Öncelikle www.atin.org adlı internet sitesinde aleyhimde yayınlanan yazılarla ilgili yıllarca sessiz kalmamın sebebi kendimden, yaptıklarımdan emin olmam ve o dönemde Türk halkının tüm kesimlerimin teveccüh ve desteğini alarak tarihe not düşülmesi ve halkın ve Hakkın bizim hakkımızdaki vermiş olduğu kararı hiç değiştiremeyeceğini çok iyi bilmemdir.

İbrahim peygamber ateşe atılırken Cebrail Aleyhisselam gelmiş “Ya İbrahim tut elimi, kurtarayım seni bu ateşten! ” demesi üzerine İbrahim peygamber ise “Hayır! Ben ancak Rabbimin elini tutarım.” cevabını vermiştir. Ve bu hadisenin muhteşem neticesi ise herkesçe bilinmektedir.

Kafirin biri çok güçlü bir ok ve yay yapmış aklınca göğe bir ok atacak, Allah’ı vuracakmış, oku atmış .Allah C.C Cebrail Aleyhisselama “ Şunun okunun önüne bir balık koy , beni vurduğunu zannetsin.” diye onunla alay etmiş yani demek istediğim biz bir tek Allah’a bağlıyız ,biz ancak O’nun kurallarına uyar ve O’nun dediğini yaparız, bizi kullanırsa ancak O kullanır .İnsanlarla diyaloğumuz da Allah c.c ‘ye ne kadar saygı gösterdikleri ile alakalıdır. Allah c.c  adaleti adamı vezir de yapar rezil de….O zaman dönüp bakacaksın kim vezir olmuş kim rezil olmuş? Ancak yine de birkaç hususa cevap vermek istiyorum. Bu cevabım yalnızca halkımızın bilgilenmesi içindir.

1.Dönemin Adalet Bakanı Şevket Kazan o tarihte, cezaevine değil İzmit şehrine bir konferans için geliyor. Ben de kendisi ile görüşmek istediğime dair bir notu ona gönderiyorum. Tabi bu samimiyet nerden geliyor diyebilirsiniz. Bu samimiyet Çeçenlere olan sempatiden değil, bizim Milli Gençlik Vakıflarında yetişmiş, o dönem fanatik milli görüşçülerden olmamızdan geliyor yani biz  o camiayı çok iyi biliriz onlar da bizi çok iyi bilirler. Amiyane tabirle nazımız geçer. Biz o dönemler Bosna Hersek, Afganistan, Keşmir , Abhazya ve Çeçenistan konularının aktif olarak içindeydik. Niye içindeydik çünkü o dönem bu olayları Milli Görüş ve Mili Gençlik Vakfı propaganda amaçlı kullanıyor , Türkiye’nin etrafı ateş çemberi ,Müslüman kardeşlerimiz katlediliyor. Allah c.c ,Kitap ,peygamber için sen nasıl Müslümansın? Çabuk oyunu Refah partisine ver Erbakan Hoca gelecek ve bütün dünyadaki Müslümanları kurtaracak sözlerine inanan bir insandım.

Hatta biz bu inanç ve amaç uğruna savaşlara katılan insanlardık. Doğrudur o dönemlerde cahil ve saftık. Bırakın bunlara inanmayı biz o dönem bütün Türk devletinin böyle düşündüğüne inanıyorduk. Yani asker, polis, Mit bütün Orta Asya , Kafkaslar, Balkanlar, Ortadoğu kurtarılması gereken bölgelerdi ve Türkiye’de yaşayan her Müslüman için bu bir görevdi. Bu görevin mükafatını yalnızca Allah c.c.!ın verebileceğini ve şehitlikle ödüllendirileceğimize inanıyorduk. O dönem bizim saflığımızı ve cahilliğimizi MİT, emniyet,  jandarma çok iyi biliyordu ama sayılan hiçbir kurum bizim saflığımızla dalga geçmedi ve hepsi büyük bir hayranlık ve saygıyla bize yaklaştı ve bizi dinledi. Çünkü bu düşünceler reel olarak gerçekleştirebilmesi mümkün olmasa bile her Müslüman ve Türk evladının bilinçaltına yerleşmiş , kalbinin derinliklerinde olan, yapamasa da en çok yapmak istediği şey, söyleyemese de en çok söylemek istediği sözdü.

Tabi ki biz de bugün bütün gerçeklerin ve dünya konjonktürünün farkındayız ve o cahil ve saf yıllarımı çok ama çok özlüyorum , keşke hiç gerçekleri bilmeseydim.

Şevket kazan ile diyaloğumuza gelince; Şevket Bey’e ve abimize bizi bırakmalarını, Kafkasya’da daha çok işimiz olduğunu yani kaçmamıza göz yummalarını istedim. O da “böyle şeyler herkes içinde konuşulmaz ,(Benim için cahil dediyse bu söz için demiştir.) siz Çeçenistan Adalet Bakanlığı’ndan yabancıların iadesi anlaşması yapsınlar, daha sonra sizin içinizdeki üç yabancıyı iade edebiliriz. ”dedi. Sağır duymaz uydurur misali sohbetin içeriği budur. Kimin daha cahil olduğunu milletin takdirine bırakıyorum.

2.Biz Çeçenistan savaşının En sert olduğu anda Türkiye’ye geldik. Şamil Basayev , Budenosk kasabasını(burada asıl hedef Moskova idi) yapacağı baskına hazırlanırken biz de Trabzon üzerinden Soçi’ye geçip orada bir Rus gemisine baskın yapacaktık. Olan paramızla 67 plaka krem rengi bir Şahin araba  ve 10 adet pompalı tüfek satın aldık.(Rusya’da bir adet pompalı tüfeğe iki adet Kalaşnikof silah verirler.) Yani buradaki mantık tamamen ticari çünkü paramız yok ve küçük paralarla büyük işler yapmaya gayret sarfediyoruz.

Şamil ; Budenosk kasabasını bastığında biz Soçi’ye geçemedik. Bilet paramız kalmamıştı. Komik değil mi? Birileri bizi tahsilatçılıkla suçlarken biz ise savaşa gitmeye karar verip canımızı ortaya koymuşuz, ailemizi geride bırakmışız ama yol paramız yok. Tabi ki çok kızmıştım. Kendime ve herkese…Müslüman Müslümanın kardeşidir , Müslüman Müslümana yardım etmelidir edebiyatı bir anda beynimde yankılandı. O dönem Düzce’nin ileri gelen bütün esnafını gezdik “ herkes para verecek.” dedik(Çok uzun konuşmalar, tartışmalar oldu ben kısaca geçiyorum.) “Bizden haraç mı istiyorsunuz?” dediler. “Nasıl istiyorsanız öyle yorumlayın” dedik ve daha sonra araya büyüklerimiz girdi bizi haklı buldular ve herkes para yardımda bulundu.90’lı yılların başındaki haraç söylentileri buradan çıkar.

3.1994-1995 yılları savaşın en şiddetli olduğu yıllardı. Rus ordusu  kara birlikleri, tanklar da dahil hepsi Çeçenler tarafından yenilgiye uğratılabiliyordu. Ancak tek sorun savaş uçaklarıydı. Bu sorunun da tek çözümü; Stınger füzesi idi. Eğer stinger füzesi bulanabilseydi Ruslar sadece Çeçenistan değil tüm Kafkasya’dan çıkarılabilirdi. İşte bunun için biz de Türkiye’de önümüze gelene Stinger muhabbeti yapıyorduk Sonra bir gün tesadüfen aile dostumuz Selim Gösterişli ile karşılaştık(Babalarımız Düzce’den hafızlık arkadaşıydı.)Bana Kafkasya’da ne var ne yok diye sordu ben de Rusların canına okuyoruz ama uçaklarına çare bulamıyoruz, Stinger lazım dedim. O da bununla ilgili yardımcı olabileceğini , Ankara’da dostları olduğunu söylemesi üzerine ben de “kim olursa olsun, bu konuda şeytanla bile masaya otururum dedim. Üç gün sonra İsrail’den bir faks geldi. Bu faksta başta stinger füzesi olmak üzere bir çok silahın  marka ve fiyat listesi vardı. Hemen atlayıp Ankara’ya gittik. Yanımda arkadaşım Ender , Çeçen Komite Başkanı Aliyandır , Çeçen Türkiye temsilcisi İsa Abzatov Cahardudayev’in en yakınlarından olan Hoca Ahmet vardı. Yani hiç de gizli kapaklı bir görüşme değildi. Görüşmeye gittiğimiz kişi Mehmet Eymür’ün yakından tanıdığı ve üst düzey MİT mensubu olan Hilmi Karayel ve Selim Gösterişli idi.

Bu görüşmede silahların Karadeniz’de bir gemide olduğu, zannedildiği gibi kaçak köçek bir şey olmadığı, sadece silahların bize verileceği, ancak bunun için üç kurumun izin imzası gerektiği söylenmiş, alacağımız silahların değeri ise 2.000.000 $ olarak hesaplanmıştır. Ancak bu ödeme teslimattan sonra yapılacaktı.(Maşhadov’un Dolandırıcı olabilir, vazgeçin lafı tamamen uydurmadır, zira o dönem  Cahandudayev hayatta ve doğrudan ona bilgi veriliyor.)

Dönemin genel kurmay Başkanı Doğan Güneş, Başbakan Tansu Çiller duruma icazet vermesine karşın Cumhurbaşkanı S.Demirel talebi reddediyor. Bunun üzerine Stinger füzelerini alamıyoruz. Tüm bu görüşmelerin ses kayıtları mevcuttur. Bu görüşmelerin kayıtlarında benim iki saat aralıksız konuşmam var ve sonunda H.Karayel’in ayağa kalkarak “ Bütün bu anlattıklarına şapka çıkarıyorum ama dünyada Amerika’nın dediği olur.” Dediğinde o zaman ne demek istediğini anlamamıştım. Bu mesele aslında budur.

4.Şamil Basayev’in bizimle ilgili düşüncelerine gelince ; Benim için bu dünyadaki  çok özel insanların başında gelir . Onun da bizi öyle böyle gördüğüne inanıyorum. Bizi gözü gibi sakınırdı. Şamil ile ilgili bana ne söylense asla zoruma gitmez. Şamil’in askeri, Şamil’in adamı , Şamil’in hizmetçisi, Şamil’in kölesi denmesi hiç farketmez. Ama o benim için Mithat Bereket’in hazırladığı Pusula programında “kardeşim” demiştir. Allah c.c inşallah bizi ahirette de bir araya getirir.

Şamil, gemi olayındaki firarla ilgili sadece şunu söylemişti. “Sizin kaçmanıza devlet göz yumdu. Çünkü senin kahraman olmanı istemediler, şimdi bir kaçaksın.” Aslında yanılıyordu çünkü firar tamamen benim tercihimdi. Hiçbir zaman kahramanlıkla ilgili hesabım kitabım olmadı. Şamil’in söylediğini iddia ettikleri konuları saçmalamışlar. Ayrıca rütbe anlamında Şamil tarafından veya bir başkası tarafından verilmiş hiçbir rütbe yoktur. Sadece bizzat Şamil Bazayev’in imza ve mührüyle yazılmış Çeçenistan içinde veya dışında her türlü silahla veya silahsız faaliyeti yürütülebilir ve her türlü silah taşınabilir yazılı yetkisi vermiştir. Böyle bir yetkinin verildiği bir insan hakkında daha sonra kötü konuşulması mantık kurallarına aykırıdır.

5.Gemide silahların boşaltılması gibi bir Çerkez adeti yokmuş! Bunları söyleyen insanların ruh dünyalarını gerçekten merak ediyorum! Kardeşim deveyi görmediysen gübresine de mi basmadın? Askerde, poliste, güvenlikte nöbette geldin dağdan geldin, operasyondan geldin dolu silahı teslim edebilir misin? Doldur boşalt yerlerini de mi duymadın? Kafkas tarihinde bir Çerkez “silahı boşaltır öyle teslim olur yani bunun manası son kurşununa kadar direnmektir.

6.Soçi’nin Kadim Adige ülkesi mi yoksa Gürcistan’nın bir limanı mı olduğuna gelince aklıma bir Abhaz fıkrası geldi;

Kafkasya’dan yeni göç etmiş yaşlı bir Abhaz Türkçe bilmiyormuş, pazara takunya almaya gitmiş. Takunya’nın Abhazca ismi kap kap.  Ahbaz ,pazarcıya “ oğlum bana bir kap kap versene” demesi üzerine pazarcı da “ ne diyorsun amca anlamıyorum.” diyor. Oradan geçen bir Abhaz kadını da oğlum kapkap değil kep kep istiyor demiş. Şimdi bunlar da çok Çerkezliği  bildiğini inandıracak ya kafasına göre yorum yapıyorlar.

Çünkü Soçi ne Gürcistan limanı ne de kadim Adige ülkesidir. Adige ve Abhazlar  gibi bir Kafkas halkı olan bir Kafkas halkı olan Ubıhların yaşadığı Ubıh ülkedir .Ne kadar Çerkez rolü yapsanız da açık veriyorsunuz!

7.Soçi’ye girip çıkmaya korkuyormuşum. Pasaportumdaki vizeleri mi göstereyim? Yoksa Soçi De yaptığımız olayların listesini mi yayınlayayım? Allah sizi ıslah etsin diyecek bir söz bırakmıyorsunuz.

8.Çeçen Komitesi’nin yardım paralarını alıp geri vermemişiz. Allah’tan korkun! Ben bütün kardeşlerime aç gezin midenize taş bağlayın kimseden beş kuruş istemeyin ,kan kusun kızılcık şerbeti içtik deyin demişimdir.

9. Gemi eylemindeki arkadaşlarımızla ilgili mevzuya gelince ; bugüne kadar bizi birbirimize düşürmeye çok uğraşan insanlar oldu, bunun için çok çabalar sarf ettiler.

Cezaevinde bahçede bir gün volta atıyorum Ender yanıma geldi “ Yahu sen MİT ajanı mısın?” diye sordu. Ben de “Bu da nerden çıktı dedim. Bunu üzerine herkesin MİT mensuplarıyla görüştüğümü söylediğini söyledi. Ben de “Ender sen bütün görüşmelerde yanımda değil miydin, o zaman sen de MİT ajanısın.” dedim. O da “Valla doğru söylüyorsun unuttum.” dedi. Biz daha bunun gibi neler yaşadık neler duyduk.

Ben arkadaşlarımın aleyhine konuşacak bir insan değilim. Ama şu kadarını söyleyeyim geminin kaçırılacağından herkesin bilgisi vardı. Çünkü bir gün önce Kardelen gemisini kaçıracaktık, maskeleri taktık, silahları kuşandık ancak bir aksilik oldu limana giremedik ve o gece otelde kaldık. Yani bu insanların hiç mi aklı yoktu, isteyen vazgeçip dönebilirdi.

10.Sedat Peker konusuna gelince; kendisini çok iyi tanımıyorum yani kendisi ile çok köklü bir geçmişimiz yoktur . Ancak kardeşlik temelleri üzerine kurulu güzel bir hukukumuz vardır. Benim hep bir duam vardır “ Allah’ım beni şahsiyetsiz insanlara muhtaç etme.” Ben Sedat Peker’den bugüne kadar  hiçbir şey istemedim ama kendisi tahliye olacağım güne kadar bizimle bizzat ilgilendi.”. Allah c.c şahsiyetsiz insanları benim karşıma çıkarmaz.

  11.       Boğaz Köprüsü meselesi ise benimle alakalı bir konu değildi. Başka örgütlerin gündeminde olan bir konudur. Bu konu ile ilgili açıklama devletin kayıtlarında mevcut. Eğer bir ipucu istiyorsanız ben bu olayın gerçekleştirilmesini engelleyen insanım

Bizlere bugüne kadar sevgisini ve desteğini esirgemeyen Müslüman Türk halkına , Çerkez kardeşlerime en derin sevgi ve muhabbetlerimle….

                                                                                              Muhammet Emin TOKCAN