Header $articleheadline_he$ "ArticleHeadline" Detay Sayfa Header

 

 

     

 

 

 
2021-08-24

Detay Sayfa

Tüm Dosyaların Listesi

News Database Template Page Example

P A Z A R L I K (2)
17/6/2003 - 19:37 - MILLI ISTIHBARATBu Yorumu Yazdır 
Elli yıllık köleleşme, düşmanla işbirliği, vatanın düşmana önce sinsi adımlarla, sonra koşar ayak teslim edilmesi sürecinin sonunda, gerçek ulusal güçler, nihâyet vasıfsız, şerefsiz, ve vatansız takımına “DUR!” demiş ve her kesimin, fırkanın samimî yurtseverlerini içine alan Ulusal Kurultay toplanmıştı. Yeniden düzenlenmekte olan dış ilişkileri değerlendirme gündemli toplanımın birinci oturumunu 6 Mayıs 2003 tarihli yazımızda haber etmiş idik. O birincide: a) iki parça AB’lerle ilişkiler, b) Batı Trakya, Kıbrıs, Adalar (Ege) Denizi adalarında 80 yıldır gasp edilmiş Türk haklarının geri alınması maddeleri görüşülmüş, dış ülkelerle masaya oturup haysiyetli, akıllı tutumlarıyla müzakerelerden muzaffer çıkmış encümen üyeleri kutlanmıştı. Vakit kalmadığından ele alınamamış dış ilişkiler maddeleri şimdi ikinci oturumun gündemindeydi.

Birinci oturumun başkanı, ikinci oturumu açtı. İlk iş, ikinci oturuma başkanlık edecek başkanın seçilmesi oldu (hatırlarsınız: Her toplanım, her oturum için geçici bir başkan seçilmesi artık kural olmuştu). Bu sefer başkanlığa esnaf temsilcilerinden olan Ali Bey seçildi. Ali Bey son dönemlerin bozuk, yabancı danışmanlı Tarzan eğitiminden geçmediği için kafası pırıl pırıl çalışan, kendi kendine çok okumuş, yurdu dünyayı iyi bilir, sağlam vatansever, herkesin saygı duyduğu, güvendiği bir kişiydi. Ali Bey yeni gündem maddelerini teker teker müzakereye açtı. (Herkesin söz hakkı vardı, ama ancak kendini bilen, bir katkıda bulunabileceğine inanan kişiler söz istiyordu. Öyle, sırf kendi sesini duymayı seven “ben ben”ciler, şahsî gösteriş meraklıları, veya bir yerlerden ayarlı sahtekâr takımı zâten Kurultay’da yer almıyordu [Oh, ne güzel!].

Birinci madde: Azmanistan’la elli küsur yıldır birikmiş, git gide artarak müzminleşmiş tek yanlı bağımlılık ilişkilerinin ele alınıp düzeltilmesi konusunda sağlanan gelişmeler, usturuplu atılacak yeni adımlar. Bu iş başta çetin görünmüştü. Paçanın kurtarılabileceğine inananlar azdı. Ama kısa sürede, “Büyük sorunlar küçük adımlarla çözülür” düsturumuz yayıldı. İlk ürkek adımlarda başarı sağlandıkça halkta, gençlerde, gerçek yurtsever aydınlarda özgüven arttı. Ruhbilimsel istilâyı geri çevirecek sessiz, akıllıca yürütülen ruhbilimsel “İkinci Kurtuluş Savaşı” semeresini vermeğe başladı. Halbuki, 1993’te Türkiye’ye yeni tâyin edilen Azman büyükelçisi gelmeden az önce ülkesinde düzenlenen Türk ve Azman karma toplantısında şu mealde sözler sarf etmişti: “Siz bize güvenlik için gerekliydiniz, ama o günler geçti. Siz bize şimdi pazar olarak lâzımsınız. Siz bizden vazgeçemezsiniz.” [ Yâni: ‘Biz sizi sıkı sıkı bağrımıza bastık. Nefessiz kalıp boğulursunuz da kurtulamazsınız. (Artık her şeyinize açıktan el koyacağız)’ demek istiyordu. O konuşmayı tesadüfen duymuştum. O gün içimden demiştim ki: “ ‘Küresel Kıraliyetçiler’ ve onun kaba kuvvet Azman’ı, artık zamanı geldi diye Türkiye’yi tasfiye etmeyi tasarlıyorlar. Nitekim, elçi geldi; çok geçmeden Türkiye’de peş peşe düğmelere basılmaya başlandı. Ancak Türk Ulusu’nun binlerce yıllık, hâlâ da için için yaşayan gizil gücünü hesaba katamamışlardı.]

Oturum başkanı Ali Bey, Azman’la ilişkiler encümeni sözcüsünden bildirimini vermesini istedi. Ulusal Kurultay üyeleri bildirimi dinleyip sonra da tartıştılar.

Bildirimin içeriği şu mâhiyetteydi:

Azmanistan sudan bahanelerle Yakınistan’ı işgale başlamış, birkaç haftada alt tarafından girip öbür ucuna varıvermişti, “Yakınistan savaşı” dediler, ama bu nasıl savaş? Pek bir harp zarp olmadı; sâdece işgal. Sanki içerden kapılar açılıp anahtarlar düşmana teslim edilmişti. Bunlar olurken, Azman devlet görevlisi Kurtoviç [Yoksa Kurtoloş muydu adı? Mevkii pek yüksek olmadığı halde perde arkası “Küresel Kıraliyetçi” güdücüler arasında önemli yeri olan biri], Türkiye’den devlet tepesi bir zâtı ülkesine dâvet etmiş; alıştıkları veçhile tâlimat verecek, ama “Pazarlık edeceğiz” demiş. “Yakınistan savaşı var; destek olun” diye Azman ordularını Türkiye’nin her tarafına yerleştirecek. [Bir önceki savaşta da “Yakınistan sizi işgale hazırlanıyor” diye yalan söylenerek Azman orduları Vahabistan’a yerleşmiş, savaş mavaş kalmadığı halde bir daha çıkmamışlardı].

Türkiye’den dâvet edilen zat, oraya gitmedi. Zaman değişmişti. Bir kere, Ulusal Kurultay’ın devreye girdiği günden beri öyle bir devlet büyüğünün tek başına yabancı ülkeye gidip, gizli gizli yabancılarla anlaşmalar yapması kesinkes engelleniyordu. “Görüşmek isteyen varsa ayağımıza gelsin.” Atatürk de öyle yapmamış mıydı? Ayrıca, illâ dışarıda görüşmeler olacaksa, bunlar kişisel değil, tüm halkın bilgisinde ve 10-15 kişilik, çeşitli kesimlerden Kurultay üyeleri takımı ve dış ayardan arındırılmış yeni ulusal basın-yayın temsilcileri huzurunda olacaktı. Sonunda Kurtoloş kendi gelmek zorunda kalmış. Onu, ikinci derece bir dışişleri mensubunun kapısında iki gün bekletmişler (ruhbilimsel küçültme yöntemi). Nihâyet mensubun (bir ulusal temsilciler takımı da orada) huzuruna kabul edilmiş [Osmanlı Türk Devleti Divânı’nda da öyle yapılırdı].

Kurtoloş önce küstah tavırlarla başlıyor, ancak karşısındakilerin haysiyetli, kişilikli davranışlarını gördükçe süklüm püklüm oluyor [“Dakka bir, gol bir!”]. Diklenmeğe çalışıyor; “Azman ordularına ülkenizi açmazsanız, size borç vermeyiz ha” diyecek oluyor (Ulusal Kurultay gelince dış borçlar ödenmiş, ya da iptal ettirilmişti. Faizin faizi için borç almak ise toptan yasak). Ulusal takım, “Bize borç lâzım değil. Kendi kaynaklarımız yeter” diyor. Kurtoloş’a kibarca soruyorlar: “Mâlî durumunuz nasıl? O heyûlâ borçlarınızda bir azalma var mı? İnsanlarınızın sıkıntı çekmesine, işsiz, evsiz barksız, aşsız kalanlarınızın sayısındaki artışa üzülüyoruz. İktisâdî durumunuzun düzelmesi için Yüce Allah’a duacıyız.”

Kurtoloş, Küresel Kıraliyetçilerin Türkiye’yi kendileri için kapma gâyesine uygun olarak îcat ettikleri sahte “Kürt sorunu”ndan bahsetmeye kalkıyor (sesi artık cılız çıkmaktadır). Ulusal takım müstehzî tebessümlerle Azmanistan’daki gariban zencilerin, beyaz işgali öncesi soykırıma uğramış milyonlarca yerliden arta kalan bir avuç bahtsızın durumları hakkında sorular soruyorlar. (Üstelik Ulusal takım içinde, Azman telkinlerini bir dönem yutar gibi olup kendini “Kürt” zannetmiş, ama sonra aslında Selçuk Türkleri zamanında dilleri Farsça ile karışmış eski Türklerden olduklarını anlamış veya gerçek “Kürt”kökenli Türkiye ulusalcıları da var.) Kurtoloş gittikçe ezilip büzülmeye devam ediyor.

Görüşmenin sonuna doğru, ufalanmış Kurtoloş’a Türk tarafı taleplerini bildirmeğe başlıyor: “Siz, bize ‘sımsıkı dostumuzsunuz’ diyorsunuz ya. Ancak son günlerdeki tutumunuzu bu “dostluk”la kimse bağdaştıramıyor. Yakınistan’ın önemli bir bölgesi bin yıllık Türk ülkesi (1924’e dek) olduğu halde ve orada üç milyon Türk yaşadığı halde basın-yayınızda, resmî beyanatlarınızda oralardan hep “Kürtlerin ülkesi” olarak bahsediliyor. Türklerin bir kere dahî adını bile etmiyorsunuz. Ayrıca sürekli yayınladığınız “Kürdistan” haritalarında Türkiye’nin büyük kısmı, Ankara’nın tüm doğusu “Kürdistan” olarak gösterildiği gibi, oralarda hiç olmazsa “Türkler de var” bile demiyorsunuz. Biz bu tutumunuzdan hoşnut olmadığımız gibi, bin yıllık “Kürt” dediğiniz kardeşlerimizin âkıbetinden de endişeliyiz (üstelik Türkiye’de kim “Kürt”, kim “Türk” ayırd etmek mümkün değildir. Bunu siz de iyi biliyorsunuz. Size gene de suî niyet atfetmek istemiyoruz). Onlara gerçekten meraklı olmadığınızı, onları kullanıp sonra harcayacağınızı düşünenlere şaşmamak gerek.

“Bizler, tüm insanlara karşı iyi niyetli, insancıl, dostluk ve barış taraftarı bir milletiz. Her ülkeyle olduğu gibi, sizlerle de dostâne ilişkilerimizin devam etmesini temenni ederiz.”

“Dostunuz olarak sizlerden başlıca talebimiz şudur: Türkiye’deki (ayrıca Balkanlardaki, Kıbrıs’taki) Türklerin mevcudiyeti ve haklarını her ortamda dile getirmelisiniz. Ayrıca âcilen Yakınistan’daki köklü Türk varlığını, ve onların haklarını tüm dünya kamuoyunda önemli konu etmelisiniz. Tapu daireleri ilk fırsatta yaktırılıp, evleri barkları ellerinden alınan Yakınistan Türklerine tapularını iade etmelisiniz. “Savaş” sonrası oralarda kurulacak hükümetlerde Türkler yerini alacak; keşmekeşin, yağmalamaların, tarihi silmelerin durdurulmasında Türk Silâhlı Kuvvetleri görev alacak. Bunlar sâdece birer temenni değil, -altını çizeriz- talebimizdir.”

O gece otelinde Kurtoloş bu görüşmeleri kara kara düşündü. “Eyvah, eğitimlerinin, tarih bilinçlerinin, dil ve dinlerinin kökünü kurutmak için sarf ettiğimiz tüm çabalara rağmen Türkler ciddî ciddî uyanıp kendilerine gelmişler. Aman onları daha fazla karşımıza almayalım, yoksa tek kurşun atmadan hileyle fethettiğimiz ülkelerini elimizden kaçırır, sonunda Viet-Nam’daki gibi bir batağa saplanırız. O zaman biz “Küresel Kıraliyetçi”lerin dünya hâkimiyeti hayalleri suya düşer. Başka ülkeler de Türklerden tekrar örnek alırlar.”

Ertesi gün Kurtoloş Azman elçiliğinden sözde âmirlerine, aslında önemlisi “Karanlıklar Prensi”ne durumu şifreli görüşmelerle izah etti. Birkaç gün sonra tüm dünya basınında ve küresel Azman TV’lerinde Yakınistan’daki, her yerdeki Türklerin derin kültürlerinden, şanlı tarihlerinden, dünya uygarlığına büyük katkılarından ve hâl-i hazırdaki durumda Türklerin haklarından uzun uzun bahsedilmeye başlandı.



****** Dünyaya insan haklarını yeniden öğretecek Türk yurdundan; 19 Mayıs 2003 ***




FastCounter

 

Hit Counter

  Anadolu Türk İnterneti

 

Güncelleştirme : 24.08.2021 - 15:50