ilişkiler inanılmaz büyük rakamlara ulaştı. Ziraat neredeyse Akbank’ın yan kurulusu haline getirildi. Sabancı Holding sanki piyasada bankacı yokmuş gibi Ziraat'in yurtdışı birimlerinden ve fon yönetiminden sorumlu kişileri transfer ediyor. Piyasadaki son dedikodulara göre Emin Erdem'in Akbank'taki yerinin hazır olduğu kısa bir süre sonra da Erçel’in ve Demiralp'in de Akbank'a geçeceği konuşuluyor.

3 milyar doları yurtdışındaki şubelerinde ziyan eden Ziraat piyasadan nakit dileniyor. Dolar milyarderi Ziraat'in gerçekten nakit sıkıntısı var mi ?

Ziraat Bankası 1 katrilyon liranın altına düşmeyen nakit açığı ile sürekli piyasadan borçlanıyor. Borçlanma faizleri son derece yüksek. Hem belli bankalara kar transfer ediliyor hem de son krizde olduğu gibi piyasanın
dengesi bozuluyor. Ziraat’in gerçekten nakit ihtiyacı var mi? Nedense bu araştırma hiç yapılmadı. Tüm kamu kurum ve kuruluşlarının mevduatı zorunluk olarak Ziraat'te tutuluyor. En likit Banka olması gereken Ziraat aksine, piyasada likidite sıkıntısı yaratıyor.

Bankalar birliği web sayfasından (tbb.org) Ziraat in bilançosuna bakıldığında, döviz varlığı 3 milyar doların üstünde gözüküyor. Bu rakam son beş yıldır 3 -4 milyar dolar arasında değişiyor. Döviz mevduatın önemli kısmı kamu kuruluşlarına ait olup (kararname gereği) faizsiz olduğu için. maliyeti son derece düşüktür. Bu kaynak yıllardır yurtdışında açıkça ziyan ediliyor. Türkiye'de ayakta duramayan Ziraat’in yurtdışında 26 adet şube ve ortak bankası bulunmakta. Bu birimlerden merkeze aktarılan tek kuruş kaynak yok. Aksine bu 3 milyar doların en az iki milyarı bu birimlere gönderiliyor. Bu birimlerden de sanki yurtdışından kaynak bulunmuş gibi Türkiye’deki şanslı firmalara son derece düşük faizlerle kredi açılıyor. Bu kredilerin çoğu da geri ödenmiyor. Yani kendi kendimize borç veriyoruz. Sultanahmet Camisi'nde dilenip Yenicami'de sadaka dağıtıyoruz. Yurtdışı birimlerin yöneticileri ve bu birimlerden sorumlu kişiler yıllardır ayni. Kimse bunlara dokunmaya cesaret bile edemiyor. Bu kredilerin bir çoğuna, Egebank soruşturması nedeniyle aranan Raif Zihnali'nin firmaları Maddox ve Tancot aracılık ediyor. Kredilerden haksız olarak alınan fahiş komisyonlar birilerine paylaştırılıyor. Son 7-8 yıldır soygun giderek artarak bu şekilde sürüyor. Yüksek Denetleme Kurulu Raporuna giren bir örnek:1998 yılında Ziraat in Kula Mensucat firmasına açtığı kredilere de Raif Zihnali aracılık etti. Aldığı komisyon 750 bin İsviçre Frangı. Raif Zihnali'nin ortağının basında çıkan açıklamalara göre de bu komisyon üst düzey yöneticilere paylaştırıldı.

Kimse çıkıp da Ziraat'in yurtdışında ne isi var demiyor. Bu döviz varlığı son 5 yılda nakit açıklarını kapatmak için kullanılsa idi, ne görev zararı olurdu ne de krizlere yol açılırdı. Hesap açık ve ortada. Ziraat sürekli ağlıyor ve
bu soygun düzenini örtbas etmeye çalışıyor. Derhal yapılacak is Ziraat'in tüm yurtdışı şubelerini kapatmak. Akabinde de, yıllardır ayni kadroların elinde heba edilen döviz varlığını ve tüm fon yönetimini profesyonel yöneticilere bırakmaktır. Türkiye'nin en büyük kaybı burada kimse farkında değil. DDK da öncelikle yurtdışından verilen kredilerin üzerine gitmek istiyor. Son derece doğru tespit.

Sonuç:

Basta DDK ve BDDK olmak üzere, kriz den önceki ve sonrasındaki günlerde gerçekleştirilen döviz alım satımlarının kronolojik olarak incelenmesi ve nedenlerinin araştırılması gerekmektedir. Spekülatif ve manipülâsyon amaçlı işlemler kolaylıkla ortaya çıkacaktır. Nitekim SPK borsadaki bu tür hareketleri rahatlıkla tespit edebilmektedir. Diğer tarafta Merkez Bankası’nın söz konusu günlerde yaptıkları piyasa koşullarına ve mantığa uygun değildir. Bu konuda da derhal soruşturma yapılması gerekmektedir.

Gabin ve Muvazaa yoluyla haksiz elde edilen yüksek faiz ve devalüasyon gelirleri geri alınmalıdır:


Başta Akbank olmak üzere, karşı tarafın aczinden ve çaresizliğinden aşırı yararlanarak (Gabin), spekülasyon ve manipülâsyon sonucu yüksek faiz ve devalüasyon geliri (Devalüasyonu önceden öğrenerek. Insider trading) elde edenlerin bu kazançlarının vergilendirilmesi kaçınılmazdır. Diğer taraftan Akbank ile Ziraat Bankası arasında yaşananlar Gabin yanında Muvaaza, yani danışıklı dövüş de içermektedir. Bu durumda, haksiz kazançların vergilendirilmesi değil tamamen geri alınması gerekmektedir.

Hükümet gerçekten krize çare bulmak istiyorsa öncelikle kendi kaynaklarının peşine düşmesi gerekir. Ziraat'in yurtdışı birimlerini kapatarak, yıllardır belirli banka ve kuruluşlara peşkeş çekilen ve çoğunluğu kamu kuruluşlarına ait olan 3 milyar doların hesabını sormalıdır. Aksi halde kangren haline gelen bu soygun devam ettikçe yapılacak fazla bir şey yoktur.

Selamlar, saygılar

Hür Denetçiler
--------------------------------------------------------------------------------------
Bu sayfa "Konuk Yazarımız" tarafından yazılmıştır. Anadolu Türk İnterneti, okuyucularının olumlu ve seviyeli yazılarına her zaman açıktır. Atin'de yayınlanmasını istediğiniz yazıları lütfen bize iletin. Açık kimliğinizi veya takma bir ismi kullanabilirsiniz. Görüş ve düşüncesi ne olursa olsun, hakaret ve küfür içermeyen, seviyeli bir şekilde yazılmış yazıları yayınlayacağımızdan şüphe duymayın. Konuk yazarlara ait yazıların yayınlanması, bu yazılardaki görüşlerin Anadolu Türk İnterneti'nce paylaşıldığı veya paylaşılmadığını yansıtmaz. ATİN.