Gazinodaki resmin çekilişinden bir yıl sınra, 1938'de, "Dersim İsyanı"nı bastırmak için askerinin başında Tunceli'nin Munzur Çayını geçen at üstündeki subay da o.
O, elli yıl memleketine hizmet ettikten ve önemli görevlerde bulunduktan sonra, mütevazi bir emeklilik hayatı geçirip, bu dünyadan ayrılan, ciddi, mağrur, ve şerefli.bir asker, dürüst ve tevazu sahibi bir vatandaş.
O benim babam.
Yakışıksız Çabalar
Yazılarımıza ve fikirlerimize tahammül edemeyen bazıları bizi asker düşmanı, ordu karşıtı gibi gösterme çabasındalar.
Yanlış yoldalar.
Babam, Mazhar Eymür muhabere sınıfından bir asker, onun babası da askermiş. Babamın dayısı merhum Şevket Beler, Bahriye Okulu'nun kurucusu ve ilk müdürlerinden. İki rahmetli dayım, Şahap ve Fethi Gürel de Deniz Subayı.
Hepsi de sevilen, sayılan, dürüstlükleri ile bilinen insanlar.
İçinde bu kadar asker olan bir ailenin çocuğu olarak benim asker düşmanı, ordu düşmanı olmam mümkün mü?
Bayramlarda asker geçerken içi kabaran ve hislenen, İstiklal Marşı çaldığında hüzün ve gurur arası duygular hisseden bir insan, hem de yaşantısı sırasında bir çok kere kader birliği yaptığı, kendi askerini, kendi ordusunu sevmez mi?
"Ordu" ve "Asker" kavramları bizim için değerlidir ve bunlar samimi hislerimizdir.
Kavramlar ve Kişiler
Ancak kavramlarla, münferit kişileri bir tutmak, yani bütün siviller hırsız, arsız, şerefsiz olabilir ama asker şahıslar olamaz, olsa bile, hele üst rütbeli bir askerin emeklisine bile laf söylenmez, söyleyen "asker ve ordu düşmanıdır" gibi bir mantık da bize ters geliyor.
Yakın tarihimizde, hayalimizde çizdiğimiz askere, babamızda tanıdığımız kalıba uymayan, örnekler gördük. Bunlar orduya ve askere yakışmayan örneklerdi.
Genel Kurmay Başkanı konuşurken kolunu tutup, "komutanım bir dakika" deyip lafa karışan, her türlü tertibin arkasında ismi çıkan ikinci başkanlar, ülkedeki en şaibeli kişilerin, batık bankaların yönetim kurullarında yer alan eski kuvvet komutanları.
Son günlerdeki gelişmeleri dikkatle izliyoruz. Batık banka sahipleri, onların yönetim kurullarında on yıl öncesine kadar yer alan yönetim kurulu üyeleri, hatta sekreterler ve şöförler, ellerinde kelepçe, iki kolunda iki polis memuru, sürüklene sürüklene götürülüp adaletin karşısına çıkarılıyorlar. Abartılı ve devlet gücünü itip kakmakta gören bir zihniyet.
Tehlikeli Sınıflaşma
Dikkat ettiğimiz bir husus daha var. Sivillere bu itip kakma reva görülürken, aynı bankaların yönetim kurullarında yer alan asker şahısların ismi bile geçmiyor. Mesela emekli general Muhittin Füsünoğlu. Sümerbank davasında 20 kişi gözaltına alınıp, 40 kişi daha gözaltına alınmak için aranırken, o, usulen de olsa DGM'ye çağrılıp, şahit sıfatıyla bile ifade vermiyor. Sanki hiç yönetim kurulunda yer almamış gibi.
Meşru olmayan "dokunulmazlıklar", askerleri yaşadıkları toplumdan uzaklaştırır ve ayrı, imtiyazlı bir sınıf haline getirir. Bu davranış, milleti ile onun ordusu arasına nifak sokar, halkı askerinden soğutur.
Politikacılarımızın ve seçilmiş yöneticilerimizin düştüğü bu yanlışlığa askerler düşmemeli.
İstisnalar ve münferit hatalar bir bütünü etkilemez. Ordu ve asker kutsal bir kavram. Öyle gördük, öyle yetiştik. Çünkü onu kendimizin, milletimizin bir parçası sayıyoruz. Onların da hiç bir zaman bu milletin içinden geldiklerini ve millet için var olduklarını unutacaklarını sanmıyoruz.