Header $articleheadline_he$ "ArticleHeadline" Detay Sayfa Header

 

 

     

 

 

 
2021-08-24

Detay Sayfa

Tüm Dosyaların Listesi

News Database Template Page Example

Analiz 16 - Savaşman Olayı

1/8/1991 - 11:16 - Atinİlgili Bağlantı Yorumlar Bu Yazıyı Bir Tanıdığına Yolla Bu Yazıyı Yazdır  

      

MİT'te Üst Düzeyde Bir Batı Casusu

1975'de Ankara'ya, Bölge Daire Başkanlığı Takip Şube Müdürü oldum. Daire Başkanım YS Albay'dı. Onun emrine tayin olmaktan dolayı sevinçliydim. YS Albay beni şube personeline en iyi şekilde takdim etti. Çalışkanlığımdan, başarılarımdan bahsederek bana olan yakınlığından ve itimadından bahsetti. İlk defa bu kadar kalabalık bir topluluk karşısında konu olmaktan heyecanlanmıştım. Birkaç kelime de ben konuştum. Konuşurken bacaklarımın titrediğini hissediyordum.1970'de yaptığım evlilik iyi gitmemiş, boşanmıştım. Bu evliliğimden olan 3 yaşındaki oğlum Ankara'da annesinin yanında kaldığı için onu daha sık görebilecektim. Takip Şubesi kontrolü zor bir şubeydi. Ankara'nın çeşitli bölgelerinde sabahın erken saatlerinden gece yarılarına kadar sokaklarda görev yapan personeli denetlemek, önemli işlerde işin başında olmak gerekiyordu. Personel miktarı ile araç gereç ve telsizlerin artması çalışmayı tersine etkilemişti. Gözetleme yaptıkları yerin yakınında bir yere takip aracını çekip hep bitlikte içinde oturuyor, gazete mecmua okuyup, sohbet ediyorlardı. Bu görevi menfi yönden etkiliyor, hem kısa zamanda çevrenin dikkatini çekiyor, hem de kendi dikkatleri dağıldığından bazen hedefi görmüyor, kaçırıyorlardı. Takipçilerin görev bitiminde yazdığı raporlar da teferruatsız ve baştan savma idi. Takip edilen şahısla ilgili diğer Şubeler Takip Şubesinin işine karışıyor, görev yerine gidip müdahalede bulunuyor, bazen tetkik etmeden Ankara'da olmayan bir şahsın takibini istiyorlardı .YS Albay'ın da desteği ile zaman içinde bütün bu olumsuzlukları asgari seviyeye indirerek Takip Şubesini Ankara Bölgesinin en iyi ünitelerinden biri haline getirdik. Ankara’da Kavaklıdere’de bir çatı katında yalnız oturuyordum. 1976'da Hiram Bey de İstanbul Bölge Daire Başkan Yardımcılığından Ankara'ya Müsteşarlık Karargahının Kontrespiyonaj Daire Başkanlığına tayin edildi. Çocukların tahsili nedeniyle ailesi İstanbul’da kalmıştı. Benim oturduğum evde birlikte kalmaya başladık. Hiram Bey uyumlu, düşünceli, medeni bir ev arkadaşı idi.

Ev kirasına katılma talebini reddettiğim için ha bire eve bir şeyler alıyor, bana masraf ettirmiyordu. Genellikle geç yatığımdan sabahları zor uyanıyordum. Bana “Hadi kalk artık tembel adam” diye seslendiğinde o çoktan sporunu yapmış, çayı demlemiş, kahvaltıyı hazırlamıştı. Zaman buldukça akşamları birlikte geziyor, dışarıda veya evde yemek yiyorduk. Ona mesai haricinde “ağabey” diye hitap ediyordum. Yakından tanıdıkça daha çok sevmiş, bir ağabey gibi benimsemiştim.

1974 Kıbrıs Barış Harekatından sonra Ağustos ayında Hiram Bey'le birlikte kısa süreli bir görevle Beyrut'a gönderilmiştik. Orada bazı temaslarda bulunup FKÖ'nün EOKA'cıları eğittiğine, lastik botlarla Kıbrıs'ın güneyine silah ve mühimmat sevk ettiklerine dair bilgiler aldık. O tarihler için önemli bilgilerdi. Bu seyahatte, Beyrut Elçiliği Konsolosu Bilge Erol'la tanıştık. Renkli bir kişiliği olan Dışişlerinin “Korkunç Yengesi” ile dostluğumuz takip eden yıllarda da devam etti. Onun dostu olmak, her zaman düşmanı olmaktan daha iyiydi. Bir kez hışmına uğradım ve birbirimize girdik ama sonra ilişkimiz düzeldi. Herkesin birbirini vurduğu Beyrut'a giderken bize bu kritik görev emrini veren zamanın Müsteşarı rahmetçi Em. Amiral Bahattin Özülker sanki geri dönmeme ihtimalimiz varmış gibi sarılıp bizi öpmüş, sırtımızı sıvazlamıştı.

Hiram Bey'i, babası Abas Kaptandan, beni ise bahriyeli olan dayılarım dolayısıyla tanıyordu. Her ikimizle de şakalaştı. Bana “Ne o bıyıklar öyle, manavlara dönmüşsün” diye takıldı. Yanından ayrılır ayrılmaz bıyıklarımı kestim. Dönüşte beni görünce “Yahu sen bayağı doğru dürüst adammışsın” diye yeniden takıldı. Arnavut Bahattin, sağlık şartları elvermediği halde zamanın Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk'ün isteğini emir telakki edip 1974 yılında Müsteşarlığa gelmişti. Aynı yıl Samsun'da Teşkilat’ı denetlerken geçirdiği bir kalp krizi neticesinde öldü. Kısa Müsteşarlığı zamanında Teşkilat’da çok sevilmişti. Ömrü vefa etseydi, kendisini diğer Müsteşarlardan ayıran özellikleri ve dünya görüşü ile Teşkilat’ı çok ileriye götürebileceğini tahmin ediyorum. Kıbrıs Harekatından sonra Türk silahlı Kuvvetlerinin durumu ve hükümetin, askeri ve diplomatik konularda alacağı kararların gizlilik derecesi artmıştı. Amerika Birleşik Devletleri Türkiye'ye karşı ambargo kararı almış, karşılık olarak Amerikan üslerinin faaliyetlerini durdurmayı gündeme getirmiştik. Dostlarımızla ilişkilerdeki soğukluk istihbari alandaki işbirliğine de yansımıştı. Hızla silahlanan Yunanistan'dan saklanması gereken bilgilerin ABD ve İngiliz Haberalma Örgütleri kanalıyla bu ülkeye sızmaması için gerekli tedbirler alınıyordu. Bilgi teatisi ve işbirliği çok düşük seviyedeydi. Kıbrıs'taki Türk Silahlı Kuvvetlerinin miktarı, faaliyetleri, yabancı istihbarat kuruluşlarının ilgi odağıydı.25 Aralık 1977 tarihli gazetelerin manşetlerinde “MİT İstihbarat Başkan Yardımcısı casusluk iddiası ile tutuklandı.” “Sabahattin Savaşman Amerika ve İngiltere Hesabına Casusluk Yapmakla Suçlanıyor” ibareleri yer alıyordu. Bu haberden birkaç ay kadar öncesine gidelim.

Ankara Bölge Daire Başkanı YS Albay beni çağırdı. Verilen çok önemli, hassas bir görevdi. Teşkilat içinden birinin takip ve kontrole alınması isteniyordu. Hem de İstihbarat Başkan Yardımcısı. Kuruluşa göre Müsteşarın altında Başkanlıklar vardı. Birimler, Başkanlık, Daire Başkanlığı, Şube Müdürlüğü gibi sıralanıyordu. O tarihte İstihbarat Başkanlığı teşkilatın fonksiyonel ana ünitelerinden biriydi ve Savaşman da bu Başkanlıkta Yardımcılık görevini deruhte eden emekli bir Kurmay Albaydı. Konu vatana ihanet şüphesi ile ilgili olduğu için emri alıp hemen harekete geçtim. Daha önce YS Albay’ın ilettiği bu tip bir emre, usulüne uygun bir şekilde itiraz etmiş. Müsteşarlıktan gelen bu emrin tekrar gözden geçirilmesi konusunda kendisini ikna etmiştim. Konu o tarihte İstihbarat Başkanı olan Em. General NY ve Diyarbakır Bölgesinin başında iken Ankara'ya tayin edilen FK ile ilgiliydi. Onların da takibi istenmişti .NY Paşa, İstanbul Daire Başkanlığı yapmış, ben de emrinde çalışmıştım. Babamın yardımcılığını yaptığından, halef-selef olmuştu, Atatürk çizgisinde, sevdiğim, saydığım, güvendiğim bir amirdi. FK hizmetleri ile teşkilatta efsaneleşmiş, Suriye'de yakalanıp eziyet görmüş, personeli ile arkadaş ilişkisi içinde olan biriydi. FK'nin ünlü bir devlet adamına yakın olduğu herkesçe bilinirdi. O da bu yakınlığı saklamaz, açık hareket ederdi. YS Albay’a teşkilat içinde kendisinin de bildiği gibi üst kademede çekişmelerin olduğunu, bizi de alet edip kullanmaya çalıştıklarını, bu insanların inandığımız, sevip saydığımız amirlerimiz olduğunu, bir hıyanetleri mevzubahisse her türlü imkanı kullanıp kendilerini kontrol altında tutabileceğimizi, ancak bunun tamamen o tarihlerde Personel Daire Başkanı olan Nuri Bey ile MAH Başkanlığına vekalet eden Mehmet Ali Bey'in Teşkilatın kontrolünü ellerine geçirmek ve rakiplerini tasfiye etmek arzusundan kaynaklandığını ifade ettim. Müsteşarın da bu emir için yanlış yönlendirildiği kanaatinde olduğumu, teşkilat içinde herkesin birbirini takip ettirmesi halinde başka işlerle uğraşmaya vakit bulamayacağımızı söyledim. YS Albay'da özel bir yerim vardı. Bana güvenir, oğlu gibi sever, bazen dik kafalı hareketlerimi ve taşkınlıklarımı hoşgörü ile karşılardı. Babacan yönleri olan bir insandı. İstanbul’da en zor günlerde birlikte çalışmış, kader birliği etmiştik. Bıkmadan, usanmadan yeni bir memur heyecanı ile çalışırdı. Rütbesini hiç bir zaman bir üstünlük mevzuu yapmadı. Küçüklerin önerilerine kulak veriyordu. Ön sezileri kuvvetli idi ve genellikle onu yanıltmazdı. Müsteşarla bir daha görüşüp, kararın yeniden gözden geçirilmesini önereceğini bildirdi. Neticede NY Paşa ve FK'nın takip isteğinden vazgeçildi. Zaten FK da bir müddet sonra emekliliğini isteyip Teşkilat’dan ayrıldı. Ayrılmadan önce ve sonra Teşkilat’daki rakipleri, hakkında, özellikle kadın kız ilişkileriyle ilgili birçok çirkin iddiayı yaydılar. O tarihlerde MAH Başkan Yardımcılığı boşalmıştı. FK, YS Albay, eski İstanbul Daire Başkanı TD en kıdemli Daire Başkanları idi. Nuri Bey, Hiram Bey'den devraldığı Orta Doğudaki görevinden dönmüş ve Ankara'da Personel Daire Başkanlığına getirilmişti. Nuri Bey, tesir kabiliyetini ustaca kullanarak Müsteşar Hamza Paşayı etkisine almış, teşkilatta re organizasyon yapmak bahanesi ile teşkilatın şemasını değiştirerek, kademe, kademe yerini sağlamlaştırmaya başlamıştı. başlamıştı. Personel Daire Başkanlığı, İdari İşler Başkanlığına bağlıydı ve başında da Celal Bayar'ın eski yaveri Kemal Eker vardı. Nuri Bey Kemal Eker ile geçinemiyordu. Kemal Eker'in gelini Sonia Belçika asıllıydı. Bir süre sonra, zannedersem Cumhuriyet Gazetesinde, Kemal Eker’in gelininin, makam otomobiline binerken resmi çıktı.

Tabiatıyla bu iş için benim başında bulunduğum Takip Şubesi kullanılmıştı. Bu olay Kemal Eker'in teşkilatta sonu oldu. Emekliye sevkedilen Kemal Eker, kendinden önce MİT Okulunda görevliyken emekli edilen beş kişi gibi Danıştay'da iptal davası açtı. 28 Ekim 1976 tarihli Cumhuriyet Gazetesi”Atama ve emeklilik işlemlerinin devam ettiğini ve örgütte bazı istifalar olduğunu, bu işlemlerin MİT içinde yeni kadrolaşma çalışmalarına yönelik olduğunun sanıldığını” belirtiyordu. Temmuz 1990'da gazetelerde Kemal Eker'in, 7 yaşındaki oğlu Doruk'u görmek üzere Belçika'dan gelen eski gelini Sonia Dhont'u tabancayla üç yerinden ağır şekilde yaraladığını okudum ve üzüldüm. Belçikalı gelin Kemal Ekerin kader çizgisinde şanssız bir rol üstlenmişti. Kemal Eker'in emeklilik olayı benim de gözümü açtı ve başında bulunduğum ünitenin bir daha bu tip olaylarda kullanılmamasına gayret ettim. Neticede Nuri Bey'in Personel Dairesi, İdari İşlerden koparak Müsteşar'a Bağlı müstakil bir ünite haline geldi. MAH Başkan Yardımcılığının boşalması üzerine o tarihte emsalleri arasında en kıdemsiz olan Konya Bölge Daire Başkanı Mehmet Ali Bey vekaleten bu göreve atandı. Kendisinin FK'nın maiyetinde çalıştığı söyleniyordu. Bir-iki kez Konya'dan Ankara’ya geldiğinde YS Albay'ın odasında görmüştüm. YS Albay'a”Ağabey bence Türkiye'de en büyük tehlike sağcılar. Bir solcu kaçsa tutun desen yüzlerce kişi tutar, bir din adamı kaçsa kimse yakalamaz” mealinde laflar ediyordu. Bölge Daire Başkanlığı yapan bir kimsenin bu basit benzetmelerle sağ-sol olaylarına teşhisler koymasını garipsediğimi hatırlıyorum. Savaşman'ın takip ve kontrole alınması istenildiği tarihte Hiram Bey Kontrespiyonaj yani Casusluğa Karşı Koyma Daire Başkanıydı. Amiri durumunda olan Savaşman'ın batılılarla ilgili çalışmalara özel ilgi göstermesi bu konulardaki evrakları bir müddet elinde alıkoyması dikkatini çekmiş, şüphelerinin doğruluğunu tespit için birkaç denemede bulunmuştuk. Denemeler neticesinde kanaatleri pekleşmiş, sonuçta bu tereddütlerini İstihbarat Başkanı NY Paşaya açmıştı. NY Paşa da, araştırması sonucunda Savaşman'ın davranışlarında bir acayipliğin olduğunu anlamış ve konu Müsteşar Hamza Gürgüç'e intikal ettirilmişti. Teşkilat'ın içinden birinin takibi zordu. Konu önemli olduğundan hedefin 24 saat kontrolde tutulması. Savaşman'ın Karargahtan çıkışından itibaren takibe alınması, evinin devamlı gözetlenerek giriş çıkışının ve gelip gidenlerinin izlenmesi gerekiyordu. Bütün bunlar hem karargahtaki diğer personele, hem Savaşman ve çevresine hiç sezdirilmeden yerine getirilmeliydi. Ayrıca Takip Şubesinde daha önce Savaşman ile çalışmış ve ona yakın bir-iki personel de vardı. Onların da ağızlarını sıkı tutmaları gerekiyordu. Şube personelini toplayarak görev hakkında bilgi verdim. 24 saat faaliyet esasına göre ekipleri hazırladık. Karargahta da çalışmamızı yaptık, çalışma sahalarımızın keysinglerini (kroki) çıkararak bekleme ve gözetleme noktalarımızı saptadık. Ankara Bölgenin diğer şubelerinin de faaliyetten haberi olmayacak, takip ve gözetleme faaliyetinin yanı sıra her türlü teknik, tetkik-tahkik işlemlerini biz yürütecektik. Tam bir gizlilik esastı. Bir faaliyete rastlarsak dokümante etmemiz, yani faaliyeti fotoğraf ve filme almamız gerekiyordu. NY Paşa ve Hiram Bey ile de koordine ederek bütün hazırlıkları aynı gün içinde tamamladık. Bölge Daire Başkanlığından güvenilir 3-4 hanım arkadaşla ekibimizi takviye ederek göreve başladık. Göreve başlamadan önce Savaşman'a yakın olan personelle ayrı ayrı konuşarak ağızlarını sıkı tutmalarını tembihledim.

Takipçiler meşakkatli işlere alışık, teşkilatın en fazla yükünü çeken, genellikle lise mezunu personeldi. Netice alamadıkları, günlerce aylarca beklemeli monoton görevlerden sıkılır, ne kadar ağır olursa olsun önemli ve hareketli işlerde bütün güçleri ile çalışırlardı. Ben Şube Müdürlüğüne getirilinceye kadar bu şubede hiç kadın personel çalışmamıştı. Israrlı önerilerim üzerine şubeye kadın personel de alındı, bu hanımlar tahminlerin üzerinde başarılı olarak şubeye ve teşkilata büyük katkıda bulundular. Çoğunlukla hedefler, arkasından yürüyen, bir arabada bekleyen erkeklerden şüpheleniyor, ancak kadınlar olduğunda tedirginlik duymuyorlardı. NY Paşa, Savaşman'ın Karargahtan çıkışını telsizle bize bildiriyor ve biz Savaşman'ın makam arabasını karargahtan itibaren kontrole alıyorduk. ilk günler genellikle alış verişten sonra evine soktuk ve sabaha kadar gözetleme devam ettiği halde olağanüstü hiçbir harekete rastlamadık. Çankaya'da oturduğu apartmana gelip giden herkesi de ayrı ayrı kontrol ediyorduk. Zamanla apartman sakinlerini tanıdık. Ekipler vardiya halinde çalışıyor, ben bütün vardiyalarla bitlikte çakışıp ekipleri sevk ve idare ediyordum. Aynı günlerde bir gün karargaha İdari İşler Başkanı TT Albayın yanına uğramıştım. Zannedersem öğlen tatili idi. Odada bir iki kişi daha vardı. TT Albay sık sık görüştüğüm, özel hayatımda da dostluk kurduğum ve sevdiğim bir kişiydi. Görevi sırasında ciddi durduğu, pek kimselerle samimi ilişki kurmadığı ve fazla eğilip bükülmediği için teşkilatta pek sevilmeyen, çekinilen bir kimseydi. Halbuki özel ilişkilerinde nüktedan, yaşamayı, eğlenmeyi seven, sözüne güvenilir mert bir insandı. Kendisini sever, sayar, o da bana bir arkadaş gibi davranırdı. Odasında otururken Savaşman da geldi. Kendisini bir kez teşkilattan birinin düğününde görmüş, aynı masada oturmuştum. Onun da beni fazla tanımadığını sanıyorum.

Takip Şubesi teşkilatta hem her faaliyet ünitesine hizmet verdiği için bu ünitelerce bir nevi ayak işlerini yapıyormuş gibi hakir görülen, hem de faaliyet açısından teşkilatın en kritik görevlerinin geçtiği kapalı bir kutuydu. Altlarında telsizli arabaları ile şehrin her yerinde dolaşan, polis kuvvetlerinin bile girmeye cesaret edemediği kurtarılmış bölgelerde faaliyet yürüten bu insanlar diğer personelin merakını çeker, onlardan bir parça da ürkerlerdi. TT Albay'ın odasına gelen Savaşman'ın devamlı beni süzdüğünü hissediyor, buna rağmen rahat davranıyordum. Tabiatıyla gizli faaliyet yürüten birinin kendisini izleme mevkiinde olan diğerine tedirginlikle bakması doğaldı. TT Albay konuşma sırasında Savaşman'a takılıyor, onun çay ısmarlamamasından bahisle şaka yollu hasisliğine değiniyordu. Bir müddet sonra gitmem gerektiğini söyleyerek ve hepsiyle vedalaşarak ayrıldım. Savaşman takip ve gözetleme faaliyetinin başlamasından 4- 5 gün sonra bir akşamüstü Karargahtan elinde büyükçe bir evrak çantası olduğu halde çıktı. Hava erken kararıyordu. Makam arabası doğrudan doğruya Savaşman'ın Çankaya'daki evine geldi. Savaşman apartmana girip otomatiğe bastığında makam arabası da civardan uzaklaşıyordu. Merdiven otomatiği söndüğünde hedefin eve girdiğini düşündük. Fakat kısa bir süre sonra Savaşman elinde çantası olduğu halde karanlıktan dışarıya süzüldü. Bütün ekipler hareketlenmiş, sinirler gerilmiş, telsiz konuşmaları sürekli hale gelmişti. Takipçiler telsizin muhtemel dinlenmesine karşı kodlu konuşur, adeta yeni bir lisan gibi rakamları yan yana getirerek cümleler kurarlardı. Bu onlara şubeye yeni başladıklarında ilk öğretilen işlerden biriydi. Takipçiler hedef hakkında birbirlerine bilgi verir, devamlı olarak hem takip edilenin, hem de kendilerinin tam yerlerini bildirirlerdi. İyi yapılan bir takibi en tecrübeli istihbaratçının dahi sezmesi zordu.

Ancak böyle çok hassas takip faaliyetleri için bazen en az 6-7 araç ve 15-20 personel kullanılması gerekir, bunlar araçlarla ve yaya olarak takip edilenin arkasında, önünde ve yanlarında hareket halinde olur, devamlı değişerek hedefi bir rop gibi paslaşarak götürürlerdi. Her. bir nedenle hedefin dikkatini çeken ya en geri planda kalır, ya da faaliyetten çekilirdi. Takip personelinin, fiziği, giyim kuşamı ve davranışları ile dikkat çekmeyen, her gün rastlanan sıradan insanlardan olması esastı.”118-52-17, 12-14-161....” Telsizden hedefin yanında çantası olduğu halde evinin yanındaki merdivenlerden Güvenlik Caddesi istikametinde ilerlediği, çok tedirgin olduğu, sık sık arkasını kontrol ettiği bildiriliyordu. Hedefin mehteranlar gibi ikide bir durup arkasını kontrol ederek yürüyüşü video ve fotoğraf ile dokümante edilmeye başlandı. Savaşman geç yaşta şoförlük öğrenen ve arabayı acemice kullanan birine benziyordu. Tecrübeli bir istihbaratçı hiçbir zaman bu şekilde anormal hareketler yapmaz, bir takım ustaca testlerle kontrolde tutulup tutulmadığını araştırır, en ufak şüphede faaliyetini ertelerdi. Savaşman arkasını araya araya Güvenlik Caddesinin ortalarında, bahçe içindeki iki katlı villa tipi eve gelip girdi. Hemen civarda tertibatımızı aldık. Ben video ve fotoğraf ekibine katıldım. Eve başka giren çıkan olmadı. Bir-bir buçuk saat kadar sonra Savaşman evden çıktı. Dönerken gelişine göre daha rahat bir hali vardı. Ertesi gün Güvenlik Caddesindeki evde oturan tek kollu, 55-60 yaşlarındaki adamı kontrole almış, hizmetçi dahil evde oturanların kimliklerini ve resimlerini öğlene kadar tespit etmiştik. Ev sahibi İngiliz uyruklu A. Denton Thompson'du. Birleşmiş Milletlerde görevliydi. Asker orijinli olup bir kolunu savaşta kaybetmişti. Savaşman'ın İngilizlerle gizli bir faaliyet içinde olduğuna kanaat getirmiştik.

Öğleden sonra gerekli ekipmanları alıp Müsteşarın odasına gittik. Fotoğrafları ve videoyu Hamza Paşaya göstererek konu hakkında arzda bulunduk. Savaşman'ın hareketleri o kadar barizdi ki Hamza Paşa “Şimdiye kadar tereddütlerim vardı. Ancak filmi seyrettikten sonra ben de kanaat getirdim. Faaliyete devam edin” dedi. Hamza Paşa belli başlı Başkanlarla görüşüp konuyu onlara da açmış, ne yapılması gerektiği konusunda fikirlerini almıştı. Hiram Bey'in suçüstü yapılması teklifine karşı Mehmet Ali Bey ve Nuri Bey bir Başkanlar Toplantısında konuyu ortaya atıp Savaşman'ı itirafa zorlamayı telkin etmişlerdi. Kesin bir karar alınamamıştı. (Esasında bu tip faaliyetlerde Personel Daire Başkanının operasyonel konularda bilgisi olması ve fikir yürütmesi mutat bir davranış değildi.) Gizli buluşmalar genellikle muayyen aralıklarla olur. Biz yakın tarihte bir buluşma beklemiyorduk. Thompson'un evine gidişinden birkaç gün sonra Savaşman yine çantası ile Karargahtan çıktı. Sonradan yakalandığında o gün çıkarken Mehmet Ali Bey'e rastladığını, onun kendisine “Sabahattin çantan yeni mi?” diye sorduğunu, bunun kendisine yapılmış bir ikaz olduğunu o anda anlayamadığını hayıflanarak belirtti. Savaşman o akşam yürüyerek ve yine etrafını kollayarak Çankaya'dan inip Nenehatun Caddesinin alt başlarındaki bir apartmanın birinci katındaki daireye girdi. Bu sefer uzaktan kontrole aldık, herhangi bir fotoğraf ve video çalışması yapmadık. Ertesi gün daire sahiplerini tespit edip kontrole aldık. Resimlerini temin ettik. ABD uyruklu astsubay Inarac Onsager Tuslog'da görevliydi ve eşi Lyle ile bu adreste oturuyordu. İkinci bir adres ve arka arkaya yapılan buluşmalar bizi şaşırtmıştı. Evlerin sahipleri daha önce Türkiye'de istihbari faaliyetleri tespit edilmemiş, hiç bilinmeyen kişilerdi. Acaba bu da bir ABD-İngiliz müşterek operasyonu muydu? Çok önemli bir konu olduğu için mi üst üste gizli buluşma gerçekleşmişti? Her buluşmada ayrı ayrı evler mi kullanılıyordu? Bu soruların cevabını bir an önce öğrenmeyi arzuluyorduk. Neticede karargah Savaşman'a suçüstü yapılmasına karar verdi! Savaşman evlerden herhangi birine, yine aynı şekilde gittiği zaman kapıda bekleyecek ve çıkışında suç üstü yapacaktık. Evlerin içine girmemiz uygun görülmemişti.

Ben böyle bir suç üstü yapılmasının Savaşman'a suç yüklemeyeceğini, bunun tek taraflı bir suçüstü olacağını ve ileride Savaşman'ın her şeyi inkar ederek kendisini hukuki yönden kurtaracağını düşünüyordum. Bunu YS Albay'a da söyledim. “Ne yapalım Mehmet, ben de aynı şeyleri söyledim ama neticede bu emirde ısrar ettiler” dedi. Hiram Bey de böyle bir suç üstü yapılmasına köpürmüş, böyle yapılacaksa hiç yapılmasın daha iyi diyordu. Neticede hazırlıklara başladık. YS Albay Ankara Bölgenin teknik ekibini de şubenin emrine verdi. Ses tespiti yapacak, video ve fotoğraf çekecek, kapıdan çıkar çıkmaz Savaşman'ı enterne edecek personel toplu halde ve ayrı ayrı, her iki adrese göre talimatlandırıldı. Savaşman alındıktan sonra bindirileceği kapalı minibüs bile hazır durumdaydı. Savaşman yakalandıktan sonra takipçiler hem her iki adresi, hem de bilinen ABD ve İngiliz istihbaratçılarını kontrole alarak neler yapacaklarını ve tepkileri tespit edeceklerdi. Ekipler günlerce hazır bir durumda Savaşman'ın evlerden birine gitmesini beklediler. Beklenen gün nihayet geldi. o günlerde karargahta Savaşman'a, bazı batılılarla ilgili ikinci derecede hakiki evraklarla birlikte kasıtlı olarak hazırlanmış sözde çok önemli bir faaliyetle ilgili evrak da arzedilmiş, Savaşman evrakları alıkoymuştu. Her zamanki gibi çantası ile çıkan Savaşman'ın hangi eve gideceğini merak ediyorduk. Bütün personel doğal olarak çok heyecanlıydı. Savaşman'ın bir başka adrese de gidebileceğini düşünüyor ve hata yapmamaya çalışıyorduk. Savaşman Çankaya'dan aşağıya Nenehatun Caddesinin altındaki eve doğru yürüyor, tereddütlü adımlarla kaderine doğru gidiyordu. Adres belli olmuştu. YS Albay heyecanla operasyon ekiplerine katılmıştı. Savaşman Onsager'in evine girdikten bir müddet sonra YS Albay, ben, teknik ekip, birkaç takip personeli apartmanın içine girdik. YS Albay'la Onsager'in kapısına kadar gelip kulağımızı dayayıp içeriyi dinlemeye çalıştık. Diğerleri merdivenlerde bekliyordu. 1çeriden gelen konuşmalar anlaşılmıyordu. Bir ara üst üste çekilen ve bir fotoğraf makinasının deklanşör sesine benzeyen bir ses duyduk. Arada evin içinde gelip gidenlerin ayak sesleri duyuluyordu. Her şey bir anda oldu. Kader Müsteşarlığın emirlerini dinlememiş ve Savaşman'ın kurtulmasına imkan vermemişti. Birden kapı açıldı ve Lyle Onsager ile karşı karşıya geldik. Kocası Inarac de arkasındaydı. Ev sahipleri evi terk ediyordu ve Savaşman yanlarında yoktu. Aniden bir hata yapıp yanlış daire tespit edebileceğimizi düşündüm. YS Albay ayağını araya koyarak kapıyı yüzümüze kapatmak isteyen ev sahiplerine mani oldu; kapıyı iterek önde biz, arkada ses ve film ekibi ve de diğerleri içeriye girdik. Koridorun sağında oturma salonu vardı. Salonda Savaşman ve gözlüklü bir şahıs ayakta duruyorlardı. Bizi gören Savaşman birden paniğe kapılıp sağa sola koşuşmaya başladı. Takipçiler hemen onu yakaladılar. Gözlüklü şahıs kanepenin önünde duran bir takım evrakı telaşla ceketinin iç cebine attı. YS Albay’ın müdahale edip bunları almak istemesi üzerine şiddetle mukavemet ederek boğuşmaya başladılar. Sert bir şekilde müdahale etmem üzerine şahıs “Diplomat, diplomat” diye bağırmaya ve İngilizce olarak dokunulmazlığı olduğunu söylemeye başladı. Kendisine casusluk faaliyeti ile diplomatlığın bağdaşmadığını, cebindekileri çıkarmadığı takdirde zor kullanacağımızı söyledim. Bilahare CIA mensubu William Philips olduğunu anladığımız şahıs sakinleşerek cep defterini, Savaşman'a imzalattığı para makbuzlarını, hüviyetini çıkardı, ceplerini boşalttı. Kanepenin önündeki sehpada gizlilik dereceli evraklar duruyordu. Evin bir köşesinde çam ağacı ve altında hediye paketleri vardı. Karı-koca ev sahipleri ise diğer bir köşede tedirgin bir şekilde duruyor, meraklı gözlerle olanları izliyorlardı. Takipçiler Savaşman'ı yemek masasının yanına bir sandalyeye oturtmuşlar ve kollarını arkaya kıvırmışlardı. Savaşman'ın canının acıdığını söylemesi üzerine kollarını bırakmalarını söyledim. Takipçiler faaliyet sırasında işe kendilerini kaptırıp, hedefe hep hırslanırlar. Ancak çoğunlukla bu hırslarını gideremezler. Şimdi ellerine fırsat geçmiş, casus yakalanmıştı. Kollarını kıvırarak hırslarını almak istiyorlardı. Kapıdan girişimizden itibaren ses ve görüntü tespitleri devamlı yapılıyordu. Evde kısa bir arama yaptık, zabıt tuttuk Kapıyı dinlerken duyduğum fotoğraf makinasına benzer sesin kaynağını bulamadık. Halbuki dışarıdayken duyduğum sesten evde gizli belgelerin resimlerinin çekildiğine bayağı kanaat getirmiştim. Neticede delilleri ve Savaşman'ı alarak daireyi terk ettik.

William Philips başını ellerinin arasına almış kara kara düşünüyordu. Savaşman'ı kapalı bir minibüse bindirip Ankara Bölge Daire Başkanlığına getirdik. YS Albay'ın makam odasının yanında istirahat için ayrılmış banyolu küçük bir bölüm vardı. Savaşman oraya yerleştirildi ve başına nöbetçi konuldu. YS Albay telefonla gerekli yerlere bilgi verdi. Savaşman yakalanmış ancak faaliyet bitmemişti. Takipçiler göreve devam ediyor, teknisyenler olay anında çekilen fotoğrafları tabediyorlardı.

Olay yerinden diğer evraklarla birlikte William Philips'in ajanda tipi cep defterini de almıştık. Defterde Savaşman'la kararlaştırılmış randevuları gözüküyordu. Küçük bir şekilde bu tarihlerin yanına SS diye yazmıştı. Küçük küçük şifreli yazıldığı anlaşılan başka ibareler de vardı. Gözüme belli tarihlerin yanında aynı şekilde küçücük yazılmış M. Ali yazısı takıldı. YS Albay'a gösterdim. “Yoksa o da mı?” dedi. Bilahare “Belki resmi randevularla ilgilidir” dedi. Bir müddet sonra Mehmet Ali Bey, arkasından da Nuri Bey geldi. Mehmet Ali Bey askerlik arkadaşı Savaşman'a üzülmüştü.

Gözyaşlarını tutamadı. YS. Albay kısaca suçüstü faaliyeti hakkında bilgi verdi, bu arada CIA mensubunun defterine ve randevulara da değindi. Mehmet Ali Bey'e “Defterde sizin de adınız var” dedim. Durakladı, “Hani nerede bakayım” dedi. Defteri kendisine gösterdik. Hafifçe gülümsedi ve bir yorum yapmadı. William Philips'in cep defterindeki M. Ali isminin oraya neden yazıldığı, defterdeki tarihlerin resmi görüşme tarihleri olup olmadığı araştırılmadı ve hiçbir zaman öğrenilmedi. Nuri Bey de Savaşman'a üzüntüsünü gözyaşları ile ifade etti.

Konu hakkında konuşuluyordu ki nöbetçi memuru gelip Hiram Bey'in geldiğini söyledi. Mehmet Ali Bey bana dönüp “Şu herifi buraya almayın” dedi. Ben tepki gösterdim, “Siz kendiniz söyleyin” diye cevap verdim. O sırada Hiram Bey'in sesi koridordan duyuldu. YS Albay hemen çıkarak Hiram Bey' i karşıladı ve yandaki toplantı odasına aldı. Müsteşarın emri üzerine Savaşman'ın sorgusuna Hiram Bey, YS Albay ve ben katıldım. Savaşman büyük bir moral çöküntüsü içindeydi. Durmadan sigara içiyor, zaman zaman ağlıyordu. Pişmanlık duyuyordu. Bu utançla yaşamayacağını ve cezaevinde kahrından öleceğini söylüyordu. Yaşarsa yapacağı en iyi şeyin kitap yazmak olacağını belirtti.

Hiram Bey'in kanaati Savaşman'ın İran'da Askeri Ataşelik yaptığı zaman angaje edildiği idi. Ancak Savaşman Amerikalılara hizmetinin bir yıl gibi yakın bir tarihte başladığını belirtiyordu. İlk önceleri İngilizlerle olan ilişkisini de gizledi. Güvenlik Caddesindeki evi bildiğimizi anladığı zaman o evde SIS'den (İngiliz Gizli Servisi) Robin Seeley ile buluştuğunu, her iki servise de birbirinden habersiz hizmet ettiğini bildirdi. Suçüstü sırasında elde edilen para makbuzlarından Savaşman'a o ay ki maaşının yanı sıra üstün hizmetleri dolayısıyla bir maaş kadar ikramiye verildiğini anlamıştık. Esasen bu para dolar olarak Amerika'da bir çöpçünün alabileceği kadar düşüktü. Savaşman ise buna karşılık Kıbrıs'taki askeri gücümüz, MİT'in kontrol altında tutuğu batılı istihbaratçılar ve faaliyetleri gibi yüzlerce önemli konuda bilgi aktarmıştı. Devletin hayatı, çok gizli milli bilgileri ucuza satılmıştı. Sorgusu kısa sürmüştü. Kendisine iyi muamele etmiştik. Akşam yemeklerinde beraber oluyor, zaman zaman gece dışarıya yürüyüşe çıkarıyorduk. Sorgusu bittikten sonra Askeri Mahkemeye giderken gözyaşları içinde sarılarak veda etti, bizleri yorduğu için özür diledi. Savaşman'ın avukatlığını sol çevrelerce iyi tanınan meşhur bir hukuk profesörü üstlendi. Ancak ismi ortaya çıkmadı ve perde arkasında kaldı. Mahkemede Savaşman bir komploya uğradığını söyleyecek, seneler sonra cezaevinden Genel Kurmay Başkanına yazdığı mektupta tarafımdan işkenceye tabi tutulduğunu belirtecekti. Genelkurmay Askeri mahkemesi maddi delilleri yeterli görmüş ve Savaşman'ı ağır hapis cezasına mahkum etmişti. Olaydan sonra Hamza Gürgüç Paşa ABD ve İngiliz Servis Başkanlarına ağır bir mektup yolladı. Her iki servisten de gelen cevapta özür dileniyor, bu tip faaliyetlerin bir daha yapılmayacağı belirtiliyordu. Savaşman'ı sevk ve idare edenler suçlarını kabulleniyorlardı. Amerikalılar Savaşman'ın yakınlarına Sefarette görev vererek ona olan vefa borçlarını ödemeye devam ettiler. Geçen yıl Hiram Bey ailece gittiği bir restoranda Savaşman'la karşılaşmıştı. Şık giyimli olan Savaşman ve ailesi kalabalık bir masada yemek yiyorlardı. Selamlaşmadılar ve birbirlerini gömemezlikten geldiler. Savaşman yemeğin bitişinde ayağa kalkığında Hiram Bey onun felç geçirmiş olduğunu anlamıştı. Savaşman restorandan çıkarken Hiram Bey'in arkasına geldiğinde iki elini omuzlarına koyup “Hiram ne haber” demiş, Hiram Bey de kısaca “iyiyim” karşılığını vermişti. Hiram Bey her şeye rağmen Savaşman'ın felç geçirmesine üzülmüştü. Savaşman olayından sonra amirleri Hiram Bey için, “Operasyonun planlanmasından çökertilişine kadar geçen süre zarfında gösterdiği hassasiyet, dikkat, titizlik, gizliliğe riayet ile kısa zamanda hasıla alınmasına medar olan üstün gayret ve disiplinli çalışmaları, her türlü takdirin fevkindedir. Bu nedenle, örnek çalışmaları, Üstün Başarı Hizmet Belgesi ile Şilt Beratı Talimatının 4.ncü maddesinin a, b, c, d; ve g bendlerine uyan Kontrespiyonaj Daire Başkan Vekili Hiram Abas’ın, “Üstün Başarı Belgesi” ile, Personel Talimatının 106 ve 107'nci maddelerine göre de “Takdirname ve Ödülle” taltifi ve bu durumun Teşkilat içerisinde tamim edilmesi uygun mütalaa edilmektedir . ,, diyorlardı.


Neticede, 19 Aralık 1977 tarihinde Müsteşar tarafından Hiram Bey 1500.-TL., ben 500 TL. ödül ile taltif edildik. Hiram Bey'in sayısını bilmiyorum, ancak bu benim meslek hayatımın başlangıcından itibaren aldığım teşekkür, takdirname ve ödüllerin 10'uncusuydu.




FastCounter

 

Hit Counter

  Anadolu Türk İnterneti

 

Güncelleştirme : 24.08.2021 - 15:50