Header $articleheadline_he$ "ArticleHeadline" Detay Sayfa Header

 

 

     

 

 

 
2021-08-24

Detay Sayfa

Tüm Dosyaların Listesi

News Database Template Page Example

Susurluk'un Medya Perdesi 01

18/7/2000 - 11:00 - Atinİlgili Bağlantı Yorumlar Bu Yazıyı Bir Tanıdığına Yolla Bu Yazıyı Yazdır  

      

"Uyuşturucudan Susurluk'a" dizisine devam ederken, Susurluk'la ilgili olarak basında çıkan yazılara bir göz gezdirmenin faydalı olacağını, hafızamızı tazeleyeceğini düşündük.

Susurluk'la ilgili bütün yayınlara bu sayfada yer vermek mümkün değildi. Bu sebeple yankı bırakan belli başlılarını seçtik.

Şimdi Susurluk sahnesinde dolaşıp, medya perdesine göz atalım:

Perinçek’ten MİT Raporu

21 Eylül 1996 tarihinde İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu PERİNÇEK, düzenlediği basın toplantısında kamuoyuna “MİT Raporu” olarak sunduğu bir raporu açıklamıştır.

Raporda; Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından PKK ve DEV-SOL’a karşı faaliyetler için kullanılmak üzere bir grup oluşturulduğu, bu grup mensuplarının genellikle eski Ülkücü’lerden teşekkül ettiği öne sürülmüştür.

Rapordaki iddialara göre grup doğrudan Emniyet Genel Müdürü Mehmet AĞAR’ın bilgisi dahilinde, Em. Gn. Md. Müşaviri Korkut EKEN ve Em. Gn. Md. Özel Harekat Daire Başkanı İbrahim ŞAHİN’e bağlı olarak faaliyet göstermektedir.

Raporda, Em. Gn. Md. Özel Harekat Daire Bşk.lığında görevli polis memurları Ayhan AKÇA, Ziya BANDIRMALIOĞLU ve Semih’in bu grupla birlikte çalıştığı sözkonusu grubun sivil üyelerine Em. Gn. Md.’ce "Polis" hüviyeti ve "Yeşil Pasaport" verildiği belirtilmiştir.

Rapora göre, bahsigeçen grup, karşı faaliyetlerde bulunma görünümünde Almanya, Hollanda, Belçika, Macaristan ve Azerbaycan’a gidip gelmekte, uyuşturucu kaçakçılığı, büyük miktarlarda haraç alma gibi kanunsuz faaliyetlerde bulunmaktadır.

Abdullah ÇATLI'nın oluşturduğu iddia edilen bu grup içinde en önemli isimler Haluk KIRCI, Abdurrahman BUĞDAY, İbrahim SUNGUR ve Sami HOŞTAN’dır (Arnavut Sami).

Bu grubun eylemlerinin, devlet üniformasının koruması altında yürütülen uyuşturucu kaçakçılığı, çok büyük meblağlardaki çıkar ilişkileri ve cinayetler zincirinin bir halkasını oluşturduğu iddia edilen raporda, grubun faaliyetlerinin önlenmemesi halinde bu ekibin gelecekte siyasi cinayetlere de tevessül etmesinin mümkün olduğu vurgulanmaktadır.

Raporda son olarak, sözkonusu grubun Askar SİMİTKO ve Lazım ESMAEİLİ adlı İran asıllı uyuşturucu kaçakçıları ile Tarık ÜMİT’in kaçırılması olaylarına da karıştıkları iddia edilerek, Başbakan Yardımcısı Prof. Dr. Tansu ÇİLLER’in de bu grubun varlığından ve faaliyetlerinden haberdar olduğu öne sürülmektedir.

Kaza

03 Kasım 1996 tarihinde, saat 19:30 sıralarında, aşırı süratli bir şekilde yol alan 06 AC 600 plakalı Mercedes otomobil, Balıkesir’in Susurluk ilçesi yakınlarında 20 RC 721 plakalı kamyona arkadan çarptı.

Mercedes otomobil içinde bulunan Emniyet Müdürü Hüseyin KOCADAĞ, kamuoyunda çeşitli suçların sanığı olarak tanınan, Mehmet ÖZBAY adına düzenlenmiş sahte bir kimliği bulunan Abdullah ÇATLI ve beraberlerindeki Melahat ÖZBAY sahte kimlikli Gonca US hayatlarını kaybettiler.

Otomobilin sahibi gözüken DYP Şanlıurfa milletvekili Sedat BUCAK ise yaralandı, müteakiben sağlığına kavuştu.

Otomobilin bagajında;

1 adet Saddam marka 14'lü tabanca,
1 adet 9mm'lik Sig Sauer marka tabanca,
2 adet Baretta marka 9mm çapında tabanca,
1 adet 22 kalibrelik Baretta tabanca,
2 adet MP-5 makineli tabanca,
bu tabancalara ait 9 adet şarjör (1'i MP-5 şarjörü),
177 adet mermi,
2 adet dinleme cihazı,
1 adet Mehmet ÖZBAY adına düzenlenmiş yeşil pasaport,
Çok sayıda polis kimlik kartı,
Uluç GÜRKAN'ın 06 EMR 15 nolu araca ait 10070 no'lu Meclis Giriş Kartı
06 NUL 63 no'lu saç araç plakası bulundu.

Bulunan silahlardan Sig Sauer marka olanı Sedat BUCAK adına, iki adet 9mm Baretta marka olanları ise Mehmet ÖZBAY ve Hüseyin KOCADAĞ adına ruhsatlı olup, diğerlerinin ruhsatsız olduğu tespit edilmiştir. [Hürriyet, 14.11.1996]

INTERPOL Dairesi’nin, iki MP-5 silahın Emniyet’e kayıtlı olduğunu belirttiği ve 22 kalibrelik Baretta marka tabancanın ise, üretici firma tarafından İsrail'e satıldığının belirlendiği yolunda haberler çıkmıştır. [Milliyet ve Sabah, 18.12.1996]

Bu kaza, aynı aracın içinde bulunan kişilerin konumu nedeniyle kamuoyunda büyük yankılar uyandırmış, yazılı ve görsel medya tarafından sürekli gündemde tutularak, devlet içinde bir çetenin varlığı yolunda bazı iddiaların da ortaya atılmasına neden olmuştur.

Kaza meydana gelmeden evvel, Doğu PERİNÇEK’in kamuoyuna “MİT Raporu” olarak sunduğu raporun muhteviyatı; kaza sonrası gelişmeler ve açıklamalarla da birleştirilerek, iddiaların temelini oluşturmuştur. [Hürriyet, 22.09.1996]

Bu raporda belirtilen iddialara, kazadan sonra Cumhuriyet gazetesinde “MİT Raporu Doğrulandı” başlığıyla yerverilmiştir. [Cumhuriyet, 06.11.1996]

PERİNÇEK ise, 03.10.1996’da Başbakan Yardımcısı ÇİLLER ve İçişleri Bakanı AĞAR’ın örgüt kurarak suç işledikleri gerekçesiyle TBMM’ye başvuruda bulunmuştur.[Milliyet, 05.11.1996]

Ağar’la Buluşma

Kazadan sonra medyada ortaya atılan bir iddia, Ömer Lütfü TOPAL’a ait kumarhanelerin satın alınması ile ilgili pazarlık ve kazada ölen ÇATLI’nın yanısıra BUCAK ve AĞAR’ın, 29 Temmuz 1996 tarihinde gerçekleşen TOPAL Cinayeti ile ilgileri olabileceği konularını içermektedir.

Konu ile ilgili olarak Cumhuriyet gazetesinde çıkan habere göre, BUCAK, KOCADAĞ ve ÇATLI’nın kazadan önce Kuşadası’nda, bir diğer kumarhane sahibi Sudi ÖZKAN’a ait “Princess Hotel”de kaldıkları ve aynı yerde Mehmet AĞAR ile bir görüşme yaptıkları iddia edilmiştir.

Haberde, Sedat BUCAK’ın sözkonusu otelde 6 oda ayırttığı, odaların üçünde BUCAK, ÇATLI ve KOCADAĞ’ın, diğer üçünde ise Alaattin ÇAKICI ve “adamlarının” kaldığı ifade edilmiş, aynı tarihlerde kızının kaplıca tedavisi için sözkonusu otelde bulunan Mehmet AĞAR’ın bu kişilerle buluştuğu öne sürülmüştür. [Cumhuriyet, 07.11.1996]

Bu seyahatle ilgili olarak Hürriyet gazetesinde çıkan haberde ise, BUCAK’ın TOPAL’a ait kumarhaneler zincirini satın almayı planladığı, bu pazarlık için KOCADAĞ’a hakemlik teklif edildiği, ÇATLI’nın ise 3 milyon dolar komisyon karşılığı devreye sokulduğu iddialarına yerverilmiştir. [Hürriyet, 06.11.1996]

Aynı haberde ÇATLI’nın, satış işleminin gerçekleşmesini müteakip komisyonunu aldıktan sonra, Mehmet ÖZBAY adına düzenlenmiş pasaportla ülkeyi terketmeyi planladığı belirtilmiştir.

Bu gelişmeler sonrasında Mehmet AĞAR 08 Kasım 1996’da görevinden istifa etmiştir.

Yılmaz’da Belgeler

Anavatan Partisi Genel Başkanı Mesut YILMAZ, sözkonusu kazada yeralan ÇATLI, KOCADAĞ ve BUCAK’ın kumarhaneleri ele geçirmeye yönelik bir plan yürüttüklerini iddia etmiş, bu iddialarını Kanal D’de yayınlanan “Arena” programında dile getirmiştir. [Hürriyet, 15.11.1996, Yeni Yüzyıl, 15.11.1996 ve Arena Programı, Kanal D, 14.11.1996]

Elinde bu konuda bazı belgeler bulunduğunu söyleyen YILMAZ’ın iddialarına göre;

a) Ömer Lütfü TOPAL, 28 Temmuz 1996’da Özel Tim mensupları tarafından öldürülmüş, haklarında soruşturma açılan bu polisler daha sonra Sedat BUCAK’a koruma olarak verilmiştir. Bu bilgiler devletin ilgili birimlerinde mevcuttur. Özel Tim mensubu üç polisin ifadelerinin video kaydı bu iddiayı teyid eder niteliktedir.

b) TOPAL’ın ölümünden sonra kurulan çete, kumarhanelerin değerini düşürmeyi amaçlamıştır. Önce kumarhanelerin Avrupa ve ABD’de olduğu gibi Türkiye’nin üç bölgesinde toplanacağı açıklanmış, ardından İçişleri Bakanlığı’nın bir kararı ile 20 Eylül 1996’da Türklerin kumarhanelere girişi yasaklanarak, kumarhaneler gelir kaybına uğratılmıştır.

c) Değeri düşen kumarhaneleri satın almak için mafya devreye girmiş, bazı politikacıların bilgisi dahilinde kumarhanelerin taşınması düşünülen Kuşadası’nda arazi gezilmiştir. Kumarhane pazarlığı yapan ÇATLI, KOCADAĞ ve BUCAK ta bu tip bir gezi sonrasında 03 Kasım 1996 tarihinde Susurluk’ta kaza yapmışlar, bu kazada ÇATLI ve KOCADAĞ ölmüş, BUCAK ise yaralanmıştır.

YILMAZ, bu olayları, devletin üst kademelerinde bulunan kişileri haberdar etmeksizin yapmanın mümkün olmadığını da eklemiş, siyasi sorumluluğu olan kişilerin bu cinayetin emrini verdiğini, en azından bu konuda bilgi sahibi olduklarını iddia etmiştir. [Milliyet, 15.11.1996]

YILMAZ, Cumhurbaşkanı Süleyman DEMİREL ile yaptığı görüşmede bazı bilgiler verdiğini ve Başbakan ERBAKAN’a soruşturmanın başlatılması için Cumhurbaşkanlığı makamından gerekli talimatın verilmesi gerektiğini anlattığını açıklamıştır.

Çakıcı’yla Barışma Toplantısı

Diğer bir iddia , ÇATLI, KOCADAĞ ve BUCAK’ın, Alaattin ÇAKICI ile buluştuklarıdır. Buluşmanın amacı olarak, eşi Uğur ÇAKICI ile ilişkisi olduğu söylentisi nedeniyle Hüseyin KOCADAĞ’ı öldürme kararı alan ÇAKICI ile KOCADAĞ’ın barıştırılma girişimi gösterilmiştir. [Yeni Günaydın, 06.11.1996 (Benzer iddialar Milliyet gazetesinin 05.11.1996 tarihli nüshasında da yeralmıştır]

İddiaya göre, KOCADAĞ, ÇAKICI ile barışma talebini BUCAK’a iletmiş, BUCAK ise, birlikte uyuşturucu işi yaptıkları ÇATLI’dan aracılık yapmasını istemiştir.Tevfik AĞANSOY’un öldürülmesi eylemini ÇATLI aracılığıyla gerçekleştiren ÇAKICI bu talebi kabul etmiştir. İddiada, PKK’nın uyuşturucu ticaretinin BUCAK aşireti tarafından durdurulduğu, bu işi devlet adına BUCAK’ların yaptığı, uyuşturucunun taşınması için devreye KOCADAĞ’ın sokulduğu, Avrupa’da yapılacak dağıtım işi için devlet koruması altındaki ÇATLI’nın devreye girmesinin planlandığı, Behçet CANTÜRK ve Savaş BULDAN cinayetlerinde rol aldığı öne sürülen ÇATLI’nın bu cinayetler nedeniyle hem ÇAKICI, hem de KOCADAĞ nezdinde itibarının yüksek olduğu belirtilmiştir. Dolayısıyla iddiaya göre, kaza gerçekleşmeseydi, barışmaları sağlanan KOCADAĞ ve ÇAKICI ile birlikte uyuşturucu trafiğini yöneten kişiler belirlenmiş olacaktı.

Yılmaz’a Yumruk ve Karşı İddialar

Mesut YILMAZ, 23 Kasım 1996’da Budapeşte’ye yaptığı ziyaret sırasında, eski Ülkücü İsmail KOÇKAYA ile iltisaklı olduğu iddia edilen Veysel ÖZERDEM tarafından, saldırıya uğramıştır.

Bürosunun devlet tarafından dinlendiğini de iddia eden YILMAZ, ÇATLI ile gerçek kimliğinden ve faaliyetlerinden haberdar olarak hiçbir zaman görüşmediğini açıklarken, BUCAK ise, HBB televizyon kanalına verdiği mülakatta bunun doğru olmadığını ve ANAP’lıların ÇATLI ile yakın ilişki içinde olduklarını öne sürmüş, YILMAZ’ın da ÇATLI ile telefon görüşmelerine şahit olduğunu söylemiştir. [“Onda On” Programı, HBB Televizyon Kanalı, 21.11.1996]

Programa telefonla katılan Haluk KIRCI da geçtiğimiz yıl Ankara’da ölen eski Ülkücü Ümit ÖLMEZ’in, ANAP Kongresi’ni Mesut YILMAZ adına organize ettiğini öne sürmüştür.

Radikal gazetesinde çıkan bir habere göre, MHP Şanlıurfa İl Başkanı Feridun ÖNCEL, 1994 yılında ANAP’ta çalıştığını, ÇATLI ile birlikte, milliyetçi oyları YILMAZ’a kazandırdıklarını, ÇATLI’nın ülkücü hareket içinde sözü dinlenen birisi olduğunu, dolayısıyla ÇİLLER’in de, YILMAZ’ın da bir takım işler için ona gittiklerini, YILMAZ’ın Budapeşte’ye çete belgeleri almak için gittiğini, YILMAZ’a saldıran kişinin, aslında kendisine belgeleri vermesini umduğu kişi olduğunu öne sürmüştür. [Radikal, 18.11.1996]

Sabah gazetesinde ise, YILMAZ’ın belge olarak takdim ettiği dokümanların gazete kupürü olduğu iddia edilerek, dosyada 28 ayrı başlık altında toplanan 181 sayfalık gazete kupürleri ile PERİNÇEK’in Cumhurbaşkanı DEMİREL’e verdiği “Yeni MİT Raporu” olarak nitelenen raporun yeraldığı, ayrıca Başbakan Yardımcısı Tansu ÇİLLER hakkında suçlamalar bulunan başvuruların bulunduğu bildirilmiş, dosyanın Başbakanlık Müsteşarı Kadri KESKİN’den alınarak açıldığına dair bir tutanak tutulduğu belirtilmiştir.[Sabah, 16.12.1996]

Metin Günyol’la Görüşme

Kumarhanelerle ilgili bir başka iddia ise, Radikal gazetesinde yeralmıştır.[Radikal, 16.11.1996]

Haberde kazada ölen ÇATLI ve KOCADAĞ’ın, aynı kazadan yaralı kurtulan BUCAK ile birlikte Yalova’ya giderek, özelleştirme kapsamındaki TURBAN Tesisleri’ni almak için girişimlerde bulundukları, BUCAK’ın bazı “adamları”nın da Balıkesir/Burhaniye’de çoğunluğu iflas eden Banker Atalay’a ait 42.000 m2’lik bir arazi gezdikleri, ÇATLI, KOCADAĞ ve BUCAK’ın kazadan önce Marmaris’te de konakladıkları, Martı Casino yöneticilerinden, eski MİT mensubu olduğu iddia edilen Metin GÜNYOL ile görüştükleri ve kuracakları kumarhaneler zinciri içinde GÜNYOL’un da yeralacağı belirtilmiştir.

Topal Cinayeti ve Polis Memurları

28 Ağustos 1996 gecesi öldürülen Emperyal Kumarhaneleri sahibi Ömer Lütfü TOPAL’a yönelik sözkonusu eylemi, evvelce de belirtildiği gibi, Sedat BUCAK’ın koruma polisliğine getirilen üç özel tim mensubunun gerçekleştirdiği iddiası ortaya atılmıştır.

Eylemde kullanılan Kaleşnikof marka iki silah üzerinde yapılan incelemelerde, silahların daha evvel başka bir eylemde kulanılmadığı belirlenmiştir.

Üç polis hakkındaki bu iddia üzerine İstanbul Emniyet Müdürü Kemal YAZICIOĞLU, soruşturmanın sürdürülmesi talimatını vermiş, Ercan ERSOY, Ömer KAPLAN ve Ayhan ÇARKIN adlı polisler 04 Ekim 1996 tarihinde gözaltına alınmış, YAZICIOĞLU’nun Emniyet Genel Müdürlüğü’nü haberdar etmesini müteakip, polisler Özel Harekat Daire Başkanı İbrahim ŞAHİN tarafından Ankara’ya götürülmüştür. Susurluk’taki kazanın ardından yapılan araştırmalarda, BUCAK’ın üç polisi koruma olarak istediği anlaşılmıştır.[Milliyet, 15.11.1996]

Çarkın’ın Video Kaseti

Milliyet gazetesindeki bir habere göre, Mesut YILMAZ’ın elinde bulundurduğunu açıkladığı belgelerden biri, sökonusu üç polisin İstanbul Asayiş Şubesi’nde sürdürülen sorgulamaları sırasında, polislerden Ayhan ÇARKIN’ın gizli kameranın bulunduğu bir ortamda bütün faili meçhul cinayetleri aldıkları emir üzerine gerçekleştirdiklerini açıkladığı iddiasının dayandırıldığı video kasetidir.[Milliyet, 07.12.1996 ]

Ancak haberde diğer iki polisin bu suçlamaları reddettikleri de belirtilmektedir. Haberde ayrıca YILMAZ’ın elinde İstanbul Emniyet Müdür Yardımcısı Bilgi ÜNAL’ın üst düzey bir MİT görevlisiyle yaptığı telefon görüşmesinin kasetinin de bulunduğu, bu görüşmede ÜNAL’ın sözkonusu yetkiliye katil zanlısı polislerin serbest bırakılması için Ankara’dan bir bakanla, bir devlet yöneticisinin talimat vererek baskı yaptıklarını söylediği iddiası yeralmaktadır. Bu iddialar üzerine 20 Kasım 1996 günü İstanbul DGM Başsavcılığı, İstanbul Emniyet Müdürlüğü’ne bir yazı göndererek Sedat BUCAK’ın koruma polisleri Ayhan ÇARKIN, Ömer KAPLAN, Ercan ERSOY, Enver ULU, Oğuz YORULMAZ ve Mustafa ALTINOK’un ifadelerini almıştır.

Arena’da Hoştan ve Aliço

Özel Tim mensubu polislerle ilgili olarak Arena programında da bazı iddialar yeralmıştır.[Arena Programı, Kanal D, 05.12.1996 ve Cumhuriyet, 07.12.1996]

Arnavut Sami lakaplı Sami HOŞTAN’ın Abdullah ÇATLI ile yakın ilişkide olduğu , hatta eski İstanbul Sheraton Oteli kumarhanesinde TOPAL ve ÇATLI ile ortak oldukları öne sürülen programda, cinayetin TOPAL’ın hisselerini ÇATLI’ya satmak istememesinden kaynaklandığı belirtilmiş, şu iddialar üzerinde durulmuştur:

1. Cinayet HOŞTAN ve Aliço lakaplı Ali Tevfik BİR tarafından planlanmış, cinayeti üç özel tim görevlisinin gerçekleştirmiş, cinayet saatinde “operasyon tamam” konuşmaları kaydedilmiş, arananlar arasında bir de bakanın adına rastlanmıştır.

2. İstanbul Emniyeti özel tim görevlisi üç polis memuru ile birlikte Arnavut Sami ve Ali TEVFİK’i gözaltına almış, zanlılar sorgu sırasında cinayeti kabul ederek, bir bakan ve önemli bir siyasetçinin adını vermişler, ifadeler ve gözaltındaki şahısların isimleri Ankara’ya bildirilmiştir.

3. Emniyet Genel Müdür Yardımcısı Halil TUĞ ve 05 Aralık 1996 tarihinde görevden alınan dönemin Özel Harekat Daire Başkanı İbrahim ŞAHİN İstanbul’a giderek gözaltındaki kişileri Ankara’ya götürmek istemişler, 05 Aralık 1996 tarihinde görevden alınan İstanbul Emniyet Müdürü Kemal YAZICIOĞLU bu istemi yerinde bulmadığını belirterek beş kişiyi vermek istemediğini söylemiş, bunun üzerine Mehmet AĞAR devreye girerek sözlü talimatla zanlıları istemiştir.

4. Zanlılar Ankara’ya götürülmüş ve özel tim görevlileri BUCAK’ın koruması olarak görevlendirilmiştir.

Programda, ayrıca, TOPAL cinayeti zanlılarının “önemli bir siyasetçinin eşini” azmettirici olarak gösterdikleri, emri Özer ÇİLLER ve Mehmet AĞAR’dan aldıklarını itiraf ettikleri öne sürülmüştür.

Ilıcak Savunuyor

Bu iddialarla ilgili olarak Akşam gazetesinde Nazlı ILICAK imzalı çıkan bir makalede, Susurluk kazası ile Ömer Lütfü TOPAL cinayetinin irtibatlandırılmasının ancak üç özel tim görevlisinin aynı zamanda BUCAK’ın korumaları olması ile izah edilebileceği, ancak üç görevlinin teslim tutanağında ÇARKIN, YORULMAZ ve ERSOY’un TOPAL cinayeti ile illiyetlerinin bulunmadığının ifade edildiği, dolayısıyla iki olay arasında irtibatın koptuğu belirtilmektedir.[Akşam, 13.12.1996]

ILICAK, bu olaylar arasında irtibat olduğuna dair iddiaların gerçekle alakası olmadığını, görevlilerin sorgulanmaları sırasında TOPAL cinayeti ile ilgileri olduğuna dair bir kanaatin oluşmadığını, Sami HOŞTAN’ın olay sırasında İzmir’de, Ali Tevfik BİR’in ise kumarhanede olduklarını kanıtladıklarını, ÇARKIN’ın itiraflarının ise, kendisine Behçet CANTÜRK’ten Savaş BULDAN’a kadar çok sayıda isim sayılınca, içine sindiremeyip, öfkeye kapılarak, tüm bu cinayetleri kendilerinin gerçekleştirdiğini söylemesinden kaynaklandığını açıklamaktadır. [Benzer iddialar Tempo Dergisinin 25.12.1996 tarihinde çıkan 52. Sayısında da belirtilmiştir]

ILICAK, bir başka makalesinde ise, İbrahim ŞAHİN’i bir kahraman olarak tanımlamıştır.[Akşam, 12.12.1996 ve Sabah (Mehmet ALTAN’ın makalesi), 17.12.1996]

İmza Ağar’ın, Parmakizi Çatlı’nın

13 Aralık 1996’da Jandarma Kriminal Dairesi, Abdullah ÇATLI’ya silah taşıma izni belgesinin altında bulunan imzanın AĞAR’a ait olduğunu açıklamış, 14 Aralık 1996 tarihinde ise, TOPAL cinayetinde kullanılan Kaleşnikof marka silahlar üzerinde yapılan incelemede, silahlardan birinde Şahin EKLİ adlı şahsa ait parmak izine rastlanmıştır. Bu parmak izi, Abdullah ÇATLI’nın Şahin EKLİ ve Mehmet ÖZBAY adına alınan parmak izleriyle karşılaştırıldığında, aynı olduğu görülmüş ve ÇATLI’nın TOPAL cinayetinde rol aldığı kanaati kuvvetlenmiştir.[Milliyet, 14.12.1996]

Ancak basında TOPAL cinayetinin 4.5 ay evvel işlenmiş olmasına rağmen, parmak izlerinin kime ait olduğunun tespitinin neden bu kadar geciktiği sorusu yeralmıştır. Tartışmalar ve iddialar bu aşamada zanlıların Ankara’ya kimin talimatı ile getirildikleri konusu üzerinde yoğunlaşmış, ANAP Trabzon milletvekili Eyüp AŞIK, 16 Aralık 1996’da, bu talimatın AĞAR tarafından verildiğini bildiğini, faili meçhul cinayetlerin ÇATLI’ya, olayların siyasi boyutlarının ise gözden çıkarılan Mehmet AĞAR ve Sedat BUCAK’a yüklendiğini açıklamıştır.[Milliyet, 17.12.1996]

AĞAR ise 17 Aralık 1996 tarihinde yaptığı açıklamada bu talimatı kendisinin verdiğini, ancak önerinin, özel tim görevlileriyle ilgili kendisine bir ihbar geldiğini söyleyen dönemin İstanbul Emniyet Müdürü Kemal YAZICIOĞLU’ndan geldiğini söylemiştir.[Radikal, 18.12.1996]

Komisyon Başkanı Elkatmış

Bu arada TBMM’de oluşturulan Susurluk Araştırma Komisyonu Başkanı Mehmet ELKATMIŞ, üç özel tim görevlisinin ifade tutanaklarının komisyonda 17 Aralık 1996 tarihinde değerlendirileceğini, ayrıca MİT ve Genelkurmay Başkanlığı’ndan da bazı belgelerin gönderilmesini beklediklerini söyleyerek, komisyondan belge sızdıranların ortaya çıkarılması için Ankara Cumhuriyet Savcılığı’na suç duyurusunda bulunulduğunu eklemiştir.[Cumhuriyet, 17.12.1996]

Haberde, değerlendirmeye tabi tutulan üç özel tim görevlisinin ifadelerinin, İstanbul değil Ankara’da yapılan sorgularında verdikleri ifadeler olduğunun tahmin edildiği belirtilmiştir.

Sonuç olarak, 7 Ocak 1997 tarihinde ifadeleri alınan ve TOPAL cinayetine adları karışan Özel Tim mensubu polislerden Ayhan ÇARKIN, Ercan ERSOY ve Oğuz YORULMAZ 13 Ocak 1997 tarihinde tutuklanmış, DGM’ye ifade vermeyen İbrahim ŞAHİN’in ise 20 Şubat 1997 tarihinde yurtdışına kaçtığı ileri sürülmüştür.

Bu arada, cinayetten sonra Ömer Lütfü TOPAL’ın üzerinde bulunan ve ailesine teslim edilen Rus diplomatik pasaportu ile ilgili bazı iddialar da gündeme gelmiştir. Sabah gazetesinde yayınlanan Fatih ÇEKİRGE imzalı bir makalede TOPAL’ın Rus diplomatik pasaportu ile birçok şey yapabileceği, örneğin aranmadan istediği ülkeye girebileceği, istediği eşyayı rahatlıkla taşıyabileceği belirtilmekte, bu tip pasaportun taklit edilmesinin çok zor olduğu eklenmektedir.[Sabah, 15.12.1996]

Makalesinde, ÇATLI’nın cinayet silahı üzerindeki parmak izi ile TOPAL’ın Rus diplomatik pasaportunun olaydan yaklaşık 4.5 ay sonra ortaya çıkmasına işaret eden ÇEKİRGE, şu soruları sormuştur:

1. Çeçen ve Rus mafyası aracılığıyla Türkiye üzerinden yapılan altın, döviz ve nükleer madde kaçakçılığı iddialarının TOPAL’la bir ilgisi var mıydı?

2. Acaba Çeçen ve Rus mafyasının kara parası TOPAL’ın kumarhanelerinde aklanıyor olabilir mi?

Diplomatik Rus Pasaportu

ÇEKİRGE, bu gelişmelerden sonra şöyle bir senaryo üretmenin mümkün olduğunu ifade etmiştir: “Devlet ya da siyasi otoriteyi kullanabilen birilerinin de içinde bulunduğu veya dolaylı bağlantısı olduğu bir grup, PKK’ya karşı yürütülen mücadele sırasında TOPAL’ın durumunu finans bağlantısı açısından dikkatle izliyorlar. Senaryolara ve iddialara göre, TOPAL’la PKK arasında bir finans bağlantısı kuruluyor. Ve de finans bağlantısının kesilmesi isteniyor. Bu finans hattının kesilmesine karar verildikten sonra ‘Birileri’ TOPAL’la bağlantı kurup, kumarhanelerini satın almak istiyor. TOPAL buna karşı çıkıyor. Ve öldürülüyor.”

ÇEKİRGE, bu ihtimali belirttikten sonra şu soruyu sormuştur: “Acaba TOPAL’ı öldürenler, onu yalnızca devlet adına mı öldürdüklerini zannediyorlardı?”

15.12.1996 tarihinde, TOPAL’a ait Rus diplomatik pasaportunun Türkmenistan Devlet Başkanı NİYAZOV tarafından verildiği ortaya çıkmış, NİYAZOV’un bu pasaportu veriş sebebinin ise, bu ülkeye yaptığı yatırımlar (iki otel ve kumarhane) olduğu ifade edilmiştir.[Sabah, 16.12.1996]

Aynı ülkede makarna fabrikası olan ve kırmızı pasaport sahibi Bekir OKAN Türkmenistan’ın ülkeye yatırım yapan 40 kadar Türk işadamına kırmızı pasaport verdiğini söylemiştir. Ömer Lütfü TOPAL’ın oğlu Murat TOPAL 16.12.1996 tarihinde, cinayetten sonra kendilerine teslim edilen pasaportu, Sarıyer Başsavcısı Veli Engin ARSLAN’a teslim etmiş ve hem Sarıyer Adliyesi’nde, hem de DGM’de ifade vererek, pasaportun NİYAZOV tarafından verildiğini doğrulamıştır.[Sabah, 16.12.1996]

Rusya Fdereasyonu Büyükelçiliği yetkilileri ise, sözkonusu pasaporttan habersiz olduklarını, yurttaşı olanlar dışında kimseye pasaport vermediklerini, ancak SSCB’nin dağılmasından sonra bağımsızlığını kazanan cumhuriyetlerin Sovyet pasaportu kullandıkları, TOPAL’ın da büyük olasılıkla bu tür bir pasaport taşıdığını söylemişlerdir.[Cumhuriyet, 17.12.1996. (Not: Aynı haberde Rusya Federasyonu’nun da halen Sovyet pasaportu çıkardığı ve bir ay önce başlatılan bir uygulama ile şu aşamada yalnızca Rus diplomatları için Rus pasaaportu verilmeye başlandığı belirtilmiştir]

Son Havadis gazetesinde çıkan bir haberde ise, TOPAL’a ait Rus diplomatik pasaportunun ortaya çıkmasıyla, kamuoyunun Türk yeraltı dünyası ve PKK-KGB ilişkisine endekslendiği iddia edilmiştir.[Son Havadis, 17.12.1996]

Adının açıklanmasını istemeyen bir uzmanın ifadelerine dayandırılan haberde, bir Türk vatandaşının üstünde Rus diplomatik pasaportunun çıkmasının başlıbaşına bir sorun yaratabileceği, diplomatik pasaportun parayla satın alınamayacağı, sahtesini yaptırmanın kolay olmadığı, bu tip bir pasaportun bir Türk vatandaşının üzerinde, hem de yeraltı dünyasının liderlerinden biri konumundaki Ömer Lütfü TOPAL’ın üzerinde çıkması halinde, olayın uluslararası siyasete taşınacağı, muhtemelen olayın uluslararası yeraltı güçlerinin kapışmasından kaynaklandığı, TOPAL’ın PKK ile olan ilişkisinin bilindiği, dolayısıyla PKK’nın Türkiye’de kumar ve uyuşturucu mafyasına el attığı, bunu da KGB’nin desteğiyle yürüttüğü varsayımının üretilebileceği, soruşturmanın TOPAL’ın bu pasaportu nasıl elde ettiği yönünde geliştirilmesi halinde PKK başta olmak üzere yeraltı dünyasının büyük bir darbe alacağı, yearltı dünyasını yönlendiren gizli servisler ve karşı gizli servislerin Türkiye’de estirdiği terörün sona ereceği iddia edilmektedir.

Abdullah Çatlı Kronolojisi

Yeni Yüzyıl gazetesinde Abdullah ÇATLI’nın kronolojisi başlığı altında, ÇATLI’nın faaliyetleri hakkında iddiaları da içeren bir metin yayınlanmıştır.[Yeni Yüzyıl, 26.11.1996]

Buna ve diğer basın haberlerine göre kronoloji şöyle biçimlenmiştir:[Ayrica diğer gazetelerden alınan iddialar da bu kronolojiye eklenmiştir]

-1956: Nevşehir’de doğdu. İlk, orta ve lise öğrenimini Nevşehir’de tamamladı.

-1973: Meral ÇATLI ile evlendi.

-1974: Ankara İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi’ne girdi.

-1977: Eski MHP’li Ali YURTASLAN’ın iddialarına göre Ankara’da kahve tarama timleri oluşturdu.

-1977: Aynı kişinin iddialarına göre Ülkü Ocakları Ankara Şubesi Başaknlığı yaptı ve Ülkücü militanlara silah ve TNT sağladı.

-Ocak 1978: Gene A.YURTASLAN’ın iddialarına göre, Ülkü Ocakları Ankara Şube Başkanı iken Bahçelievler-Emek bölgesinde birkaç cinayet işledi.

-16 Mart 1978: İÜ Eczacılık Fakültesi önünde öğrencilerin üzerine patlayıcı atılmasıyla meydana gelen katliamda kullanılan TNT’leri A.ÇATLI’nın sağladığı iddia edildi (YURTASLAN).

-1978: Muhsin YAZICIOĞLU Başkanlığındaki Ülkü Ocakları’nın 2. Başkanlığına getirildi.

-25. Ağustos 1978: Sakarya’da Nevzat BOR ve Balgat katliamı sanıklarından Mustafa PEHLİVANLI ile beraber yakalandı. Gayrettepe’de serbest bırakıldıkları, Ankara’ya dönerken, tekrar yakalandıkları, bunun üzerine Muhsin YAZICIOĞLU’nun şubeye telefon ederek tehdit ettiği ve ÇATLI’nın serbest bırakıldığı iddia edildi. (YURTASLAN)

-Ekim 1978: 7 TİP’linin öldürüdüğü “Bahçelievler Katliamı”nın sanığı olarak gıyabında yargılandı.

-2 Kasım 1978: İstanbul Sağmalcılar Cezaevi’nden gerçekleştirilen firarı ÇATLI’nın organize ettiği ileri sürüldü (YURTASLAN)

-Şubat 1979: Abdi İPEKÇİ’yi öldüren Mehmet Ali AĞCA’nın cebinden Mehmet ÖZBEY yazılı bir kağıt çıktı. AĞCA son açıklamalarında cinayeti işledikten sonra ÇATLI’nın evinde saklandığını söyledi.

-1978-79: Cezaevinden kaçan ülkücülerin doğrudan ÜGD Genel Merkezi’ne geldiği, ÇATLI’nın onlara kalacak yer sağladığı iddia edildi (YURTASLAN)

-1978-79: İstanbul’a gittiğinde, burada birkaç tane kaçakçı ve kuyumcuyu soydurduğu iddia edildi. Ancak soygunları yaptırdığı kişi olduğu öne sürülen Gabriyel AKTÜRK, adını vermedi. (YURTASLAN)

-11 Ağustos 1980: AĞCA’ya yurtdışına kaçması için Faruk ÖZGÜN adına düzenlenmiş sahte pasaport sağladı. (Uğur MUMCU, Papa-Mafya-AĞCA adlı kitabı. [Yeni Yüzyıl gazetesinde bu iddiayı AĞCA’nın “Benim Gerçeğim” adlı kitabında teyid ettiği ve “ÇATLI BİZİM ŞEFİMİZDİ” ifadesini kullandığı belirtilmektedir (Yeni Yüzyıl, 21.11.1996)]

-1980: 12 Eylül darbesinin ardından yurtdışına kaçtı.

-27 Ekim 1980: AĞCA İsviçre’de Ömer BAĞCI ile buluştuğunda buraya Mehmet ŞENER ve Oral ÇELİK ile birlikte ÇATLI’nın da geldiği sanılıyor. (Uğur MUMCU)

-Mayıs 1981: Papa suikastinin planlanmasına adı karıştı.

-1981: Oral ÇELİK ve Mehmet ŞENER ile birlikte İsviçre’ye yerleştiği ve uyuşturucu ticaretine başladığı öne sürüldü. [Yeni Yüzyıl, 29.11.1996]

Yeni Yüzyıl gazetesinin İsviçre uyuşturucu Madde Bürosu dedektifi P. BUSCHAUE’nin raporuna dayandırdığı haberde, ÇATLI, ÇELİK ve ŞENER’in Türk kökenli sağ siyasi görüşlü ve İslam dinine mensup kişİlerle bir uyuşturucu kaçakçılığı çetesi kurduğu, ÇATLI’nın liderliğindeki çetenin dernek lokallerinde ve camilerde, zaten iyi örgütlenmiş olan ve sağ görüşe sahip Türk kültür derneklerinde yuvalandıkları iddia edilmiştir.

Çetenin üyeleri olarak şu isimler sayılmıştır:

-Abdullah ÇATLI ( (25 Nisan 1956 Nevşehir doğumlu, Hasan kod adlı),
-Hasan Hüseyin ŞENER, Oral ÇELİK (1959 doğumlu, Atilla kod adlı),
-Nuri AYDIN (01 Mart 1943 doğumlu, Cemal kod adlı),
-Mehmet ŞENER (03 Şubat 1956 doğumlu, halen tutuklu),
-Mehmet BÜLBÜL (01 Temmuz 1947 doğumlu),
-Fuat KOÇAL (01 Nisan 1944 doğumlu, halen tutuklu),
-Şeref BENLİ (05 Ocak 1960 doğumlu, halen tutuklu),
-Nevzat BİLECEN (03 Nisan 1950 doğumlu, halen tutuklu),
-Necmettin SÖNMEZCAN (02 Nisan 1953 doğumlu, halen tutuklu),
-Rıfkı ARDA (05 Nisan 1962 doğumlu, halen tutuklu),
-Guido LENTİNİ (Çetenin tek Türk olmayan ismi, 16 Haziran 1934 doğumlu, halen tutuklu).

Raporda şu ana kadar yapılan tahkikatlardan çıkarılan sonuca göre, çetenin İsviçre’ye en azından 4 kg. eroin soktuğu, ilk sevkiyatın 1982 yılında İstanbul’da Hasan Hüseyin ŞENER’den aldığı 1 kg. eroini İsviçre’ye getiren Nevzat BİLECEN kanalıyla gerçekleştiği, 1984 yılının sonlarından itibaren sevkiyatlarda Şeref BENLİ ve Fuat KOÇAL’ın kullanılmaya başlandığı, Nevzat BİLECEN’in Nisan 1984’te İsviçre’ye soktuğu 3 kg. eroinin Guido LENTİNİ tarafından İtalya’daki eroin alıcılarına satıldığı, örgütün Yugoslavya, İtalya, Fransa, Federal Almanya, Avusturya, Lichtenstein ve İsviçre’deki şahıslarla ilişkide olduğu belirtilmiştir.

-22 Şubat 1982: Ülkücü arkadaşı Mehmet ŞENER ile birlikte Nevşehir Valiliği’nden alınmış pasaportla Zürih’te gözaltına alındı. İki gün gözaltında tutulduktan sonra serbest bırakıldı.

-1982-84: İddialara göre, ASALA’ya karşı yürütülen bir dizi operasyonda devlet adına görev aldı. Tempo dergisinde ÇATLI’nın ASALA operasyonuna katılması iddiasıyla ilgili olarak şu ifadeler kullanılmıştır:[Tempo, 25.12.1996, Sayı: 52]

“İddialara göre ÇATLI’nın ‘devlet hizmeti’, 80’li yılların hemen başlarında sekiz ay boyunca otuziki ayrı yere çeşitli şiddetlerde bomba atmakla başlıyor. Bu hizmeti akrşılığında ayda 6 bin dolar alan ÇATLI ve ekibinin AGOPYAN işiyle ‘tetikçi’ düzeyinde ilgisi olmadığı da iddialar arasında. AGOPYAN işinin devlet memurları tarafından yapıldığı ileri sürülüyor. Ancak bunun dolaylı olarak bile açıklanmaması tevazu yüzünden değil, operasyonun pek de övünülecek bir yanı olmamasından. Çünkü Fransa ve İsviçre’de iki kişinin AGOPYAN zannedilerek ‘yanlışlıkla öldürülmesinden sonra, ancak Atina’da devletin namlusu gerçek AGOPYAN’ı buluyor. ÇATLI, bu ilişkiler içinde bir ‘tetikçiden’ çok, organizasyon yapan, stratejiler geliştiren bir figür, örgütçü bir beyin niteliğinde.”

Daha sonraları çeşitli gazetelerde bu iddialara ilişkin başka haberler de çıkmıştır. Posta gazetesinde çıkan bir haberdeki iddialara göre Kenan EVREN yurtdışındaki diplomatlarımıza yönelik ASALA eylemlerinin durdurulması için MİT’te görevli damadı Erkan GÜRVİT’i talimat vermiş, Erkan GÜRVİT Marsilya olarak isimlendirilen sözkonusu operasyonun organizasyonu ile ilgili olarak Mehmet EYMÜR’ü görevlendirmiş, Mehmet EYMÜR de Abdullah ÇATLI-Oral ÇELİK gibi isimlere çeşitli görevler vermiştir.[Posta, 27.01.1997]

Siyah Beyaz gazetesi ise, Abdullah ÇATLI ve Oral ÇELİK gibi isimleri ASALA’ya yönelik operasyonlarda görevlendiren M.G. rümuzlu MİT mensubunun bir dönem MİT Dış İstihbarat Başkanlığı’nda görev yapmış olan Metin GÜNYOL olduğunu iddia etmiştir.[Siyah Beyaz, 13.02.1997]

Meral ÇATLI , Susurluk Komisyonu’na verdiği ifadede ÇATLI’nın Ermenilere karşı 28 eylem yaptığını söylemiş, Türkiye gazetesinde “ASALA’yı ÇATLI ve ÇELİK Bitirdi” başlığıyla çıkan bir haberde ise Abdullah ÇATLI’nın yakın bir arkadaşı olduğu iddia edilen Ömer BEKAR’ın ifadelerine yerverilerek, ÇATLI’nın 1984 yılında ASALA lideri Ara TORANYAN’ın arabasına koyduğu bombanın Fransız polisi tarafından son anda etkisiz hale getirildiği, daha sonra kendisinin (ÇATLI) düzmece bir uyuşturucu senaryosuyla tutuklandığı öne sürülmüştür.[Son Çağrı, 14.02.1997 ve Türkiye, 09.02.1997]

-1984: Oral ÇELİK Susurluk Komisyonu’na verdiği ifadede Mesut YIMAZ’ın Abdullah ÇATLI ile Brüksel’de yüzyüze görüştüğünü ve YILMAZ’ın Ankara’daki bir kumarhaneye olan yüksek meblağdaki borcunu sildirmek için aracılık yaptığını söyledi.[Milliyet, 30.01.1997]

Oral ÇELİK sözkonusu ifadesinde ÇATLI’nın aynı yıl bir Devlet Bakanı ile İsviçre’de görüştüğünü iddia etmiş, Hasan Celal GÜZEL ise, aynı komisyona verdiği ifadesinde bu bakanın Ahmet KARAEVLİ olduğunu öne sürmüştür.[Radikal, 18.02.1997]

-1984: Eroin ve silah kaçakçılığından Paris’te aranmaya başladı.

-1986: Bu suçlardan Paris Mahkemesi’nce gıyabında mahkum edildi. Aynı yılın sonunda Fransa’da yakalandı ve 1988 sonuna kadar burada cezaevinde kaldı.

-1988: ÇATLI hakkında Uluslararası Tevkif ve Yakalama Müzakeresi niteliğindeki “Kırmızı Bülten” çıkarıldı.

-1988: Fransa’da cezasını tamamlayan ÇATLI, uyuşturucu kaçakçılığı suçuyla arandığı İsviçre’ye gönderildi, burada da tutuklanarak, cezaevine kondu.

-1989: Eşi Meral ÇATLI’nın iddiasına göre, Türkiye ile bağlantı kurarak kendisini kaçırmalarını istedi.

21 Mart 1990: İsviçre’deki cezaevinden firar etti veya eşi M.ÇATLI’nın iddiasına göre kaçırıldı.

9 Mayıs 1990: Türkiye’ye döndü. 1.5 yıl Bahçelievler’de oturduktan sonra Florya’da bir ev satın alarak yerleşti. (M.ÇATLI)

Haziran 1991: ANAP Kongresi’nde ÇATLI ve ekibinin Yıldırım AKBULUT adına kulis faaliyetlerinde bulunduğu, ancak Mesut YILMAZ’a da yardım ettiği, Bahçelievler katliamı sanıklarından Haluk KIRCI ve İstanbul Ülkü Ocakları Eski Başkanı Mehmet GÜL tarafından öne sürüldü. Eski ANAP’lı Kültür Bakanı Gökhan MARAŞ da bu iddialara paralel sözler söyledi.

-13 Ekim 1993: Kıbrıs’ta, eşi Rum olan ve askerlik yapmayı reddettiği için büyük tepki toplayan Salih ASKEROĞLU hakkında düzenlenen panele İnsan Hakları Derneği üyesi olarak katılan Semra EKER’i Girne’de sorguladığı iddia edildi. Bu sorguda ÇATLI’nın EKER’e Eyüp Zafer GÖKBİLEN hakkında ne bildiğini sorduğu öne sürüldü. Gazete haberlerinde EKER’in ÇATLI’yı katıldığı bir düğünün video kasetinin televizyonda yayınlanmasıyla teşhis ettiği, ÇATLI’nın sorgu sırasında yeşil askeri bir üniforma giydiği ve belinde tabancası olduğu, EKER’in İstanbul’a döndükten sonra Gayrettepe Telefon Başmüdürlüğü’ne başvurarak telefonunu kapatma talebinde bulunmasına rağmen, kapattıramadığı belirtilmiştir. [Cumhuriyet, 08.12.1996 (burada ismi S.E. olarak geçmektedir.), Yeni Yüzyıl, 20.12.1996 (burada ismi E.S. olarak geçmektedir)]

-1994: Maliye müfettişi sıfatıyla yalnızca üst düzey devlet memurlarının kullanabileceği yeşil pasaport ve ve Emniyet Genel Müdürlüğü’nde uzman sıfatıyla silah ruhsatı verildi (Jandarma Kriminal Dairesi, ruhsat alınması için gerekli talimat üzerideki imzanın dönemin Emniyet Genel Müdürü Mehmet AĞAR’a ait olduğunu belirlerken, Mecidiye Karakol Amiri Başomiser Doğan ŞİMŞEK, daha evvel BUCAK tarafından Abdullah ÇATLI’yı gerçek kimliği ile tanımadığı iddia edilen Hüseyin KOCADAĞ’ın kendilerine ruhsat işlemlerinin hızlandırılması talimatını verdiğini söylemiştir. [Akşam, 12.12.1996 ve Sabah (Mehmet ALTAN’ın makalesi) 17.12.1996, Yeni Yüzyıl, 20.12.1996 ]

-1995: Azerbaycan Cumhurbaşkanı Haydar ALİYEV’e karşı darbe girişiminde bulunmak üzere Azerbaycan’a gittiği öne sürüldü.

Askar SİMİTKO ve Lazım ESMAEİLİ adlı İran asıllı uyuşturucu kaçakçıları ile Tarık ÜMİT’in Kaçırılması olaylarına da karıştıkları iddia edildi. [Doğu PERİNÇEK’in kamuoyuna sunduğu rapordan alınmıştır. Ayrıca T.ÜMİT’in kızı Hande BİRİNCİ Abdullah ÇATLI’nın AĞAR’dan aldığı talimatla dört milyon dolar karşılığında öldürüldüğünü iddia etmiştir (Aktüel dergisi ve Milliyet, 26.11.1996)]

1996: Bu yılın başında ÇATLI’nın kaleşnikofla öldürülmek istendiği iddia edildi.

26 Nisan 1996: ÇATLI bu tarihte bir suikast sonucu öldürülen ve cinayetinde ÇATLI’nın da rolü olduğu sürülen Ömer Lütfü TOPAL ile birlikte KKTC’ye giriş yapmıştır.

-25 Mayıs 1996: ÇATLI ile yakın iş ve dostluk ilişkisi olduğu bilinen Haluk KIRCI ve Drej lakalplı Ali YASAK’ın, bu tarihte kaçırılan Gaziantep Yaprak TV sahibi Mehmet Ali YAPRAK’ı kaçıran grubu sevk ve idare ettikleri, ÇATLI’nın GSC Tekstil firmasındaki ortağı Turgay MARAŞLI’nın da adam kaçırma eylemine karıştığı, BUCAK’ın KIRCI’ya yataklık ettiği, YAPRAK’ın grup tarafından 3 milyon mark karşılığında serbest bırakıldığı öne sürülmüştür. Hakkında “takipsizlik” kararı verilen dosya 20 Aralık 1996 tarihinde yeniden açılmıştır. [Hürriyet, 23.12.1996, Sabah ve Milliyet, 24.12.1996]

-28 Haziran 1996: Ömer Lütfü TOPAL’ın öldürülmesi olayına karıştığı iddia edildi. 14 Aralık 1996 tarihinde cinayette kullanılan silahlardan birinde ÇATLI’nın parmak izine rastlandı.

07 Temmuz 1996: KKTC’de bir suikast sonucu öldürülen gazeteci Kutlu ADALI’ya yönelik sözkonusu eylemde de ÇATLI’nın parmağı olduğu iddia edilmiş, bu iddia ÇATLI’nın sözkonusu tarihte Mehmet ÖZBAY sahte kimliği ile KKTC’de olmasına ve ADALI’nın Ülkücülere sert çıkışlar yapan sol görüşlü bir yazar olmasına dayandırılmıştır. [Hürriyet, 22.12.1996]

03 Kasım 1996: Susurluk’ta Hüseyin KOCADAĞ ve Sedat BUCAK’la aynı otomobilde geçirdiği trafik kazasında öldü.

15 Aralık 1996: Doğu PERİNÇEK tarafından kamuoyuna sunulan raporda, uyuşturucu kaçakçılığı ve gasp yoluyla maddi menfaat elde ettiği iddia edilen Abdullah ÇATLI liderliğindeki grubun bir üyesi olarak tanıtılan Özel Harekat görevlisi polis memuru ve aynı kurumun Daire Başkan vekili İbrahim ŞAHİN’in koruması Ayhan AKÇA’nın adı bir illegal yollardan para sokma eylemine karışmış, Dilek ÖRNEK tarafından yurtiçine getirilen 28 milyar lira değerindeki dövizin ÇATLI’nın kumarhane işindeki ortağı ve bazı eylemleri beraber gerçekleştirdikleri öne sürülen Sami HOŞTAN’a ait olduğu ve paranın uyuşturucu ticaretinden elde edildiği öne sürülmüştür. Bu olay sonrası Dilek ÖRNEK, İranlı Yousef GHRACHEHDACHO ve Ayhan AKÇA DGM’ye sevkedilmiş, olayla Sami HOŞTAN’ın yanısıra 1.5 ton baz morfin operasyonunda yakalanarak cezaevine konan Hurşit HAN’ın da ilgisi olduğu iddiaları gündeme gelmiştir. İddialar arasında GHRACHEHDACHO’nun Hurşit HAN’ın kuryesi olduğu, ÖRNEK’in parayı Kürt asıllı K. Veya Y.’den aldığı, İstanbul’da gümrükçü Vahdettin SEYLAN vasıtasıyla kontrolsüz geçişlerinin sağlandığı, ÖRNEK ve diğer kuryeleri Mehmet ve Abdüllatif ALAKEL’in karşıladıkları, Ayhan AKÇA’nın da bazı gelişlerde havaalanında görüldüğü yeralmış, paranın “Özel Harekat Dairesi”ne ait olup olmadığı tartışmaları başlamıştır.[Milliyet, 23-24.12.1996]

Aydınlık: Bitlis’i ve Ersever’i Çatlı Öldürdü

Aydınlık gazetesi 1993 yılında bir uçak kazası sonucu ölen Eşref BİTLİS’in de ÇATLI’nın düzenlediği bir suikast sonucu öldürüldüğünü iddia etmiş, Doğu PERİNÇEK sözkonusu iddiasını TBMM’deki Susurluk Komisyonu’nda da belirterek, Eşref BİTLİS’in Türkiye’nin ABD tarafından Orta Doğu ve Kafkasya’da “kriz bölgelerine müdahale gücü” olarak kullanılmasına karşı çıktığı için CIA’nin tertibiyle yokedildiğini söylemiştir.

BİTLİS’le aynı yıl öldürülen Ahmet Cem ERSEVER’in de BİTLİS suikasti hakkında bildiklerini açıklayacağı endişesiyle ÇATLI tarafından Başbakanlık poligonunda sorgulandıktan sonra öldürüldüğünü öne süren PERİNÇEK, Uğur MUMCU’nun da K.Irak’ta ABD tarafından kurulması planlanan Kürt devletine karşı çıktığı için yine ÇATLI tarafından gerçekleştirilen bir suikaste kurban gittiğini ifade etmiştir. [Aydınlık, 08.12.1996 (D.PERİNÇEK’in başyazısı) - PERİNÇEK’in Susurluk Komisyonu’nda verdiği ifade - Cumhuriyet, 26.11.1996]

Bu iddialar daha sonra “40 Dakika” ve “Teke Tek” programlarında ele alınmış, 40 Dakika programında MUMCU’nun ÇATLI hakkında ilk defa tüm iltisakları ve ilişkileri ortaya koyduğu (MUMCU’nun 21 Eylül 1985 tarihli “ÇATLI Kim ?” başlıklı makalesi) ve dolayısıyla bu kesimin hedefi haline geldiği, ayrıca Abdullah ÖCALAN hakkında yaptığı araştırmanın boyutlarının endişe yarattığı, “Teke Tek” programında ise, BİTLİS’in ölümüne sebep olan kazanın aslında buzlanma sonucu oluşan bir teknik aksaklıktan değil, bir sabotajdan kaynaklanması ihtimalinin yüksek olduğu tartışılmıştır. [ “40 Dakika”, Show TV, 23.01.1997 ve “Teke Tek”, Kanal D, 26.01.1997]

Can DÜNDAR’ın sunduğu bir başka “40 Dakika” programında ise, ÖZAL suikastinde Kartal DEMİRAĞ dışında ikinci bir şahsın daha bulunduğu ve bu kişinin eylemi tamamladıktan sonra muhtemelen DEMİRAĞ’ı öldürmekle görevlendirildiği iddia edilerek, DEMİRAĞ’ın Afyon/Dazkırı’daki eylemlerine, muhtemel Kemal HORZUM bağlantısına, emniyet güçleri ile ilişkisine ve Ülkücü geçmişine değinilmiş ve ÇATLI ile benzerlikler taşıdığı kaydedilerek, DEMİRAĞ’ın da ÇATLI’nın içinde bulunduğu oluşum içinde yeralabileceği, suikasti de bu oluşumdaki görevi paralelinde gerçekleştirmiş olabileceği değerlendirilmiştir. [“40 Dakika”, Show TV, 20.02.1997 ve Sabah, 18.02.1997]

Çatlı’nın Kimlikleri

Polis müfettişlerinin yaptığı inceleme sonucu Abdullah ÇATLI, Mehmet ÖZBAY kimliği ile Londra Başkonsolosluğu’ndan bir pasaport almış, daha sonra bu pasaportu kaybettiğini belirterek, aynı yerden ikinci bir pasaport almıştır. 1992 yılında ikinci pasaportu da kaybettiğini beyan eden ÇATLI, Başkonsolosluktan Mehmet ÖZBAY kimliği ile üçüncü pasaportunu almıştır. 1992 yılında Türkiye’den çıkış yaparken askerlik görevini yerine getirmediği için çıkışına izin verilmemiş, ÇATLI, ertesi gün bu kez Mehmet ÖZBAY adına düzenlenmiş İngiliz pasaportu ile çıkış yapmıştır. ÇATLI, 1994 yılında ise, Maliye müfettişi ünvanıyla Mehmet ÖZBAY adına düzenlenmiş yeşil pasaport almıştır. ÇATLI’nın Şahin EKLİ adına düzenlenmiş bir pasaport ta kullandığı tespit edilmiştir.[Milliyet, 13.12.1996 ve 20.11.1996]

Geçmişte kullandığı tespit edilen diğer sahte kimlikler ise, Hasan DAĞASLAN, Mehmet SARAL, Hasan KURTOĞLU, Mehmet ÖZBEY adına düzenlenmiştir. [Milliyet, 22.01.1997]

Abdullah ÇATLI’nın Mehmet SARAL adına düzenlenmiş pasaportunun 1981 yılında Zürih Başkonsolosluğu tarafından verildiği ve 574139 numaralı olduğu belirtilmiştir. [Siyah Beyaz, 17.02.1997]

Çatlı’nın Şirketleri

Basında yer alan bilgilere göre Abdulullah ÇATLI’ya ait şirketler: [Sabah, 14.12.1996, Cumhuriyet, 14.12.1996, Cumhuriyet, 18.12.1996]

GSC Tekstil
Kuruluş Tarihi: Şubat 1993
Ortakları: Efraim BARUT, Turgay MARAŞLI, Mehmet ÖZBAY
Adres: Ali Rıza Gürcan Cad. Park Sok. Arın Apt., 5/1 Merter (Turgay MARAŞLI, üç ay önce ev adresinden, kaçarcasına ayrılmış.)

Sultan Tekstil
Kuruluş Tarihi: Ekim 1991
Ortakları: Aziz DAL, Mehmet Şirin DURMUŞ
Adres: Kanarya Yolu, Güvercin Cad., 13/3 Küçükçekmece (Bu adres Mehmet ÖZBAY sahte kimliğiyle Ağustos ayında Erdek’te silah atma olayında verilen adrestir)

Gülden Tekstil
Kuruluş Tarihi: 1986
Ortakları: Halil Can ARIKAN, Ahmet USLUSOY, Muhammed KUŞÇULU
Adres:Güvercin Cad., Pelikan Sok., No:22, K.çekmece. (Bu adres ÇATLI’nın kullandığı Lucky John Douglas yatının sahibi görünen Halil Can ARIKAN’ın işyeri adresidir.)

Boysa İnşaat ve Taahhüt San. A.Ş.

Limon Lokantacılık ve Turizm İşletmeciliği Ltd. Şti.
Kuruluş Tarihi: Haziran 1995
Ortakları: Mehmet ÖZBAY, Metin UZUNOĞLU, İlknur UZUNOĞLU
Adres: Esenyurt/Bahçeşehir.

Japet Et Mamülleri San. ve Tic. Ltd. Şti.
Kuruluş Tarihi: Ekim 1993
Ortakları: Mehmet ÖZBAY, Soli OVADYA
Adres: Emirgan, Hakkı Yumni Sok., 9/7.

Hürriyet gazetesinde ÇATLI ve ortağı Aydın İPEKLİ’nin [Basında İPEKLİ’nin, Mesut YILMAZ’a yönelik olarak Budapeşte’de gerçekleştirilen saldırının planlayıcıları arasında bulunduğu iddiası yeralmış, YILMAZ, bu iddiayı TBMM’deki Susurluk Komisyonu’nda da dile getirmiştir] Sultan Tekstil Dış Tic. Ltd. Şti. Aracılığıyla 1995 yılında Macaristan’a 5.3 Milyon dolarlık ihracat yaptığı belirlendiği yazılmış, ancak aynı haberde Macaristan’ın, Susurluk olayı sonrasında gündeme gelen birçok kişi tarafından ticaret üssü olarak kullanılmasının kuşku yarattığı belirtilerek, sözkonusu ülkenin “en fazla fatura oyununun döndüğü ülke” olarak nitelendirildiği öne sürülmüştür. [Hürriyet, 07.12.1996]

Ayrıca Cumhuriyet gazetesinde Abdullah ÇATLI ile yakın ilişkide olduğu öne sürülen Haluk KIRCI’nın, Macaristan-Türkiye arasında dış ticaret hacminin genişlemesine katkıda bulunduğunu ve ticaret hacminin sadece 13 Milyon dolar olduğu bir dönemde KIRCI’nın, görevli olduğu bir ithalat-ihracat firmasının 10 Milyon dolarlık ek ihracat yaptığını söylediği yolunda bir haber çıkmıştır. [Cumhuriyet, 26.11.1996]

Siyasetçi-Mafya-Polis + Gizli Servisler

Kaza sonrasında, Abdullah ÇATLI ile ilgili olarak gizli servislerle ilişkisi olduğu yönünde birçok iddia çıkmıştır. Refah Partisi Genel Başkan Yardımcısı Aydın MENDERES gizli istihbarat örgütlerinin dünyanın her yerinde mafyayı yönlendirdiğine dikkat çekerek, medyada “siyasetçi-mafya-polis” şeklinde oluşturulan üçgene dördüncü bir unsur olarak gizli istihbarat servislerinin eklenmesi gerektiğini belirtmiş, dolayısıyla Abdullah ÇATLI ve Susurluk kazası sonrası gündeme gelen isimlerin ardında istihbarat servisleri olduğunu öne sürmüştür.[Yeni Şafak, 26.11.1996]

MENDERES’in ifadeleri özetle şu şekildedir:

“İstihbarat servislerinin mafyayı yönlendirmesinin iki sebebi vardır. Birincisi devlete ve düzene muhalif bir güç oluşturmamak, ikincisi ise, çok pahalı olan istihbari faaliyetlerin finansını belli ölçüde kara paradan sağlamak. Demek ki mafya ile gizli istihbarat örgütlerinin ilişkisi açıktır. Mafya sadece bir ülkeyle sınırlı çalışmaz, yani bulunduğu ülkenin sınırlarıyla değil, diğer ülkelerin mafyaları ile de ilgilidir. Bir anlamda onlar da globalleşen ekonomiye uymuşlardır. Ayrıca gizli istihbarat örgütleri bir taraftan kendi mafyalarını kontrol ederken, başka ülkelerin mafyalarıyla da meşgul olur. Bunun tersi de doğrudur. Yani diğer ülkelerin istihbaratları da şu veya bu şekilde başka ülkelerle meşgul olmaktadır. Türkiye’de Susurluk ve benzeri hadiselerden sonra kurulan üçgen, bir ülkeyi tahrip edebilecek bir üçgendir. Halkın meşru nizama olan güvenini sarsar. İşte bu noktada başka bir unsurun varlığını aramalıdır.”

Kaynak: Bu Tip Vatanseverlerle Mücadele Etmeli

Kanal 7’de yayınlanan “Mayın Tarlası” adlı programda Susurluk Olayı ile ilgili görüşlerini aktaran Mahir KAYNAK ise, özellikle ASALA operasyonu içinde ÇATLI’nın rolü ve ÇATLI’nın İsviçre’deki cezaevinden kaçışı üzerinde durarak, bunları ancak yabancı servislerle ilişki kurarak yapabileceğini söylemiş ve şu ifadeleri kullanmıştır: [“Mayın Tarlası” Programı, Kanal 7, 30.11.1996]

“Hiçkimse yabancı servislerin izni, yardımı olmadan, yurtdışında, özellikle Avrupa’da Türk milli menfaatleri için mücadele veremez. Bu eskiden beri böyledir. Jön Türkler hareketi bile bu şekilde gelişmiştir. 3 kişinin Avrupa’da ASALA’ya yönelik bir hareket yaptığı söylenince inanmak, deliliktir. O arkadaşlar (ÇATLI ve olaya karışan diğer Ülkücü isimleri kastediyor) İsviçre’den kendi imkanlarıyla kaçtıklarına inanabilirler. Ama açık söyleyeyim: Yabancı istihbarat servislerinin izni olmaksızın, oralarda birşey yapamazsınız. Dolayısıyla, devlet bu tip vatanseverlerle mücadele etmelidir (çünkü bunlar yabancı servislerin yönetimi altındadır).”

CIA Bağlantısı ve Gladio

Gizli Servis ilişkileri ile ilgili iddialardan biri, İşçi Partisi’nin yayın organı durumundaki Aydınlık gazetesinde “ÇATLI’yı İsviçre’den CIA çıkardı” başlığıyla yayınlanmıştır. [Aydınlık, 10.11.1996]

Haberde, ÇATLI’nın 7 TİP’linin öldürülmesi, Abdi İPEKÇİ Cinayeti ve CIA bağlantılı olarak Papa Suikasti eylemleri içinde yeraldığı belirtilmiş, Ermeni terör örgütü ASALA’ya yönelik operasyonlarda, para karşılığı Milli İsitihbarat Teşkilatı’na hizmet verdiği iddia edilmiştir.

ASALA operasyonunu müteakip Ülkücülerin MİT’ten uzaklaştırıldığının öne sürüldüğü haberde, ÇATLI’nın sonradan JİTEM, Mehmet AĞAR’ın Erzurum Valiliği’ne getirilmesi ile de Emniyet Teşkilatı ile bağlantılı çalıştığı belirtilmiştir.

21 Mart 1990 tarihinde İsviçre’deki Bostadel Cezaevi’nden kaçışının CIA’nin Türkiye İstasyon Şefi veya ABD Interpolü’nün telkini ile sağlandığının iddia edildiği haberde, Azerbaycan kaynaklı uyuşturucu ticaretinin aksamaması için ELÇİBEY’i Cumhurbaşkanı yapmayı planlayan bir darbenin ÇATLI ve ekibi (BUCAK Aşireti ve Ali YASAK) tarafından tezgahlandığı, finansmanın dönemin Başbakanı Tansu ÇİLLER tarafından örtülü ödenek kanalıyla sağlandığı, ancak KGB’nin durumdan Tercüman eski muhabiri KGB ajanı İ.Ü. tarafından haberdar edildiği, durumun Tansu ÇİLLER’in dış politikasından rahatsız durumdaki Cumhurbaşkanı Süleyman DEMİREL’in talimatı üzerine, Azerbaycan’daki MİT görevlisi E.G. kanalıyla ALİYEV’e iletildiği, böylelikle de darbenin bastırırldığı öne sürülmüştür.

Azerbaycan’da son dönemde, ÇİLLER ailesi ile yakın temas halindeki Fethullah Hoca grubunun çok aktif olduğunun belirtildiği haberde, sözkonusu cemaatin kurduğu Asya Finans kuruluşunun bir kara para aklama mekanizması olarak değerlendirileceği iddia edilmektedir.

PERİNÇEK, Fethullah GÜLEN’e bağlı cemaatin ABD tarafından, Graham FULLER’ın ortaya attığı “ılımlı İslam” yaklaşımı dahilinde, Kemalizmi ikame etmek üzere desteklendiğini öne sürmüştür.

Aynı haberde, BOTAŞ Ceyhan Bölge Müdürlüğü’nün 22 bin tonluk petrol çökertisinin tanklardan temizlenmesi ihalesini Baysa şirketinin kazandığı, şirketin sahibi Ahmet BAYDAR’ın eski bir Ülkücü olduğu, ÇATLI’nın da şirketin ortaklarından biri olduğu ifade edilmiştir. [BAYDAR, aynı zamanda Susurluk’taki kazada ölen ve Abdullah ÇATLI’nın sevgilisi olduğu iddia edilen Gonca US’un ablası Meral YAMAN ile beraberdir]

Özdağlar Bağlantıyı Doğruluyor

ÇATLI’nın İsviçre’deki cezaevinden CIA tarafından çıkarıldığına yönelik bir iddia da 1984 yılında İstihbarattan Sorumlu Devlet Bakanlığı’nı yürüttüğü belirtilen İsmail ÖZDAĞLAR’dan gelmiş, ÖZDAĞLAR “Görevimden ayrıldıktan sonra 1985’te Ankara’da görevli CIA yetkililerinin İsviçre’ye giderek uyuşturucu kaçakçılığından tutuklu durumdaki ÇATLI ve ÇELİK’e yardım ettiğini öğrendim. Ancak bu informal bir bilgidir.” demiştir. [Milliyet, 31.01.1997]

ÇATLI’nın CIA bağlantısı ile ilgili bir başka iddia da Aktüel dergisinin 5-11 Aralık tarihli sayısında yeralmıştır. [Aktüel, 5-11 Aralık 1996, sayı: 283]

ÇATLI’nın, İtalyan faşist hareketin en ünlü ismi ve birçok eylemin planlayıcısı Stefano delle CHİAİE tarafından 1982 yılında Kontra eğitim merkezi olarak bilinen Miami’ye götürüldüğü iddia edilmiştir. 2. Dünya Savaşı sonrasında, CIA ve diğer Amerikan gizli servislerinin tüm NATO üyesi ülkelerde örgütlemesi ve finanse etmesiyle oluşturulan (İtalya’da, Licio GELLİ başkanlığındaki P2 Mason Locası dahilinde kurulan Gladio tarzı) anti-komünist paramiliter örgütlerin amacının, CIA güdümünde gerilla faaliyetleri yürüterek, mevcut hükümeti ABD çıkarları dahilinde yönlendirmek olduğunun belirtildiği haberde, Ülkücülerin de “Özel Harp Dairesi” vasıtasıyla bu örgütlenmenin Türkiye kolunu oluşturduğu, [Bazı yayınlar Özel Harp Dairesi’ni, “Türk Gladiosu” olarak tanmlamaktadır. Yeni Şafak, Devletlerin Gizli Kılıcı (Yazı Dizisi), Ali BULAÇ, 16.12.1996, Zaman, 18.12.1996 (Taha KIVANÇ’ın makalesi)]

ÇATLI’nın da bu tip faaliyetlerde kullanılmış olabileceği, hatta “Gladio’nun merkez kadrosu” olduğu iddia edilmekte, özellikle İsviçre-İtalya arasındaki eroin ticaretine bağlı olarak gerçekleştiği ileri sürülen Papa suikastinde, uluslararası boyutta bir silah ve uyuşturucu kaçakçısı olduğu öne sürülen ÇATLI, kilit isim şeklinde nitelendirilmektedir.

Ağar ve Çatlı Aynı Örgütte

Show TV’de yayınlanan, Kadir ÇELİK’in sunduğu “Objektif” programında da ÇATLI’nın CIA bağlantısına değinilmiş ve haber Orhan YAĞAR isimli, kendisinin de CIA hesabına çalıştığını iddia eden bir şahsın ifadelerine dayandırılmıştır. [“Objektif” Programı, Show TV, 19.12.1996]

YAĞAR programda Amerikan Gizli Servisi CIA’nin, NATO üyesi ülkelerin bazılarında kurduğu Gladio tipi örgütlerden bahsetmiş, Abdullah ÇATLI ve Mehmet AĞAR’ın da bu örgütlenmelerin içinde bulunduğunu öne sürmüştür. Amerikan Uyuşturucuyla Mücadele Birimi DEA’nin bir CIA kuruluşu olduğunu belirten YAĞAR, bu kuruluşun (DEA) Abdullah ÇATLI’ya sahte kimlik sağlaması için Avusturya hükümetine talimat verdiğini, Avusturya hükümetinin de bu talimatı yerine getirdiğini iddia etmiştir. YAĞAR, CIA tarafından yönlendirilen bu örgütlenmelerin kuruluş nedeninin uyuşturucu ve diğer insanlık suçları ile mücadele olduğunu belirtmiş, programın sunucusu Kadir ÇELİK’in “Madem AĞAR ve ÇATLI, CIA adına çalışan kişiler, neden onları kahraman olarak nitelendiriyorsunuz?” sorusuna, “Onlar CIA’nin kadrolu personeli olmadıkları için, maddi kazanç sağlayamamışlar, yaptıklarını sadece vatan sevgileri için yapmışlar, CIA tarafından kullanıldıktan sonra da bir kenara atılmışlardır” cevabını vermiştir. CIA’nin Susurluk kazası sonrası bu olayların arkasında olduğunun anlaşılmasından endişe ettiğini, bu sebeple Türkiye’nin kendi içinde karışmasını tercih ettiğini ifade eden YAĞAR, Tarık ÜMİT’in de CIA tarafından öldürüldüğünü belirterek, kendisinin de bu örgütlenmeler içinde yeraldığını, kendisini, bankacılıktan anlamadığı halde “Banco di Roma”nın müdürü yaptıklarını, kendisine CIA tarafından sahte kimlikler verildiğini, bugün ise konuşmaması için öldürülmekle tehdit edildiğini öne sürmüştür.

YAĞAR, Abdullah ÇATLI’nın, ASALA’nın önemli bir ismi olan Agop AGOPYAN olarak tanınan kişiyi bizzat “bitirdiğini”, ancak bunu kendi başına yapmasının zor olduğunu, bunun için de CIA’den yardım aldığını iddia etmiştir. Kenan EVREN’in de ÇATLI’yı tanıdığını belirten YAĞAR, bir grup oluşturduklarını, bu grubun üyeleri arasında kendisi (Orhan YAĞAR), Abdullah ÇATLI, Alaattin ÇAKICI ve Mehmet ŞENER’in bulunduğunu, birbirlerini tanımadıklarını, ama haberdar olduklarını iddia etmiştir.

Kenan EVREN ile Abdullah ÇATLI arasındaki ilişkiye yönelik bir başka iddia ise Radikal gazetesinde yayınlanmış, “ÇATLI’yı MİT’e EVREN aldı” başlıklı haberde, EVREN’in Cumhurbaşkanlığı sırasında MİT danışmanlığı yapan damadı Erkan GÜRVİT’in ÇATLI’yı “özel hizmet elemanı” olarak işe aldığı öne sürülmüştür. [“Objektif” Programı, Show TV, 19.12.1996]

Ergenekon

ÇATLI’nın CIA bağlantısı iddiası Show TV’de yayınlanan “40 Dakika” adlı programda da ele alınmış, eski deniz subayı Erol MÜTERCİMLER “Ergenekon” adlı bir yapılanmadan bahsederek, bu tip bir kurumun varlığından ilk kez 1980 evvelinde haberdar olduğunu, kurumun sözkonusu dönemde Türkiye dahilinde CIA-Pentagon güdümünde istikrarsızlaştrma operasyonlarına giriştiğini belirtmiş ve bu oluşumun ülkücü mafya, MİT, ordu, emniyet, medya, akademik çevreler dahil her kesimde uzantıları bulunduğunu öne sürmüştür. [“40 Dakika”, Show TV, Ocak 1997. (Aynı iddialar, Aydınlık gazetesinin, 05.01.1997 tarihli nüshasında da yeralmıştır)]

MÜTERCİMLER; Abdi İPEKÇİ, Doğan ÖZ cinayetleri, 7 TİP’li öğrencinin öldürülmesi, üniversitelerde öğrenci olayları gibi eylemlerin, CIA tarafından bu oluşum kanalıyla istikrarsızlaştırma operasyonları dahilinde Abdullah ÇATLI, Haluk KIRCI, Mehmet Ali AĞCA gibi ülkücülere yaptırıldığını öne sürmüştür.

Kanal D’de yayınlanan “Durum” adlı programda ise, M.Ali AĞCA ile yapılan röportajda, AĞCA, ÇATLI’nın Kostarika’da kısa ancak çok yoğun bir antiterör eğitimi aldığını iddia etmiş, Güneri CIVAOĞLU’nun “ÇATLI, NATO’nun antikomünist ‘stay behind’ adlı kuruluşu dahilinde görevli miydi?” yönündeki sorusunu cevapsız bırakmıştır. [“Durum”, Kanal D, 02.02.1997]

Papa suikasti savcısı MARİNİ ise, duruşmalarda ÇATLI’nın AĞCA’nın üyesi bulunduğu örgütün lideri, bir başka deyişle, “Reis” olduğunu, adıgeçenin AĞCA üzerinde yarattığı karizmatik etkiden anladığını, AĞCA’nın ÇATLI’dan adeta korktuğunu belirtmiştir.

İsmet BERKAN da, Radikal gazetesindeki köşesinde “ÇATLI CIA’ya da Çalıştı” başlığıyla ÇATLI-CIA arasındaki muhtemel ilişkileri incelemiş, ABD Kongresi Dış İlişkiler Komitesi’nin pek yakında Susurluk skandalı sonrası ortaya çıkan olayların ABD boyutunu incelemeye başlayacağını belirterek makalesini şu sözlerle tamamlamıştır: [Radikal, 26.01.1997]

“Kongre Dış İlişkiler Komitesi CIA’ya bir de neyi soracaklar biliyor musunuz? Abdullah ÇATLI’yı soracaklar... Acaba CIA dosyalarında ÇATLI ile ilgili neler var? Acaba ÇATLI CIA’ya veya DEA’ya da bilgi satmaya kalkışmış mı?”

İngiliz Servisi MI6

Radikal gazetesinde çıkan bir başka haberde ise, ÇATLI’nın İngiliz istihbarat servisi tarafından kullanılmış olabileceği ifade edilmiş, haber istihbarat birimlerinin ÇATLI ile ilgili olarak yürüttükleri soruşturma ve Başbakan ERBAKAN’a bu soruşturma hakkında verilen bilgilere dayandırılmıştır. [Radikal, 24.11.1996]

Haberde istihbarat birimlerinin şu ifadeleri kullandıkları öne sürülmektedir: “ÇATLI’nın İngiltere’ye sık sık gidip gelmesi dikkat çekici. Bu ülkeden pasaport alması, Mehmet ÖZBAY adıyla Londra Büyükelçiliği’nde nüfus cüzdanı çıkarması kuşkuları arttırıyor. İngilizler, ülkelerine yapılan uyuşturucu sevkiyatını önlemek için ÇATLI’yı kulanmış olabilirler. İngiltere bu yöntemi Pakistan ve Hindistan’da da uyguladı. Bu ülkelerde de, bir takım insanlarla ilişkiye girerek, uyuşturucu trafiğini kontrol altına aldı.” İngiltere Başkonsolosunun eroin mafyası ile ilgili olarak Yeni Yüzyıl gazetesine verdiği demeç, İngiltere’nin özellikle Türkiye bağlantılı uyuşturucu trafiği konusundaki hassasiyetini göstermek suretiyle, bu ihtimalin gözönünde bulundurulması gerektiğini ortaya koymaktadır. [Yeni Yüzyıl, 24.12.1996]

Başkonsolos COOK demecinde Türkiye’den İngiltere’ye direkt ve dolaylı olarak eroin sevkiyatı olduğunu, bunun ülkeye giren toplam eroinin % 60-80’ini oluşturduğunu, uyuşturucu ve kara para aklama konularında Türk hükümetinin daha fazla hassaiyet göstermesi gerektiğini, uyuşturucunun Afganistan, Pakistan ve Hindistan’dan Orta Asya ve İran’a geldiğini, buradan da Türkiye üzerinden Avrupa’ya dağıtıldığını, bu alanda falliyet gösteren Türkler arasında AYANOĞLU, BAYBAŞİN, HEYBETLİ, KARADUMAN, ÇAKICI ve ULUCAN gibi isimlerin bulunduğunu, PKK’nın da uyuşturucu kaçakçılığı içinde olduğu yönündeki istihbaratın doğru olduğunu, buna karşın örgütün Türkiye üzerinden yapılan tüm uyuşturucu ticaretine hakim olduğunu söylemenin yanlış olacağını, İngiltere’de bu konuda faaliyet gösteren Kürt mafyanın yanında Türk ve Kıbrıslı grupların da bulunduğunu belirtmiştir. COOK, ÇATLI ile ilgili olarak ise, “bir suçlunun milli menfaatler için kullanılması sakıncalıdır” şeklinde bir ifade kullanmıştır.

MOSSAD Bağlantısı

“Osmanlıdan Günümüze Gizli Devlet” ve “Petropolitik ve Siyasi Cinayetler” adlı kitapların yazarı Suat PARLAR, MENDERES’in ifade ettiği “dördüncü unsurun” İsrail dış istihbarat servisi MOSSAD olduğunu öne sürmüştür. [Zaman, 15.12.1996 ve Selam, 17.12.1996]

PARLAR, iki gün arayla Zaman ve Selam gazetelerinde çıkan röportajlarda özetle şu ifadeleri kullanmıştır:

“Türkiye’yi devletin içindeki çelik çekirdek türü gizli bir güç yönetmekte ve bu güç Susurluk kazası sonrası gelişmeleri yönlendirmektedir. Bundan sonraki aşama adı darbe olmayan bir darbe yapılmasıdır. Bundan sonra bir muhtıra, beklenmedik tutuklamalar veya suikastler olabilir.

Mesela bir sabah kalktığımızda Tansu ÇİLLER’in tutuklandığını duyabiliriz. Bu mekanizma, yani Susurluk kazasından yarım saat sonra, Mehmet ÖZBAY’ın gerçek kimliğinin Abdullah ÇATLI olduğunu medyaya bildiren mekanizma, halkın küçük de olsa bir kesimini yanına almayı başarmıştır.

İtalya’da ortaya çıkan P-2 Mason Locası ve Gladio örgütü arasındaki ilişki gibi, Türkiye’de de localar devletin çelik çekirdeğini oluşturan üyeleri vasıtasıyla kontrgerilla elemanlarını kullanıyorlar. Masonik ilişkiler ağı çözülmeden, Türkiye’de siyasi cinayetler, faili meçhuller aydınlanamaz.

Bu çetelerin bir ucu MOSSAD’dadır. Türk Gladiosu’nun ardında MOSSAD vardır. Susurluk kazası ile ortaya çıkan ilişkiler siyasilerden, polis ve asker çevrelerine, İsrail gizli servisi MOSSAD’dan Türki cumhuriyetlere kadar uzanmaktadır.

Diğer aktörler ise ANAP Genel Başkan Yardımcısı Yaşar OKUYAN, eski MİT’çi Yarbay Korkut EKEN, Hürriyet-Milliyet Grubu sahibi Aydın DOĞAN’ın bacanağı Devlet Bakanı Namık Kemal ZEYBEK, 12 Mart dönemi savcısı ve DYP eski Milletvekili Baki TUĞ, İstanbul Emniyet Müdürü Kemal YAZICIOĞLU ve Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği’dir.

Muhalefeti, askeri, sivili, bürokratı, teknokratı ve devleti bir ağ gibi saran bu camiada herkes birbirini tanıyor ve yaptığı işleri biliyor. Devletin çekirdeği olarak nitelendirilebilecek iki kurumu var. Bunlardan biri Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteryası, diğeri ise MGK. Kenan EVREN Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteryası’nı bir istihbarat imparatorluğuna çevirdi. Bu sekreterya ve MGK’nın bilgisi dışında hiçbir gizli faaliyet yürütülmesi mümkün değildir. Mehmet AĞAR veya ÇİLLER’in kendi insiyatifiyle örgüt kurup faaliyet göstermesi mümkün değildir.”

Kaybolan Silahlar + MOSSAD

ÇATLI ve diğer isimlerin MOSSAD bağlantısına yönelik iddialar, özellikle Susurluk kazası sonrasında arabanın bagajında çıkan silahlardan bazılarının bu kuruluştan (MOSSAD) hibe yoluyla Emniyet Teşkilatı’na geçtiğinin belirlenmesi üzerine, özellikle İslamcı, aşırı sol ve Kürtçü basında dile getirilmiştir. [Demokrasi, 22.12.1996]

Demokrasi gazetesinde çıkan haberde, İsrail devletinin hibe ettiği 150 silahtan kırkbirinin Emniyet envanterlerine kaydedilmemiş olması, ayrıca suikastlerde kullanılan takma bıyık, sakal, peruk gibi aksesuarların İsrail’den alındığının ortaya çıkmasının MOSSAD bağlantısını pekiştirdiği, Mehmet AĞAR’ın Emniyet Genel Müdürlüğü görevi sırasında Türk-İsrail polis birimleri arasında gizli anlaşmalar imzalandığı, bu anlaşmalar çerçevesinde İsrail’in dünyada suikast silahı olarak bilinen 16 adet Uzi, 25 adet Jerico marka silah ve diğer aksesuarları Em. Gn. Md.’ye hibe ettiği, Londra’da adı gizli tutulan bir Türk firması aracılığıyla bu teçhizatın Türkiye’ye getirildiği ve Em. Gn. Md. Yardımcısı Ertuğrul OĞAN’ın emriyle gümrüksüz olarak Türkiye’ye sokulduğu, daha sonra bu malzemenin ÇATLI gibi kişilere el altından dağıtıldığı iddia edilmektedir.

Behçet CANTÜRK ve şoförü Recep KUZUCU’nun Uzi marka silahlarla öldürüldükleri, Ömer Lütfü TOPAL cinayetinde kullanılan Şahin marka otomobilde aynı marka silahların bulunması, ayrıca Sedat BUCAK’a ait otomobildeki 22 kalibrelik Baretta’nın İsrail’den getirilmiş olmasının vurgulandığı haberde, kumarhanelerini Çeçen mafyasına vermeyi reddettiği için Abdullah ÇATLI’nın karıştığı bir suikast sonucu öldürüldüğü iddia edilen Ömer Lütfü TOPAL’ın ölümünden sonra kumarhanelerinin işletmelerinin İsraillilerin eline geçtiği, Murat TOPAL’ın hisselerinin % 50’nin altına düştüğü, Türkiye üzerinden Türki cumhuriyetlere uzanmak ve yatırımlar yapıp faaliyet göstermek isteyen İsrail’in MOSSAD aracılığıyla bir yandan Türkiye’deki kontrgerillaya destek verdiği, diğer yandan da ülkücülerle işbirliği yapıp Azerbaycan ve Çeçenistan’da örtülü işlere girdiği iddia edilmektedir.

Aynı iddiaların yeraldığı Yeni Şafak gazetesinde Mustafa ÖZCAN imzasıyla çıkan bir makalede ise, İrangate skandalı ve Kolombiya’daki uyuşturucu kartelleri skandalında da Amiram NİR gibi muhtemelen MOSSAD’a bağlı İsrailli subayların yeraldığı, İsrail’in silah ve esrar kaçakçılığının dışında resmen kendi toprakları üzerinde kısıtlanmasına rağmen dünya kumar sektörünün de merkezinde olduğu öne sürülmektedir. [Yeni Şafak, 23.12.1996]

İsrail’in yurtdışına esrar satışı alanında faaliyet gösterdiğine dair bir haber de Cumhuriyet gazetesinde çıkmış, bu da İsrail bağlantısı iddiasını gözönünde bulundurma gereğini gündeme getirmiştir. [Cumhuriyet, 23.12.1996]

Sözkonusu haber, İngiliz The Sunday Times gazetesinden alınmış, İsrail savunma Gücü IDF haberdeki hususları yalanlamıştır. Haberde, İsrail ordusunun sekiz subayı, Lahav (Kılıç) adlı bir operasyon dahilinde İsrail’in 1960-80’li yıllar arasında Mısır ordusuna tonlarca Lübnan esrarı sattığını, bu sayede uyuşturucu ticaretinin önlenerek, uyuşturucunun İsrail’e girişinin engellendiğini, aynı zamanda Mısırlı askerler arasında uyuşturucu kullanımının arttırılmasıyla Mısır ordusunun zayıflatıldığını iddia etmişlerdir. Selam gazetesinde çıkan bir haberde ise, ÇATLI’nın son olarak Nişantaşı’nda Arman Palas Apartmanı’nın birinci katında bir Yahudi ile birlikte kaldığının tespit edildiği iddia edilmiştir. [Selam, 24.12.1996]

Bu Yahudi’nin kimliğinin çözülemediğinin belirtildiği haberde, konuyla ilgili olarak Emekli Büyükelçi İsmail Berduk OLGAÇAY’ın görüşlerine başvurulduğu, OLGAÇAY’ın MOSSAD ihtimalinin gözönünde bulundurulması gerektiğini belirttiği ve “MOSSAD neden çetelerle iritbata geçsin, şayet bu kişiler çete değil, MOSSAD’ın kuklaları ise MOSSAD’ın eli neden Türkiye’ye uzanıyor? Bu soruların cevaplandırılması lazım” dediği ifade edilmektedir. Bu ev ve evde yaklaşık bir ay öncesine kadar oturmakta olan Yahudi kişi ile ÇATLI’nın iritbatına ilişkin bir iddia da Cumhuriyet gazetesinde yeralmıştır. [Cumhuriyet, 22.12.1996]

Haberde verilen bilgilere göre, Abdullah ÇATLI, OYAK Turizmin KKTC’ye düzenlediği Kurban Bayramı turuna eşi ve iki kızıyla birlikte rezervasyon yaptırarak Abdi İpekçi Cad., Arman Palas Apt., Kat:1/5 Nişantaşı adresindeki bir dairede, şirkete 142 milyon lira nakit ödemede bulunmuştur. Haberde, apartman sakinlerinin sözkonusu dairede Susurluk kazasından yaklaşık bir ay önce bir Yahudi’nin oturduğunu söyledikleri bildirilmiş, ancak bu Yahudi’nin kimliği hakkında bilgi elde edilemediği ifade edilmiştir.

Haberde, rezervasyonda Mehmet ÖZBAY sahte kimliğini kullanan Abdullah ÇATLI’nın, iritbat telefonu olarak da gene Mehmet ÖZBAY adına kayıtlı “277 12 78” ve “0532 212 52 78” no’lu telefonları verdiği belirtilmiştir. Haberin son bölümünde Susurluk’taki trafik kazasında DYP Şanlıurfa Milletvekili Sedat Edip BUCAK’ın otomobilinde çıkan silahlardan Baretta marka suikast tabancasının da İsrail’den gönderildiği hatırlatılarak OYAK’a verilen adreste de bir ay öncesine kadar bir Yahudi’nin oturmasının manidar olduğu, bu iki olayın üzerine gidilmesi ve Nişantaşı’ndaki evin kimler tarafından kullanıldığının tespit edilmesinin olayları aydınlatacağı iddia edilmiştir.

CIA-MOSSAD Ortak Bağlantısı

Aydınlık gazetesi, şu anda cezaevinde bulunan eski SISMI mensubu Francesco PAZIENZA’nın avukatı Guiseppe de GORİ ile yapılan röportaja yerverilmiştir.

Haberde verilen biyografik bilgilere göre, aslen tıp doktoru olan PAZİENZA 1970’li yıllarda Kaptan Cousteau ile birlikte çalışmış, 1980’de İtalyan istihbarat örgütü SISMI şefi SANTOVİDO’nun danışmanlığını yapmış, ABD’de General Alexander HAIG ile temas kurmuş, aynı zamanda eski Panama Devlet Başkanı NORIEGA’nın da danışmanlığına getirilmiş, açıklamalarıyla Papa suikastinde Bulgar bağlantısı tezlerini çürütmüş bir kişidir.

PAZİENZA’nın avukatı de GORİ, AĞCA’nın yazdığı kitap için (Benim Gerçeğim) şu ifadeleri kullanmıştır:

“Bu kitabı MOSSAD yazdı. Bunu önemli bir yargıcın elindeki dokümanlara dayanarak söylüyorum. Papa suikastinin baş sorumlusu Abdullah ÇATLI’dır. Kendisi şef ve gerçek örgütleyicidir.”


PAZİENZA’ya göre ÇATLI aşırı sağcı bir insandı ve İtalya dahil tüm Avrupa’da istikrarsızlaştırma operasyonlarında kullanılıyordu. Amerikalılar tarafından korunan ÇATLI, CIA başta olmak üzere tüm Avrupa isithbaratı ile çalıştı. Gerçek bir ajandı. Uluslararası güçler tarafından istikrarsızlaştırma amacıyla kullanılıyordu. MOSSAD’la teması vardı.” (Devamı var)




FastCounter

 

Hit Counter

  Anadolu Türk İnterneti

 

Güncelleştirme : 24.08.2021 - 15:50